Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Download 2,6 Mb.
Pdf ko'rish
bet19/27
Sana12.08.2021
Hajmi2,6 Mb.
#146148
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   27
Bog'liq
Kavgam - Adolf Hitler ( PDFDrive )

BÖLÜM 19

Üç  sene,  (1919-20  ve  21'de)  burjuva

partilerinin  toplantılarına  devam  ettim.  Takip

ettiğim


bu

toplantılar

benim

üzerimde,



gençliğimde  içtiğim  bir  kaşık  balık  yağının

yaptığı  tesiri  meydana  getirdi.  Tıpkı  bir  kaşık

balık  yağım  yutmak  gibi  bir  şey...  Belki  de  pek

iyi  bir  şey,  fakat  tadı  çok  korkunç.  Eğer

milletimizi  kurtarmak  istiyorsak,  milletimin  elini

kolunu


bağlayıp

bu


burjuva

partilerinin

toplantılarına götürmek ve dışarı kaçmaması için

salonun  kapısını  kapalı  tutmak  ve  toplantının

bitimine  kadar  kimsenin  dışarı  çıkmasına  izin

vermemek mümkün olursa, belki bu takdirde bir

iki yüzyıl sonra bir başarı kazanılabilir.

Fakat  hemen  şunu  itiraf  edeyim  ki,  o  zaman

hayatın  benim  için  bir  değeri  kalmayacak  ve

belki de Alman olmamayı tercih edeceğim. Ama

ne  var  ki,  Tanrı'ya  şükürler  olsun,  sağlam  ve

ahlâkı  henüz  bozulmamış  olan  halkımızın  bu




burjuva  toplantılarından  şeytanın  kutsal  sudan

kaçması


gibi

nefret


etmesi,

beni


teselli

etmektedir.

Burjuva

düşüncesini

ve

bu

düşüncelerin  hayranlarım  yakından  tanıdım.



Artık  bu  pis  burjuvaların  neden  hitabetin

kıymetini  anlamadıklarına  şaşmıyorum.  Bu  üç

sene zarfında Nasyonal Almanların, Alman Halk

Partisi'nin,  Bavyera  Halk  Partisi'nin  ve  Bavyera

Merkez

Partisi'nin

hemen

hemen


bütün

toplantılarını  takip  ettim,  işte,  bu  toplantılarda

saptadığım  durum  şuydu: Toplantılara  katılanlar

bir  cinsten  ve  yeknesak  kimselerdi.  Yani

toplantılara  gelenlerin  büyük  bir  çoğunluğu

esasen partinin üyeleri idiler.

Hiçbir  disiplin  işaretine  rastlanmayan  bu

toplantılardaki

genel

hava,


devrimlerin

gerçekleştiği  toplantıları  andırmaktan  çok,  kâğıt

oynanan bir kahvehanenin dumanlı pis havasına

benziyordu.  Öte  yandan,  konferans  veren  hatip

de,  bu  ağır  havanın  bozulmaması  İçin  elinden

geleni


yapıyordu.

Konferans

verenler

bağırıyorlar  di,  nutuklarını  çok  yüksek  sesle

veriyorlardı.

Fakat


aslında

yaptıkları

iş,

nutuklarını  okumaktan  ibaretti.  Bu  nutukçuklar,




bir  gazete  üslûbu  ile  veya  ilmi  bir  yazı  şeklinde

kaleme  alınmıştı.  Nedense  kuvvetli  ifadelere

rastlanmıyordu.  Ara  sıra  ustaca,  fakat  faydasız

nutuklar verildiği de oluyordu. Bu nutuklar, parti

idare  heyetlerine  dahil  olan  zevatın  lütufkâr  bir

gülüşmelerine  hedef  oluyordu.  Kahkaha  ile

gülmüyorlardı.  Bu  onlar  için  münasebetsizlik

olurdu.  Gizlice  kibar  bir  şekilde  gülücükler

yapıyorlardı.  Bir  gün,  Münih'te  bir  toplantıya

şahit  oldum.  Leipzig'de  harbin  yıldönümü

dolayısıyla

bir


miting

yapılıyordu.

Daha

önceden  hazırlanan  nutuk  bir  üniversitenin



profesörü  tarafından  okundu.  Yönetim  kurulu

üyeleri  en  güzel  yerde  oturuyorlardı.  Üç  kişi

idiler.  Sağ  ve  soldakiler  gözlüklü,  ortada  duran

ise  gözlüksüzdü.  Üçü  de  redingot  giymişti  .Bu

durumları insanda, idam kararına hükmetmiş bir

mahkeme kurulunun veyahut tantanalı bir vaftiz

merasimine  katılanların  intibaını  uyandırıyordu.

Güzel  sayılabilecek  sözde  nutuk  pek  kötü  bir

tesir  oluşturdu.  Daha  45  dakika  dolmadan

mitinge katılanların hepsi, hipnotize edilmiş gibi

bir  uykuya  daldı.  Mitinge  bir  sessizlik  hâkim

olmuştu.  Bu  sessizliği  sadece  dışarı  çıkan  bir




kimsenin  ayak  gürültüsü  ve  dinleyicilerin

gittikçe

çoğalan

esnemeleri

bozuyordu.

Toplantıda,  belki  merak  ederek,  belki  de  delege

olarak  hazır  bulunan  üç  işçi,  ara  sıra

saklayamadıkları  alaylı  gülümsemelerle  bakışıp

duruyorlardı.  Bu  üç  kişi,  nihayet  birbirini

dirsekleriyle  dürterek,  sessizce  toplantıyı  terk

etti.  Dikkatimi  çeken  tarafları,  toplantıyı  ne

pahasına  olursa  olsun,  ihlâl  etmek  istemedikleri

oldu.  Hakikaten  böyle  bir  yerde  münakaşa

etmenin hiçbir faydası yoktu.

Nihayet

sesi


gittikçe

kısılan


profesör

konferansını  bitirdi.  Toplantının  başkanı  olan

gözlüksüz  zat  ayağa  kalkarak,  âdeta  öter  gibi

profesörün  gayet  güzel  bir  şekilde  konferans

verdiğini  söyleyerek  toplantıya  katılan  hemşire

ve  kardeşlerine  minnettarlığını  açıkladı.  Ona

göre  konferans  münakaşaya  yer  bırakmayacak

şekilde  geçmişti.  Sonuç  olarak,  herhangi  bir

tartışmanın

olması,


kıymetli

vakitlerinin

kutsallığını  ihlâl  etmek  olacaktı.  Bundan  dolayı,

bütün dinleyicileri hislerine tercüman olarak, bir

münakaşa

yolu


açmaktan

çekiniyordu.

Toplantıyı  kapatarak  hep  bir  ağızdan  "Biz



hepimiz bir vücut olmuş kardeş milletiz" marşını

söylemeyi teklif etti. Marş söylendi.

En  sonunda  başkan Alman  marşını  söylemek

teklifinde bulundu. Bu marş da söylendi. Bende,

ikinci  marş  söylenirken  seslerin  eksilmiş  olduğu

kanaati


oluştu.

Yalnız


marşın

nakarat


kısımlarında  sesler  çoğalıyor  ve  yükseliyordu.

Demek  ki  herkes,  marşın  güftesini  tam  olarak

bilmiyordu.

Toplantı  dağıldı.  Daha  doğrusu  herkes

mümkün olduğu kadar çabuk dışarı çıkmak için

kapılara hücum etti. Bunlardan bir kısmı dışarıda

bira içecek, bir kısmı kahve içecekti ve bir kısmı

da  serbest  ve  temiz  havaya  kavuşmaktan

memnun kalacaktı.

Ben  üçüncü  kısma  dahil  olanlardandım.

Serbest  havaya  kavuşmak  istiyordum.  Acaba,

yüz  binlerce  Prusyalı  ve  Almanın  kahramanca

mücadelesi bu gibi toplantılarla mı kutlanacaktı?

Hiç şüphe yok ki hükümet bu hali hoş karşılar

ve  beğenir.  Çünkü  bu  bir  barışseverlik

toplantısıdır.  Burada  bir  bakan  için  asayiş  ve

emniyet  bakımından  endişe  duyulacak  bir  hal



yoktur.  Şevk  ve  heyecan,  hiçbir  zaman  burjuva

adabına  tecavüz  etmeyecek  ve  idari  hudutları

hiçbir zaman aşmayacaktır.

Toplantıya

gelenler,

toplantıdan

sonra

kendilerini  bir  birahane  veya  kahvehaneye



atacak,  şevk  ve  heyecan  içinde  grup  grup

sokaklarda  dolaşarak  "Almanya  çok  yaşasın"

diye  bağırmayacak  ve  böylece  istirahat  ihtiyacı

olan  zabıta  kuvvetinin  de  canının  sıkılmasından

endişe edilmeyecektir.

İşte  bundan  dolayı  bu  halkın  durumundan  ve

davranışlarından memnuniyet duyabilirler.

Biz


Nasyonal

Sosyalistlerin

yaptıkları

mitingler

ise

tam


aksine

sakin


geçen

toplantılardan  değildi.  Onlarınki  ile  bizim

yaptığımız  toplantılarda  iki  hayat  görüşünün

dalgaları  çarpışıyordu.  Toplantılarımız,  hiçbir

zaman

vatanperverce



şarkıların

tatsız


terennümleri  ile  değil,  tersine  ırkçı  ve  milli

ihtirasların ortaya çıkmasıyla sona eriyordu.

Daha işin başından itibaren, toplantılarımızda,

kati  bir  disiplin  kurduk,  idare  heyetine  mutlak

bir  otorite  sağlamak  gereğini  anladık.  Keza,



bizim

verdiğimiz

nutuklar

burjuva


konferanslarmdaki  â-ciz  hatiplerin  gevezelikleri

şeklinde  değildi.  Toplantılarımızda  sarf  edilen

sözler  fikir  ve  kanaatler,  mevzu  ve  şekil

itibariyle  rakiplerimizin  karşı  koymalarım  davet

edecek içerikte idiler.

Toplantılarımıza

birçok

rakiplerimiz

de

katıldılar. Bazı kere toplantılarımıza rakiplerimiz



kesif  bir  kalabalık  halinde  katılıyorlardı.  Bu

kalabalık  birkaç  demagogu  da  arasına  almayı

ihmal  etmiyordu.  Yüzlerinden  daima  şu  ifade

okunuyordu:

"Bugün

sizlerle

kozlarımızı

paylaşacağız, hesabınızı göreceğiz."

Her gelişlerinde bunlara, her tarafı parçalamak

ve  bu  işe  artık  bir  son  vermek  yolunda  talimat

veriliyordu. Birçok kere bu talimatın icrasına kıl

payı  kaldı,  işte  bu  sıralarda,  bizim  idare

heyetimizin  sonsuz  enerjisi  ve  kendi  zabıta

teşkilâtımızın  sert  mücadele  kabiliyeti,  âdi

rakiplerimizin  emel  ve  tasavvurlarına  set  çekti.

Bizlere  karşı  galeyana  gelmeleri  için  birçok

sebep  vardı.  Bizim  duvar  ilânlarımızın  kırmızı

rengi,


onları

toplantılarımıza

çekiyordu.

Komünistlerin

kızıl

renklerinden



istifade


ettiğimiz zaman burjuvalar dehşet içinde kaldılar

ve  bu  davranışımızı  pek  şüpheli  bir  şey  olarak

kabul  ettiler.  Nasyonal  Almanlar,  bizlerin  esas

itibariyle bir nevi Marksizm'i müdafaa ettiğimizi,

çekirdek  halinde  birer  sosyalist  olduğumuzu

yayıyorlardı.  Çünkü  bu  kalın  kafalılar  bugüne

kadar

hakiki


Nasyonal

Sosyalizm"

ile

"Marksizm'in



arasındaki

büyük


farkı

anlayamamışlardı.

Rakiplerimiz

toplantılarımızda  "Baylar  ve  Bayanlar"a  hitap

etmeyip,

sadece


vatandaşımıza

hitapta


bulunmamızı  ve  birbirimize  bir  parti  arkadaşı

muamelesi  ettiğimizi  görünce  bizi  "Marksist"

zannettiler.

Bizler  çoğu  zaman  tavşan  postuna  girmiş  bu

ahmak

burjuvaların



paniğe

kapılışlarına

kahkahalarla  gülüyorduk.  Bu  rakiplerimizin,

bizim  kaynak,  niyet  ve  gayemiz  hakkında  sanki

büyük  bir  bilinmez  ile  karşı  karşıya  kalmış  gibi

kafa  patlatmalarına  gülmemek  elde  değildi.

Duvar

ilânlarımızda



kırmızı

rengi


tercih

edişimizin

sebebi

şuydu:


Solcuları

hiddetlerinden  köpürtmek,  onların  nefret  ve

galeyanlarını  tahrik  etmek,  böylece  hiç  olmazsa



sabotaj  yapmaları  için  toplantılarımıza  gelmeye

onları  mecbur  bırakmak.  Çünkü  fikriyatımızı  bu

kimselere  duyurmanın  yegâne  şekli  bu  idi.  Bu

taktiğe,  uzun  uzadıya  düşündükten  sonra

başvurduk,  işte  o  vakitler,  düşmanlarımızın

kendilerini şaşırmış ve âciz kalmış hissettiklerini

anladıkça

devamlı


bir

şekilde


taktik

değişmelerini  görmek  ve  bu  hallerini  takip

etmek  bizlere  keyif  veriyordu.  Önceleri,  kendi

tarafla


rina

bizim


toplantılarımızı

önemsememeleri  ve  katılmamaları  en  ı  M  ni

verdiler.  Bu  yasağa  genellikle  uyuldu.  Fakat,

yavaş  yavaş  içlerin  den  bazıları  bu  yasağa

rağmen  toplantılarımıza  geldi.  Gitgide  sayı

çoğalmaya başladı. Artık doktrinimiz onlara tesir

etmeye  başlamıştı.  işte  bu  sırada  rakip  liderler

yavaş yavaş sinirlendiler ve endi şeye düştüler.

Endişeye  kapılan  ve  sinirlenen  rakip  liderler,

bu  gelişmeye  kaı  sı  seyirci  kalmanın  mümkün

olamayacağını kabul ederek, teren usulleri ile bu

vaziyete  bir  son  vermek  icap  ettiğine  kanaat

getirdi ler. işte bundan sonra kızıl liderler, eğitim

görmüş,  bilinçli  proleteı  lere  başvurdular.  Artık

salonlar  toplantılarımız  başlamadan  45  dakı  ka



kadar  önce  işçilerle  doluyordu.  Toplantılarımız,

fitilleri tutuştu rulmuş olduğu için her an havaya

fırlayacak  barut  dolu  fıçılara  benziyordu.  Fakat

hiçbir zaman bu patlama meydana gelmedi.

Bu işçiler, toplantılarımıza bize düşman olarak

geldiler,  belki  taraftar  olarak  değil  ama,  hiç

olmazsa  kendi  öğretilerinin  kıymetsi:  bir  şey

olduğuna kanaat getirerek döndüler.

Ben, üç saat kadar süren nutuklarımdan sonra,

taraftarlarımız  la,  rakiplerimizi  kaynaştırıp,

heyecanlı  tek  bir  kütle  haline  getirme  ye

muvaffak  oluyordum.  Artık  toplantılarımızı

bozmak  ve  dağıtmak  için  verilen  işaretler  ve

emirler  hükümsüz  kalıyordu,  işte  bu  durum

karşısında  rakip  liderler  büyük  bir  korkuya

düştüler.  Yapabilecekle  ri  tek  işe  başvurdular.

Tekrar,  işçilerin  toplantılarımıza  gelmelerine

mâni oldular.

Toplantılarımıza,  bu  ikinci  yasaktan  sonra

gelenler  azaldı.  Fakat,  aradan  çok  zaman

geçmeden  aynı  hareket  ve  aynı  faaliyet  tekrar

başladı.


Yasağa  uyulmuyordu.  Yoldaşların  sayısı


gittikçe  arttı.  Sonunda,  radikal  taktik  taraftarları

yine  üstün  geldiler.  Tekrar  şu  karara  varıldı:

Bizim  toplantılarımızı  takip  edilmesi  olanaksız

duruma getirmek.

Yaptığımız  iki,  üç...  sekiz,  ya  da  on

toplantıdan

sonra

anlaşıldı



ki,

bizim


toplantılarımızı

basmak


tasarısı,

uygulama


alanına koymaktan daha çok teoride kolay bir iş

olarak


kalıyordu.

Her


toplantı

sonunda


komünistlerin  kayba  uğradıkları  anlaşılıyordu.

Tekrar  işçi  sınıfına  şu  anons  yapıldı:  "Yoldaşlar

kadın  ve  erkek  işçiler,  Nasyonal  Sosyalistlerin

toplantılarından

sakınınız!..."

Komünistlerin

bizimle  olan  mücadelelerindeki  değişiklik  kendi

basınlarının  yayınlarından  anlaşılıyordu.  Çok

kere  bizleri  sessizliğin  içine  gömmek  arzusunu

gösterdiler.  Daha  sonra  bu  usulün  de  tesirsiz

kaldığını  görerek,  tekrar  terör  hareketlerine

lüzum duydular.

Gün  geçtikçe  bizden  şu  veya  bu  sebeple

bahsediliyordu.  Kendi  aralarında,  işçilere  bizim

genç hareketimizin çok gülünç olduğu hakkında

birtakım  zırvalar  anlatılıyordu.  Fakat  bu  zavallı

efendiler,

taktiklerinin

hiçbir

faydasını




görmediklerini yavaş yavaş anlamaya başladılar.

Bu  âdi  hareketlerinin  bize  zararı  değil,  faydası

dahi oluyordu.

Çünkü  bu  efendilerin  dedikleri  gibi,  bizim

genç hareketimiz gülünç idiyse, neden bu kadar

bu hareketle meşgul olunuyordu.

İşte  böyle  düşünenlerde  merak  uyanıyordu.

Bunun  üzerine  bir  yarı  geri  çekilme  taktiğine

başvurdular.  Bir  müddet  de  bizleri,  insanlığa

kastetmek  isteyen  korkunç  caniler  olarak

göstermeye  başladılar.  Makale  üstüne  makale

yazdılar.  Yalan  uyduruyordular.  Devamlı  bir

şekilde  bize  yakıştırdıkları  cinayetleri  ballandıra

ballandıra anlattılar, yazdılar.

Aradan  çok  geçmeden  bu  hücumun  da  bizim

genç  hareketimize  zerre  kadar  bir  tesiri

olmadığını  gördüler.  Zavallıların  başvurdukları

bu  yalanla  saldırgan  hücum  taktiği  hakikatte

bütün dikkatleri bizim üstümüze çekti ve bundan

kızıllar değil, biz faydalandık.

Bunun üzerine ben şu biçimde hareket etmeye

karar  verdim.  Faaliyetimizde  bir  değişiklik

yapmayacaktık.  Komünistler,  istedikleri  kadar



bizi hafife alsınlar, bizimle eğlensinler ve bizlere

sövüp saysınlar, hareketimizin istikametini hiçbir

surette  değiştirmeyecektik.  Bu  âdi  iftiraların  hiç

ehemmiyeti  yoktu,  isterlerse  bizi  birer  maskara

veyahut  birer  cani  olarak  teşhir  etsinler.  Bizim

için  hiç  mühim  değildi.  Esas  olan  bizden

bahsetmeleri,  bizlerle  meşgul  olmaları,  kendi

aralarında bizleri konuşmaları idi ve en mühimi,

yavaş  yavaş  işçinin  nazarında,  bizim  ile

mücadele  edilmesi  icap  eden  bir  kuvvet  gibi

görünmemizde idi.

Hakikatte  ne  olduğumuzu,  ne  istediğimizi

maksadımızın  esasını  günün  birinde  basının  bu

köpek


sürülerini

andıran


Yahudilerine

gösterecektik.  Toplantılarımızın  tam  anlamıyla

sabote  edilememesinin  tek  sebebi  kızıl  liderlerin

korkuları  idi.  Bu  korkaklıkları  akla  hayale

sığmayacak  kadar  büyüktü.  Bütün  müşkül

anlarda  bu  kızıl  liderler,  ileri  saflara  astları

sürdüler.

Kendileri

ise

daima,


kavganın

meydana geldiği salonların dışında kalıp, sonucu

beklediler.

Bunların  niyetleri  hakkında,  gayet  sağlıklı

bilgiler alabiliyorduk. Bu sıhhatli bilgileri, yalnız



bazı

taraftarlarımızı

kızıl

teşkilât



içinde

bırakmakla  temin  etmiyorduk,  aynı  zamanda

kızıl  propagandacıların  gevezeliklerine  kulak

kabartmamız  da  çok  iyi  bilgi  toplamamıza

yardım

ediyordu.

Bu

gevezelerden



çok

faydalandık.  Şunu  esef  ederek  söyleyeyim  ki,

Alman  milletinde  bu  denli  gevezeliğe  çok

tesadüf  edilir.  Bir  plân  hazırlanınca,  nedense

Almanlar  ağızlarını  tutamazlar.  Çoğu  zaman

yumurtlamadan gıdaklarlar.

Biz birçok defa, aleyhimizde hazırlanan geniş

suikast  plânlarım  bu  sayede  öğrendik.  Böylece

komünist  sabotaj  ekipleri,  hiçbir  zaman  kapı

dışarı  edileceklerini  akıllarına  getirmedikleri  bir

anda kendilerini salonun dışında buldular.

O  günlerde  toplantılarımızın  emniyet  ve

a s a y iş in i bizzat  temin  etmeye  mecburdum.

Hükümetin  himayesine  hiçbir  zaman  itimat

edilemezdi.  Hattâ  hükümet  tam  aksine  olarak

toplantılarımızda  gürültü  çıkaranları  himaye

ediyordu.  Çünkü  hükümet  kuvvetlerinin  tek

müdahalesinin

esas

neticesi,



toplantıyı

dağıtmaktan ibaretti. Kızılların da tek istekleri ve

amaçları bu değil miydi?



İşe  bu  hususta  emniyet  kuvvetlerince  bir  usul

meydana  getirilmiştir.  Bu  usul  hukuka  aykırı  ve

sonucu  en  kötü  bir  harekettir.  Hükümet  erkânı,

bir  toplantıyı  yarıda  bırakmak  için  teşebbüsün

olduğunu  haber  aldığında,  emniyet  ve  asayişi

bozanları  tutuklamak  yerine,  biz  masumları

toplantımıza  devam  etmekten  alıkoyuyordu.  Bir

emniyet  memuru  bu  usulü  büyük  bir  aklın  ve

hikmetin  eseri  (!)  ve  kanuna  aykırı  bir  faaliyete

meydan vermemek için başvurulan bir tedbir (!)

olarak vasıflandırıyordu.

Bundan  çıkacak  sonuç  şudur:  Azmetmiş  bir

haydut,  namuslu  bir  adatnı,  her  türlü  siyasal

hareket


ve

faaliyetten

daima

alıkoymak



imkânına  sahiptir.  Devlet  ise  emniyet  ve  asayiş

adına,  bu  azılı  haydudun  önünde  eğilir  ve

böylece  masumane  bir  şekilde  haydudu  tahrik

ve teşvik eder.

İşte  biz  Nasyonal  Sosyalistler,  herhangi  bir

yerde  bir  toplantı  yapmak  için  faaliyete  geçsek

sendikalar kendi üyeleri ile bizim bu toplantımızı

dağıtacaklarını  söyleseler,  polis  bu  durum

karşısında  şantajcı  kızılları  hapse  tıkmadığı  için,

bizi  toplantı  yapmaktan  men  eder.  Hattâ  bu




kanun  adamları,  birçok  kere,  toplantı  yasağım

bize  ,  yazılı  olarak  tebliğ  etmek  suretiyle  bu

mantığa

sığmayan

hareketlerini

yüzsüzce


uyguladılar.

Toplantılarda  bu  gibi  hareketlere  karşı

müdafaa  tedbiri  alınmak  İsteniyorsa,  yapılacak

şey  asayişi  ihlâl  edecek  olan  teşebbüsleri  daha

İşin  başından  itibaren  zararsız  hale  getirecek

çareler aranmalıdır.

Ayrıca

şu


husus

da


akıldan

uzak


tutulmamalıdır.  Toplantının  sadece  emniyet

kuvvetlerinin  himayesi  altında  cereyan  etmesi,

toplantıyı  tertip  eden  liderlerin  halk  nazarındaki

itibarını  sarsar.  Büyük  bir  polis  kuvvetinin

himayesine  ihtiyaç  gösteren  toplantılar,  halkın

nazarında  hiçbir  ehemmiyet  ve  cazibeye  haiz

olamazlar.  Keza,  milletinin  aşağı  tabakalarının

nazarında  başarının  ilk  önemli  şartı  bir  kuvvet

gösterisinde bulunmaktır.

Cesur  bir  adamın,  bir  korkağa  kıyasla

kadınların  kalplerini  kolaylıkla  fethettiği  gibi,

kahramanca  bir  hareket  de,  bir  milletin  hassas

kalbini,  korkakça  ve  polis  kuvvetinin  himayesi

sayesinde  yapılabilen  bir  toplantıdan  çok  daha




kolay elde eder.

İşte  bütün  bu  sebeplerden  dolayı,  bizim

partimiz

hayatını

koruması

ve


devam

ettirebilmesi  için,  kızıl  teröristlere  karşı  bizzat

tedbir  almalı  ve  rakiplerinin  hareketlerini  kendi

kuvvetleriyle bizzat ezmelidir.

Bizim  toplantılarımızda  asayiş,  mitinglerimizi

emin  bir  psikoloji  ruhu  ve  enerji  ile  idare  etmek

ve  aynı  zamanda  sükûneti  korumakla  vazifeli

arkadaşlardan kurulu bir teşkilât sayesinde temin

edildi.

Bir  toplantı  tertip  ettiğimiz  zaman,  bu

toplantının hâkimi bizden başkası değildi.

Kızıl  rakiplerimiz  şunu  pek  iyi  biliyorlardı:

Bizi  tahrik  edecek,  toplantımızda  gürültü

çıkaracak  grup,  bize  oranla  kalabalık  da  olsa,

örneğin  beş  yüz  kişiye  karşı  bir  düzine  kadar

olsak  bile  kapı  dışarı  edilecektir,  işte  bu

sıralardaki

ve


özellikle

Münih


dışındaki

toplantılarımızda yüzlerce rakibimizin karşısında

on  beş  on  altı  Nasyonal  Sosyalistin  bulunduğu

oldu.


Bu  orantısız  duruma  rağmen  biz  herhangi  bir


tahrik

hareketine

müsaade

etmedik.


Toplantılarımızda  hazır  bulunanlar  mağlûbiyeti

kabul etmektense, dayak yemeği göze aldığımızı

pek iyi biliyorlardı. Çok defa, öyle anlar oldu ki,

biz  bir  avuç  arkadaşla,  köpekler  gibi  uluyan,

patırdı  gürültü  eden  büyük  kızıl  topluluğun,

kahramanca  üstesinden  geldik.  Biraz  korkak

olmasalardı,  on,  on  beş  kişiye  karşı  en  sonunda

galip  gelebileceklerini  anlayabilirlerdi.  Fakat  bu

galibiyeti

elde


edebilmeleri

için


kendi

arkadaşlarından  birkaçının  kafasının  patlaması

icap  edecekti,  işte  bunu  göze  almak  cesaretini

göste-remiyorlardı.

Marksçıların  ve  burjuvaların  toplantılarmdaki

stratejiyi  uyguladık.  Bu  uygulamalardan  gayet

iyi

sonuçlar



aldık.

Marksçılar

kendi

toplantılarına  burjuvalar  tarafından  bir  sabotaj



yapılmayacağını  bildikleri  halde,  toplantılarda

körü  körüne  bir  disiplin  kurmuşlardı  Halbuki

Marksçılarda  toplantı  dağıtmak  emeli  pek

şiddetli  bir  şekil  de  kendim  gösteriyordu.  Hattâ,

kendilerine  rakip  olanların  toplantı  larında

gürültü  çıkarmakta  çok  yetenekliydiler.  Ayrıca,

birçok  ilde  yalnızca  Marksist  olmayan  bir



toplantı  yapmanın  bile  proletarya  aleyhinde  bir

hareket olduğu fikrim yaymışlardı.

Hele  hele,  Marksçılar  işlerine  gelmeyen  bu

toplantılarda

işçileri

birer


kukla

gibi


oynattıklarının

ve


yaptıkları

hıyanetlerin

listelerinin  açıklanacağı  ve  halkı  aldatmak  için

uydurdukları  yalanların  ortaya  döküleceğini

tahmin  ederlerse  büsbütün  azarlar.  Böyle  bir

toplantı  mn  yapılacağı  ilân  edilince,  bütün  kızıl

basın  korkunç  bir  gürültü  çıkarır.  Çoğu  zaman,

kanun  aleyhtarlığını  kendileri  için  bir  sistem

kabul  eden  bu  alçaklar,  önce  hükümete

başvurarak, proletarya aley hindeki bu tahripkâr

toplantının,  birtakım  sonucu  vahim  olayla  ı  a

gebe  olduğu  gerekçesi  ile  derhal  yasak

edilmesini  rica  ederler,  hatta  tehdit  yolu  ile

isterler.

Marksistler,

dillerini

yönetimin

aptallıkların,ı

uydururlar

ve


isteklerine

kavuşurlar.

Eğer,  tesadüfen,  bulunduğu  mevkie  lâyık

olmayan  bir  maymu  na  rastlamazlar  ve  hakiki

bir Alman memuru ile karşılaşırlarsa, işi r o vakit

proletaryaya  karşı  bir  tahrik  hareketine  fırsat

verilmeyeceği  ne  dair  beyanname  yayınlayarak,



sefil

burjuvaların

suratlarını

proletaryanın

kemikli

yumruğu


ile

parçalamak

için

proleterlerin toplan tıya gelmelerini ilân ederler.



Bu  burjuva  toplantıları  bir  âlemdir,  idare

heyeti  endişe  ve  koı  ku  içindedir.  Çoğu  zaman

böyle

bir


tehditle

karşılaşınca

toplanı

ı

yapmaktan  vazgeçerler.  Bazen  korku,  bu  pis



burjuvaları  o  kad.u  şaşkına  çevirirdi  ki,  toplantı

saat  sekizde  başlayacağı  yerde,  saat  sekiz  kırk

beşe  veya  dokuza  kalırdı.  Toplantının  başkanı

salonda  bu  lunan  muhalif  gruba  bin  türlü

şaklabanlık  yapar  ve  kendilerinin  kanaat  ve

fikirlerine  iştirak  etmeyenlerin  de  toplantıya

yetişebilmeleri

için,


başlama

saatini


geciktirdiklerine  dair  bin  türlü  yalan  söyler.

Başkan,  bu  toplantının  maksadı  arasında,  hiçbir

kimseyi  fikir  ve  kanaatlerinden  ayırmanın

bulunmadığım  beyan  eder.  Toplantı  başkanının

sözlerinden  anlaşılacağı  üzere  ancak  fikir

münakaşası sonunda bir anlaşmaya varılır ve bu

fikirler arasında bir köprü kurulabilir.

Bakın  burjuvaların  iddiaları  nasıldı?  Herkes

cennete  kendi  bildiği  tarzda  ulaşabilirdi.  Sonuç

olarak herkese fikir ve kanaat hürriyeti verilmeli




idi.  Bu  esasa  göre  konferans  veren  hatip

sözlerine  başlamak  için  müsaade  rica  eder.

Hemen  ilâve  ederler,  bu  nutuk  zaten  uzun

sürmeyecektir.  Hiç  olmazsa  bu  toplantıda  işçi

kardeşler

ara-sında

bir

anlaşmazlık



bulunmamasını isterler.

İşte,  bu  toplantılarda  sol  tarafta  oturan Alman

kardeşler hiç alicenap davranmazlar. Konferansı

veren  hatip  daha  sözlerine  başlamadan,  gayet

şiddetli  bir  şekilde  küfürlere  muhatap  olur.

Neticede  pis  burjuvalar  piliyi  pırtıyı  toplamak

mecburiyetinde

kalırlar.

Korku

yüzünden


çektikleri  acı  kısa  sürdüğünden  dolayı,  onları

şanslı saymak pek yanlış olmaz.

Bu  burjuva  toplantılarının  serçe  pehlivanları

sahneyi  küfür,  tezyif  ve  tahkir  altında  terk

ederler, çoğu zaman da kafa ve gözleri şişmiş bir

vaziyette  merdivenin  basamaklarım  ikişer  üçer

atlayarak sokağa kaçarlar.

Biz  Nasyonal  Sosyalistlerin  tertip  ettiği

toplantılar,  Marksistler  için  bir  yenilik  oldu.

Bizim  toplantılarımıza  bu  kızıllar  birçok  defa

oynamış  oldukları  komediyi  yine  sahneye

koyacaklarından emin olarak geliyorlardı.




Ağızlarında  hep  şu  cümle  vardı:  "Bugün  şu

adamların  işlerim  göreceğiz!"  Bazı  kere,  bu

kızıllardan  birinin  arkadaşına,  salona  girerken

yüksek  sesle  böyle  söylediği  olurdu.  Fakat  bu

kızıl,  ikinci  bir

cümle


söylemeye

fırsat


bulamadan sokakta kendine gelirdi.

Toplantılarımızı  idare  etmek  için  bizim

kendimize  has  usullerimiz  vardı.  Biz  Nasyonal

Sosyalistler,

halktan

konferansı

lütfen

dinlemesini talep ve rica etmezdik. Hiçbir zaman



toplantılarımızda  bitip  tükenmez  bir  münakaşa

vaat  etmezdik.  Dinleyiciye  toplantının  sahibi  ve

hâkimi  olduğumuzu  önceden  açıklar  ve  ilân

ederdik.  Bir  kere  dahi  olsun,  hatibin  sözünü

kesmeye  cüret  edecek  bir  kimsenin  gözünün

yaşına  bakılmadan  kapı  dışarı  edileceği  haber

verilirdi.  Bu  denli  bir  küstahlıkta  bulunacak

kimsenin

başına

geleceklerden

sorumlu

olamayacağımızı  önceden  söylerdik.  Vakit  olur

da,  canımız  isterse  belki  bir  münakaşa  kabul

ederdik.

Yoksa,

toplantılarımızda

hiçbir

münakaşanın cereyan etmesine fırsat vermezdik.



Bütün  bunları  toplantıyı  takibe  gelenlerin

kafalarına  soktuktan  sonra,  "şimdi  söz  hatip




falan kimsenindir" diyerek toplantıyı açardık.

İşte  bu  şekil  davranışımız  dahi,  kızılları

hayretten hayrete düşürüyordu.

Bir  kere,  bizim  partimizde  bu  toplantılarda

asayişi sağlamakla görevli olan ve bu iş için pek

iyi  hazırlanmış  bir  salon  güvenlik  teşkilâtımız

vardı. Burjuva toplantılarında asayişi sağlayacak

kimseler,  itaat  ve  saygı  görebilsinler  diye  yaşlı

kimselerden olurdu. Kızıllar ise yaşa, saygıya ve

otoriteye

kulak

asmadıkları



için

burjuva


toplantılarında asayişi sağlayacak ekip âdeta yok

gibiydi.  Bizim  mücadelemizin  daha  başından

itibaren  bu  asayiş  işini  sağlayacak  ekiplere

daima  genç  arkadaşları  aldım.  Bunlann  çoğu

askerlik  arkadaşlarım  idi.  Bazıları  ise  partimize

yeni  kaydolmuş  gençlerdi.  Bunlara  daima  şunu

s ö y le d im : Terör  ancak  terör  ile  yokedüir,

dünyada  yalnız  cüretkar  ve  aziroh  kimse  her

zaroan  galip  getir.  Biz,  kudretli,  asil  ve  yüksek

bir  Sikir  uğranda  mücadele  ediyoruz.  Bu  Bkir

kanımızın

son


damlasına

kadar


müdaafa

edilmeye değer bir fikirdir.

Genç  arkadaşlarım  şu  kanaat  ile  dolu  idiler:

Aklın  bingi  yerde,  son  karar  cebir  ve  şiddete




aittir.  En  iyi  müdaafa  silahı  ise,  saldırıya

geçmek-tir.Güvenlik

teşkilâtımızın

çalçene


heriflerin kulüplerine benzemediğini, enerji dolu

bir  mücadele  topluluğu  olduğunu  her  yana

yaymak  gerekiyordu.  Bu  gençlik  böyle  bir

parolaya susamıştı.

Bizim

mücadeleyi



başlatıp,

hedefine


vardıracak  olan  neslimiz  bir  hayal  kırıklığı

içinde  idi,  derin  bir  nefret  ve  isyan  duyuyor  ve

korkak  burjuvaları  hakir  görüyor,  bunlardan

âdeta tiksiniyordu.

Memleketteki

bu


değişikliğin,

burjuva


hükümetin  milletimizin  canlı  kuvvetlerinin

imhasına  fırsat  verdiği  için  meydana  geldiği

ortada  idi.  Alman  milletini  himaye  edecek

yumruklar  hâlâ  vardı.  Fakat  bu  yumrukları  sevk

ve idare edecek başlar eksikti.

Ben,  bu  gençlere^vazifelerinin  önem  ve

gerekliliğini  anlattığım,  dünyanın  en  büyük  akıl

ve  hikmeti,  eğer  kendisine  hizmet  edecek  bir

kuvvet ve idareden mahrum ise; her büyük sulh

esefinin  ancak  kuvvetle  himaye  edilmesi  lâzım

geleceği  için  yok  olacağına  izah  ettiğim  zaman,

gençlerin gözleri pırıl pırıl ışıldıyordu.




Konuşmalarım  sayesinde  gençler,  mecburi

askerlik  hizmetlerini  bambaşka  bir  biçimde

görmeye  başladı.  Benim  anlattığım  askerlik

vazifesi  ölü  bir  devletin  otoritesi  altında,  kaskatı

olmuş  yaşı  geçkin  bir  memurun  tasavvur  ettiği

mânada  bir  askerlik  hizmeti  değildi.  Ben,  ferdi

hayatı  feda  ederek,  her  zaman  ve  her  yerde,

bütün bir milletin hayatını korumak için canlı bir

şuurun  idrak  ettiği  bir  askerlik  hizmetinden

bahsediyordum.

Bu  gençler,  kavganın  içine  büyük  bir

heyecanla, şevkle atılıyorlardı. Toplantılarımızda

gürültü  eden  kızılların  üstlerine,  sayıca  üstün

olduklarına  bakmaksızın  ve  buna  hiç  önem

vermeksizin,  eşekarısım  andıran  bir  şekilde

saldırıyorlardı.  Hiçbir  zaman  yaralanmaktan  ve

kanlarım  dökmekten  çekinmiyorlardı.  Onların

ruhlarına,  yalnız  hareketimizin  kutsal  görevine

yol açmak düşüncesi dolmuştu.

Partimizin  emniyet  teşkilâtı,  1920  senesinin

yaz  aylarında  açık  nizamnameler  ile  kayıt  altına

alındı. 1921 senesinin yazına doğru teşkilâtımızı

muhtelif  gruplara  ayırdık.  Bunu  yapmamız

özellikle  gerekliydi.  Çünkü,  gün  geçtikçe




faaliyetimiz büyük bir hızla artıyordu.

Münih'teki,  Hofbrauhaus  düğün  salonundaki

toplantılarımıza  devam  ettiğimiz  gibi,  yine  bu

şehirdeki diğer büyük salonlarda da çoğu zaman

toplantı tertip ediyorduk.

Münih'te  burjuvaların  devam  ettiği  büyük  bir

birahane  olan  Bürgerbrau  ve  yine  büyük  bir

birahane  olan  Kindkeller'de  1920  ve  1921

yıllarının  sonbahar  ve  kış  aylarında  gittikçe

büyük  bir  alâka  gören  görkemli  toplantılar

yaptık.

Bu


arada

değişmeyen

bir

oyun


her

toplantımızda  oynanıyordu.  Alman  Nasyonal

Sosyalist  işçi  Partisi'nin  toplantılarının  yapıldığı

salonun  kapısı,  toplantı  başlamadan  önce  polis

tarafından  kapatılmak  isteniyordu.  Çünkü  salon

"ağzına kadar" dolmuş oluyordu.

Bu  sıralarda  güvenlik  teşkilâtımız,  bizi  pek

önemli bir sorunu çözümlemeye zorladı. Bugüne

kadar  hareketimizi  temsil  eden  bir  işaret,  bir

bayrak  yoktu.  Bu  türlü  sembollerin  bulunmayışı

yalnız  o  günler  için  birtakım  sorunlar  ortaya

koymakla kalmaz, gelecek için de zararlı olurdu.




Download 2,6 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   27




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish