Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Download 2,6 Mb.
Pdf ko'rish
bet25/27
Sana12.08.2021
Hajmi2,6 Mb.
#146148
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   27
Bog'liq
Kavgam - Adolf Hitler ( PDFDrive )

BÖLÜM 22

1919  yılının  kış  aylarında  ve  daha  çok  1920

yılının  baharında  ve  yazında,  olağanüstü  bir

önem  taşıyan  bir  sorun  hakkında,  bir  durum

almak zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Bu kitabımın

birinci  bölümünde  Almanya'nın  karşı  karşıya

kaldığı  yıkılma  tehlikesi  hakkında  tespit  ettiğim

birtakım hususlardan söz etmiştim, işte bu sırada

Almanya'nın  kuzeyini,  güneyinden  ayıran  eski

hendeği  büyütmek  için,  ingilizlerle  Fransızlar

tarafından  yapılması  gerekli  olan  propaganda

yöntemine imada bulunmuş ve değinmiştim.

1915  yılı  baharında,  basında  sistemli  bir

biçimde Prusya'yı hedef alan ve hicveden yazılar

yayınlandı.  Bu yazılar,  savaşın  sorumluluğunu

yalnız  Prusya'ya  yüklüyordu.  Bu  yayın,  1916

yılında  ustaca  olduğu  kadar,  kesin  biçimde

hakarete  de  dönüşmüştü.  En  basit  içgüdülere

hitap  ederek,  Güneydeki  Almanları,  Kuzeydeki

Almanlara  karşı  kışkırtmaya  çalışılıyordu.  Bu




yayın  meyvesini  vermeye  başlamıştı.  Gerek

hükümet  yetkililerini  ve  gerek  orduda  yüksek

makamlarda  bulunanları,  daha  doğrusu  Bavyera

ordusu  liderlerini,  bu  mücadeleye  son  vermek

için  gereken  azim  ve  kesinlikle  müdahale

etmemiş  olmalarından  dolayı,  kınamak  hakkı

doğmuştur.

Bu


kimseler

işledikleri

bu

hatalarından  ötürü,  hiçbir  zaman  kendilerini



temize

çıkaramayacaklardır.

Tanrı

onların


gözlerini  karartıyor  ve  onlara  görevlerini

unutturuyordu.  Evet,  hiçbir  şey  yapılmadı.

Aksine bazı yerlerde bu mücadele iyi karşılandı.

Bunlar,  birliğe  giden  gelişme  yolunu  tıkamakla

kalmayıp,  federasyon  eğilimlerini  otomatik

olarak


güçlendireceklerini

düşünemeyecek

kadar  dar  kafalı  kimseler  idi.  Fakat  tarihte  bu

kadar  hile  dolu  bir  ihmal,  pek  ender  olarak  bu

kadar  acı  bir  cezaya  çarpılmıştır.  Prusya'ya

yapılan hakaret ve ona yüklenmek istenen ziyan,

bütün  Almanya'yı  kapsamına  aldı.  Sonunda

yıkılma  işi  hızlandırıldı.  Yalnız  Almanya

parçalanmakla kalmadı, imparatorluğu oluşturan

Alman devletleri de bölündüler.

Prusya  aleyhinde  yapay  olarak  körüklenen



kin,  büyük  bir  hırs  ve  şiddetle  Münih'te  ortaya

çıktı  ve  ilk  önce  burada  hanedan  aleyhinde  bir

kıyam patlak verdi.

Savaş


sırasında

süregelen

düşman

propagandasının  Prusya'ya  karşı  bir  fikir



hareketini yalnız başına getirmiş olmasına ve bu

tuzağa


düşen

halkın


lehinde

mazeretler

bulunmadığına  inanmak  ve  bunu  böyle  kabul

etmek  hatalı  olur.  Savaş  sırasında  genel

ekonominin  teşkilât  biçimi,  Reich'ın  her  yanını

vesayet  altında  bulunduran  ve  bir  dolandırıcının

kurbanlarına  yaptığı  gibi,  ülkeyi  istismar  eden,

gerçekten  pek  anlamı  olmayan  merkeziyet

yönetimi

idi.


İşte

Prusya


aleyhindeki

düşüncelerin  doğmasına  yardımcı  olan  başlıca

sebepler  bunlardı.  Çünkü  mutat  tipteki  halk

adamı  için,  merkezleri  Berlin'de  bulunan  savaş

ofisleri,  bizzat  Berlin  demekti.  Berlin  ise  Prusya

idi.  Halk  ise,  bu  savaş  stoklarının,  Berlinli  veya

Prusyalı, hatta Alman olmayan kimselerin elinde

bulunduğunu  bilmiyordu.  Zavallı  halk  kendim,

Reich'ın  payitahtında  işleyen  kine,  payitahta

layık  görülen  o  âdi  teşkilâtın  tahriklerine

kaptırmıştı.  Aynı  zamanda,  Bavyera  hükümeti



tarafından  da  bu  tecavüz  ve  tahriklerin  içyüzü

açıklanmıyordu.  Yahudi  ise,  savaş  ofisleri

perdesi altında elinde tuttuğu iktisat politikası ile

Alman  halkının  zararına,  meydana  getirdiği  âdi

yağma  hareketinin,  tahrik  unsuru  olduğunu

gayet  iyi  biliyordu. Yahudi  için,  galeyana  gelen

halk  kendi  boğazına  sarılmadıkça,  korkulacak

ve  çekinilecek  bir  tehlike  mevcut  olamazdı.

Bunun  için  Yahudi,  halkın  kinini,  kendi

üzerinden  uzaklaştırarak,  bu  kin  ve  isyanın  bir

başka  tarafta  boşaltılmasını  gayet  iyi  becerdi.

Bavyera  Prusya  ile,  Prusya  da  Bavyera  ile

kavgaya  tutuşsunlar,  bu  yeterdi,  işte Yahudi'nin

arayıp da bulamadığı şey!

Kavga  ne  kadar  şiddetli  ve  korkunç  olursa,

Yahudi  için  o  kadar  makbuldü,  iki  memleket

sonsuz bir garez ve hiddetle birbiri ile kapışacak

olursa  Yahudi'nin  rahatı  da  o  kadar  iyi  temin

edilmiş olurdu. Böylece kamuoyunun dikkati bu

uluslararası  oyundan  uzak  tutuluyordu.  Bu

kavga  en  tehlikeli  bir  safhaya  geldiğinde  basiret

sahibi kabiliyetli birkaç kimsenin müdahalesi ile

mücadele

sakinleşti.

Yahudi

bu


durum

karşısında  yeni  bir  tahrike  müracaat  etmekte




gecikmedi.

Güney  ile  kuzeyi  birbirine  düşürerek  bundan

yararlananlar  derhal  olayın  üzerine  atılarak,  kor

haline  gelen  ateşi  körüklediler.  Sonunda  gizli

gizli  devam  eden  nefret  ve  isyan  tekrar  alevler

saçmaya başladı.

Yahudi  Almanları  soymak  için,  Alman

milletlerini  oyaladı  ve  kamuoyunun  dikkatini

dağıtmak  üzere  her  türlü  dalavereyi  çevirdi.

Daha sonra devrim oldu.

Halk,  küçük  burjuva  ile  kültürü  az  olan  işçi,

1918  yılına  kadar  olan  hâdiseleri  anlayamadı.

Fakat 1918 yılının Kasım ayında meydana gelen

devrimi  Alman  halkının  kendisine  "Nasyonal"

denen  kısmı,  hiç  olmazsa  devrim  patladığı  vakit

anlamalı  ve  takdir  etmeli  idi.  Çünkü  devrim

hareketinin  lideri  kendisini  derhal  Bavye-ra'nın

çıkarlarını  koruyan  bir  kimse  olarak  ilân  etti.

Uluslararası Yahudi Kurt Eisner, Prusya'ya karşı

Bavyera  ile  çıktı.  Halbuki  bu  serserinin  hayatı

tetkik  edilecek  olursa,  Bavyera'nın  çıkarlarını

savunmaya  ehil  olmadığı  görülürdü.  Ayrıca

onun  gözünde,  Tanrı  tarafından  yaratılmış  olan

bu  dünyada  Bavyera'nın  varlığının  devam




etmesi keyfiyeti pek önemsizdi.

Kurt  Eisner,  Bavyera'da  inkılâpçıların  kıyam

hareketine  Bavyera'nın  menfaatleri  noktasından

bakmıyordu.  O Yahudiliğin  başdele-ge  sıfatı  ile

bütün bu hareketleri idare ediyordu. Almanya'yı

parçalamak  işini  çabuk  bitirmek  istiyordu.

Bunun  için  Bavyeralılara  ihtiyacı  vardı.  Onların

içgüdüye

dayalı

eğilimlerinden

ve

antipatilerinden



yararlanıyordu.

Bu


pis

Yahudi'nin  amacı,  savunmasız  hale  gelen  ve

parçalanmış  olan  Reich'ı  tamamen  komünizmin

bir avı haline getirmekti.

Bu  âdi  herif  zıbardıktan  sonra,  yerine  geçen

diğer  pis  Yahudiler  de  Kurt  Eisner'in  taktiğini

kullandılar.

Sosyalist  milletvekillerinin  çoğunluğundan

ayrılan  bir  grup,  Sosyalist  Demokrat  Parti'yi

meydana  getirdi.  Bu  Marksçılar  kendilerine

müstakil  parti  adını  vererek  Alman  Devleti'nin

hissiyatına  ve  içgüdülerine  el  uzattılar.  Halbuki

bu kızıllar, mecliste savaş-tahsisatı-na olumlu oy

vermekten kaçan alçaklardı.

Bâvyera'yı

işçi


ve

Asker


Şûraları


Cumhuriyeti'nden kurtaran askeri kuvvetlerin bu

hareketleri

Yahudiler

tarafından

Bavyera

işçilerinin  Prusya  militarizmine  karşı  mücadelesi

olarak  yorumlanıyordu.  Şûralar  Cumhuriyeti'nin

ezilmesi,  Alman  ülkelerinde  olumlu  tesir  hasıl

etmesi icap ederken Münih'te bu hareket akıl ve

mantık  dışı  olarak  Bavyeralıları  Prusya'ya  karşı

daha çok ayaklandırdı.

Komünist tahrikçilerin Şûralar Cumhuriyetinin

kaldırılmasını,

Prusya


militarizminin,

antimilitarist  ve  Prusya  aleyhtarı  olan  Bavye-

ralılar  üzerinde  bir  zaferi  olarak  göstermeleri,

semeresini  çok  bol  verdi.  Kurt  Eisner,  Landtag

seçimlerinde  Münih'te  ancak  on  bin  taraftar

bulduğu  ve  komünist  partisi  de  üç  bin  oy

alabildiği  halde  Cumhuriyetin  düşmesinden

sonra iki partiye verilen oyların toplamı yüz bine

yükselmişti.

İşte  bu  tarihten  itibaren  Almanları  birbirleri

aleyhine  tahrik  e-den  bu  mücadeleye  müdahale

etmeye başladım.

Öyle  bir  mücadeleye  girişiyordum  ki,  bu

mücadele

halk

tarafından



hiç,

ama


hiç

tutulmuyordu.




Şûralar  Cumhuriyeti  devam  ettiği  sıralarda

Münih'te  yapılan  toplantılarda,  Almanya'nın

diğer  bölgeleri  ve  bilhassa  Prusya  aleyhine

saçılan  kin  ve  nefret  o  kadar  yayılıyordu  ki,

bazen  bu  toplantılarda  bir  kuzeylinin  hazır

bulunması

demek,

o

kuzeylinin



hayatını

tehlikeye

atması

demek


oluyordu.

Bu

toplantılarda  sık  sık  "Prusya'dan  ayrılalım",



"Kahrolsun Prusya", "Prusya'ya karşı savaşalım"

gibi


manasız

sesler


ve

bağırışmalar

duyuluyordu.

Bu  öyle  bir  ruhsal  durumdu  ki,  Bavyera'nın

egemenlik hukukunun parlak bir temsilcisi bunu

Reichstag'da  şu  husumet  çığlığı  ile  özetlemişti:

"Prusyalı  olarak  çürümektense,  Bavyeralı  olarak

ölmek daha iyidir."

Münih'te  Lövvenbraukeller'de  yapılan  bir

toplantıda,  etrafımda  pek  az  bir  dost  bulunduğu

sırada bu deliliğe karşı itiraz ettim. Bu itirazımın

toplantıda  ne  ifade  ettiğini  anlayabilmek  için,  o

devrin toplantılarında hazır bulunmak gerekirdi.

Hezeyan  içinde,  tahrik  edilmiş  kalabalık  bana

karşı aç köpekler gibi uluduğu ve bizi tepelemek

tehdidini  savurduğu  vakit  neler  hissettiğimi




anlatamam.  Bu  sırada  bana  savaş  arkadaşlarım

refakat ediyorlardı. Bu kudurmuş kalabalık asker

kaçaklarından

ve


serserilerden

meydana


gelmişti.  Bir  kısmı  da  savaş  sırasında  geri

hizmetlerinde bulunmuş olanlardı. Biz ise vatanı

müdafaa ediyorduk. Fakat böyle sahnelerin bana

faydası  oluyordu.  Çünkü  taraftarlarımın  küçük

kuvveti  kendilerini  bana  daha  çok  yakın

hissediyordu. Çok geçmeden bu kimseler benim

için "hayatta ve ölümde" sadakat yemim ettiler.

1919  senesinin  on  iki  ayında  devamlı  bir

şekilde

devam e-den  bu  mücadeleler,  1920

senesi başından itibaren daha da şiddetlendi. Bu

arada  bir  sürü  toplantı  yapıldı.  Münih'te,

Sonnenstrasse'de  Wagner

Salonu'nda

olan

toplantıyı,  hiç  unutamam.  Bu  toplantıda  en



şiddetli hücumlara karşı koymak zorunda kaldık.

Çok  zaman  benim  taraftarlarım  sayısız  fena

muameleler  gördü.  Bunların  yerlere  atılarak

çiğnendikleri,  ölü  bir  hale  getirilerek  kapı  dışarı

edildikleri oldu.

Ancak


cephede

tanıştığım

arkadaşlarla

girişmiş olduğum bu mücadele, o sırada kavgayı

adeta  kutsal  bir  vazife  olarak  kabul  eden  genç



hareket  mensupları  tarafından  devam  ettirildi.

Benim  için  yalnız  Bavyeralı  taraftarlarımıza

güvenerek,  o  günlerde  bu  aptallık  ve  hıyanet

dolu  saldırılara  karşı  çıkmaya  cesaret  etmemiz

bugün  bir  gurur  ve  iftihar  vesilesidir.  Belki  bu

işe  eğilim  göstermemiz  budalalıktı.  Fakat  şunu

biliyordum  ki,  arkadan  gelen  kalabalık  zekâsız

olduğu  kadar  da  namuslu  kimselerden  meydana

gelmişti. Fakat bu işi tertip edenler ve yönetenler

için böyle söylenemezdi. Onları akıllı ve Fransız

parası  ile  çalışan  birer  hain  olarak  kabul

ediyorum.

Bugün

de


bu

kanaatimi

korumaktayım.

Bizim  mücadelemizi  özellikle  zorlaştıran  şey,

çevrilen  dolabın  tek  sebebi  gibi  gösterilen

federalist  eğilim  öne  sürerek,  gizli  maksadın

uygulama  mevkisine  başarı  ile  konması  idi.

Prusya  aleyhinde  yapılan  tahriklerin  federalizm

ile hiçbir alâkası yoktu. Federalist bir zihniyetin,

konfederasyona

dahil

olan


bir

devleti


çökertmesinin

veya


parçalanmasının

bir


açıklaması yapılamazdı. Ayrıca bunu görmek de

insanı  şaşkına  çeviriyordu.  Çünkü  Bismarck

tarafından  Re-ich'ı  tarif  etmek  için  kullanılan



düsturdan  yararlanan  bir  federalist  eğer  bu

hareketinde  samimi  olsa  idi,  Bismarck'ın

kurduğu  Prusya  devletinden  toprak  almaya

kalkışmaz  ve  toprak  parçası  koparılmasını

arzulamazdı.  Eğer,  Prusyalı  bir  muhafazakâr

parti,  Franconien'in  Bavyera'dan  ayrılmasını

istese  veya  bu  ayırma  işini  çabuklaştırsa  idi,

Münih'te kıyamet kopmaz mıydı?

işin içyüzü böyle idi. Bunun için federalizmin

hayranı  olanlara  ancak  acınırdı.  Bu  kimseler,

alçak,

âdi,


hokkabaz

heriflerin

kurbanı

olduklarını bilemiyorlardı. Bunlar aldatılmışlardı.

Federalist  fikri  bu  şekilde  kötülenirken,  bu  fikir

taraftarlarının  yardımı  ile  mezara  itiliyordu.

Reich'ın  federalist  teşkilâtı  lehinde  propaganda

yapılırken, böyle bir siyasi teşekkülün en büyük

unsuru  olan  Prusya'ya  her  halde  hakaret

edilemezdi.  Böyle  yapılmakla  bu  konfedere

devletin

hayatı


mümkün

olduğu


kadar

kısaltılıyordu.  Lâfta  federalist  olanlar  inkılâp  ile

kurulan  demokratik  rejimle  aynı  şey  kabul

edilmesi imkânsız olan Prusya'ya hücum ettikleri

için,  bu  netice  akıl  sır  ermez  bir  hal  oluyordu.

Bu  sahtekâr  federalistlerin  tahrik  ve  âdi




eleştirileri,  daha  ziyade  Güney Almanya'yı  veya

Yahudi  ile  Weimar  Anayasası  yazarlarım  hedef

alacak  yerde,  eski  muhafazakâr  Prusya'nın

temsilcilerine tevcih ediliyordu.

Bu  mücadele  taraftarları Yahudilerle  temastan

çekmiyorlardı.  Buna  hayret  etmemek  lâzımdır.

Bu

şekil


davranış

muammanın

bütün

anahtarlarını bize verir.



Yahudi,  inkılâptan  önce,  savaş  sıralarında

halkın  dikkatini  kendi  savaş  ofislerinden  ve

kendi  üzerinden  nasıl  uzaklaştırdı  ve  Bavye-ra

halkını  Prusya  aleyhine  nasıl  ayaklandırdı  ise,

devrimden

sonra


da

yağma


teşebbüsünü

herhangi  bir  şekilde  örtmesi  lâzım  geldiğini

biliyordu.  Bunun  için  Almanya'nın  nasyonal

unsurlarını  birbirleri  aleyhine  kışkırtmaktan  geri

kalmadı.  Bavyeralı  muhafazakârlar,  Yahudiler

tarafından  Prusyalı  muhafazakârlar  aleyhine

kışkırtılıyordu.

Bütün  ipleri  parmaklanna  geçirmiş  olan

Yahudi, gayet zeki hareket ederek âdi bir şekilde

tekrar bu işe koyuldu.

Yahudi, öylesine kudret ve yetki suiistimalleri



meydana  getirdi  ki,  bunların  sonucu  olarak

binlerce kişi topraklara gömüldü. Bu kurbanların

arasında  hiçbir  zaman  tek  bir  Yahudi  yoktu.

Hepsi de Almandı.

Yahudi'nin,  halkın  dikkatini  başka  tarafa

çevirmek  hususunda  gösterdiği  mahareti  bugün

dahi tespit etmek mümkündür.

Bavy  er  ahlar,  Berlin'in  sayıları  dört  milyonu

bulan  işçilerini  ve  görevleri  ile  meşgul  olan

üreticilerini  görmüyorlardı.  Onların  gördükleri,

ahlâkın bozuk olduğu batı mahallelerinin Berlin'i

idi.  Ne  var  ki  Bavyeralıların  kinleri  bu  ahlâk

yönünden

bozulmuş

mahallelere

yöneltilmiyordu. Onlar yalnız Prusya kentini göz

önünde tutuyorlardı. Pişmanlık duyulacak birçok

sebep vardı.

Yahudi'nin  halkı  başka  tarafta  oyalayarak,

onun  dikkatini  kendi  üzerinden  uzaklaştırmakta

gösterdiği

ustalığı,

bugün

bile


saptamak

mümkündür.

1913  senesinde  dahi  bir  Yahudi  aleyhtarlığı

bahis mevzuu olamazdı. Ben o günlerde, Yahudi

kelimesinin

söylenmesinin

ne

kadar


zor


olduğunu bugün bile hatırlıyorum. Eğer ağzınıza

Yahudi  kelimesini  alacak  olursanız,  ya  sizin

yüzünüze  aptal  aptal  bakarlardı  veya  siz

korkunç bir muhalefetle karşılaşırdınız.

Bizim  gerçek  düşmanımızın  kim  olduğunu

halka  öğretmek  için  yaptığımız  ilk  mücadele  o

günlerde  hemen  hemen  hiç  başarı  ihtimali

göstermiyordu. Fakat, zamanla yaptığımız azimli

mücadele semeresini vermeye başladı.

Yahudi  aleyhtarlığı  1918  senesi  son  ayları  ile

1919  senesinin  başlarında  kök  salmaya  başladı,

işte  Nasyonal  Sosyalist  Hareket  bu  Yahudi

aleyhtarlığını  daha  sonra  geliştirdi.  Bilhassa,  bu

Yahudi


aleyhtarlığını,

burjuvazinin

dar

çevrelerinden



kurtarıp

halk


faaliyetinin

zembereği ve parolası haline getirdik.

Ancak biz Nasyonal Sosyalistler olarak Alman

milletine  bu  büyük  tehlikeyi  haber  verdiğimiz

vakit, Yahudi denen sahtekâr, kendi müdafaasını

hazırlamış  bulunuyordu.  Bu  durum  karşısında,

hemen  eski  taktiklere  başvurdu.  Şaşılacak  bir

süratte,  ırkçı  kuvvetleri  parçaladı  ve  bunları

birbirine  düşürdü.  Etrafa  tefrika  tohumlan

saçmaya  başladı.  Yahudi,  derhal  Katolik




tahrikliği  meselesine  sarıldı  ve  bunu  ortaya  attı.

Böylece  Katolik  ile  Protestanlığı,  birbiri  ile

mücadeleye  sevk  ederek  halkın  dikkatini  başka

taraflara çevirdi.

Yahudiliğin,  birlik  olmuş  güçler  tarafından

hücuma  uğramaması  için  düşünülecek  tek  yol

buydu.  Yahudi  de  bu  işi  gayet  kolay  yaptı.

Mezhep  ayrılıklarının  halka  verdiği  zarar  hiçbir

zaman Yahudi tarafından onarılmadı.

Yahudi,  maksadına  ulaşmıştı.  Katolikler  ile

Protestanlar  birbirleri  ile  mücadele  ederken,

üstün  ırkların  ve  bütün  Hıristiyanların  tek  ve

korkunç  düşmanı  olan  Yahudi  de  oturduğu

yerden keyifli keyifli gülüyordu.

Bir

vakitler



Yahudi,

federalizm

ile

merkeziyetçileri  birbirine  düşürmüştü.  Onları



birbirleri ile mücadeleye sevk ederken her ikisini

de  zayıf  düşürüyordu.  Bu  arada  Yahudi,  kendi

milletinin  hürriyetim  sanat  ve  meta  haline

getirerek,  büyük  uluslararası  maliye  âlemi

hesabına Almanya'ya  hıyanet  ediyordu. Yahudi

bugün  iki  mezhebin  birbirleri  ile  kavga

etmelerini  sağlamıştır.  Bu  mezheplerin  ve

kişilerin

dayandıkları

temeller

uluslararası



Yahudi'nin çıkardığı zehirle yok edilmektedir.

Artık,  Yahudi  kanının  yayılması  ile,  her  gün

ırkımızda

büyük


bir

tahribat

oluyordu.

Kanımızın  bu  zehirlenmesi  asırlarca  devam

ederse,  ancak  asırlarca  sonra  temizlenebilir.

Irkımızın  çöküşü  neticesi,  Alman  milletinin

üstün  ırk  vasfı  ortadan  kalkacak,  neticede

medeniyet

yaratma

kabiliyetimiz

sıfıra

ulaşacaktı,  işte  bütün  bunlar  düşünülmeli  ve



Yahudilerin  bu  işi  sistemli  bir  şekilde  yaptıkları

öğrenilmelidir.

Bugün,  hiç  değilse  büyük  şehirlerimizde,

Güney  italya'nın  düzeyine  düşmek  tehlikesinin

ortaya  çıktığı  düşünülmelidir.  Ama  ne  var  ki,

kanımızın  böyle  pisliklere  bulaşmakta  olduğunu

görmeyi be-ceremiyorlardı.

Bu kara saçlı sahtekârlar, milletimizin zararına

çalışarak  tecrübesiz  olan  genç  kızlarımızı

kirletiyorlardı. Bu âdi hareket ise dünyada hiçbir

şeyle  telâfi  edilemeyecek  şekilde  tahriplere  yol

açıyordu.  Diğer  taraftan  Katolik  ve  Protestan

mezhepleri  de  asıl  insanın,  bu  â-di  hemcinsi

tarafından  harap  edilmesine  sadece  seyirci

kalmaktaydı.  Oysa  dünyanın  geleceği  için



Katoliklerin

mi


Protestanlara,

yoksa


Protestanların  mı  Katoliklere  galip  geleceği  bir

mesele  değildir.  Asıl  mesele,  üstün  ırka  dahil

olanların ayakta kalıp kalmayacaklarıdır. Durum

böyle  iken  bu  iki  Hıristiyan  mezhebi  üstün  ırkı

yok  etmek  hareketine  karşı  birleşip  mücadele

etmek yerine, birbirleri ile çekişmekteydi.

Irkçılık sahasında yer alan herhangi bir kimse,

mezhebi  ne  olursa  olsun,  devamlı  olarak

Tanrı'nm  iradesinden  rastgele  bir  şekilde

bahsedeceği  yerde,  Tanrı'nm  iradesine  göre

hareket  etmek  ve Tanrı'nm  eseri  olan  insanlığın

kirletilmesi  faaliyetine  karşı  durmak  vazifesi  ile

mükelleftir.

Çünkü  insanlara  şekillerini,  kabiliyetlerini

Tanrı  vermiştir.  Tanrı'nm  eserini  yok  etmek,

O'nun  yaratma  iradesine  savaş  ilân  etmek

demektir.

Bunun  için  herkes,  kendi  mezhebine  mensup

olanın  diğer  mezheplerle  mücadele  etmesini

önlemeli ve diğer mezhep mensupları ile birlikte,

Hıristiyanlıkla  kavga  etmeye  çıkan  sahtekârlarla

mücadele  etmelidir.  Mezheplerin  herhangi  bir

tarafını  tenkit  etmek,  aramızdaki  dini  ayrılığı



geliştirmekten  başka  bir  işe  yaramaz.  Böyle  bir

girişim,  Almanya'yı  bölüşmüş  olan  iki  mezhep

arasında,  bir  yok  etme  savaşının  tohumlarını

atar.  Bizim  milletimiz  din  bakımından  Fransa,

italya  ve  ispanya  ile  mukayese  edilemez.  Bu  üç

memlekette  her  hangi  bir  dini  inanış  tenkit

edilse,  klerikalizm*  ya  da  ültramon-tam'zm**

aleyhinde fikirler ortaya atılsa bile, bu hareketler

mezhep  ve  tarikat  mensuplarını  birbirine

düşürmez.

Ama,  Almanya'da  bu  yapılamazdı.  Çünkü

böyle  bir  mücadeleye,  Protestanlar  muhakkak

katılacaklardır,  tşte  öteki  ülkelerde  yalnız

Katolikler  tarafından,  Protestanların  en  yüksek

din  adamlarının  siyasal  yönden  yapacakları

nüfuz  yolsuzluklarına  karşı  alınacak  savunma

tedbirleri,

Almanya'da

derhal

Protestanlık

tarafından,  Katolik  mezhebine  yöneltilmiş  bir

saldırı  niteliğine  dönüşecektir.  Bir  mezhebe

mensup  inançlı  kişiler  tarafından,  bir  başka

mezhebin  içinde  ortaya  çıkarılan  herhangi  bir

yanlış  davranışın  varlığı,  o  mezhebin  inanmış

kişilerince  bilinse  bile,  şiddetle  reddedilir.  Bu  iş

o  kadar  ileri  götürülür  ki,  kendi  kiliseleri  içinde



gördükleri  yolsuzlukların  düzeltilmesine  taraftar

olan  kişiler  bile,  bu  yolsuzluğun  giderilmesi  bir

başka mezhebin otoritesi tarafından tavsiye edilir

ve özellikle istenirse, derhal bu işten vazgeçerler

ve  sonra  bütün  çabalarım  dışa  yöneltirler.

Otoritenin  böyle  bir  uyarı  ya  da  istekte

bulunması,  kendisi  ile  ilgisi  olmayan  işlere

karışmak  gibi,  uygunsuz  bir  girişim  sayılır.  Bu

türlü  girişimler,  milli  toplumun  çıkarlarım

savunma  hususunda  sahip  olduğu  yüksek  hak

üzerine  dayandırılsa  bile,  mazur  görülemezler.

Çünkü  bugün,  dinsel  duygular,  milli  ve  siyasal

düşüncelerden çok daha derin bir etki ve nüfuza

sahip  bulunmaktadır,  iki  mezhebi,  birbirlerine

karşı  pek  çetin  bir  savaş  vermeğe  kışkırtmakla,

bu  durum  zerre  kadar  değiştirilmiş  olmaz.  Eğer

karşılıklı bir hoşgörü, millete, bu alanda uzlaşma

yönünde  etki  yapacak  bir  geleceğin  nimetlerim

sağlarsa,  işte  ancak  o  zaman  iş  değişir.  Ben

bugün  dahi,  ırkçı  harekete  dini  kavgaları

karıştırmaya  yeltenen  kimseleri,  (*  Klerikalizm:

Kilise  mensuplarının  özel  ve  genel  yaşama

karışmalarına

taraftar

olanların

fikirlerinin

bütünü.



**  Ültramontenizm:  Papanın  hüküm  ve  söz

geçerliliğinin  yayılması  fikri.  )  herhangi  bir

komünistten  daha  çok  milletimizin  düşmanı

kabul | ederim ve bu fikrimi söylemekte tereddüt

göstermem.  Nasyonal  Sosyalist  hareketin  bir

gayesi  de,  komünisti  kendimize  çekmek  ve

doğru  yolu  göstermektir.  Fakat  ırkçıları  saftan

çıkararak  onları  kutsal  vazifelerden  alıkoymak

isteyen  kimse  en  kötü  ve  âdi  hareketi  yapmış

olur.  Bu  âdi  hareket  ister  şuurlu,  ister  şuursuz

yapılmış  olsun,  meselenin  mahiyeti  kesinlikle

değişmez.  Bu  işe  teşebbüs  etmiş  kimse  Yahudi

menfaatlerinin bir numaralı adamı demektir.

Çünkü  Yahudi'nin  âdi  görevi,  ırkçı  hareket,

kendi  menfaatlerini  haleldar  ettiği  müddetçe  asil

ırkın  kanını  akıtmak  ve  ırkı,  dini  mücadeleler

içinde

takatten

düşürüp

bitkin


bir

hale


getirmektir.

Evet,  bu  sözlerimde  ısrar  ediyorum.  Yahudi

ırkın kanını, ırk

bitkin hale gelene kadar akıtır.

1924  senesinde  ırkçı  hareketin  en  büyük

vazifesinin  "ultra-montanisme"  ile  mücadele




olduğunu birdenbire keşfeden sahte efendiler bu

hareketi  yok  etmediler,  ancak,  ırkçı  hareketi

paramparça ettiler.

Irkçılar  arasında,  bir  Birmarck  için  imkânsız

kalmış  bir  şeyi  yapmağa  kabiliyetli  olduğunu

zannedecek

kadar

ham


bir

kafanın


bulunabileceğini

düşünmek

beni

çileden


çıkarmaktadır.

Nasyonal

Sosyalist

liderler,

Nasyonal  Sosyalist  Hareketi  bu  gibi  kavgalara

sokmak


için

meydana


gelecek

bütün


teşebbüslere  gayet  kafi  ve  azimli  bir  şekilde

muhalefet  etmeli  ve  karşı  koymalı,  aynı

zamanda  bu  gibi  plânların  lehinde  konuşanları

ve  propaganda  yapanları  derhal  partiden  ihraç

etmelidir.

1923  senesinin  sonbahar  aylarında  bu  hususa

dikkat  edip  muvaffak  oldular.  En  koyu  bir

Katolik,

bizim

partimizde



en

koyu


bir

protestonla  birlikte  hareket  ederken,  vicdanı,

kendi  dini  kanaatleri  ile  çatışmadı.  Her  iki

mezhep  mensubu  da  üstün  ırkı  tahrip  etmek

isteyen  düşmana  karşı  mücadelede  birbirlerine

saygı  göstermeyi  öğrenmişti. Aynı  zamanda,  bu

yıllar

içinde,


bizim

hareketimiz

Merkez



Download 2,6 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   27




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish