S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet44/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

“Gora
benimle 
çalışabilir.”
Sanjay Şirket meclisinin genç üyesi, Andrew DaSilva’ydı. 
Beyaz adam
anla­
mına gelen 
gora
kelimesi Bombay’da sıkça kullanılsa da, içinde gizli bir hakaret 
gizliydi. Andrew DaSilva bunu tabii ki biliyordu. Dudaklarını aralayarak beni 
bir düşman gibi süzdü.
İşin komiği, Andrew da benim gibi açık tenliydi. Kızıl kahve saçları ve bal 
rengi gözleri Portekiz kökenini hemen açık ediyordu. Güneşte kasksız uzun 
saatler motor kullanmaktan benim yüzümle kollarım daha bile esmerdi.
Cevap vermediğimde, 
“Gora
benimle dövüşmeye tenezzül ederse tabii,” 
diye ekledi.
Yanlış bir günde doğru bir dakikaydı.
Bakışlarına aynı sertlikte karşılık verdim. “Hangi seviye?”
“Dört,” dedi ve pis sırıtışı bütün yüzüne yayıldı.
“Öyle olsun bakalım.”
Bütün bıçak dövüşü talimleri çekiç saplı bıçaklarla yapılırdı. Hathoda’nın 
lakabı da buradan geliyordu zaten. Bu tip bıçaklar sapla metal kısmın ağırlıkla­
rını dengelediği için gerçek bir dövüşteki gibi ölümcül yaralanmalara yol açma 
olasılıkları daha azdı.
Birinci seviyede en basit çekiç saplıların küt tarafı kullanılıyordu. Dördüncü 
seviye talim bıçaklarının uçları kan çıkaracak kadar bilenmişti.
Talim karşılaşmaları genellikle bir dakikalık beş raunttan oluşur ve araların­
da otuzar saniyelik molalar olurdu. Altlarımızda kotlarımız ve


timizle talim koridoruna girdik. Hathoda dövüşü izlemek için girişte durdu ve 
ikimize de bıçaklarımızı verdi.
Alan dardı. Sağa, sola kaçmak için sadece birkaç santimimiz vardı. Amaç 
rakın dövüşü öğretmekti. Düşman etrafımızı sardığında ne gibi hamlelerin 
şansımızı artıracağını bilmek zorundaydık. Koridorun sonundaki kapı da sün­
gerle kaplıydı. Girdiğimiz yerden çıkacaktık yani.
Andrew bıçağını bir kılıcın sapı gibi tutuyordu. Ben bıçağı keskin tarafı 
aşağı gelecek şekilde tuttum ve bir boksör gibi durdum. Hathoda hazır oldu­
ğumuzdan emin olunca boynundaki kronometrenin düğmesine bastı ve başla­
mamızı işaret etti.
Andrew daha o an saldırdı. Erken davranıp beni gafil avlamak istemişti. 
Kolayca yana sıçradım. Yanımdan geçti ve onu Hathoda’ya doğru ittim.
Üstadın arkasında dövüşü izleyen genç bir gangster kahkaha attı ama 
Hathoda onu susturdu.
Andrew bana döndü ama bu kez daha temkinli yaklaştı. Ben de aramızdaki 
mesafeyi çabucak kapadım ve bir süre bıçaklarımızı savurduk.
Bir an güreşçiler gibi kucaklaştık. Kafalarımız birbirine çarpıyordu. Üzerine 
abanarak Andrew’nun dengesini kaybetmesini sağladım. Koridorun kapalı ka­
pısına doğru gerileyerek toparlanmaya çalıştı.
Andrew sonra bir kez daha saldırdı ve bir kez daha. İkisinde de sırtımı 
kamburlaştırıp kendimi korudum ve beklemediği bir anda sol elimle suratına 
bir tane patlattım.
Salonda çalışan gençlerden birkaçı bizi izlemek için toplanmıştı. Tokadımla 
iyice öfkelenen Andrew’ya gülmeye başladılar. Andrew meclis üyesiydi. 
Kişiliğiyle olmasa bile konumuyla saygıyı hak ediyordu.
“Kapayın çenenizi!” diye bağırdı izleyicilere.
Hemen sustular.
Andrew bana ateş püsküren gözlerle baktı. Nefreti çenesini sıkışından 
belliydi. Omuzları kalbinden fışkıran kötü duyguları korumak istercesine ka­
panmıştı. Kol kasları gerildi ve bastırmaya çalıştığı öfkesi yüzünden titremeye 
başladı. Kazanamamak onu mahvediyordu. Bıçak dövüşünde iyi olduğunu sa­
nıyordu ama ben öyle olmadığını ispatlamıştım.
Kazanmasına izin vermeliydim. Benim bundan bir zararım olmazdı. Hem 
bir bakıma benim patronum sayılırdı. Ama yapamadım. Kalplerimizde bizden 
sebepsiz yere nefret edenlere ayırdığımız bir köşe vardır. Andrew her nedense 
Ararla oraya girmeye çalışmıştı ve cevabı da koridorun diğer kapısında sıkışmak 
olmuştu. Ve nefret daima tedbirin önüne geçer.


Bir kez daha saldırdı. Hızla dönüp hamlesini savuşturdum ve bıçağın sivri 
ucunu kürek kemiklerinin arasına dayadım.
“Üç puan!” diye seslendi Hathoda.
Andrew hiç düşünmeden arkasını döndü ama yine dengesini kaybetti ve 
çelmemle kendini yerde buldu. Kendimi üzerine attım ve bıçağın küt burnunu 
göğsüyle böbreklerine daldırdım.
“Altı puan,” diye seslendi Hathoda. “Mola!”
Andrew, üzerinden çekildiğim anda Hathoda’nın uyarısına aldırmadan 
bana saldırdı.
“Durun!” diye bağırdı Hathoda. “Mola!”
Andrew hâlâ üzerime geliyor ve kan çıkarmaya çalışıyordu. Üstelik talim 
kurallarım da hiçe sayarak yüzüme ve boynuma saldırıyordu.
Bütün hamlelerini adatarak geri geri koridorun kapısına doğru yürüyor­
dum. Bıçağın yanı sıra yumruklarımı da kullanarak her fırsatta onu yormaya 
çalışıyordum. Dakikalar sonra kan içinde kalmıştık. Göğüslerimiz ve omuzla­
rımız yol yol kırmızı lekelerle kaplıydı.
Sünger duvarlardan sekerek bir kez daha birbirimize yapıştık. Taş zeminde 
ayaklarımız aynı anda kaydı ve yere yuvarlandık.
Ben daha şanslı bir açıyla düşmüştüm. Hemen kolumu Andrew’nun boy­
nuna doladım. Debelendikçe sırtı göğsüme çarpıyordu. Kaçamasın diye kolla­
rımı bacaklarına doladım. Kaygan zeminde bir kez daha dengemizi kaybettik 
ama kolumu boğazından çekmedim. Ne beni üzerinden atabiliyor ne kendini 
kurtarabiliyordu.
“Pes ediyor musun?”
“Canın cehenneme,” diye tısladı.
En kadim içgüdülerimin sesini duydum.
Andrew kapana kısılan bir kurttu. Onu serbest bırakırsam er geç beni bulur 
ve öldürürdü.
“Lin!” diye bağırdı başka bir ses. “Lin kardeş!”
Abdullah’tı. 
Birden 
kollarımla 
bacaklarımda 
derman 
kalmadı. 
Gevşeyiverdiler. Andrew yana kaydı. Boğulurcasına öksürürken bir yandan da 
nefes almaya çalışıyordu. Hathoda’yla birkaç genç gangster yardımına koştu.
Abdullah eğilip beni ayağa kaldırdı. Soluk soluğa peşine takıldım ve eşyala­
rımı bıraktığım taburenin yanına gittim.
“Selamünaleyküm,
’’dedim. “Sen de nereden çıktın?”
“Ve aleykümselam.
Zamanlamama bakılırsa cennetten olabilir.”
“Efendim?”


“İşini bitirseydin bu dünyada cehennemi tadardın. Seni öldürmesi için be­
nim gibi birini peşine takarlardı.”
Gömleğimi, bıçaklarımı, paramı ve saatimi aldım. Salonun kapısında ıslak 
bir havluyla yüzümü, göğsümü ve sırtımı sildim. Bıçaklarımı belime takıp ti­
şörtü omzuma attım ve Abdullah’a başımla işaret ettim.
“Gel, kardeş,” dedim. “Biraz hava alalım.”
O sırada Andrew DaSilva yanımıza geldi ve iki adım ötemde durdu.
“Bu iş bitmedi,” dedi.
Ona yaklaşıp kimsenin duymaması için fısıldadım.
“Salonun arkasında bir sokak var, Andy. Günün bu saatinde sessiz olur. 
İstersen hemen orada paylaşalım kozlarımızı. Kafanı salla yeter. Tanık yok. 
Sadece sen ve ben. Hadi sallasana kafanı.”
Suratımı onunkine yaklaştırdım. Ne kıpırdadı ne de konuştu.
“Ben de öyle düşünmüştüm,” dedim. “Artık ikimiz de neyin ne olduğunu 
biliyoruz. Hadi bas git buradan. Rahat bırak beni.”
Eşyalarımı aldım ve Abdullah’la birlikte çıktık. Andrew DaSilva’yı aşağıla­
manın akıl kârı olmadığını biliyordum. Kurt kaçmıştı ve muhtemelen dolu­
nayda geri dönecekti.



Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish