Gelenekçiler
: geçmişten devraldıkları kültüre dört elle sarılanlar.
Yenilikçiler
: devralınan kültürü eleştirerek Kur’an ve sünnetin yeniden
yorumlanmasını savunanlar.
Kararsızlar
: gelenekten devralınanlarda problem olduğunu kabul etmesine
rağmen çeşitli gerekçelerle ondan vazgeçemeyip, ne yenilikçilere ne de gelenekçilere
katılmayıp arada kalanlar.
21
Tarihselciler
: Kur'an, evrensel mesajlar ihtiva etmekle birlikte form itibariyle
tarihsel bir söz, tarihsel bir metindir. Çünkü mümkün bir tarih olarak Kur'an belli bir
tarihsellikte, belli bir tarihe ve bu tarihsellikte yaşayan insanlara hitap etmiştir.
Dolayısıyla Kur'an 'a formunu kazandıran şey bu tarihselliktir. Bu yüzden Allah'ın
evrensel mesajını bu format değil, bu formatta mündemiç bulunan mana temsil
etmektedir.
22
Bu görüşün savunucuları Kur’an ayetlerinin bu çerçevede yorumlanması
gerektiğini ifade etmektedirler.
Mezhebi taassup çoğu zaman insanları hakikatlere veya hakikatlerin farklı
tonlarına kör ve sağır kılmaktadır. Hatta bu taassubun Hz. Peygambere zarar
verebileceği hakikatini unutup kendi bakış açılarının doğruluğunu ispat etmeye
yönelik argümanlar kullanmakta ve nasları bu algı doğrultusunda yorumlamaktadırlar.
Kur’an’ın mevsukiyeti konusundaki Şia ile Ehlisünnet arasındaki bazı iddialar bu
kapsamda ele alınabilir. Yine aynı şekilde bazı Şii grupların Hz. Aişe hakkındaki
ithamlarını da bu çerçeve değerlendirmek mümkündür.
Dogmatik ve romantik algılar/telakkiler reel ve rasyonel bir platforma taşınıp
irdelendiğinde hem büyüsünü hem de mutluluk vericiliğini önemli ölçüde yitirir.
23
Örneğin “asrısaadet” kavramı bu duruma örnek olarak verilebilir. Bu ifadenin
20
Muhammed Abduh-Reşid Rıza,
Tefsiru'l-Menar
, Kahire 1366/1947, I/17.
21
Şimşek,
Günümüz Tefsir Problemleri, s.48-49.
22
Yılmaz,
Tarihsellik Bağlamında Tefsir Geleneğinde Değişim
, s.11.
23
Mustafa Öztürk,
Kur’an Tefsir ve Usul Üzerine Problemler, Tespitler, Teklifler
, Ankara Okulu Yay.
Ankara 2014, s.68.
zihinlerde oluşturduğu algı, sanki o dönemde hiçbir problem olmadığı insanların
mutluluk içerisinde yaşadıklarıdır. Hâlbuki Hz. Peygamberin sireti incelendiğinde
güzelliklerin, mutluluk verici şeylerin olduğu gibi hüzünlerin, acıların, sürgünlerin ve
savaşların da olduğunu görmek mümkündür. Bir de “asrısaadet” dönemini dört
halifenin dönemlerini de kapsayacak şekilde uzatanlara göre değerlendirdiğimizde,
var olan sıkıntıların daha da çoğaldığını Müslümanların iki defa -Cemel Vakası ve
Sıffin- birbirleriyle savaştığı düşünüldüğünde bu kavramın son derece “romantik” bir
söylem olarak kullanıldığı daha iyi anlaşılır.
Hz. Peygamberin ashabıyla birlikte yaşadığı dönemin “asrısaadet” olarak
algılanıp, bu dönemin asla erişilemez bir zirveyi temsil ettiği inancı, zorunlu olarak
geleceği aşağıya ve kötüye doğru giden bir zaman dilimine, tarihi de kötümser
(pesimist) bir tarih algısına dönüştürmüştür. Bu durum ilk İslam asrının kutsallığı ve
zirvede başlayan bir tarihi anlatmaktadır. Rivayetlerin resmettiğine göre; bu durum,
önceden belirlenmiş hem de kötüye doğru belirlenmiş olan tarihtir ve önce gelenin
sonra gelenden daha faziletli ve üstün olduğu
24
esası üzerine kurulmuştur. Böylece
İslam tarihi iyi olandan kötüye, hayırlı olandan hayırsıza doğru bir seyir takip
etmektedir.
25
Bu algı, yorumu da etkilemiş ve sonradan yapılan yorumlara ya olumsuz
bakılmasına ya da yorum yapanların kendi konumlarını yüceltmelerine neden
olmuştur. Nitekim Kuşeyri “er-Risale” adlı eserini yazma gerekçesini izah ederken;
“Bilesiniz ki Yüce Allah bu sûfî taifesini seçkin kılmış, peygamberlerden sonra en
faziletli kimseler olma lütfunu onlara bahşetmiş, ümmet içerisinde hususen onları
ilahî nurların mükâşefe ile üzerlerine doğacağı kimseler kılmış, kalblerini ilahî
ilhamın tecelligâhı hâline getirmiştir.”
26
diyerek bu taifenin yapacağı yorumların ve
ortaya koyacakları görüşlerin yüceliğine işaret etmiştir.
Konuyu tetkik ederken şu soruyu göz ardı etmemeye gayret ettik. Yorumcunun
algılama biçimi onun yorumunu hiç etkilememeli midir? Yani ayetleri yorumlayan
kişi tamamen nesnel olmalı ve kendi özelliğini hiçbir şekilde yansıtmamalı mı? Bu
soruya tamamen evet demek farklı bakış açılarını yok etmek anlamına gelir. O halde
algı-yorum ilişkisi ne olmalıdır? Ya da yorumcu ne kadar nesnel ne kadar öznel
olmalıdır? Burada denge şu ölçüler doğrultusunda sağlanabilir:
Her yorumda muhtemel olan ve anlam zenginliğine bir katkı olarak görülen
öznelliğin olağan seviyede kalabilmesi ve yorumcunun keyfi davranmaması için bazı
ilkeler göz ardı edilmemelidir. Bu ilkeler; yorumun yeterli birikime dayanması,
kastedilen anlamı tespit amacıyla yapılması ve bir yöntemin takip edilmesidir.
Kısacası neyin, niçin ve nasıl yorumlanacağı sorularına cevap aranmalıdır. Daha
sonra da elde edilen cevaplar doğrultusunda uygulama safhasına geçilmelidir. Bu
24
“İnsanların en hayırlıları benim çağımdakiler, sonra onları takip edenler, yine sonra onları takip
edenlerdir…” Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 212.
25
Mehmet Azimli,
Ahir Zaman Kâbusu
, Kur’an’i Hayat Dergisi, Ocak-Şubat 2017, sayı:51, s.50,
26
Abdulkerîm el-Kuşeyrî,
er-Risâletü'l-Kuşeyriyye/Kuşeyri Risalesi
, Terc. Muhammed Coşkun, İlk
Harf Yayınevi, İstanbul 2013, s.14.
safhada yorumlanan ayetle ilgili dilbilimsel ilkeler ve bağlamsal unsurlardan oluşan
objektif bilgiler kullanılmalı ve kastedilen anlamı tespit amacından ödün
verilmemelidir. Bunlara riayet edilmesi yorumun yönünü ayetten muhataba doğru
çevirecek ve ulaşılan sonuç ayetten kastedilen anlam olacaktır. Aksi takdirde yani
metodik hareket tarzının prensipleri durumundaki bu ilkeler gözetilmediği zaman
ayet, yorumcunun ona yüklediği anlamın taşıyıcısı konumuna indirgenecektir. Yani
yorumun yönü ayetten muhataba değil muhataptan ayete doğru olacak ve ortaya
konan sonuç, ayetten tespit edilen değil ayete yüklenen anlam olacaktır
.
27
Algı ile yorum arasındaki bağ ve denge, öznellik ile nesnellik arasındaki denge
gibi olmak zorundadır. Bu denge bozulduğu zaman algı, yorumu kontrolü altına
almakta, ayetten anlaşılan sadece ve sadece algı sahibinin algılama biçimi ile sınırlı
kalmaktadır. Algıyı olumsuz olarak etkileyen faktörler, algıyı yönlendirmek için
yapılan algı operasyonları ve algı yönetimi faaliyetleri yorumu büyük ölçüde
etkilemekte ve yapılan yorum, asıl hedeften muhatabı uzaklaştırmaktadır. Hatta
yorum sahipleri birbirlerini hakkın dışında kalmakla ve Allah’ın lanetini hak etmekle
itham etmişlerdir. Ehlisünnet-Şia arasındaki hilafet/imamet meselesiyle başlayan
görüş ayrılığı ve bu görüş ayrılığı üzerinden oluşturulan algılar yüzünden her iki
tarafın mensupları birbirlerine reddiyeler yazmışlar ve bu reddiyelerde birbirlerini
suçlamışlardır.
28
Günümüzde de bunun sona erdiğini söylemek mümkün değildir.
Özellikle siyasal gelişmelerin akideye bağlı olarak- geçmişte yapıldığı gibi-
yorumlanması bu çatışmaları daha da körüklemektedir.
“Hiçbir okuma bütünüyle masum değildir” sözü doğru kabul edilse bile, masum
olmayan okumayla ön yargılı okumanın birbirinden ayrılmasının da zorunlu olduğuna
inanıyoruz. Genelde bilişsel işlerde ve de daha özel olarak da metin tercümelerinde
masumiyet karinesinin pek geçerli olmayacağı muhakkaktır. Ancak ön yargılı
okumanın ideolojiden başka hiçbir izahı bulunmamaktadır.
29
Yorum yapılırken bir ilke konulmuşsa önce bu kuralı koyanın ona uyması
gerekir. Aksi halde sizin bir kavrama algınız doğrultusunda yüklediğiniz anlam ne
kadar doğruysa bir başkasının kendi algısı doğrultusunda ona bir anlam yüklemesi o
kadar doğru olur. Örneğin “Sırat-ı müstakim” kavramını, “Ehlisünnet” olarak
yorumlamak
30
doğru ise aynı kavramı “emiri’l mü’minin ve onu tanımaktır” diyen şii
27
Fatih Tiyek,
Kur’an Ayetlerinin Yorumunda Öznellik Sorunu
, KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 13
Sayı:1 (2016), s.178.
28
Bu konuda daha geniş bilgi ve örnekler için bkz: Mustafa Öztürk,
Tefsirde Ehl-i sünnet ve Şia
Polemikleri
, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2015, s.8-12.
29
Tuğrul Tezcan,
Te’vil Mi, Tahrif Mi? Politik Düşünce Eksenli Kur’an Ayet ve Kavramları
Bağlamında Modernist Algının Eleştirisi
, Uluslararası Yanlış Algılar ve Doğru İslam Sempozyumu,
28-30 Ekim 2016, Şanlıurfa, s.356.
30
Ebu Muhammed Huseyn b. Mesud el-Beğavi,
Mealimu’t-Tenzil
, Dar Taybe, Riyad 1409/1988, I/54;
Takıyyuddin Ahmed b. Abdulahalim İbn Teymiye,
Mukaddimetun fi Usuli’t -Tefsir
, Takkik:
(Adnan Zerzur), Dımaşk 1392/1973, s.42
yorum
31
da doğru olmalıdır. Ancak ayeti umum üzere almak ve “İslam” veya “İslam
milletinin yolu”
32
olarak tanımlamak, daha doğrudur.
33
Do'stlaringiz bilan baham: |