partilerin hepsi, istisnasız öyle bir siyaset
uyguladılar ki, bunun sonuçları Almanya'nın iç
siyasetinde pek derin değişiklikler olmasını
gerektirdi. Bismarck'ın Reich'ı dışa karşı özgür
ve anlamsız idi. Üstelik bu Reich, bugün
Almanya'nın Davves rejimi altında tahammül
etmek zorunda kaldığı derecede ağır ve aynı
zamanda yararsız mali ödevler yüklenmemişti.
Bütün yetkisi, yalnızca içte muhakkak gerekli
olan birkaç vergiye münhasır kalıyordu. Demek
ki, gelir konusunda kendisine özgü rejimlerden
vazgeçebilir ve Reich'ı oluşturan devletlerin
verdikleri paylarla yaşayabilirdi. Bu devletler,
kendi egemenlik hakları güvence altına alındığı
ve ödedikleri vergi tutarı nispeten az olduğu
için, Reich'a karşı olumlu duygular besliyorlardı.
Ancak Reich'ın muhtelif devletler nazarında
pek az sevilmesinin, devletlerin Reich'a karşı
mali bir tabiiyet altında bulunmaları ile izah
etmek hatalı bir propaganda, hattâ yalan olur.
Hakiki sebep bu değildi. Reich'ın ifade ettiği
kudretin bir ilgi görmemesinin sebebi, Reich'ı
meydana getiren çeşitli devletlerin elinden
hükümranlık
haklarının
alınması
idi.
Bu
alâkasızlık, daha ziyade Alman kuvvetinin
bugün
kendi
devleti,
tarafından
üzüntü
duyulacak
bir
şekilde
temsil
edilmesinin
neticesidir.
Reich'ın
sancağı,
anayasa
şenliklerine rağmen milletin kalbine yabancı
kalmıştır. Belki cumhuriyeti müdafaa eden
kanunlar telkin ettiği ve etrafa saçtığı korku ile,
cumhuriyet müesseselerine dokunmaya mani
olabilir. Fakat, bu kanunlar sayesinde tek bir
Alman'a dahi bugünkü cumhuriyet sevdiri-
lemez.
Kanunlar ve zorunlu hizmetler korkusu ile
cumhuriyeti kendi vatandaşlarına karşı koruma
endişesinin aşırı bir noktaya vardırıl-ması, bütün
rejimin en ezici ve en utanç verici biçimde
eleştirilmesine yol açar.
Bazı milletlerin, Reich'ın çeşitli devletlerin
hâkimiyetlerine el uzattığı için halk tarafından
sevilmediğine dair ortaya çıkardıkları yalanın
sebebi başka idi. Reich, kendi hâkimiyetini bu
kadar geniş tutmasa bile, genel mükellefiyetler
bugünkü gibi ağır kaldığı müddetçe, özel
devletler Reich'a yüksek vergiler ödemeğe
devam edecekleri için Reich'ın bu devletlerin
sevgilerini kazanacağı düşünülemez. Böylece bu
devletlerin Reich'a olan vergi borçlarının
toplanması da Reich'ın hâkimiyeti zayıfladığı
için zorlaşacaktır. Bu vergi borçları bundan
böyle zor kullanılarak tahsil edilebilecektir.
Diğer taraftan cumhuriyet, barış anlaşmalarına
riayet ettiği ve bunları fes yoluna gidemediği
müddetçe bu anlaşmaların ortaya koyduğu
vecibeleri yerine getirmek mecburiyetindedir.
Bunu tek sebebi partilerdir. Çünkü, mevcut
partiler seçmenlere devamlı bir şekilde çeşitli
devletlerin
hâkimiyetlerinin
devam
etmesi
lüzumundan bahsediyorlardı. Aynı zamanda bu
partiler, Reich'tan hükümranlık hakkını geri
alacak bir siyasete yardımcı oluyorlardı.
Reich bu durum karşısında çaresizdi. Çünkü
öyle bir iç ve dış siyaset takip ediliyordu ki, bu
iç ve dış siyasetin yüklediği görevleri yerine
getirebilmek için başka çare bulamıyordu.
Burada çivi çiviyi söküyordu. Reich'ın yabancı
ülkelere
karşı,
Almanya'nın
menfaatleri
hususunda bir suçlu olarak yaptığı her borç
içerideki havayı daha da bozuyordu. Bunun
neticesi de, Reich'ı meydana getiren devletlerde
mukavemetin artması ve artan mukavemeti
önlemek için de bu devletlerin hükümranlık
haklarının ellerinden alınması oluyordu. Eski
Reich, memleket dahilinde barış ve sükûnu
hâkim kıldı. Bu arada harice, kuvvetini de kabul
ettirdi.
Halbuki
bugünkü
cumhuriyet,
yabancılara karşı zaaf gösteriyor ve kendi
vatandaşlarını ezmekten başka bir şey yapmıyor.
İşte bugünkü Reich ile^ eski Reich arasında
göze çarpan farklar bunlardı. Kuvvet ve canlılık
dolu bir milli devlet, dahilde birçok kuvvetlere
ihtiyaç duymaz. Keza vatandaş devletine samimi
bir sevgi ile bağlıdır. Fakat vatandaş esir
durumunda ise devlet, hakimiyetini korku ve
angarya ile telkin eder. Şimdiki cumhuriyet
rejimi hürriyetten bahsederken vatandaşlarına
karşı yalan söylemektedir. Böyle hür vatandaşlar
ancak eski Almanya'da vardı.
Cumhuriyet, yabancıların hizmetinde bir
esirler
sömürgesi
meydana
getirdiği
için
vatandaşlara sahip değildir. Olsa olsa böyle bir
cumhuriyetin ancak tebaaları olur. Bundan
dolayı cumhuriyetin milli bayrağı yoktur.
Cumhuriyetin
işareti
hükümetin
bir
kararnamesi ile kabul edilmiş ve bu işaret ancak
kanunlarla korunabümiştir. Alman demokrasisi
için Gessler'in şapkasının rolünü oynayacak olan
bu sembol daha sonra, milletimizin kalbine
devamlı bir şekilde yabancı kalmış, ona nüfuz
edememiştir.
İktidarda iken, kendisini duygulandırmayan
bir geleneğin ve büyüklüğü kendisine küçücük
bir saygı bile telkin etmeyen bir geçmişin
sembolünü çamurlara batırmış olan cumhuriyet,
bir gün gelecek, kendi tebaasının, kendi
sembolüne duyduğu bağlılığın ne ka-. dar az ve
basit olduğunu görecek ve hayrete düşecektir.
Cumhuriyet, Almanya'nın tarihinde bir perde
aralığı
niteliğini
kendiliğinden
vermiştir.
Bugünkü
devlet,
hâkimiyetini
devam
ettirebilmek
için
muhtelif
devletlerin
hükümranlık haklarını yalnız maddi sebeplerden
ötürü değil aynı zamanda psikolojik sebeplerden
ötürü dişlemektedir. Mali sömürme politikası ile
milletimizin son damla kanını de emmektedir.
Bu gidişatın pek tabii neticesi olan isyan
hareketini
önlemek
için
de,
devletlerin
hükümranlık haklarını ellerinden almak zorunda
kalmaktadır.
Vatandaşların menfaatini, hudutları üzerinde
takdir ve korumasını bilen canlı ve milli bir
Reich, bu vatandaşlara devletin kuvvetinden
endişeye ve tereddüde düşmeden dahilde
hürriyet
verebilir,
işte
biz
Nasyonal
Sosyalistlerin kanaati ve vardıkları netice budur.
Fakat, canlı bir milli hükümet, vatandaşı, milletin
büyüklüğü için bu gibi tedbirlerin gerekli
olduğuna inandırabilirse fertlerin ve hususi
devletlerin hürriyetlerine geniş çapta tecavüze
kendini yetkili sayabilir. Dünyanın bütün
devletleri dahildeki teşkilâtlarının gelişmesi ile
bir nevi merkeziyete doğru kaymaktadır.
Almanya da bu hususta yalnız kalmayacaktır.
Bugün için özel devletlerden egemenlik hakkına
sahip özel devletler olarak söz etmek bir
ahmaklık
olur.
Çünkü
bu
hükümranlık
kelimesinin ifade ettiği mana, bu özel devletlerin
gülünç boylarına hiç uymamaktadır. Özel
devletlerin ehemmiyeti, ulaştırma vasıtaları ve
idari bakımdan gitgide azalmaktadır. Çünkü
teknik ilerledikçe ticaret de modernleşmektedir.
Yani ticaret merkezleri arasındaki mesafeler
gittikçe kısalmaktadır. Neticede bir eski devir
devletinin, bugünün tekniği karşısında bir ilden
farkı kalmamaktadır. Şimdiki devletler ise
eskiden bir kıta sayılırlardı. Almanya gibi bir
devleti idare etmenin zorluğu, bir asır önce
Brandebourg
vilâyetim
idare
etmenin
güçlüğünden büyük değildir. Teknik görünüş
bakımından
bu
böyledir.
Çünkü,
bugün
Münih'ten Berlin'e gitmek, eskiden Münih'ten
Stamberg'e kadar olan mesafeyi almaktan çok
daha kolaylaşmıştır. Bugünkü Reich'ın bütün
toprakları, günümüzün nakil vasıtaları göz
önüne alınmak şartı ile, Napolyon savaşları
sırasında Cermen Konfederasyonu'nu meydana
getiren orta boydaki herhangi bir devletin
topraklarından daha az geniştir. Tespit edilen ve
görülen hâdiselerden çıkan neticelere karşı zihni
kapalı kalmış bir adam, imanına kıyasla geri
adam demektir. Her devirde bu gibi geri
adamlara, körlere tesadüf edilmiştir. Bunlara
daima rast gelinecektir. Fakat ne var ki bu
körler,
tarihin
dönen
tekerleğinin
hızını
keserlerse de, hiçbir zaman bu tekerleğin
dönüşünü durduramayacaklardır.
İşte bütün bu neticeler karşısında biz
Nasyonal Sosyalistler olarak kör kalmamalıyız.
Bu işte de, kendi kendilerine milli adını veren
burjuva partilerinin büyük ve ağdalı sözleri
Nasyonal Sosyalistleri etkilememelidir. Büyük
ve ağdalı sözlerin anlamı şudur. Bu partilerin
kendileri de maksatlarının gerçekleşeceğine
muhakkak
nazarı
ile
bakmazlar.
Keza
hâdiselerin aldığı şekil ve neticelerden burjuva
partileri mesuldür fakat bunu bile bile yine de
büyük lâf etmekten kendilerim alamazlar.
Özellikle Bavyera'da, merkeziyetin azalmasını
isteyen feryatlar bir siyasal parti maskaralığından
başka bir şey değildir. Bu sözler hiçbir samimi
amaca istinat etmez. Burjuva partileri bu
gösterişli beyanları, gerçekleştirmeye ne zaman
teşebbüs etmişlerse, istisnasız teşebbüslerinde
başarısızlığa uğramışlardır. Reich, Bavyera
Devle-ti'nin "egemenlik hakkına karşı bir
haydutluk" diye nitelenen bir hareket yaptığı
zaman, kendisine iğrenç bazı dedikoduların
dışında hiçbir direniş gösterilmemiştir.
Bugün, bu mânâsız rejime karşı cephe almak
cesareti gösterildiğinde, "zamanı değil" bahanesi
Document Outline - BÖLÜM 1
- BÖLÜM 2
- BÖLÜM 3
- BÖLÜM 4
- BÖLÜM 5
- BÖLÜM 7
- BÖLÜM 8
- BÖLÜM 9
- BÖLÜM 10
- BÖLÜM 11
- BÖLÜM 12
- BÖLÜM 13
- BÖLÜM 14
- BÖLÜM 15
- BÖLÜM 16
- BÖLÜM 17
- BÖLÜM 18
- BÖLÜM 19
- BÖLÜM 20
- BÖLÜM 21
- BÖLÜM 22
- BÖLÜM 23
- BÖLÜM 24
- BÖLÜM 25
- BÖLÜM 26
- BÖLÜM 27
- SONUÇ OLARAK
Do'stlaringiz bilan baham: |