YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM
9
Oleg’ in bir süreliğine dairemin tadını çıkarmasına izin verdim. Kirayı bir
yıllık peşin ödemiştim ve Oleg’in kalacak bir yeri olduğuna seviniyordum.
Oleg benden bile daha mutluydu. Beni kucaklayıp kaldırdı ve öptü.
Rus usulü
minnetimi gösterdim,
dedi.
Karla her yere benimle geliyordu. Karaborsa turlarıma bile. Ben de her yere
Karla’yla gidiyordum. Birlikte motora biniyorduk ve Randall etrafa çaktırma
dan arabayla bizi izliyordu.
Ticaret yaptığım insanların bazıları tehlikeli tiplerdi ama Karla bazen on
lardan daha tehlikeli olabiliyordu. Aynı şekilde onun iş ve sanat sözleşmeleri
son derece sinir bozucu olabiliyorken, benim yaptıklarımın da onlardan aşağı
kalır bir yanı yoktu.
İnsanların bu beraberliğe alışması biraz zaman aldı ve farklı tepkiler verdi
ler. İşin komiği, benim yeraltındaki dostlarım onun yerüstündeki dostlarından
daha anlayışlı çıktı.
“Bir çayımızı içmeden gidemezsiniz, Bayan Karla,” diyordu karaborsacıla
rım her durağımızda.
Karla’nınkilerse beni her güvenlik kontrolünde durduruyordu. Karla bana
bir güvenlik kartı alıyor ve her yere girmemi sağlıyordu. Ahşap kaplamalı, ta
buttan bozma odalarda finans konuşuyorduk.
Didier bir keresinde,
takım elbise askeri üniformanın onursuz versiyonudur
,
demişti. Ve görünüşe bakılırsa, onur yönetim kurulu odalarında ve iş dünya
sının özel kulüplerinde nadiren duyulan bir kelimeydi. Karla ne zaman ondan
bahsetse ve vekaleten verdiği oyların sadece onurlu davaları desteklemek için
kullanılmasını istese odada hep bir gerginlik oluyordu. Kirpi balığı suratlar
sıkıntıdan kızarıyor, rengârenk kravatlar gevşetiliyordu.
Sanatçılar deseniz, uzun boylu ve yakışıklı bir heykeltıraşın milyonerlere
anlattığı bambaşka bir hikâyeydi.
Galeri para basıyordu. Skandallar her zaman müşteri çeker. Fanatiklerin
saldırması ve sergilenen eserlerin yasaklanması ihtimali bile yeterince çekiciydi.
Hayatları boyunca kuyruk beklemeyecek kadar çok parası olanlar bile bir gö
rüşme ayarlayabilmek için akla karayı seçiyordu. Yönetimi üstlenen heykeltıraş
Taj ışık hızıyla para kazanıyordu.
Sokağa çıkma yasağından birkaç hafta sonra, bir gün Karla’yla galeriye git
tik. Taj bir grup zengin tiple konuşuyordu. Rosanna masasında telefondaydı.
Taj, Karla’ya başıyla selam verip görüşmesine devam etti. Arka odaya geç
tik. Motosiklet ışıklarının yerini kırmızı floresanlar almıştı. Bir düzine kadarı
odanın değişik yerlerine serpiştirilmişti.
Siyah ipek kanepeye oturduk. Duvarlarda tablolar vardı. Anushka bize çay
la bisküvi getirdi.
Anushka sanatını icra etmediği zamanlarda çekingen sayılabilecek bir ka
dındı. Galeri onun ikinci evi gibiydi.
Yanımıza, halıya oturdu.
“Ne var ne yok, Anush?” diye sordu Karla.
Gülümsedi. “Ne olsun? Aynı tas, aynı hamam, yuvarlanıp gidiyoruz.”
“Uç gün önce Marathi sanatçıların yeni bir sergisi olacak demiştin. Hani,
nerede?”
“Hiç sorma. O olay sallantıda. Bir anlaşmazlık çıktı.”
“Nasıl bir anlaşmazlık?”
O sırada Taj geldi ve uzun, ince bacaklarını altına toplayıp Anushka’nın
yanına oturdu.
“Kusura bakmayın. Hatırlı müşterilerdi, bırakamadım. Nasıl gidiyor,
Karla?”
“Bir anlaşmazlık çıkmış. Onu merak ettim.”
Taj gözlerini kaçırdı.
“Sen nasılsın, Lin?”
Taj’a her bakışımda Karla’yla Bombay dışında geçirdikleri iki esrarengiz
gün aklıma geliyordu. Karla bana bundan hiç söz etmemişti çünkü sormamış
tım ve sormayı da düşünmüyordum.
Taj uzun boylu, esmer ve yanındaki bütün erkekleri kıskandıracak kadar
yakışıklıydı. Yakışıklı olmak bir suç değil tabii. Hem yakışıklı, hem de iyi yü
rekli olmak mümkündür. Benim de yakışıklı birkaç ahbabım var. Hepsi de kral
adamlar. Biz çirkinler onları azıcık kıskanırız ama severiz de.
Dediğim gibi, yakışıklı olmak suç değil. Taj’ın da bir kabahati yoktu belki
ama onu her görüşümde sorguya çekmek istiyordum.
“İyiyim, Taj. Sen nasılsın?”
“Ah, harika,” dedi dalgın bir yüzle.
Ama Karla’dan kaçamadı. “Sergiyle ilgili sorun nedir, Taj?” diye üsteledi
Karla.
“Önce biraz takılsak?” dedi Taj, Anushka’ya işaret ederek. Kız hemen
ayaklandı. “Dört saattir pazarlık ediyorum. Gözlerimin önünde rakamlar
uçuşuyor.”
“Nerede?” diye sordu Karla.
“Anushka getiriyor,” dedi Taj kapıyı işaret ederek.
“Onu demiyorum. Marathi sanatçıların sergisi nerede?”
“Bütün eserler depoda,” dedi Taj. Gözlerini kapıya dikmişti. Belki de psişik
güçleriyle Anushka’yı çağırıyordu.
“Depo mu?”
Anushka kocaman bir esrarlı sigarayla geri döndü ve onu Taj’a verdi.
Heykeltıraş elini kaldırarak Karla’ya beklemesini işaret etti ve sigaradan birkaç
nefes çekti. Sonra sigarayı bana uzattı.
“Motorla geldik. Sana söylemiştim. Karla yanımdayken içmem. Bir daha
teklif etme.”
“Ben alırım,” diye atıldı Karla. “Ama açıklamayı da alayım lütfen.”
Taj’ın kafası yeniden işler yolundaymış gibi davranabilecek kadar iyi ol
muştu. “İnsanlar bütün sergiyi tek bir etnik gruptan sanatçılara ayırmayı doğru
bulmuyor.”
“İnsanlar?”
“Galeridekiler,” dedi Taj. “Marathi sanatçıların eserlerini beğeniyorlar ama
sergiyi yalnızca onlarla açmaya sıcak bakmıyorlar.”
“İki haftadır burada Bengalli sanatçıların karma sergisi yok muydu?” diye
sordu Karla.
“O bambaşka bir tarz.”
“Aradaki farkı açıklar mısın, lütfen?”
“O sergi şeydi... şey...”
Karla ona doğru eğildi. “Ben bu şehri seviyorum ve burada yaşamaktan
mutluyum. Marathi topraklarında, bir Marathi şehrinde ve Marathi halkının
yanı başındayız, Taj. Bizimle cömertçe yuvalarını paylaşıyorlar. Bu sergi senin
için değil. Onlar için.”
“Eserler fazla siyasi,” dedi Taj.
“Hiç değil. Hepsi gayet başarılı sanatçılar. Hele bir iki tanesi olağanüstü.
Kendin söyledin. Onları Lisa’yla tek tek seçtik.”
“İyi olduklarını kabul ediyorum zaten ama konumuz bu değil.”
“Asıl konu ne biliyor musun? Senin, benim, Rosanna’nın, Anushka’nın ve
galerideki diğer bütün Bombay doğumlu olmayan insanların bunu bu şehre
borçlu olmamız.”
“Karla, lütfen,” diye yalvardı Taj. “Beni zor durumda bırakıyorsun.”
“Bu sergi Lisayla son projemdi. Mutlaka açılmasını istiyorum.”
“Seni kırmak istemiyorum,” dedi Taj bıkkınlıkla. “Ama imkânsız, Karla.”
“Eserler nerede?”
“Söyledim ya, hâlâ depodalar.”
“Jehangir galeriye gönder.”
“Hepsini mi?” diye sordu Taj hayretle. “Ama aralarında çok iyi tablolar var.
Doğru şekilde pazarlanırlarsa.
“Gönder,” dedi Karla. “Onlar senden daha cesur ve ahlaklı. Bu sergiyi daha
çok hak ediyorlar.”
“Ama, Karla...”
Karla ayağa kalktı. “Yürü, Lin. Burada işimiz bitti.”
Taj uzun bacakları üzerinde doğruldu.
“Karla, lütfen. Bir kere daha düşünsen?”
Karlanın kolunu tuttu.
Onu ittim.
“Dokunma,” dedim usulca.
“Hata ediyorsun, Karla,” diye üsteledi. “Tam iyi kazanmaya başlamıştık,
her şeyi mahvediyorsun.”
“Benim param var,” dedi Karla. “Sadece saygı görmek istiyorum. Burayla
işim bitti. Galeri tamamen şenindir. Dilediğin kadar şahsiyetsiz olabilirsin. Ben
bundan sonra yokum. Marathi sergisi bana gelene kadar sigorta senin üzerine.
Onun için, dikkatli ol. İyi şanslar ve hoşça kal.”
Galeriden çıktık ve benim işlerim için başka bir mahalleye yöneldik.
Do'stlaringiz bilan baham: |