92
3.4.3.20. Dervişler:
Yol’
da (s. 45)
“ben”.
3.4.3.21. Yolcular:
Kaçış
’ta (s. 61)
“biz”.
3.4.3.22. Engelliler:
Rastlantı
’da (s. 64)
“adam”.
3.4.3.23. İç ses:
Özellikle’
de (s. 67)
“yazar”; Az
’da (s. 77)
“yazar”.
3.4.3.24. İyimserler:
Gün’
de (s. 74)
“sen”.
3.4.3.25. Karamsarlar:
Gün’
de (s. 74)
“ben”.
3.4.3.26. Sarhoşlar:
Sohbet’
te (s. 66)
“ben, o”.
Postmodern anlatıların önemli bir özelliği olan sıradan kişilerin anlatılarda etkin rol
oynaması, Ferit Edgü’nün anlatılarında kendine oldukça yer bulmaktadır. Küçürek öykü
tarzının Türk edebiyatındaki öncülerinden olan yazar, postmodern hayatta silikleşmiş
durumda olan insanları, ad vererek anlatmaktan/
anmaktansa onlara bir
“herkes,
herhangi biri”
elbisesi giydirerek okurun karşısına çıkarır. Zira postmodern dönemin
insanları, kendi nesli olanları değil, bir köpeği evlat edinecek kadar yalnız kalmışlardır.
Dolayısıyla hemcinsleri ile anlaşmakta büyük sorunlar yaşayan postmodern dönem
insanları, kendilerini doğaya atarak onunla bütünleşme yoluna gitmişlerdir. Örneğin
Mezar
başlıklı anlatıda kendine yer bulan insan dışı varlıklardan at, bir insanmış hissiyle
hareket ederek sahibinin ölümüne dayanamayıp ölür. Anlatının duyguları galeyana
getiren yeri de bu safhadan sonra kendini gösterir. Çünkü at,
bir insan olan sahibine,
onun hemcinsleri olan insan/ lardan daha bağlıdır. Netice itibariyle bir hayvan olan,
ancak yazar tarafından insan-insan arasındaki çelişkiye dikkat çekmek için at
öldürülmüş ve sahibinin yanına gömülmüştür.
Yazarın anlatılarında yer alan bir diğer özellik de anlatı kişilerinin nesne karşısında
aldıkları tavırlardan ortaya çıkan ironidir. Yazar, ironiyi çoğu anlatısında
“ben”
anlatıcı
üzerinden yapmaktadır. Çünkü
“ben”
anlatıcısı var olan olayın fiilen içinde
olan ve
olay/ ya da olaylara yön verir niteliğe sahip kişidir. Örneğin
Arşivden
(s. 20) başlıklı
anlatıda, anlatı kişisi, büyükbabasının nasıl, nerede ve ne zaman öldüğüne dair yaptığı
araştırmada üç adet belge ortaya çıkarır. Anlatı kişisi olan
“ben”
in araştırmaları sonucu
ulaştığı bu belgelerde dikkat çeken ve bir o kadar da zihin bunalmasına yol açan husus
büyükbabasının
“…ölüm yeri ve tarihinin aynı olması”
na rağmen, nasıl öldüğüne dair
bilgi kayıtlarının birbirinden farklı olmasıdır. Bu bir ironidir ki postmodern çağda
93
bırakın insanların birbirine güvenmelerini, devletin elinde bulunan doğruluğu su
götürmez olan resmi belgelerin bile artık güvenilmez olduğuna anlatıda işaret edilmek
istenmiştir.
Anlatılarda kendine yer bulan figürlerin fiziki ve psikolojik yönleri hakkında
detaylı bilgi verilmediği görülmüştür. Verilmemesi de anlatıların kurgulanma tekniğine
yani postmodern anlatıya uygundur. Çünkü bu dönem anlatılarında birey
özneleştirilmiştir. Özneleşen insanın ne fiziği ne de psikolojisi önem arz eder. Yazarlar
tarafından bilinçli bir şekilde yapılan bu uygulama asıl
itibariyle, tuğla fabrikasına
hammadde olarak giren toprağın belli işlemlerden sonra tuğla olarak çıkması gibi,
okurun karşısına ne fiziği ne de psikoloji belli olan bir özne çıkartıp onu istediği gibi
şekillendirmesi içindir. Bu yolla anlatının birinci elden yaratıcısı olan yazar ortadan
kaybolmuş ve yerini okura vermiş olacaktır.
Anlatılarda bulundukları konuma göre kişiler için genel bir düşünüş yapıldığında
“ben”
ve
“figüranlar”
ın kendileri başta olmak üzere gerçek yaşamda
da mevcut
bulunan büyükbaba, baba, anne, ağabeyler, çocuklardan oluşan aileleri;
katil olan
serseriler ve onları yakalayıp yargılayan askeri birim ve kanun adamları; iyisiyle
kötüsüyle dünyadaki görevini tamamlayarak uhrevi âleme yolculuğa çıkmak üzere ölüm
döşeğinde olanlar; bir tarafın aç kalmamak diğer tarafın da ölmemek için çaba sarf ettiği
hayvanlar ve onları avlayan avcılar arasındaki çekişme; toplumdan dışlanarak
yalnızlaşan insanlar gibi birçok kişi ile anlatılarda karşılaşılır.
Do'stlaringiz bilan baham: