245
Sare prova anında rolünü tam anlamıyla dramatik bir şekilde okudu. Bunun için Adelme
rolündeki Sare’nin rolü iyi canlandırma, yani dramatize ederek oynaması hususları da
sınanmaktaydı. Fakat bu istek oyunun temeline zıt olduğundan Sare’nin ipini çekmek
kaçınılmaz oldu. Onda Sare dar bir çerçeve içinde sıkıla sıkıla tekrar rolünün dramatik
yönlerini abarttı, mümkün olduğu kadar şişirdi ve kuvvetli alkışları da bunun için aldı.
Aklımda, Özbekistan komünistlerinin yöneticilerinden Ekmel Ağabey bu gösteriden
sonra Sare’yi çağırttı ve bir iki teşvik edici söz söyledi. Özbekistan’dan geldikten sonra
da Sare’nin bireysel değeri, Adelme rolünü dramatik esaslar doğrultusunda
canlandırmasına destek oldu. Bunun için gösterinin temelinden kaynaklanan durumlar ile
Sare’nin ruhsal eğilimleri arasında çatışma çıkıyordu. Sonuçta gösterinin mahiyeti ağır
basıyor ve Sare’nin etkili monologları maskelilerin haylazlıkları altında gömülüp
gidiyordu.
Ben Adelme rolünde Sare’den sonrakileri de gördüm. Bugün ki Adelme’de de
dramatik eğilimler yok değil. Fakat Adelme’yi yine de güçlü ve keskin gösterebilen bu
günkü karakter Sare’deki kadar eğilip bükülmüş ve bilenmiş değil. Ona elbette zaman
gerek.
Sare’deki eğilim Ebrar’da yoktu. Kelef’in Turandot resmine âşık olduğu
dönemlerinde, sonra zindan perdesinde Ebrar da eseri ciddi bir şekilde dramatize etti.
Fakat Ebrar, bizim eski Ebrar, o Sare’ye kıyasla daha usta ve daha becerikli olmalıydı.
Turandot oyununda kısa bir dönem çok güzel ve dramatik bir rol canlandırdıktan sonra o
birdenbire rüyadan uyanmış
gibi olur, büyük Vakhtangov’un güçlü afyonuna kapılıp
tekrar oyuna, şakaya dönerdi.
“Turandot” da Ebrar’ın eline dutar vermişler. Ebrar’da olan az önceki eğilimden
bihaber olsalar gerek.
İki çift laf Turandot hakkında. Merhum Tursunay yetenekli artistlerimizden olsa da
Turandot rolüne bürünememişti
.
Tursunay’dan sonra oyuncular arasında ondan iyileri de
oldu. Fakat Turandot’un şimdiye kadar kendi kişisini bulduğu yok.
“Yarkınay” piyesi üstünde çokça eleştiri yapılması mümkün. Yazar kabul eder.
Fakat Yetim tarafından canlandırılan Kel rolünü konuşmadan alkışlamaktan başka çare
yok. Yetim, “Yarkınay”da Özbek sahnesinde dengi olmayan bir karakter meydana
getirdi. O karakterin kendi üstünde münazara etmek mümkün. Yetim, eski destanlardaki
246
Sinsi karakterini Amerika film stüdyolarındaki hızlı hırsız ya da casuslar gibi canlandırdı.
“Ne kadar hızlı ve çevik”, diye eleştirenler var. Ben bu tartışmalı meseleyi müzakere
edecek değilim. Fakat ben şöyle diyorum ki, o itiraz eden dostlarım Yetim’in eksiksiz ve
mükemmel olarak Kel rolünü oynadığını inkar etmiyorlardı. Hakikaten onu inkâr etmek
olmazdı. Sonra ben Yetim’i “Bağovat” da görmüştüm. Kamçı ile çizmesine vuran zengin
çocuğu subay. O yürüyüşü ile subaya başka türlü bir karakter verdi.
“Karol” da Yetim istekli bir şekilde oynamadı. Çünkü gösteri onun hoşuna
gitmemişti. O yüzden bu usta aktör onda kendini gösteremedi. Onun Brigella’sı pişmemiş
ekmeğe benziyordu. Suç kendinde.
Şimdi Yetim rejisör oldu. Ben tiyatromuzun bahtı için Yetim’i aktörlükten
ayrılmasını istemiyorum. “Hücum”u Yen ve benimle birlikte Lütfulla yazdı desem yanlış
olmaz. Ne derlerse desinler, perde açılınca sahnede aktörlerden başka hiç kimse kalmaz.
Editörler ilk sırada (salonda), sergileyenler yönetim locasında, ressam kulisin
arkasında
kalır. Sahneye aktör çıkar, izleyiciye aktör görünür. İzleyici eseri aktörden görür.
Lütfulla’nın İşan’ı hayattaki işanlardan değil. “Hücum”un gösteriminde de gerçek
hayattan eser yok. O yaşamla dalga geçer, hayatın kötü taraflarıyla alay eder. Bu bakış
açısıyla bakıldığında, Lütfulla’nın İşan’ı dengi olmayan eserlerdendir. Başka bir zamanda
Lütfulla’ya özel bir iki sayfa ayıracağım bir yerim var. Bu yüzden onu sadece zikredip
geçiyorum.
Sadihan’ın önemli rolü “Tergavçi” de Babçinskiy idi. Sonra “ Portfelli Kişi
245
” de
büyük bir rol oynadı. Her iki rolü de Sadihan kendini vererek, istekle oynadı. Lakin onun
karakterine uygun olan eser kesinlikle “Hücum” idi. Sadihan’ın Tabib’i (özellikle
sarhoşluk perdesi) sağlam ve mükemmel bir eserdir. Onun başka biri tarafından tekrar
edilmesi mümkün değil. Bu karakter iyi iklim gibi Sadihan’a yakın ve onun yeteneklerini
açıp göstermişti. Tabib karakteri ile sahnemiz Sadihan’ı kazanmış
olsa da Sadihan da
kendi şöhretini bu karakter ile bulmuştur.
Git gide büyüyen bu aktöre “Hamlet” de çok güçlü bir şey teklif etmişler. Bakalım
ne olacak? Ben Sadihan’ın gücünden şüphe duymuyorum. Sadece ona verilen rolün
karakterine bakıp diyorum ki, Moskova Vakhtangovçuları tarafından yapılan başarısız ve
245
“Portfelli Kişi
245
” – A. Fayko eseri. 1930 yılı 2 Ocak da P. Alekseev sahneleştirmiş.
247
yersiz söylem, bizim sahnemizide Vakhtangovçuların kazandığı olumsuz sonuca
sürüklemesin.
Bu sınanmış aktör ve aktrisler herhangi bir medeni tiyatronun iyi aktörleri yanına
koyduğumuzda da yüz kızartmayacak olan güçlerimizdir. Onları, bu kısa zaman içinde
büyük inkılap yetiştirdi. İnkılap dünkü sahnede oynayan aktörü, salondaki halk
gürültü
yapsa, salona bakarak “gürültü yapmayın” diyen bir halkın arasından böyle büyük ve
mükemmel, tam anlamıyla medeni aktörleri yetiştirdi… Şüphesiz,
milli siyasetin
başarıları arasında bizim bu tiyatromuz en büyük ve göze görünür başarılardandır. Buna
yukarıda sayılan cesurların her biri canlı tanık. Bu tiyatronun kurulmasında biraz
bulunduğum için bugün kendimi de en şanslı kişilerden sayıyorum.
Genç tiyatromuzda çok bağımsız, sadık genç güçler var. Biz yazarlar, onlar için tatlı
ve dolu içerikli karakterler meydana getirip vermek ile birlikte onların portrelerini de
yazıp geniş kitlelere tanıtalım. Ben şahsen birkaç kişinin portresini çalışıyorum.
Başka yazarlarımızda bu işe girişsinler.
Do'stlaringiz bilan baham: