3.1.58.
Tursunay Sahnede
232
(1928)
“…bazen herhangi bir şeyleri ümit edersin, lakin kaderin bazen ona yaklaşmana asla
izin vermez …”
(“İki zengine bir hizmetkâr” piyesinde Klariche-Tursunay’ın sözlerinden”)
1
“İki zengine bir hizmetkâr” piyesinde Klariche her anlamda güzel ve canlı oynayan
Tursunay, Klariche’nin bu kederli sözlerini tamamen etkili bir şekilde söyleyemedi. Bu
228
Schiller (1759-1805) – Alman şairi, drama, sanat teoristi. “Haydutlar”- doğrusu, “Eşkıyalar” draması
1781 yılında, “Hile ve Aşk” 1784 yılında yazıldı.
229
“Ferhat ile Şirin” – Hurşit piyesi.
230
“Çin Timur Batır” – burada hangi eser göz önüne alındığını bulamadık.
231
“Uzun Kulaklı Dede” – makale içeriğinden anlaşılıyor ki, Çolpan’ın adı geçen piyesi sahneledi veya
buna hazırdı.
232
“Yeryüzü” dergisinin 1928 yılı 11. sayısında “Çolpan” imzası ile yayımlanmıştır. “Sanat” dergisinin
1991 yılı 3. sayısında (neşre hazırlayan Siraciddin Ahmed) ve “Edebiyat Nedir?” toplamında tekrar
neşredilmiştir.
“Yeryüzü” dergisi esasında neşre hazırlamıştır.
238
kısacık cümle eğer güzel söylenseydi, kendi isteğine erişemeyen bir kızın ağır felaketini
bütün taş kalplilere de hissettirdi; herhangi bir güçlü yüreği de epeyce titretirdi. Ama bu
cümleyi Tursunay’ın oynadığı Klariche’den duyanlar kaç defa duymuş olsalar da, hiç
birinden bir gram kadar bile etkilenemediler; en fazla hafice gülüp geçtiler… Bizim bu
sözlerimizden Tursunay’ın kabiliyetsizliğini anlayanlar varsa acele etmesinler!
“Bir hizmetkâr”ı sahneye koyan rejisör, batıp giden feodal Dorabek ailesinin
şımarık ve nazlı kızı Klariche’ye öyle bir karakter ve huy vermişti ki, onun sayısız keder
ve ıstırabı da hiç kimsede hiçbir merhamet duygusu harekete geçiremezdi. Böylece kendi
mualliminin bu anlamda verdiği rolü talebesi Tursunay, çok güzel gerçekleştirmiş; böyle
kederli bir cümleyi söylediği zaman onu hiç kimse üzülmemiş.
Aslında Tursunay’ın kendi karakteri ve huyu buydu. Onu gördüğüm zamanlarda
ben her zaman şairin bu dört dizesi hatırlarım:
Turmuşning özisiz deye almeymen,
Çünki yüzingizde daim cilmeyiş,
Kayği-elemlerni ermek kilasiz,
Ehtiyoc koşide gadak bolesiz…
Tursunay çok canlı ve şakacı olsa da, “hayatın kendisi” değil idi, çünkü o “her
zaman gülerek, gülümseyerek” yürürdü. Hâlbuki hayat herkes için ve her zaman “oyun-
komedi” değildir; onda “koyun can derdinde kasap et derdinde” diye hikmet halen bütün
dehşeti ile hüküm sürmektedir. Dünyanın sadece altıda birinde ezilenler ezenlere karşı
isyan ediyor, aydın bir dünya inşaa etmek için çalışıyorlar; ciddi, yürekten ve heyecanlı
bir işe başlamışlardır fakat dünyanın altıda beş kısmı söz edilen hikmeti reva olarak görüp
hükümlerini sürmektedirler. Evet, hüküm! İşte bunun için “her zaman oyun-komedi”den
uzaklaşmayan, her zaman “kaygı ve kederle alay eden”, ihtiyacına asla önem vermeyen,
onun önünde “küçük çocuk” gibi ilgisizce yürüyen Tursunay, elbette hayatın kendisi değil
idi.
Bu yüzden o hayatın kendisini doğru yansıtan eser ve rollerde başarılı olamamış,
her zaman ciddiyet içinde gülünenrollerde başarılı olmuştur.
2
239
Dorabek kızı Klariche hayatta, gerçekte belki bu kadar basit ve bu kadar nazlı
olmamıştır. O, yukarıdaki cümleleri belki ağlayarak söylemiştir. Fakat Klariche
(Tursunay) onu bize başka bir şekilde, o zengin kızının haline güldürerek, onunla alay
ederek gösterdi. Tursunay’ın şakacı ve canlı tabiatıda buna çok yardımcı oldu.
Tursunay’ın Klariche’sinde bir ömür akıldan çıkmayacak yerler vardı ki, bilmiyorum
genç sahnemiz yine onun gibi bir sahneyi ne zaman görür.
Genç “namahrem” ve sevilmeyen bir erkek (“Beatricha”) ile tek başına bir evde
kalan ve anne babasının rızası için onunla neşeli bir şekilde konuşmaya mecbur olan
Klariche (tamda bizim Özbek kızları gibi!), birden karşısındaki erkeğin erkek değil kadın
olduğunu öğrenir. O anda Tursunay koşarak o erkek giyimli kadının yanına gider, onun
kadın mı yoksa erkek mi olduğunu anlamak için bazı denemeler yapar; bıyığını görür,
vücuduna elleyip bakar, keskin ve aynı anda canlı-oynak gözleri ile karşısındaki adamı
baştan aşağı süzer. Sonra kadınlığını çok açık olarak bildirecek bir iş yapar, yani onu
gıdıklar, o zaman ikisi de tam da kadın gülüşü gibi kahkaha atarlar… Böylece karşıdaki
erkeğin kadınlığı tam olarak ortaya çıkar. İşte o deneme anında Tursunay hafif, yumuşak
ve tam kendine özgü hareketler ile öyle tatlı bir oyun sergiledi ki şimdi bilmiyorum o rolü
ondan başka kim sergileyebilir.
Sonra erkek kıyafetli kadın ile arkadaş olur, samimileşir, dertleşir. O kadın ondan,
bu dostluk hürmetine bir öpücük rica eder, erkekler gibi değil, kadınlar gibi rica eder.
-
Geliniz, bir kere öpeyim!, der. O zaman Klariche’nin bir utanışı var ki, sıradan
sözler ile:
-
Hayır, ben utanıyorum…
Fakat bu sıradan söze Tursunay öyle bir ahenk verdi ki, o sıradan söz tamamiyle
tanınmaz bir hale geldi ve kadın, kız utanışlarının en nazik anını şirin bir şekilde gösterir.
Daha sonra Klariche’nin başka bir nazik oyuna sıra gelir: o kendisinin asıl sevgilisi
ile (ahmak ve deli Silvio ile!) bir evde yalnız kalır. Az önce “erkek kıyafetli” bir adam ile
tenhada kendisi konuşmadı mı? Ahmak damat o adamın kadın olduğunu bilmiyordu,
Klariche ise bunu söyleyemez (çünkü söylememeye yemin etmişti); bunun için delikanlı
damat bundan dolayı üzgün, dardın olup ona “iğrenç kadın!” diye hakaret eder. Bu ona:
-
Ben sizi bütün kalbim ile seviyorum!, deyince, o buna:
-
Ben sizi bütün kalbim ile sevmiyorum!, der.
240
Sonunda Klariche ahmak damadını ölüm ile korkutmak ister ve arada şu diyalog
geçer:
“Klariche: Eğer bu eziyetlerinizi bırakmazsanız, ben ölürüm!
Silvio: Sizin ihanetinizi göreceğime öldüğünüzü görsem daha iyi.
Klariche: Ama ben sizi memnun etmeye yarıyorum!
Silvio: “Can atarak” görmek istiyorum bu hünerinizi…”
Bundan sonra Klariche kılıcı eline alır ve yalandan kendini öldürecek olur. Orada
Tursunay’ın çok paha biçilemez hareketleri vardır. Kılıcın keskin olup olmadığını
anlamak için ucuna elini değdirip bakar. Eli değer değmez korkarak çekip almaları ve
kılıcın ucunu değil sap tarafını göğsüne koyduğu halde ağrı, ıstırap ve acı çekmesini
sadece yüz hareketleri ile bile o kadar açık ve güzel göstermeleri büyük yeteneğinin
olduğunu göstermektedir.
Genellikle Klariche rolünde Tursunay çok kendini vererek oynamış ve adeta
Klariche’nin içine girerek onu yaşamış idi. Şüphesiz o role bizden yeni güçler kattı, yeni
şeyler verdi, gösterdi, fakat Tursunay’ın kendine has hareketleri kendi ile birlikle gitmiş
oldu…
Edip Fıtrat’ın sıradan fakat kıymetli eseri olan “Arslan” da Tursunay küçük bir rolü
oynuyordu. Tursunay’ın kudret ve kuvveti o küçük rolü de muazzam seviyeye çıkardı,
bir görünüp geçen Zeynep’i bir ömür unutulmaz şekilde canlandırdı.
Zeynep, Mansurbay’ın büyük hanımı. Onun üstüne Mansurbay, Şerafet adlı birini
almış: şimdi onun da üstüne Tolğan adlı yoksul bir kızı almak için gider, Zeynep
kocasının vefasızlığına ve zamparalığına bir zamanlar çok yanıp tutuşmuş olsa gerek.
Şimdi onun kıskançlık alevi sönmüş; kendi de o köyün imamıyla (dua, şifa, döndürme ve
bunun gibi bahanelerle) oynaşmaktadır. Zeynep ile imamın, Zeynep’e özel evde kutlama
yapmaları “Arslan” ın en güzel ve ilginç sahnesidir. Her seferinde dikkat ediyorum; halk,
izleyici o sahneyi her zaman yaşamaktadır, onda “ruhunu” bulmaktadır. O sahne tekrar
tekrar alkışlanmaktadır. O alkışların çoğu şüphesiz Tursunay’a idi. Çünkü o Zeynep’te
söz ahengi ile hareketin birleşmesi ile muhteşem, güzel, yeni ve gerçek karakterler
vermektedir. O karakterler rejisörün gösterdiği sahne çizgileri içinde Tursunay’ın kendi
241
icatları, kendi oluşturduğu sanat eserleri idi. Onda Zeynep’in bir sözü var, sıradan bir söz,
kadınların ve kızların hayatındaki ufak fakat karakterli sözlerinden:
-
Zenginliğiniz batsın! Karaktersiz! Günde bir kadın alıp ne yapacaksın?
Bu sözü Tursunay’ın oynadığı Zeynep’in ağzından bir kez işiten kişi yine tekrar
tekrar işitmek istiyordu ve bundan sonra o sözü söyleyen Tursunay’ın tamamıyla yok
olduğunu düşününce, gerçekten keder ve kaygı içinde kalmaktadır. Tursunay o söze çok
olağandışı bir söz ahengi verip söylediğinde, o sözün ağırlığı ölçüsünde yere
oturmaktaydı. Bu elbette onun “ölçü” ve ses uyumunu göstermektedir.
Tekrar o sahnede Zeynep’in işte şu sözleri de, Tursunay oynadığında çok ilginç bir
söz ahengine sahip oluyordu:
-
Çingene kadın, beni anlamıyor diye mi sanıyorsun? Çok iyi
anlıyorum.
Sonra:
-
Şerafet’in büyüsü ile Tolğan ölse, benim büyüm ile Şerafet ölürdü!
Bu basit fakat Tursunay’ın ağzında şirin ve güzel canlanan sözlerin ahenkleri onun
ile birlikte öldüler. Yerine gelen başka ahenk, elbette başkalığını hissettiriyordu.
3
“Halime” ve “Turandot” hakkında konuşmayı başka bir zamana bırakıyorum.
Tursunay’a bir makale değil, birkaç makale gerek.
Tursunay hafif bir tüy gibi uçup gitti. Saçılan tüyden hiçbir şey kalmadı. Ama onun
canlandırdığı roller sahnemizi bir yıllığına olsa da iyi aydınlattı, nurlandırdı.
Do'stlaringiz bilan baham: |