Partisi'nin aleyhinde şiddetli biçimde mücadele
etmişti. Bu pek şiddetli mücadeleler, dinsel
sebeplerden ötürü çıkmamış, yalnız milli, ırkçı
ve ekonomik görüşler yüzünden sürdürülmüştü,
işte o zaman başarı bizim oldu. Şöylece bugün
bile daha iyi bilgi sahibi olduklarını ileri
sürenlerin hatalarını ispat etmiş olduk. Mezhep
kavgaları son senelerde pek şiddetlenmişti.
Gözleri
dönen
ırkçı
Almanlar,
haklı
hareketlerinin ne kadar manasız olduğunu
görmez hale gelmişlerdi.
Bu arada Marksist ve dinsiz gazeteler gerekli
gördükçe mezheplerin fahri avukatları olup,
saçmalığı her ölçüyü aşan ve taraflardan birini
ağır bir şekilde itham eden asılsız beyanlar
neşrederek ateşi körüklüyorlardı.
Fakat birtakım hayaller uğruna kanının son
damlasına kadar savaşmaya muktedir olan
Alman milleti için, bu türlü silâha sarılma
çağrıları öldürücü bir tehlike teşkil eder. Bu,
tarihle sabittir. Bu şekil tahrikler milletimizi esas
meselelerini
çözümlemekten
daima
alıkoymuştur. Biz din kavgaları ile uğraşırken
diğer devletler dünyayı paylaşıyorlardı.
Irkçı hareket, "ültramontanizm" tehlikesinin
mi, yoksa Yahudi tehlikesinin mi daha korkunç
olduğunu tespitle meşgulken Yahudi, ırkımızı
kirleterek Alman milletinin hayatını temelden
yıkmakta ve tahrip etmekte idi. Bu ırkçı
şampiyonların bu hareketlerini gördükten sonra
daima şöyle dua ettim:
— Tanrım, Nasyonal Sosyalist Hareketi bu
gibi
dostlardan
koru.
Hareketimizin
âdi
düşmanlarına
gelince,
Nasyonal
Sosyalist
cereyan onu tek başına yok edebilir.
Nasyonal Sosyalist Hareket, Yahudilerin 1919
ve 1921 yılları arasında, üç sene devam eden ve
hile ile tahrik ettiği federalizm ve bırlikçilik
mücadelesine iştirak niyetinde değildi. Fakat bu
âdi tahrikler neticesinde ortaya çıkan meseleler,
Nasyonal Sosyalist Hareketi bu dâva karşısında
bir vaziyet almaya mecbur bıraktı. Almanya
federal mi, yoksa merkeziyetçi bir devlet mi
olması idi? Kanaatimizce ikinci mesele daha
mühimdir.
Federatif devlet tabirinde, biz hükümranlık
hakkını haiz devletlerden teşekkül etmiş bir
camiayı anlıyoruz. Bu devletler, hükümranlık
hakkının verdiği yetkide ve kendi iradeleri ile bir
araya gelirler. Kendi hükümranlık haklarını
kullanırken
federasyona
gerekli
olan
haklarından, federasyon lehine feragat ederler.
Bu
düstur,
dünyada
mevcut
konfederasyonların
hiçbirinde
tatbik
edilmemektedir. Bu usule daha ziyade Birleşik
Amerika
Devletleri
anayasasında
rastlanır.
Birleşik Amerika Devletleri'ni meydana getiren
devletlerin büyük bir kısmı, konfederasyonu
meydana
getirirlerken,
daha
önce
bir
hükümranlık
hakkından
vazgeçmemişlerdir.
Bunun için Amerika Birleşik Devletleri'nin
tersine, Almanya'yı meydana getiren devletler
hiç şüphe yok ki Almanya'dan önce devlet
olarak mevcuttular. Gerçi Reich, hususiyetleri
olan bu devletlerin hür iradeleri ve eşit olarak
yaptıkları işbirliği ile meydana gelmiştir. Fakat
yine de yukarıda izah ettiğim husus Almanya'ya
uygulanamaz. Çünkü Almanya bu hususi
devletlerden
birinin
yani
Prusya'nın
hakimiyetinin tesir ve neticesi olarak meydana
çıkmıştır. Toprakların genişliği mevzuunda
Alman devletleri arasında mevcut olan büyük
eşitsizlik Reich'm teşekkül biçiminin, Amerika
Birleşik
Devleti'nin
kuruluş
şekli
ile
mukayesesine imkân bırakmaz. Alman Birliğine
dahil küçük ve büyük devletlerle ve özellikle
hepsinin en büyüğü olan devletle aralarında
yücelik ve güç bakımından o kadar farklar
vardır ki, bu yüzden Reich'm kuruluşunda,
konfederasyona
hepsi
aynı
derecede
katılmadılar. Bu devletlerin birçoğu için, hukuki
bir hükümranlık hakkından söz edilemezdi.
Devletin hükümranlık hakkı deyimi kelimenin
ifade ettiği anlamdan yoksundu.
Gerçekte, gerek geçmişte ve gerek bugün, bu
sözde egemenlik hakkına sahip devletlerden
çoğunu tavan arasına atmışlar ve egemenlik
hakkına sahip o siyasal kuruluşların yetersiz
durumlarını pek açık biçimde kanıtlamışlardır.
Bu devletlerin nasıl kurulduklarını ayrıntıları ile
açıklamak konumuz değildir. Yalnız şunu
belirtmeliyim ki, hemen hemen hiçbirinde,
sınırlar belirli bir Alman kavminin oturduğu
topraklara tamamen uymamıştır. Bu oluşumlar
sadece birer siyasi üründürler. Bunların bir kısmı
Reich'm
en
kötü
devirlerinde
meydana
gelmişlerdi. Bu oluşumların ortaya çıkışları
vatanımızın
âcz
içinde
bulunduğu
ve
parçalandığı sıralardır. Bu parçalanma da acz
içinde olmanın hem sonucu ve hem de sebebi
idi.
Eski Reich anayasası, bugünkü durumu
hesaba katmıştı. Bu anayasa, Reich'ı meydana
getiren devletlere konfederasyonda eşit temsil
hakkı tanımıyordu. Bu devletler, topraklarının
genişlikleri ve nüfusları nispetinde bir hakka
sahip bulunuyorlardı.
Hususi devletlerden pek azı Reich'a kuvvet
bulma imkânını vermek için, içten gelen bir
samimiyetle kendi hükümranlık haklarından
vazgeçiyorlardı. Fakat fiiliyatta bu hiçbir zaman
mevcut olmadı. Ancak, Prusya hâkim durumu
ile
bu
hususi
devletleri
zap-tedivermişti.
Bismarck, Reich'a alınacak devletlere'her hakkı
tanımadı. O, bunu ilke edinmişti. Bismarck,
hususi devletlerden, Re-ich'a muhakkak lâzım
olan şeyleri istedi. Bu ilke ılımlı olduğu kadar,
hakimane bir tavır taşıyordu ve bu ilke, örf, âdet
ve geleneği nazarı itibara alıyordu. Aynı
zamanda yeni Reich'a Alman devletlerinin
sevgisini ve samimi işbirliğini büyük nispette
sağlıyordu. Belki bu kanaat yanlıştı. Çünkü, bu
prensibin, her zaman Reich'a bir hükümranlık
hakkının
tamamını
vereceği
düşünülemez.
Bismarck böyle düşünmüyordu. O, halihazırda
yapılması bir hayli güç olan devletler tarafından
eğilim gösterilmesi ihtimali pek bulunmayan işi
sonraya bırakmıştı. Bismarck özel devletlerin,
zamanın düzeltme etkisine ve sürekli uygulama
tasarılarına
yönelik
direnişlerine
karşı
durabilmek için, vakitsiz bir biçimde parçalama
girişimlerinden daha etkili görünen gelişmenin
yapacağı baskıya güveniyordu. Bismarck bu
şekil düşünmekle ve hareket etmekle gerçek bir
devlet
adamı
olduğunu
gösterdi.
Çünkü,
Bismarck'ın "zaman"dan beklediği şey oldu.
Hakikaten Reich'ın hükümranlık hakkı hususi
devletlerin
zararına
gelişti.
Almanya'nın
yıkılması ve monarşik rejimin kalkması bu
gelişmeye tesir etti. Çünkü, Alman devletleri
mevcudiyetlerini ırki sebeplerden çok siyasi
sebeplere borçlu idiler. Bu sebep de Monarşik
şekil
ortadan
kaldırılınca
bu
devletlerin
önemlerini ortadan kaldırıyordu, işte o zaman
temelden mahrum olan bu devletlerden birçoğu
hâkimiyetlerini devam ettiremediler ve bir fayda
düşüncesiyle komşu devletlerle birleştiler. Hattâ
bir kısmı kendiliğinden, öteki güçlü devletlere
katıldılar.
Bu
devletlerin
sahip
oldukları
egemenlik, olağanüstü zaafı ve vatandaşlarının
kendi devletleri hakkında besledikleri fikrin
önemini ortaya koymaktadır.
Monarşi rejiminin ve bu rejimin temsilcilerinin
ortadan kaldırılmaları Reich'ın federatif vasfına
pek acı bir darbe indirdi. Fakat en acı darbe barış
anlaşması ile taahhüt ettiğimiz vecibelerle
indirilmiş oldu.
Savaş kaybedilince, küçük devletlerin hiçbir
zaman
yerine
getiremeyecekleri
parasal
vecibeler Reich'a yüklendi. Bu tazminatın
Reich'a intikal edeceği pek açıktı.
Reich üstüne yüklenen vecibeleri yerine
getirebilmek için, birtakım kaynakları eline
geçirmek mecburiyetinde kaldı. Bu arada
postaların ve demiryollarının Reich tarafından
işletilmeleri
de
milletimizin
tutsaklığının
kaçınılması olanaksız bir sonucu idi. Reich'ın
iktidar ve yetkilerinin genişlemesinin aldığı şekil
manasız kalmıştı. Fakat Reich'ın buna teşebbüs
etmesi de makuldü. Bütün bunların tek sebebi,
Almanya'nın savaşı galip bitirebilmesi için
gereken tedbirleri önceden almamış olan, kişiler
ve partilerdi.
En basit sorumlular, özellikle Bavyera'da
çıkarları peşinde koşan ve bu yüzden, Reich'a
borçlu oldukları halde, savaş için Reich'a
ödenek
vermemiş
olan
partilerdir.
Bu
tedbirsizliklerinin cezasını bozgundan sonra,
savaş çıkmadan önce yapacakları masrafların on
misli fazlası ile ödediler. Tarih intikam alıcıdır!
Yalnız şunu belirteyim ki, Tann'nın işlenen bir
günaha, bu kadar çabuk ceza verdiği az
görülmüştür.
Birkaç
yıl
önce,
özellikle
Bavyera'da, özel devletlerin çıkarlarını, Reich'ın
çıkarları üstünde tutmuş olan partiler, o zaman
olayların
baskısı
altında
Reich'ın
yüksek
çıkarlarının
özel
devletler
tarafından
boğazlandığına tanık oldular. Bunlar kendi
işledikleri hatalarının kurbanları olmuşlardı. Bu
partililerin, ülkelerinin egemenlik haklarını
kaybetmelerinden ötürü yakınıp durmaları eşi
görülmemiş bir ikiyüzlülüktür. Çünkü bu
Do'stlaringiz bilan baham: |