95
3.4.5. Necati Tosuner/ Yakamoz Avına Çıkmak
Yakamoz Avına Çıkmak
adlı öykü kitabındaki anlatılar kişiler bağlamında
incelendiğinde aşağıda gösterilen özellikleri taşıdıkları görülmüştür:
3.4.5.1. Ben Anlatıcı:
Acı Yağmur’
da (s. 3)
“ben”; Gözlem’
de (s. 4)
“ben”;
Ceket Gibi’
de (s.7 ),
“ben”; Şenlik’
te (s. 9)
“ben”; Sessiz’
de (s. 16)
“ben”; Zafer
Sükan
’da (s. 17)
“ben”.
3.4.5.1. Figüratif Kişiler:
Acı Yağmur’
da (s. 3)
“abla”; Şenlik’
te (s. 9)
“biri”.
3.4.5.2. Gerçek Kişilikler:
Zafer Sükan
’da (s. 17)
“Zafer Hanım”.
3.4.5.3. Anne:
Acı Yağmur
’da (s. 3) “
hafızasını yitirmiş yaşlı kadın (annesi)”.
3.4.5.4. Kaçış Sendromu Yaşayanlar:
Gözlem
’de (s. 4)
“ben”.
3.4.5.5. Fetişistler:
Şimdi’
de (s. 8)
“ben”.
Ablasıyla beraber yaşayan annesinin hastalığından duyduğu üzüntüyü,
kendi gibi
bir insanla değil, dışarıda yağan yağmura kaçarak dinginleştiren bir özne vardır. Yazar,
anlatı kişisinin içinde bulunduğu zihin bulanıklığını gözyaşına çevirmek ister. Ama ne
ölüm döşeğinde bunamış bir şekilde yatarak ölümü bekleyen annesini –ki zihnî ve
bedenî yetersizliği, yaşlı kadını artık özneleştirmiştir- ne de ablasını üzmek taraftarıdır.
Gözyaşını en iyi benzetebileceği şey olan yağmurla anlatma yoluna gitmiştir. Çünkü bir
evlat, annesinin maruz kaldığı bu duruma ne psikolojik ne de bedenî olarak kayıtsız
kalır. Dökülecek olan gözyaşının miktarı insandan insana değişmekle birlikte sınırlıdır.
Ama söz konusu öznenin gerçekte dökmek istediği gözyaşı dışarıda sağanak bir şekilde
yağan yağmurla özdeşleştirilmiştir. Çünkü postmodern dönemde özneler, diğer
dönemlerdeki gibi sağlam bir zihin ve bedene sahip değildirler. Bundan dolayıdır ki
postmodern dönem anlatılarında görülen insanlar/ özneler, kendi aile bireyleriyle de
olsalar kendilerini yalnız hissetmekte ve bu yalnızlıklarını hemcinsleri dışındaki
varlıklarla paylaşmaktadırlar.
Yazarın kaleme aldığı anlatılarda
genel olarak
“ben”
anlatıcıyı kullandığı
görülür. Anlatılarda postmodern dönemden önceki yansıtmacı (klasik) ve modern
dönemlerin
aksine ad verilmeden
“ben”
in kullanılması, kimliksiz kalan insanın özne
halini alması okuru anlatının içine çekmek amacıyladır. Zira
“ben”
i anlatılarda bulan
96
okur, belli
bir safhadan sonra
“ben”
le bütünleşir. Dolayısıyla da yazarın elinden anlatıyı
alır ve yola kendi
“ben”
iyle devam eder.
Postmodern dönemde özneler insan içine çıkmak istediklerinde tanınmamak için
kapkara gözlükler
takarlar. Çünkü yersiz-yurtsuzlaşan insanlar, dalgakıranın dalgaların
şiddetini kırması gibi her şeye kafa takar hale gelmiş ve kendilerinin içinde
bulundukları
psikolojik durumu,
kim kimi seviyor duvarı
gibi nesnelerin bulunduğu
yerlere giderek anlatmaya/ ima etmeye başlamışlardır.
Anlatılarda genel eğilim diğerlerinde olduğu gibi şahıs zamirlerinin çokça
kullanımı yönündedir. Bu yönüyle söz konusu anlatılarda geçen kişi kadrosunun da
kimliksizlik problemi dolayısıyla postmodern özellik taşıdığı söylenebilir.
Yazar kimi
anlatılarında da gerçek kişilere yer vererek onlarla özdeşleşir, onların adına düşünür,
konuşur ve hareket eder. Bir anlamda –belki de- yaşarken değeri bilinmemiş Zafer
Sükan’a bir kimlik vermek amacını gütmüş olabilir.
Do'stlaringiz bilan baham: