kalmış değil midir?» 309). ,
suv çağasında + tabasın qasıyattı baban biytin. -f Turannın Tiyanşanday tavı qalay, + par kelmes Tiyanşanga tavlar qalay; -f eriksiz er Türüktü oyga alar- sın, + kökke asqan Qan Tenrige qaray qaray. + Turannın çeri de cat, eli de oat^ 4- Quyunday bastan geçken künü de cat, + Turandı tügeli men biyleb tur- gan + ertede ertegi qan Afırasyab. + Turanga cer cüzünde cer cetken be? + Türükke adam zatta el cetken be? + Kin aqıl, ottı qayrat, cüyrük khayal, 4- Turannm erlerine er cetken be ? + Tuvmaydı adamzatta Çmgızday er; + <*a-
Ş
Turannın tagdırı bar tolqımaIı, -f Basman köp tamaşa künder geçken. + Tu- rannın teniz derlik kölderi bar, + . çalqığan eği çeksiz teniz Aral; + bir çette
âirin en çok sevdiği ve öğdüğü millî kahraman, Aksak Temırdır. O, onun ağzından şöyle bir söz naklediyor: «Cihan demlen nedir? + Bir avuç içi kadar bir yer değil midir? + Bir avuçta birçok tanrılar için 360
yer yoktur. + Semanın tanrısı Tanrı ise, o gürüldemeleriyle kendi semasını idare etsin. + Yeryüzünün tanrısı ise benim. -f- yerime Tanrı karışmasın. + Gök tanrısı olan Tanrının nesli ve sıfatı yoktur. + Yer tanrısı olan Temirin ise nesli Türk ve sıfatı da ateş*tir» 361).
Şâir Magcan mütareke zamanı Türkiye Türklerine hitaben «alış- dağı bavrıma», yani «uzaktaki kardaşıma» unvaniyle şu sözleri söylemiştir: «Uzaklarda bu kadar azap çekmekte olan kardaşım. + Solmuş beyçeçek (lâle) haline düşmüş olan kardaşım. Her taraftan kendisini muhasara eden kalın düşmanın ortasında göz yaşlarını göl gibi dökmekte olan kardaşım. + Bütün tarihî hayatmca yabancılardan cefa çekmiş olan kardaşım. + Kıyafetiyle de menfur (tüksigen) gevirler. Taş yürekli habis ruhlar + diri diri, derilerini yüzmekle meşguldür. Ya pirim! Altın Al tay bizi dünyaya getiren müşterek anamız değil miydi? Bu dağların yamaçlarında ele avuca girmez taylar gibi serbestçe oynayıp yürümüş değil miydik? + O zaman yüzümüz ay gibi parlıyor değil miydi,? + Biz orada beraber olalı «altın saka (aşık)» ile atışarak (bu eski türk oyununu) oynamamış mıydik ? * + Biz aynı döşek üzerinde yatarken birbirimizle oynaşıp tepişmiş değil miydik? + Altây gibi anamızın ak südünü beraber emerek, onun tadını birlikte tatmış değil miydik? + 0 zaman serin dağ pınarları şarıldayıp kayalar arasından bizim içir, akmıyor muydu? + Uçan kuşlar gibi sür'atli, kopan fırtınalar gibi delice koşan «tulpar» (ehlileştirilmiş yabanî) atlar, bizim için hazır duran birer binek «burak» değil miydiler? + Son Altay çağının altın günlerinde nazlı terbiye görerek pars gibi bir er yetiştin + ve beni bırakarak Ak ve Karadeniz ötesine gidip kaldın -j- ben de kuş yavrusu gibi daha kanatlarım çıkmadan -f- ve uçmağa * gücüm yetmeden çırpındım durdum +, yol istikametini gösterecek bir kişi de ortada yoktu. + Bu halde kahpe düşman beni yerimden atmadan bırakır mıydı? -f- Onun kurşunu genç bağrıma saplandı -f* taze masum kanim su gibi aktı -f ben kanıksayıp, kuvvetim gidip bayıldım -f- o beni karanlık hapishaneye aldı kapadı, -f- Ben burada, o zaman (seninle Altayda beraber bulunduğumuz zaman) gündüzleri gezdiğimiz kırları ve ovaları da, geceleri gördüğümüz nurlu ayı da göremiyorum. + Bizi terbiyeliyen, ipek kundağa sararak büyüten altın anamız Altayı da artık göremiyorum. + Ey pirim! ne oldu? Yoksa biz (yani biz Orta ve önasyadaki Türkler) milletimi
zin kaim kütlesinden mi, yolbarıs gibi olan Türkün yağıp duran oklardan dönmiyen yüreğinden mi ayrıldık? + Hakikaten biz harislerden bıkmış korkak kul haline mi geldik? Dünyayı alt üst ederek erki için hamleler yapan Türk + Hakikaten hastalandı ve kuvvetten düştü mü?
-J- Acaba onun yüreğindeki ateşi söndü, + Damarlarında kaynıyan ata kanı kurudu mu?. Kardaşım! Sen o yanda, ben de bu yanda -f kaygıdan kan yutuyoruz. Kul olarak yaşamak bizim şerefimize, haysiyetimize yakışır mı? Gel gidelim Altaya, atamızdan miras kalan altın tahta gidelim!» 362).
Magcan, «Tanrı»ya hitap eden şiirinde ona milletinin mukadderatı dolayısiyle bir çok acı şikâyetlerde bulunuyor, ve «sen. Her millete, hattâ deve güden zavallı Araba bile, yol gösterecek bir peygamber ve bir kitap gönderdiğin halde, bizim Türke böyle bir lutufta bulunmadın, Türk muhtelif milletlerin peygamberlerinin yoluna girdi, muhtelif kitaplara inandı, neticede yolsuz kaldı, sen bize kahretme» diyerek, ondan, Türke bir peygamber vermesini, doğru yol göstermesini istiyor. Mamafih şâir diğer şiirlerinde kendisine tarihte millî askerî kahramanların gös- termiş oldukları yolu, bir kurtuluş ve yükseliş yolu buluyor. Fakat esir ve zebun halde olan Türk milletine hakikî necatın yeryüzünü tekrar is-' blâedecek °^an yeni bir tufandan, Rusu hâkim, Türkü mahkûm yapan bugünkü şartları temelinden değiştirecek olan büyük ve cihanşümul bir siyasî inkılâptan beklediğini, «Cer cüzün tupan bassa iken» nam şiirinde ateşli ibarelerle anlatıyor. Bu vâki olduğu takdirde şâir Türk milletinden yepyeni bir adam yaratacak oluyor363).
Şâirin Kırgız-Kazak hayatından alaTak göçebe Türklerin Rus esa- leti altında duçar oldukları felâketi, en sade ve çobanın bile anlıyacağı bir ifade tarzı ile yazdığı bazı parçaları, Kazak şivesinde bazan bir millî alarm gibi, tekmil milleti heyecana getirecek mahiyettedir. Onun bu mealce söylenen Sersenbay adlı şiiri, halkın ahım, millî dertlerini anlatmakta sadelik ve talâkat 'tibariyle bir şaheserdir364).
Abdulhamid Süleyman (Çolpan)
Şairlik mahlası «Çolpan» ismiyle daha fazla maruf olan Abdulhamid zengin bir tüccar olan Süleyman ağanın oğludur. 1897 de Endicari- da doğmuş, medrese tahsilinden sonra rıısça öğrenmiş, son zamanlarda Moskovada edebiyat ve sanat enstitü-yahut akademisinde de tahsil etmiştir. 19 13 te yani Çolpan daha 19 yaşında iken evlerinde misafir olduğumuzda, o, türk tarihine dair eserleri okumuş bulunuyordu, sonra «Türk Yurdu» ve saire gibi türkçülük neşriyatını takip etti. 19 17-18 de siyasî işlere karışarak Orenburgda Başkurdüstan hükümeti reisinin sekreterliği vazifesinde bulundu (bk. yukarıda s, 369). O zaman daha şiirlerini bastırmıyordu. Sonra kendisini yalnız edebî faaliyete hasretti ve birden parladı. Mensup olduğu Endican, Babur Mirzanın da dediği gi- Alişir Nevâyî nin edebî dilim en iyi muhafaza eden bir Türk şehri- ^lr; Çolpan, Özbek şiirlerindeki aruz vezni yerine, türkçe hece veznini yerleştirdi, edebi dili güzeli eştirdi. Rus şâirleri ile beraber Türkiyeli ve AzerbaycanlI şâirleri, eskilerden Nevâyî’yif yabancılardan bilhassa Ra-
Do'stlaringiz bilan baham: |