110
adamın mesleğini sorma ihtiyacı hisseder. Derdini çok güzel anlatan
“Adam
öykücüyüm.”
der. Yani burada iki durum söz konusudur.
Bunlardan birincisi, gerçek
veya kurmaca bağlamında insan hekime gider ve muayene olur. Tıbbi olarak hekimler,
gerekeni yaparlar. Bu yapılanlar (muayene, teşhis, tedavi) somut unsurlardır; ancak, bir
öykücü için muayene, teşhis, tedavi sadece söz ile yapılabilir. Çünkü öykücü, sözcükler
ile ruhları sağaltır.
Öyküyü Beklerken
(s. 53) adlı anlatı başlı başına edebi türlerden
biri olan
öykünün, yaratıcı tarafından ortaya çıkarılma safhasını anlatmaktadır. Sanatçıların iki
tane dünyaları vardır: Biri içinde somut olarak yaşadıkları, nefes alıp verdikleri, yiyip
içtikleri, ameliyat oldukları vs. dış dünya; diğeri de soyut olarak yaşam sürdükleri iç
dünyadır. Anlatının hemen ilk cümlelerinde öykü yazarı, bir öykü kaleme almak için
çalışma masasına geçer ve “
öyküyü”
beklemeye başlar
.
Öykü yazmak için somut olarak
dış etkenlerin hepsi düşünülmüştür:
“dımdızlak bir masa, kafamı karıştırmasın diye üstü
sadeleştirilmiş okuma lambasının ışığı doğrudan ve sadece yazı makinesine odaklı.”
Ancak yazarın kaleme almayı düşündüğü için gerekli olan dış dünya unsurları her ne
kadar
tamam olsa da, iç dünya ile ilgili sorun vardır: İlham gelmemektedir. Yazar,
uzaklardan gelecek bir arkadaşını otobüs terminalinde bekler gibi masada
“Oturmuş
öyküyü bekl
(emektedir)
”.
O sıra “
Boşuna bekleme, diye bir ses”
duyar ve bunun üzerine
“
donakal
(ır)
”.
Aynı
ses tekrardan
“Boşuna bekleme, öykü gelmeyecek!”
demektedir.
Burada bir gerçek vardır: Yazarın ifadesiyle
“öykü gelmez; çünkü hep oradadır”.
Bu anlatı, öykü yazımı için bir ilhamın, hazır bulunuşluğun şart olduğunu dile
getirmektedir. Genel manada düşündüğümüzde bu anlatıda, bir öykü yazarının öykü
yazma serüveni öyküleştirilerek kolaj yapılmıştır.
Dolmuş Müziğinde Sade Bir Yaşam
(s. 13-14) başlıklı anlatıda bir dolmuşta
şoförün duraklardan aldığı yolculara göre kasetçalara kaset koyması veya kasetçalarda
çalan müziğe uygun yolcuların dolmuşa binmesi anlatılır:
…bir kaset sürdü kasetçalara… Adam ilk durakta durdu. Aldığı ilk yolcu çalan ilk şarkıdan
fırlamış gibiydi. Adamın kendisi zaten çalan kasette söyleyen şarkıcının aynısı…
Adam bu
sefer ikinci duruşunda ikinci şarkıdaki kızı almıştı dolmuşa. Sonraki durakta bi kalabalık bindi
dolmuşa. 3.şarkı da bundan bahsetmekteydi.
Aslında anlatıda anlatı yaratıcısı tarafından gerçekliğin dönüştürülerek
yansıtılması yani anlatıda dile getirilenlerin kurmaca bir şey olduğunun olabildiğince
gizlenmesi söz konusudur. Bu yönüyle bu anlatıda ifade edilen unsurlar kolaj olarak
değerlendirilmektedir.
111
Türklerin Felsefe Müktesebatı Üzerine Muhayyel Bir Konuşma (s.61) adlı
anlatıda, yer alan Eflatun Nuri ile Sakallı Celal adlı tiplemelerin diyalogları, bir tiyatro
metni gibi düzenlenmiştir. Bu yönüyle de türler arasında ilgi kurularak kolaj yapılmıştır.
Do'stlaringiz bilan baham: