2.
Mahmud Hoca Behbudî (1875-1919)
Türkistan’da Cedit hareketi denildiği zaman akla gelen ilk isimlerden olan Mahmud
Hoca Behbudî, 1875 yılında Semerkant’ta dünyaya gelmiştir. Behbudî’nin babası Behbud
Hoca Salih Hocaoğlu’nun soyu Ahmet Yesevî’ye, annesinin soyu ise Harezmî Hanlığı’na
dayanmaktadır (Abdazimova, 2015: 15).
1894 yılında babasının vefat etmesi üzerine kadı olan dayısı Muhammed
Sıddıki’nin elinde büyüyen Behbudî, Arapçayı da küçük yaşlarda dayısından öğrenmiştir.
Eğitimine Semerkand medresesinde başlamış daha sonra Buhara da devam etmiştir. On
sekiz yaşına geldiğinde kâtip olmuştur. Daha sonra ki yıllar da ise kadılık, müftülük gibi
makamlara yükselmiştir (Kasımov, 2009: 213).
1899- 1900 yılları arasında hacca giden Behbudî, farklı insanlar ve coğrafyalar ile
tanışmıştır. Yapmış olduğu yolculuk onun dünya görüşü üzerinde önemli izler bırakmış
ve yeni usuldeki okullar hakkındaki düşüncelerini pekiştirmiştir (Kasımov, 2009: 213).
Arabistan, Mısır, Türkiye, Rusya, Tataristan, Başkurdistan gibi ülkeleri görme fırsatına
erişen Behbudî, gördüğü ülkelerdeki eğitimin seviyesi ve içeriği ile Türkistan’daki
14
eğitimin seviyesini ve içeriğinikarşılaştırma fırsatını yakalamış olur. Böylelikle
Türkistan’daki siyasi, iktisadi ve sosyal durumun kötü olmasının sebebi olarak
eğitimsizliği gösterir (Marufjon, 2013: 68). Semerkant’ta yeni usulde okullar açmak için
girişimlerde bulunan Behbudî, 1903 yılında Halvayı sonra Racabimin köylerinde “Usul-
i Savtiye” mekteplerini açar. Açılan okullarda kullanılmak üzere 1914 yılında “Risale-i
Esbab-ı Sevad”ı, 1905 yılında “Risale-i Coğrafya-i Ümraniye”yi ve “Risale-i Coğrafya-i
Rusiya”yı, 1908 yılında “Kitabetü’l- Etfal”ı, aynı yılda “Ameliyat-ı İslam”ı ve 1911
yılında da “Tarih-i İslam”ı yazmıştır (Kasımov, 2009: 213).
Açtığı okullar dışında yeniliğin hayatın her alanında olması gerektiğini düşünen
Behbudî, “Semerkand” gazetesini ve “Ayna” dergisini yayımlamaya başlar. Çıkardığı bu
yayımlarda çeditçilik hareketini yaymaya yönelik yazılar yayımlar. Bunun yanı sıra o
dönemde Türkistan’da yayımlanan “Tarakki”, “Vakt”, “Hurşid”, “Şurâ” gibi gazetelerde
de dönemin önemli sorunları ile ilgili yazmış olduğu yazıları yayımlar (Marufjon, 2013:
68).
Mahmud Hoca Behbudî 1913 yılında “Neşriyat-ı Behbudiya” adında bir yayınevi
kurdu ve bu yayınevinde Fıtrat’ın “Beyanat-ı Seyahat-ı Hindi” adlı eseri ile birlikte
Türkistan’ın haritasını bastırır. 1914 yılında Mısır, Kırım, Kafkaslar, Kazan, Rusya,
İstanbul, Avusturya, Bulgaristan, Berlin ve Kudüs gibi yerleri gezen Behbudî, edindiği
izlenimleri ve hatıralarını yayımlamaya başlar. “Seyahat Hatıraları”, “31 Mayıs Bahri
Hazar, Mahmud Hoca”, “Mahmud Hoca Behbudi Filistin’de”, “Her Millet Kendi Dili İle
Gururlanır”, “Dil Meselesi”, “Tenkit Seçmektir”, başlıkları altında yazılar yazmıştır
(Zeki, 2014: 67).
Behbudî 1911 yılında yazdığı “Pederküş” yani “Baba Katili” adlı tiyatro eseri ile
ilk Özbek tiyatro yazarı olmuştur. İlk defa 1914 yılında Semerkand’da sahnelenen eser
halk tarafından büyük ilgi görmüştür. Öyle ki, ilk gösteriminde 320 kişilik tiyatro
salonuna koltuklar ilave edilmiş ve biletlerin tamamı yüksek fiyatlarla önceden satılmış.
Buna rağmen birkaç yüz kişi de bilet bulamadığı için tiyatrodan geri dönmek zorunda
kalmış. İnsanlar oyunu ayakta olsa bile seyretmek için büyük paralar teklif etmiş ancak
bunun için de yer bulunamamıştır (Marufjon, 2013: 68). 1913 yılında ilk profesyonel
tiyatro topluluğu olan “Turan”, Abdulla Avlanî tarafından kurulmuştur. Pederküş adlı
dram da bu tiyatro topluluğunca sahnelenmeye devam eder (Karakaş, 1996: 295).
15
“Behbudî’nin Pederküş adlı eserini inceleyen bazı araştırmacılara göre yazar bu eseriyle
Türkistan’ın geleceği ile ilgili kaygılarını dile getirmiştir. Kendi çocuğunun cahilliği
sonucunda öldürülen baba Türkistan’ı temsil etmektedir. Behbudî bu eseriyle
Türkistan’ın geleceğinin genç kuşaklara bağlı olduğunu belirtmektedir. Eğer genç nesil
cahil kalırsa Türkistan ileride tenezzüle yüz tutacaktır”
(Marufjon, 2013: 68).
Pederküş’ün yayımlanması ve sahnelenmesi bütün Türkistan için önemli bir adım
olmuştur.
Mahmud Hoca Behbudî, sadece edebiyat ve eğitim sorunları ile ilgilenmekle
kalmamış her zaman halkla birlikte olmuş ve siyasete de katılmıştır. Gazetelerde
yayımlanan yazılarında sisteme karşı eleştiri yapmaktan çekinmemiştir. 1917 yılında 16-
23 Nisan tarihleri arasında Taşkent’te düzenlenen ülke kurultayına halkın vekili olarak
katılmış ve çok çarpıcı konuşmalar yapmıştır. Halkını büyük hedefler için birleşmeye
çağırmış, farklı gruplarla ittifak kurmaktan vazgeçmelerini istemiştir (Zeki, 2014: 67). 26
Kasım 1917 tarihinde Kokan’da başlayan ülke Müslümanlarının dördüncü kurultayına
manevi liderlik yapmıştır. Bu kurultayın düzenlenmesi bağımsızlığa doğru atılan güçlü
bir adım olmuştur. Kurultayın başlamasından bir gün sonra yani 27 Kasım tarihinde
Kokan’da “Türkistan Muhtariyeti” ilan edilmiştir. Bu durumu sevinç ve coşkuyla
karşılayan Behbudî, Türkistan’ı birliğe beraberliğe davet etmiş, ne yazık ki ilan edilen
Türkistan Muhtariyeti’nin ömrü pek uzun olmamıştır (Kasımov, 2009: 226).
Şubat İnkılabının gerçekleşmesi ve Türkistan Muhtariyeti’nin Sovyet askerleri
tarafından kana bulanması sonucunda Behbudî’nin ümitleri nerdeyse tükenmiş gibiydi ve
psikolojik olarak bir çöküş içerisindeydi. Mahmud Hoca Behbudî, 1919 yılında 25 Mart
günü Molla Merdankul Şâmuhammedoğlı ve Muhammedkul Orınbayoğlı ile birlikte
esrarengiz bir şekilde Semerkant’taortadan kayboldu. Kaybolmalarından bir hafta sonra
Karşı şehrinde Buhara hükümeti tarafından yakalanarak hapsedildikleri ve hatta şehit
edildikleri yönünde haberler duyuldu. Bunun üzerine Semerkand halkı onların şehit
edildiğine kanaat edip taziye törenleri düzenlediler ve dostlarını andılar Behbudî’nin
ölüm haberinin duyulmasından bir yıl sonra 1920 yılında Fıtrat, Çolpan ve Sadriddin
Ayni Behbudî’nin ölümüne ithaf ettikleri şiirler yazmışlardır (Kerimov, 2010: 364-366).
16
Hiç şüphesiz Mahmud Hoca Behbudî, Türkistan’da Ceditçilik fikrini, yenileşmeyi,
Türkistan halkı için birlik olma fikirlerini yaymaya çalışan ve sembol olan bir isim
olmuştur.
Do'stlaringiz bilan baham: |