Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Download 2,6 Mb.
Pdf ko'rish
bet21/27
Sana12.08.2021
Hajmi2,6 Mb.
#146148
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   27
Bog'liq
Kavgam - Adolf Hitler ( PDFDrive )


partileri,

1918


senesinden  sonra  Reich'm  birdenbire  bulunmuş

olan


siyah-kırmızı-sarı

renklerin

meydana

getirdiği

bayrağım

kabul


etmeye

yanaşmamışlarsa  da,  yeni  eğilimlere  karşı

koymak  üzere  ve  mahvolmuş  imparatorluğun

tekrar kurulması fikrinden başka geleceğe ait bir

programa  da  sahip  değillerdi,  işte,  Reich'm

siyah-kırrmzı

ve

sarı


renklerin

meydana


getirdiği,

eski


bayrağının

tekrar


ortaya

çıkmasının sebebi buydu.




Fakat  hiçbir  zaman  şu  unutulmamalıdır  ki,  bu

bayrak  altında  dövüşmüş  ve  bütün  kurbanların

yere  serilmiş  olduğunu  gören  bir Almana,  o  eşi

bulunmaz  eski  renkler,  pek  kutsal  ve  yüce

görünmekle  beraber,  gelecek  uğrunda  bir

mücadelenin  sembolü  olamazdı.  Demek  ki,

Marksizm'i  yok  etmek  için  girişilen  harekete

böyle bir bayrak pek az uygun düşerdi.

Alman  milleti  için  eski  bayrağını  kaybetmiş

olmak  hakikaten  bir  saadetti.  Ben,  bu  hususu

müdafaa  ediyor  ve  işte  bu  noktada  burjuva

politikacılarından

ayrılıyordum.

Biz,


cumhuriyetin  kendi  bayrağı  altında  yaptığı  şeyi

lakaydine  telâkki  ediyorduk.  Fakat  hayatımızın

her  anında  en  şerefli  varlığımız  olan  savaş

bayrağını,  bir  fuhuş  için  yatak  çarşafı  hizmetini

görmesine meydan vermemiş olmasından dolayı

cumhuriyet

yönetimine

teşekkür

etmemiz

gerekir.

Kendini

ve


vatandaşlarını

satan


bugünkü  Reich  o,  şeref  ve  kahramanlık  bayrağı

olan  siyahbeyaz  ve  kırmızı  renklerini  hiçbir

zaman kullanmamalı idi.

Şimdiki  rejim,  Kasım  harekâtından  utanma

devam  ettiği  müddetçe,  bu  utanılacak  harekâtın



nişanını  taşımalıdır.  Çünkü,  bugünkü  rejimin

daha  şerefli  bir  mazinin  sembolünü  çalmaya

hakkı

yoktur.


Burjuva

politikacılar

şunu

bilmelidirler:  Kim,  siyah,  kırmızı  ve  beyazlı



bayrağı  bugünkü  devlet  için  isterse  mazimize

karşı  bir  hırsızlık  yapmış  olur.  Eskinin  bayrağı

ancak  eski  zamanın  imparatorluğuna  uygun

düşerdi.  Tanrı'ya  şükürler  olsun  ki,  bugün

cumhuriyet  idaresi,  kendine  en  uygun  düşeni

seçmiş  ve  siyah-sarı-kımızı  renklerini  almıştır.

Biz  Nasyonal  Sosyalistler  olarak,  eski  bayrağın

kullanılmasını, hareketimizin manalı bir sembolü

gibi kabul etmiyoruz. Çünkü eski hataları, tekrar

canlandırmak  niyetinde  değiliz.  Biz  Nasyonal

Sosyalistler yeni bir devlet kurmak istiyoruz, işte

bugün  bu  yolda  Marks-çılığa  karşı  mücadele

eden hareketin bayrağı da yeni devletin sembolü

olmalıdır.

Yeni  bayrak  işi,  yani  bayrağın  renk  ve

şeklinin  tespiti  bizi  bir  hayli  meşgul  etti.  Her

taraftan  iyi  niyetlerle  dolu  tavsiye  ve  teklifler

geliyordu.  Fakat  bütün  bu  teklif  ve  tavsiyelerde

bir kıymet yoktu.

Yeni  bayrak,  aynı  zamanda  biz  Nasyonal




Sosyalistlerin  mücadelesini  ifade  etmeli  ve  bir

fikri,  bir  görüşü  telkin  edici  biçimde  olmalıydı.

Görünüşte  bu  konu  önemsiz  gibi  gelir.  Fakat

halkla  teması  olanlar  bilirler  ki,  bu  ayrıntının

önemi  pek  büyüktür. Tesir  yapıcı  bir  işaret  yüz

binlerin,

hareketimize

karşı


ilk

ilgisini


uyandırabilir.

Bu hususu bildiğimiz için sağdan soldan gelen

beyaz  zemin  üzerine  bir  sembol  konması

şeklindeki  teklifleri  reddettik.  Çünkü  böyle  bir

şey, eski devleti veya amacı ortadan kalkmış bir

vaziyeti  tekrar  ortaya  etmek  olan  zayıf  partileri

hatırlatmaktadır.  Ayrıca  şu  da  bilinmelidir  ki,

beyaz  sürükleyici  renk  değildir. Ancak  bu  renk

sadece

namuslu


genç

kızların

kuracağı

cemiyetlerin  flamalarına  uygun  düşer.  Fakat

hiçbir  zaman  bir  devrim  devrinin  infilâk  edici

hareketlerine uygun düşmez.

Bize  teklif  edilen  renkler  arasında  siyah  da

vardı.  Bu  renk  de  zamanımıza  uyuyordu.  Siyah

renkte  hareketimizin  gayelerine  dair  belirli  bir

işaret  bulamadık.  Bizim  üstümüzde  siyah  renk

de sürükleyici bir tesir yapmadı.

Beyaz-mavi.  Bu  iki  rengin  fevkalâde  estetik




tesiri vardır. Fakat, bu da derhal bertaraf edilmeli

idi.  Çünkü  bu  renkler  bir  Alman  Devleti  olan

Bavyera'nın renkleri idi.

Aynı  sebeplerden  dolayı  siyah-beyazı  da

kabul  edemezdik.  Keza  bu  iki  renk  de

Prusya'nın renkleriydi. Taşıdığı özellik ve ayrılıp

tek başına kalma yanlısı oluşu sebebi ile kuşkulu

bir siyasal eğilimi ifade ederdi.

Bu arada siyah-sarı-kırmızı bahis mevzuu dahi

edilmiyordu. Siyah-beyaz-sarı-kırmızı renkler de

şimdiki  tertipleri  ile  beğenilmı  yordu.  Fakat  bu

renklerin  diğerlerine  oranla  bir  üstünlüğü  vardı

Bu  renkler  oaha  tesirli  idi.  Ben,  her  zaman  eski

renkleri  müdafaa  ettim.  Bu  hareketimin  sebebi,

eski bir asker sıfatı ile yalnız bu renklerin benim

için  en  kutsal  bir  şey  olmalarından  değildi.  Bu

hareketimde bu üç rengin estetik olarak birbirleri

ile uygun düşmelerinin de rolü vardı.

Genç  hareketimizin  sinesinden,  lider  olmam

sıfatıyla  bana  gelen  ve  çoğu  eski  bayrağın

zemini  üzerine  gamalı  haçı  çizen  sayısız

projeleri  de  reddettim.  Ben  lider  olarak  kendi

projemi  zorla  kabul  ettirmek  istemiyordum.

Çünkü herhangi bir kimse daha uygun, daha iyi




bir  bayrak  meydana  getirebilirdi.  Hakikaten

Starnberg'li  bir  işçinin  bana  verdiği  taslak  hiç

fena  değildi.  Esasen  benim  düşündüğüme  de

yaklaşmıştı.  Yalnız  bana  gelen  bu  teklifin  bir

kusuru  vardı,  yuvarlak  bir  beyaz  zemin  üstüne

kırık  kollu  gamalı  haç  çizilmişti.  Ben  nihayet

muhtelif  tecrübelerden  sonra,  şu  şekil  üzerine

kafi  karar  kıldım:  Kırmızı  bir  zemin  üstüne

beyaz  bir  yuvarlak  ve  bu  beyaz  yuvarlak

parçanın içinde siyah bir gamalı haç. Yine uzun

tecrübelerden

sonra


bayrağın

ve


beyaz

yuvarlağın  büyüklüğü  ile  gamalı  haçın  şekil  ve

kalınlığı arasında belirli bir oran saptadım.

Böylece, bayrağımız ortaya çıkmış oldu ve bu

şekilde  kaldı.  Aynı  görüşle  hareket  ederek

hemen  güvenlik  teşkilâtımızın  üyeleri  için

pazubandlar  sipariş  ettik.  Bunlarda  geniş  bir

kırmızı  şerit  üzerine  beyaz  bir  yuvarlak  ve

yuvarlağın  içinde  de  siyah  gamalı  haç  vardı.

Partimizin rozeti de aynı şekilde çizildi, ilk rozeti

Münihli bir kuyumcu olan Füss yaptı ve bu rozet

daha sonra saklandı.

Yeni  bayrağımız  halka  1920  senesinin  yaz

sonunda  takdim  edildi.  Bu  bayrak  bizim  genç




hareketimize  tamamen  uyum  gösteriyordu.

Bayrağımız da fikirlerimiz gibi genç ve yeni idi.

Hiç  kimse  bugüne  kadar  böyle  bir  bayrak

görmemişti.  Halkın  üstünde  bir  meşale  gibi  etki

yaptı.  Bayrağın  plânı  bir  arkadaş  tarafından

yapılıp  getirildiği  vakit,  biz  bile  heyecana

kapılmış,  adeta  çocuklar  gibi  sevincimizden

çılgına dönmüştük.

Birkaç  ay  sonra  Münih'te  altıya  yakın

bayrağımız  vardı.  Ayrıca  sayısı  gün  geçtikçe

büyümeye  devam  eden  emniyet  teşkilâtımız

üyelerinin  kollarında  taşıdığı  pazubandlar  da

bayrağımızın yayılmasına yardımcı oldu. Çünkü

bu gerçekten bir semboldü.

Bu  şekilde  bayrağın  taraftarlarımızdan  bu

kadar  alâka  görmesinin  sebebi, Alman  milletine

hizmet  eden  bu  renklerin  maziye  dair  bir

hatırlatma  vazifesi  görmesinden  ziyade,  genç

hareketimizin

amaçlarım

en

iyi


biçimde

sembolize  etmesi  idi.  Biz  Nasyonal  Sosyalistler

bayrağımızda

partimizin

programını

görüyorduk.

Kırmızı,

hareketimizin

sosyal

fikrini  ifade  ediyordu.  Beyaz  renkte  Nasyonalist



fikri  görüyorduk.  "Gamalı  haç"ta,  üstün  ırkların


zaferi  uğrunda  savaşmak  gibi  kutsal  görevi  ve

yine  yararlı  çalışma  fikrinin  başarısı  için

mücadele  etmenin  gerekli  olduğunu  teşhis

ediyorduk.  Bu  fikir,  Yahudi  aleyhtarı  idi  ve

ilelebet böyle kalacaktır.

.  iki  sene  sonra  emniyet  teşkilâtımız  bir

mücadele  kuvveti  yahut  kelimenin  tam  manâsı

ile  bir  ordu  haline  gelerek  binlerce  üyeyi  ihtiva

ettiği  zaman  bu  teşkilâtımıza  özel  bir  zafer

sembolü vermek gerektiğini gördük. Bir sancağa

ihtiyacımız  vardı.  Bunu  bizzat  ben  çizdim.

Bunun  yapılmasını  da  partimizin  eski  ve  sadık

üyesi kuyumcu ustası Gahr'a teklif ettim. Artık o

günden


beri

sancak,


nasyonal

sosyalist

mücadelenin işareti oldu.

Şöhretimiz  devamlı  bir  şekilde  artmaya

başladı.  Bu  durum  haftada  iki  defa  toplantı

yapmamıza fırsat verdi. Böylece 1920 senesinde

faaliyetimiz  bir  hayli  gelişmiş  bulunuyordu.

Duvarlara  yapıştırılan  ilânlarımızın  önünde

büyük bir kalabalık toplanıyordu. Yaptığımız bir

toplantıda  şehrin  en  büyük  salonları  ağzına

kadar doluyordu.

Neticede,

yolunu

şaşırıp


Marksizm'in


kucağına  düşmüş  olan  on  binlerce  Marksist,

milletin  ortak  duygulanna  kavuşarak  ve  eski

benliğini  tekrar  kazanarak  gelecekteki  hür

Reich'm  birer  mücahitleri  oldu.  Artık  Münih

halkı  bizleri  tanıyordu.  Her  yerde  bizden

bahsediliyordu.  Nasyonal  Sosyalist  kelimesi

dillerden düşmez oldu. Bütün bunlar esasta birer

propaganda  demekti.  Partimize  üye  olanların  ve

sevgi  besleyenlerin  sayıları  gün  geçtikçe

artmaya başladı.

Artık,  öyle  bir  duruma  gelmiştik  ki,  1920  -

1921  senelerinin  kış  aylarında,  Münih  şehrinde

kuvveti ve kudreti kabul eden bir parti olmuştuk.

Marksçı  parti,  gözardı  edilirse,  bütün  partiler,

hattâ  hiçbir  milli  parti,  bizim  partimizin

toplantıları

kadar,

gösterişli

ve

kalabalık



mitingler tertip edemiyordu.

Bizim  toplantılarımızda  Münih'in  Kindkeller

salonu  çoğu  zaman  yıkılacak  kadar  doluyordu.

Bu  salon  beş  bin  kişi  alabiliyordu.  Bizim  için

toplantı  yapmaya  cesaret  edemediğimiz  bir  yer

vardı ki, o da Krone Sirki idi.

Almanya'nın  ufukları  1921  yılının  ocak  ayı



sonlarında  tekrar  kara  bulutlarla  kaplandı.  Bu

sırada,  Almanya'nın  yüz  milyar  altın  mark

vermek için çılgınca bir taahhüt altına girmesine

sebep olan Paris Antlaşması, Londra ültimatomu

şeklinde  ortaya  çıkıyordu.  İşte  bu  durum

karşısında,  Münih'te  mevcut  olan  ve  ırkçı  adını

taşıyan  cemiyetler  müştereken  büyük  bir

protesto mitingi yapmak istediler. Zaman pek az

kalmıştı.  Alınan  kararın  uygulama  mevkiine

konması


hususunda

gösterilen

ve

sonu


gelmeyen  tereddütlerden  sinirleniyordum.  İlk

önce  Konigsplatz'da  bir  miting  yapılacağı

söylendi.  Fakat,  daha  sonra  bu  mitingden

vazgeçildi.  Çünkü  komünistlerin  hücumuna

uğramaktan

ve


mitingin

dağıtılmasından

korkuyorlardı.

Feldherrn

önünde

bir


protesto

mitingi


yapılması

düşünüldü,

fakat

bundan


da

vazgeçildi.  Sonunda  Kindkeller'de  ortak  bir

toplantı  yapılması  teklifi  ortaya  atıldı.  Bütün  bu

teklif  ortaya  atılıp  reddedilirken  günler  de  uçup

gidiyordu.  Bu  arada  büyük  partiler,  hadisenin

ehemmiyetini göz önüne almıyorlardı.

Merkez  idare  heyeti,  yapılması  istenilen



protesto  mitingi  için  bir  gün  tespit  etmek

hususunda bir türlü karara varamadı.

Ben 1 Şubat 1921 Salı günü, pek acele olarak

kati  bir  karar

alınması

teklifini

yaptım.

Teklifimin  görüşülmesini  çarşamba  gününe

bıraktılar.  Çarşamba  günü,  katiyen  açık  bir

cevap  almak  için  bir  ısrarda  bulunmadım.

Neticede  toplantı  yapılacak  mıydı?  Yapılacaksa

ne  zaman  olacaktı?  gibi  kaçamaklı  cevaplara

muhatap  oldum.  Fakat  en  sonunda  da  partinin,

protesto  mitingini  gelecek  çarşamba  günü,  yani

bir  hafta  sonra  tertip  etmek  niyetinde  olduğu

açıklandı.

Sabrım  kalmamıştı.  Protesto  mitingini  tek

başına organize etmeye karar verdim. Çarşamba

günü,  öğle  üzeri,  duvar  hânının  metnini

makinede  on  dakika  içinde  bastırdım.  Bu  arada

hemen 3 Şubat 1921 Perşembe günü için Krone

Sirki'ni kiraladım.

Benim  bu  teşebbüsüm  o  günlerde  son  derece

cüret  isteyen  bir  işti.  Pek  büyük  olan  salonu

doldurmamak  ihtimalimiz  bir  yana,  hepimizin

parça  parça  edilmesi  tehlikesi  de  mevcuttu.

Emniyet  teşkilâtımız,  henüz  böyle  bir  teşebbüs



için  yeterli  kuvvetini  bulamamıştı.  Ayrıca,

toplantıya  karşı  herhangi  bir  sabotaj  hareketi

yapılacak  olursa,  bu  durum  karşısında  takip

edeceğimiz yolu da henüz çizmemiştim. Ben bir

sirkin  amfilerinde  vuku  bulacak  tepkinin,

herhangi  bir  salondakinden  çok  daha  zor

olacağını

düşünüyordum.

Fakat,

Tanrı'ya


şükürler  olsun,  düşündüklerimin  aksi  çıktı.  Ki

zıllardan oluşan sabotaj sürüsünü bir sirkin geniş

meydanında alt etmek, bir salonda tepelemekten

çok  daha  kolay  oldu.  Şunu  aklımızdan

çıkarmıyorduk: Basit bir başarısızlık bizleri uzun

müddet  gölgede  bırakırdı.  Keza  toplantımıza

karşı  girişilen  bir  sabotaj  teşebbüsü  başarı  ile

neticelenecek olursa, o güne kadar kazandığımız

şöhret  ve  şeref  bir  anda  yok  olurdu.  Ayrıca

düşmanımız  olan  kızıllar,  bir  kere  başardıkları

işe  her  zaman  teşebbüse  kalkarlardı.  Bu  da,

bizim  toplantı  ve  faaliyetlerimizin  sabote

edilmesi  sonucunu  doğurdu.  Eski  kuvvetimize,

ancak  gayet  şiddetli  mücadele  sonunda  ve  aylar

geçtikten sonra kavuşabilirdik.

İlanları  duvarlara  yapıştırmak  için  tek  bir

günümüz  vardı.  Perşembe  günü  de  maalesef



hava  bozdu  ve  sabah  yağmur  yağdı.  Bu

durumda,  halkın  yağmur  altında  dayak  yemek

ihtimalinin mevcut olduğu bir toplantıya koşmak

yerine,  evinde  oturmayı  tercih  etmesinden  pek

haklı olarak korktuk.

Öğle  üzeri  salonun  dolmayacağından  ben  de

birden korktum. Çünkü, salon dolmazsa, merkez

idare  heyetinin  nazarında  itibarım  bir  hayli

sarsılacaktı.  Bundan  dolayı  pek  acele  olarak  el

ilânları yazıp, bastırdım ve bunları öğleden evvel

dağıttırdım.

Bu  el  ilânları,  halkın  toplantıda  hazır

bulunması için bir davetiye niteliği taşıyordu. İki

kamyon  kiralattım.  Bu  iki  "kamyonu  mümkün

olduğu

kadar


kırmızı

renkte


süslettim.

Kamyonlara  birkaç  bayrak  kondu  ve  içlerine

parti  arkadaşlarımdan  on  beş  yirmi  kişi  bindi.

Bunlara  hiç  durmadan  şehir  içinde  dolaşıp  el

ilânlarını  dağıtmaları  emrini  verdim.  Böylece

perşembe  günü  akşamı  yapılacak  toplantı  için

propaganda  faaliyetlerine  süratli  bir  şekilde

devam ettiler.

İlk  defa  olarak  bayraklarımızla  süslenmiş  iki

kamyon  caddelerde  dolaştı  ve  Marksistlerin




herhangi bir saldırısına maruz kalmadı.

Ağzı  bir  karış  açık  kalan  burjuvalar,  kırmızı

renkle  donanmış  ve  rüzgârda  dalgalanan  gamalı

bayraklarımızı  taşıyan  kamyonları  hayretler

içinde seyrettiler.

Şehrin  dış  mahallelerinde  yumruklar  sallandı.

Bu  yumruk  sahipleri  proletaryaya  karşı  bu  yeni

tahrik  (!)  yüzünden  son  derece  kızıp  küplere

binenlerdi.  Keza  onlara  göre  toplantı  tertip

etmek  ve  şehir  içinde  kamyon  dolaştırmak

yalnız Marksçıların hakkı (!) idi.

Akşam saat yedide, sirkin amfileri pek az işgal

edilmişti.  Her  on  dakikada  bir,  telefonla  bilgi

veriliyordu.  Biraz  endişelendim.  Çünkü  bugüne

kadar,  her  toplantımızda  salonlar  en  geç  yedi

veya yediyi çeyrek geçe, yan yarıya dolardı.

Fakat  amfilerin  birden  dolmamış  olmasının

sebebini  biraz  geç  anladım.  Keza  bu  yeni  yerin

pek

fazla


büyük

olduğunu

göz

önüne


almamıştım.  Hofbrauhaus  salonu  bin  kişi

doldurmaya~1câfi  gelirken,  aynı  sayıda  insan

Krone  Sirki'nin  amfilerinde  kayboluyor  ve

hemen  hemen  göze  çarpmıyordu.  Aradan  biraz




zaman  geçtikten  sonra  daha  olumlu  haberler

almağa  başladım.  Saat  sekize  çeyrek  kala  sirkin

amfilerinin  dörtte  üçünün  dolduğu  ve  gişelerin

önünde  hâlâ  büyük  bir  kalabalığın  bulunduğu

bildirildi. Bu haber üzerine yola çıktım.

Saat  sekizi  iki  geçe  sirkin  önündeydim.

Binanın  önü  hâlâ  kalabalıktı.  Bunların  bir  kısmı

meraklılardı, içeri girdiğim sırada, bir sene evvel

Hofbrauhaus  düğün  salonunda  yaptığımız  ilk

toplantıda  hissetmiş  olduğum,  şevk  heyecan  ve

neşeyi  tekrar  aynen  duydum,  insanlardan

teşekkül  eden  duvarı  aşıp,  yüksekçe  yere

geldikten  sonra,  başarımın  büyüklüğünü  o  vakit

daha iyi gördüm.

Sirk  binası  karşımda  binlerce  Alman  ile  dolu

"büyük bir kavga" gibi açılıyordu. Hattâ pist bile

insanlarla dolmuş, kapkara şekilde görülüyordu.

Beşbin  altıyüzden  fazla  bilet  satılmıştı.  Bu

miktara  iş-'  sizler,  fakir  talebeler  ve  emniyet

teşkilâtımız  dahil  değildi.  Bunları  da  hesaba

katacak  olursak  içerde  altıbin  beşyüz  kişi

bulunuyordu. Konferansın ismi şuydu:

"YA  GELECEĞİ  BiNA  ETMEK  VEYA

MAHVOLMAK." Geleceğin, burada, gözlerimin




önünde  olduğunu  görmekten  kalbim  sevinçle

doluyordu.

1  Nutkum  iki  buçuk  saate  yakın  sürdü.

Nutkumun ilk yarım sa-• atinden sonra bu büyük

toplantının  başarı  sağladığını  hissettim. Artık  bu

binlerce  kafa  ile  benim  aramda  bir  rabıta  ve  bir

temas  kurulmuştu.  Bu  ilk  yarım  saatten  sonra

içten  gelen  alkış  ve  lehte  tezahürat  sözlerimi  sık

sık kesmeye başladı.

İki saat sonra alkışlar yerlerini, bu aynı binada

daha  sonra  yaptığımız  toplantılarda  da  olduğu

gibi içime nüfuz eden ve bu hali yaşamış olanlar

için,  unutulmaz  bir  durumda  kalan  uhrevi  bir

sessizliğe terk ettiler.

Bu  büyük  kalabalığın  doldurduğu  sirk

binasında  adeta  küçük  bir  nefes  almanın  dahi

işitilebileceği kadar bir sessizlik hakim oldu. Son

sözlerimi  bitirdiğim  vakit,  bir  alkış  dalgası

kabardı.  Daha  sonra  bu  büyük  kalabalık

Kurtuluş  Şarkısını  şevk  ve  heyecanla  terennüm

etti: DEUTSCHLAND ÜBER ALLES.

Sirkin  ortasındaki  büyük  geçitten  akıp  giden

insan  nehrini  yır  mi  dakika  kadar  takip  ettim.



Koskoca  salon,  ağır  ağır  boşalıyordu  Ancak

bundan sonra, sevinçten coşkun bir halde yerimi

terk ederek evime döndüm.

Bu  büyük  toplantılarımızdan,  gazeteler  için

fotoğraflar

aldılar.

Burjuva

gazetelerinde

yayınlanan  bu  fotoğraflar,  mitingin  vasfım

kelimelerden

çok

daha


iyi

bir


şekilde

anlatıyordu.  Fakat  bu  gazeteler,  mitingin  "milli

bir  miting"  olduğunu  bir  defa  olsun  yazmadılar.

Hattâ,  mitingi  tertip  edenlerin  isimlerini  dahi

açıklamadılar.

Bu  toplantı  ile,  biz  önemsiz  partiler  arasından

sıyrıldık.  Artık  bizim  partimizin  mevcudiyetini

bilmezlik edemezlerdi.

Bu  büyük  başarımızın  geçici  ve  tesadüf?  bir

başarı  olduğu  kanaati  uyanmaması  ve  olumlu

kanaatin  yerleşmesi  için,  derhal  gelecek  hafta

aynı  yerde  ikinci  bir  toplantı  yapacağımızı  ilân

ettirdim.  Bu  ikinci  toplantıda  da  aynı  neticeyi

elde  ettik.  Sirk  binası  tekrar  binlerce  insanla

yıkılacak  kadar  hıncahınç  doldu.  Bu  durum

karşısında  da  üçüncü  bir  toplantı  tertiplemeye

karar verdim. Netice yine aynı oldu.



1921 senesi içinde toplantılarımızı daha da sık

yapmaya  başladık.  Haftada  bir  toplantı  ile

yetinmiyor, bazen haftada iki toplantı yaptığımız

oluyordu. Hattâ, bu sene içinde, yaz ve sonbahar

aylarında  dahi,  bu  sıkı  faaliyette  bir  gevşeme

olmadı.  Bazen  yedi  gün  içinde  üç  toplantı

yaptığımız  oluyordu.  Artık  devamlı  olarak  sirk

binasında

toplanıyorduk.

Bütün


konferanslarımızın  halkın  üstündeki  tesirleri

müthiş  oluyordu.  Bu  ciddi  faaliyetlerimizin

olumlu

neticeleri

olarak,

partimize

karşı

gösterilen  sevgi  arttı  ve  partiye  kaydolanların



sayısı gün geçtikçe çoğaldı.

Böyle  bir  başarı  karşısında  kızıl  rakiplerimiz

pek  tabii  olarak  boş  durmayacaklardı.  Terör  ile

sessizlik

arasındaki

taktiklerinde

tereddüt

etmeleri,  gelişmemize  mani  olamadı,  işte  bu

durum  karşısında,  son  bir  gayret  sarf  etmek

lüzumunu duydular. Bu teşebbüsler tam bir terör

hareketi idi. Hedef toplantılarımıza devam etmek

imkânım kati bir şekilde ortadan kaldırmaktı.

Tedhiş  hareketine  başlamak  için  yoktan  bir

sebep


buldular.

Bir


gün

Sosyalist

milletvekillerinden

birine,


pek

esrarlı


bir


suikast(!)  hazırlandı.  Bir  akşam  bu  Bavyeralı

Sosyalist'e bir meçhul şahıs kurşun atmıştı. Daha

doğrusu

Sosyalist

Erhard

Auer'a


kurşun

sıkılmamış  da,  sıkılabilirmiş.  Güya,  Sosyal

Demokrat  Parti'nin  lideri  olan  bu  milletvekilinin

eşine


rastlanmayan

cesareti

bu

korkunç


suikastı(l)  sonuçsuz  bırakmış.  Suikastçı  o  kadar

hızlı ve piân^ kaçmış ki Alman polisi ufak bir iz

dahi tespit edememiş.

İşte  bu  esrarlı  suikast(!)  hareketi,  Münih'te

yayınlanan  ve  Sosyalistlerin  yayın  organı  olan

gazete  tarafından  istismar  edildi.  Bize  karşı,

azgınca  bir  tahrik  hücumuna  geçtiler.  Sosyalist

gazete,  malûm  lâf  ebeliği  ile  olayı  büyülterek

okuyucularına  duyurdu.  Bu  âdi  neşriyattan,

bizim  gelişimimize  fırsat  vermemek  üzere

korkunç  tedbirlere  başvurulacağı  anlaşılıyordu.

Ne  olursa  olsun  ağaçlarımızın  gökyüzüne  kadar

ulaşmasını

engellemek

istiyorlardı.

Proleterya'nın kolları ağaçlarımızı yıkmalıydı.

Aradan bir iki gün geçtikten sonra işin kokusu

çıkmaya başladı. Hofbrauhaus düğün salonunda

bir  toplantı  yapacaktık.  Bu  toplantıda  ben

konuşacaktım.

Kızıllar

kati


bir

şekilde



hesabımızı

görmek


için

bu


toplantıyı

seçmişlerdi.

4  Kasım  1921.  Saat,  18-19'da  toplantımızın

insafsızca  sabote  edileceğine  dair  ilk  haberleri

almaya  başladık.  Gelen  ilk  haberlere  göre  kızıl

partilere  dahil  büyük  işçi  grupları,  toplantımızı

basarak  bize  en  son  ve  kesin  darbeyi

indireceklerdi.

Bu haberlerin bize daha erken ulaşmaması bir

aksi  tesadüftü.  Aynı  gün  içinde,  Münih'te

Sterneckgasse'deki  bizim  için  itibarı  büyük  olan

büro binamızı boşaltmış, ama yeni binaya henüz

taşınama-mıştık. Çünkü yeni yerimizde hâlâ yapı

işçileri

çalışıyordu.

Daha


doğrusu,

eski


yerimizden  telefon  kaldırıldığı  halde  yeni

binamıza  telefon  getirilememişti.  Bu  bakımdan

sabotaj haberlerinin bize zamanında ulaştırılması

mümkün  olmadı.  Bundan  dolayı  toplantımızda

ancak zayıf bir emniyet kuvveti bulundurabildik.

Emniyet  teşkilâtımıza  mensup  olanların  sayıları

altmışa yaklaşıyordu.

Ayrıca  alarm  vermek  için  kullanılan  alet  de,

bir  saat  zarfında  bize  yeter  derecede  imdat

kuvveti  toplayacak  şekle  getirilememişti.  Bir  de




şu  vardı.  Bundan  önce  de,  böyle  telâş  verici

birçok  sabotaj  haberleri  almış,  fakat  kızıllar  bu

haberlerdeki

sabote


hareketlerine

girişememişlerdi.  Bir  örnek  anlatım:  Önceden

haber  verilen  devrimlerin  daha  yumurta  halinde

iken  öldüğü  söylenir,  işte  bu  örnek  bizim  bütün

işlerimizde  bugüne  kadar  hep  doğru  çıkmıştı.

Bütün  bunlar,  bir  sabote  hareketine  mani  olmak

için  tam  anlamıyla  alınacak  tedbirlerin  hepsine

başvurmamamıza

sebep

oldu.


Ayrıca,

Hofbrauhaus  düğün  salonunun  bir  sabotaj

hareketinin  en  az  başarı  gösterebileceği  bir  yer

olduğunu  zannediyorduk.  Biz  en  korkunç

sabotajları  toplantılarımızı  en  büyük  salonlarda

yaptığımız zamanlarda beklemiştik.

İşte bütün bu hatalı düşüncelerimiz bize esaslı

bir ders oldu. Daha sonra bütün bunları bilimsel

yollardan  inceledik.  Araştırmamız  sonunda,

önemli  sonuçlara  vardık.  Bu  neticeler,  ilerde

emniyet  teşkilâtımızın  çalışmalarına  çok  faydalı

oldu.


Hofbrauhaus'un  koridoruna  girdiğim  zaman

saat sekizi çeyrek geçiyordu, işte bu sırada göze

çarpan

şey


sabotaj

teşebbüsünün

şüphe



götürmez bir durumda oluşu idi. Bundan dolayı,

bizim  emniyet  teşkilâtımız  ilk  tedbir  olarak

binanın  dış  kapısını  kapatmıştı.  Fakat  erken

saatlerde  gelen  kızıllar  içerde  idiler.  Buna

karşılık,  bizim  partinin  taraftarları  dışarıda

kalmışlardı.  Küçük  emniyet  teşkilâtımız  beni

koridorda  bekliyordu.  Hemen  salonun  kapısını

kapattırdım. Kırk beş kadar taraftarımıza dikkatli

olmalarını tembih ederek, bu delikanlıların belki

de  ilk  defa  milli  kuvvetimize  sadakatle  bağlı

bulunduklarını  büyük  tehlikeye  rağmen  ispat

edecek durumda olduklarına dikkatlerini çektim.

Hiçbirimiz

bir


ceset

haline


gelmedikçe

mücadeleyi  bırakmayacaktık.  Bu  delikanlılara,

içlerinden  birinin  beni  terk  etmeyeceğinden

emin  bulunduğumu  da  bildirdim.  Eğer  herhangi

birinin  korkakça  bir  hareketini  yakalayacak

olursam  ben,  bizzat  o  kimsenin  pazıbandını

koparacak,  üstünde  taşıdığı  partimizin  bütün

işaretlerini  söküp  alacaktım.  Daha  sonra,

herhangi  bir  sabotaj  hareketine  karşı  derhal

reaksiyon  göstermelerini,  müdafaanın  en  iyi

şekli hücum olduğunu hiçbir zaman akıllarından

çıkarmamalarını sıkı sıkı tembihledim.




Sözlerimi  bitirdiğim  vakit,  bu  delikanlılar

bana, alışılmıştan çok daha keskin, çok daha gür

bir  şekilde  üç  defa  "Heil"  diye  bağırarak  cevap

verdiler.

Bunun üzerine toplantı salonuna sert adımlarla

girdim.  Vaziyeti  kendi  gözlerimle  gördüm.

Durum  şöyle  idi:  Salon  dolmuştu.  Sayısız

kalabalık  intikam  ve  kin  dolu  gözlerle  bana

yıldırımlar  yağdırıyordu.  Bunların  bir  kısmı  da

alaylı


sözler

söyleyip

yüzlerim

buruşturuyorlardı.  Şimdi  her  zamankinden  daha

kuvvetli olduklarından emindiler. Bütün bunlara

rağmen


toplantıyı

açtım


ve

konuşmaya

başladım.

Hofbrauhaus

düğün

salonunda



yaptığımız  bütün  toplantılarda  ben  "''daima

salonun


yan

taraflarından

birinde

durur


konuşurdum.  Bana  kürsü  vazifesini  bir  bira

masası  görüyordu.  Yani  salonda  bulunanların

tam  aralarında  idim.  Bu  şekilde  davranışım,

kindar  bakışlarla  donu  salonda,  bir  daha  hiçbir

yerde  eşi  görülmemiş  bir  ruh  hali  meydana

getirdi.  Önümde  ve  bilhassa  sol  tarafımda

kızıllar  bulunuyordu.  'Hepsi  ayakta  idiler.  Bu

Marksistlerin  çoğu  gürbüz  kimselerdi.  Diğerleri




de,  salonun  duvan  boyunca  kürsüye  kadar

sıralanmışlardı.

Devamlı

bir


şekilde

bira


getiriyorlar  ve  önlerindeki  masalara  boş  bar-

vdakları  diziyorlardı.  Bu  boş  bardaklar  onların

cephanesi

idi.


Toplantının

patırtısız

ve

gürültüsüz



geçmesine

imkân


olmadığını

anladım.


Söz  kesmelere  rağmen  bir  buçuk  saat

konuşmama devam ettim.

Vaziyete hâkim olduğuma hükmedilebilinirdi.

Bu durumu sabotaj

lekiplerinin  başları  hissettiler.  Bundan  dolayı

endişelenmeye başladı-

;lar.  Devamlı  bir  şekilde  dışarı  çıkıp,  tekrar

salona dönüyorlardı,

^adamları ile sinirli bir şekilde konuşuyorlardı.

Bir  söz  kesmeye  cevap  verdim.  Bu  psikolojik

hatanın  derhal  i1  farkına  vardım.  Fakat  bu

hareketim  üzerine  fırtınanın  kopması  emri  ;

verildi.

Birkaç


protesto

mahiyetindeki

şiddetli

bağırmalardan sonra, bir Ikızıl iskemlenin üstüne




fırlayarak,  avazı  çıktığı  kadar  bağırdı.  Hürri-

Lyet...  Bu  bir  işaretti,  işaret  alan  hürriyet

şampiyonları derhal işlerine koyuldular. Kısa bir

zaman  sonra  salon  köpekler  gibi  uluyan  kızıl  ı

güruh  ile  doldu.  Bu  sırada  birer  top  gibi  bardak

ve  sürahiler  uçmaya  Vbaşladı.  Bir  anda  salona

iskemlelerin  çatırdaması,  cam  eşyanın  kırıl-

;Jması,  hayvanlar  gibi  uluma  ve  böğürmeler,

keskin  ve  acı  feryatlar  'hakim  oldu.  Salon

cehennem?  bir  kargaşalık  içinde  kaldı.  f

Yerimde  ve  ayakta  idim.  Bizim,  gençlerimizin

üstlerine  düşen  ;j'kutsal  vazifelerini  nasıl

yaptıklarını takip ediyordum. Her şey bir J-yana

bir  burjuva  toplantısının  böyle  bir  durumda

kalmasını çok arzu ederdim.

Büyük  gürültü  henüz  şiddetlenmeden  önce

güvenlik  teşkilâtımız  (ki  bugünden  itibaren  bu

teşkilâtımıza  "Hücum  Kıtası"  adı  verildi)  derhal

faaliyete geçip, karşı tarafa saldırdı. Gençlerimiz

kurtlar  gibi,  sekizer  onarlık  grup  olmuşlar,  kızıl

rakiplerinin  üstlerine  canavar  gibi  atılıyorlardı.

Davamıza inanmış olan gençlerimiz kızılları sille

tokat,  yumruk,  tekme  ata  ata  dışarı  çıkardı.  Beş

dakika  içinde  gençlerin  hepsi  kan  revan  içinde




kalmışlardı.

Böylece


birer

dâva


adamı

olduklarını ispat etmiş bulunuyorlardı.

Bunların  başında  benim  sadık  Maurice'im  de

bulunuyordu.  Şimdi  özel  sekreterim  olan  Hess

ve diğerleri ağır yaralı olmalarına rağmen ayakta

durabildikleri

müddetçe,

pis


kızıllara

saldırmaktan  geri  kalmıyorlardı.  Cehennemi

gürültü,  tam  yirmi  dakika  devam  etti.  Bu  süre

içinde  yedi  veya  sekiz  yüz  kişi  kadar  olan

rakiplerimiz,  sayıları  ancak  ellinin  üstünde  olan

gençlerimiz  tarafından  salondan  çıkarılmış  ve

merdivenlerden aşağı yuvarlanmıştı.

Fakat  salonun  en  sonunda,  büyükçe  bir  grup

durumunu hâlâ koruyor ve azgınca direniyordu,

işte  tam  bu  sırada  salonun  giriş  tarafında,  iki  el

tabanca  sesi  işitildi.  Bunun  üzerine  müthiş  ve

korkunç  bir  yaylım  ateşi  başladı.  Bu  sesler,

savaş  hatıralarımızı  canlandırdı  ve  kalbimiz

sevinç ve neşe ile doldu.

Benim bulunduğum yerden, kimin ateş ettiğini

görmeme  imkân  yoktu.  Yalnız  bu  sıra  bir  şeyi

teşhis  ettim.  Kan  içinde  bulunan  gençlerimizin,

bu  andan  itibaren  hiddet  ve  gazapları  son

dereceyi buldu.



Yirmi beş dakikalık mücadele sonunda bu son

grup da kapı dışarı edildi. Sanki salonda, bomba

patlamış  gibi  bir  hâl  vardı.  Taraftarlarımızdan

çoğunun  yaraları  sarılıyordu.  Bir  kısmını  ise

araba  ile  götürmek  icap  etti.  Fakat  vaziyete

hâkimdik.  Bu  toplantıya,  başkanlık  eden

Hermann Esser ilân etti: "Toplantı devam ediyor,

söz  hatibindir!"  Ben  derhal  nutkuma  devam

ettim.

Toplantımız  bittikten  sonra,  koşa  koşa  ve



heyecan içinde bir ko miser geldi. Sanki bir deli

gibi şöyle bağırdı: "Toplantı dağılmıştır."

Savaş  bitip  sessizlik  sağlandıktan  sonra

yetişen  bu  adamcağızın  bu  garip  halini  görünce

gülmekten  kendimi  alamadım,  işte  polisin

durumu bu idi. Ne kadar küçük olurlarsa o kadar

büyük,  ne  kadar  a  çiz  olurlarsa  o  kadar  güçlü

görünmek  istiyorlardı.  O  akşam  çok  şeyleı

öğrendik.  Bu  arada  kızıllar  da  aldıkları  dersi  bir

daha unutamadılar.

Münih'te  yayınlanan  ve  Sosyalistlerin  yayın

organı  olan  Münc  hene  Post  bizi  1923  yılının

sonbaharına  kadar  "proleteryanın  yum  ruğu"  ile

tehdit edemedi.






Download 2,6 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   27




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish