Tahir'ül Mevlevi, Mahfil dergisinin yönetim bürosunu, 19. sayıdan itibaren, cemiyetin Şehzadebaşı’daki yerinden Taşkasap'taki evine nakletti. O sırada, Mahfil 'in o zamana dek çıkarılan tüm sayıları, Paris'te çıkan Revue du Monde Musulman (1906-1926 yılları arasında çıkan, Müslüman dünyasını anlamaya yönelik Fransızca bir dergi) dergisine gönderilmiş84; sonradan, gönderilen Mahfil nüshaları 11 sayfalık bir özetle, bu derginin bir sayısında Fransız yayın dünyasına tanıtılmıştı. Mahfil dergisi, kısa bir müddet sonra, Revue du Monde Musulman ile değiş tokuş edilmek suretiyle, Fransa'da da okunmaya başlamış oluyordu.85 Dergi, o aylarda Anadolu'yla bağlantı kurulması nedeniyle, buradaki il ve kasabalarda da tanıtılarak, oldukça geniş bir okuyucu kitlesine seslenme olanağını buldu.
Tahir'ül Mevlevi’nin Taşkasap'taki evi, 1,5 yıl kadar yönetim bürosu olarak kullanıldıktan sonra, Beyazıt'ta eski Darülfünun karşısındaki Hasan Paşa Medresesi’nin bir odası tutularak, derginin yönetim bürosu oraya aktarıldı ve burada 5 sayı çıkarıldı.86 Ancak, Ekim 1923 tarihinden itibaren medrese yapısının boşaltılması nedeniyle, Mahfil yönetim bürosu olarak, Beyazıt Camii’nin türbe kapısı karşısındaki bir kahvehanenin üst odası tutuldu.87 Tahir'ül Mevlevi, hattat Suud'ül Mevlevi ile birlikte, Mart 1924 tarihinde, Babıali'de ortak bir yer kiralayarak, dergiyi 46. sayıdan itibaren orada çıkardı.
Tahir'ül Mevlevi’nin, Medresetü'l-irşad, Darülhilafe, Darüşşafakatü'l-İslamiye ve Medresetü'l-kuzat adlı medreselerdeki dersleri ve dergi ile olan uğraşına88, 1923 yılı Eylül ayından itibaren, bir de Fatih Camii Mesnevihanlığı ekleniyordu. Aralık 1894 tarihinde Mevleviliğe bağlanmasından yaklaşık 30 yıl sonra, kendisine, Üsküdar mevlevihanesi şeyhi Ahmed Remzi Akyürek (1872-1944) aracılığıyla, din adamı ve siyasetçi Abdülhalim Çelebi (1869-1925) tarafından gönderilen izin belgesiyle, mesnevihanlara özgü destar sarma mezuniyeti verilmişti.
Tahir'ül Mevlevi'nin 9 Ağustos 1911 tarihinde yaşamını yitiren hocası Mehmed Esad Dede, 30 yıldan fazla Fatih Camii’nde Mesnevi okutmuş; onun ölümünden sonra yerine getirilen Karahisarlı Ahmed Efendi de, yaklaşık 12 yıl aynı görevi sürdürmüştü. Ahmed Efendi’nin 1923 yılında ölümü üzerine boş kalan Fatih Camii mesnevihanhğı, daha önce olduğu gibi kendisine önerildiyse de, bu öneriyi reddetti. Ancak Tahir'ül Mevlevi, dostlarının ısrarlarına daha fazla karşı koyamayarak, 17 Eylül 1923 pazartesi gününden itibaren, Fatih Camii’nde Mesnevi derslerine başladı.89 Mesnevi derslerinin başlangıcından iki yıl sonra, Galata mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Efendi tarafından İstanbul Müftülüğü'ne hitaben, Tahir'ül Mevlevi'nin Ümmügülsüm Hanım Vakfı90 mesnevihanlığına getirilmesi konusunda bir dilekçe yazılmıştı. Onun bu görevi kabul ettiği, kendisine vakıftan iki kez ücret ödendiğini söylemesinden91 anlaşılmaktadır.
Bu belgenin tarihiyle, İstiklal mahkemesine gönderilmesi nedeniyle Fatih Camii’ndeki Mesnevi derslerine 7 Aralık 1925 tarihinde92 son verilmesi arasında, üç ay gibi kısa bir zaman bulunduğundan, bu ücret geçen iki yıla ait olmalıdır. Çocukluğundan itibaren vakıf lokması yememeyi kendisine prensip edinen Tahir'ül Mevlevi, Fatih camii mesnevihanlığına başladığı ilk iki yıl, birçok parasal zorlukla karşılaştığı halde, vakfın güdümünde olmayarak, kendinden önce gelen Mehmed Esad Dede ve Karahisarlı Ahmed Efendi'nin her yıl aldıkları vakıf parasını almamıştı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, bu konuyu oldukça kapalı geçmekle birlikte, bazı anlatımlarından ve ele geçen bir belgeden, mesnevihanlık yönünü o devirde giysi konusunda bazı haklardan yararlanma amacıyla kabul ettiği ya da istediği düşünülmektedir.
İstiklal Mahkemesi Anıları:
Tahir'ül Mevlevi, orta ve yüksek öğretim yapılan medreselerin 1924 yılı Mayıs ayında kaldırılması üzerine, yaklaşık 2500 kuruşla devam ettiği medreselerdeki derslerine karşın, 1500 kuruşla İstanbul İmam ve Hatip Okulu edebiyat, söz sanatı ve doğru yolu gösterme öğretmenliğine getirilmişti.93
İlahiyat Fakültesi'nin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir meslek okulu olarak kurulan ve orta düzeyde eğitim yapan İmam ve Hatip okulları94 ile fakülte arasında, 3 Mart 1924 tarihli bir kanun uyarınca, lise öğretimi yapan bir kurum bulunmuyordu. İlk yıllarda fakülte derslerine devam eden eski medrese öğrencisinin mezuniyetinden sonra gelen lise ve İmam-Hatip'te okumuş lise mezunları, hazırlıksız olmaları nedeniyle, dersleri izlemekte zorlanıyorlardı. Öğrenciyi İlahiyat Fakültesi'ne hazırlama amacıyla, aynı yıl içinde, Tahir'ül Mevlevi'nin de aralarında bulunduğu İstanbul İmam ve Hatip okulu öğretmenleri alt kurulu tarafından, öğretim programına birkaç yıl daha eklenerek, okulun lise düzeyine çıkarılmasına dair bir tutanak hazırlanmıştı. Bu tutanağın hükümete sunulmasından bir yıl kadar sonra, sorunu ele alan dönemin Milli Eğitim Bakanlığı, eski medrese örgütünün yeniden kurulmaya çalışıldığını düşünerek, tutanakta imzası bulunan 15 kadar öğretmeni Ekim 1925 tarihinde görevinden aldı. Sonradan yapılan soruşturmada, tasarının Tahir'ül Mevlevi tarafından hazırlandığı söylendi.95 Tahir'ül-Mevlevi, bu konuyu Matbuat Alemindeki Hayatım'da ayrıntılı olarak anlatarak, kendisinin suçlu olmadığını, olayın okul katipliği tarafından yapılan bir yanlıştan kaynaklandığını belirtir.
Tahir'ül Mevlevi, İmam, vaiz, hatip ve diyanet işleri üyeleri dışında kalan tüm devlet memurlarının şapka giyeceği konusunda çıkan 25 Ağustos 1925 tarihli bakanlar kurulu kararı üzerine, sarık sarma hakkından yararlanma amacıyla, o zamana dek devletin koyduğu kurallar dışında sürdürdüğü Fatih Camii mesnevihanlığını, Ahmed Celaleddin Efendi'nin bir dilekçesiyle96 resmen üzerine almış; mesnevihanlık dolayısıyla da sarık sararak gezebileceğine dair kendisine, din işleriyle uğraşan hocalar sınıfının giysisi olarak kabul edilen siyah lata ile fes üzerine beyaz sarıkla çekilmiş bir fotoğrafının bulunduğu bir belge verilmişti.
İstanbul polis müdürlüğü, Aralık 1925 başlarında, şapka ve devrimler karşıtı tavır takınan yaklaşık 25 kişiyi tutuklamıştı.97 Tahir'ül Mevlevi de, 7 Aralık gecesi, evindeki kütüphanesi tarandıktan sonra, kuşkulu görülen bazı belgelerle birlikte Ahmediye karakoluna gönderildi. Yaklaşık bir hafta orada tutuklu kaldıktan sonra, 13 Aralık pazar günü Aksaray merkezine, bir gün sonra da polis müdürlüğüne götürülerek ifadesi alındı.98 Burada, aralarında Ömer Rıza (Doğrul), Müftü Ali Rıza, Suud'ül-Mevlevi, Dağıstanlı Seyyid Tahir, kitapçı Abdülaziz ve Mihran Efendi’nin de bulunduğu99 tutuklularla birlikte bir hafta kadar alıkondu.
Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti, Karadeniz dönüşünde, 21 Aralık’ta İstanbul'a geldi ve birkaç gün içinde o zamana dek yapılan soruşturmaları gözden geçirip, tutukluların bir kısmının serbest bırakılmasına, diğerlerinin ise Ankara'da yargılanmasına karar verdi. İstanbul gazeteleri, karardan bir gün sonra, kentte tutuklu bulunan gerici grubun, 24 Aralık sabahı trenle Ankara'ya götürüleceğini haber veriyorlardı.100 Şapka kanununun çıkarılmasından bir yıl önce bastırdığı Frenk Mukallidliği (Avrupa Taklitçiliği) adlı kitapçığı nedeniyle tutuklanan İskilibli Atıf Efendi'nin de dahil edildiği devrim karşıtları, 25 Aralık Cumartesi günü, Ankara hapishanesine teslim edildiler. Burada bir ay tutuklu kaldıktan sonra, ilk olarak 26 Ocak 1926 tarihinde çıkarıldıkları mahkemede101, Tahir'ül Mevlevi, Frenk Mukallidliği adlı kitapçığın dağıtılmasına yardım ettiği ve Teali-i İslam Cemiyeti üyelerinden olduğu iddiasıyla yargılanıyordu.102
Savcı, 2 Şubat 1926 salı günü yeniden toplanan mahkemede, Müftü Ali Rıza Efendi hakkında idam, İskilipli Mehmet Atıf Efendi (1875-1926) hakkında 3 ila 15 yıl kürek cezası, Tahir'ül Mevlevi hakkında ise 23. maddenin uygulamasını istemişti.103 Atıf Efendi'nin önerisi üzerine, savunma belgelerinin hazırlanması için, mahkeme bir gün sonraya bırakıldı. Tahir'ül Mevlevi, 3 Ocak sabahı yeniden mahkeme huzuruna çıkarıldığında, bir gün evvel hapishanede hazırladığı savunma belgesini okumuştu.
Ertesi günkü Ankara gazeteleri, İskilibli Atıf Efendi'nin, önceki Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte idam edildiklerini; Tahir'ül Mevlevi'nin ise, ceza almadığını haber veriyordu.104 Tahir'ül Mevlevi, daha sonra, Ankara'da geçirdiği 10 günlük zaman sürecinde, hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı verilmesi için başvuruda bulunduysa da, olumlu bir yanıt alamayarak, 15 Şubat günü İstanbul'a döndü.
Son Yıllarındaki Çalışmaları:
Mahfil bürosu, Tahir'ül Mevlevi'nin tutuklanmasının ardından, polisler tarafından arandıktan sonra mühürlenmiş, kurulduğundan beri düzenli olarak çıkan dergi, bu üç ay süresinde yayınlanmamıştı. Mahfil'in Mart ayı içinde yeniden çıkarılması, okuyucular arasında derginin yayınının süreceği kanısını uyandırdıysa da, bilinmeyen bir nedenden dolayı 68. sayıdan sonra dergi çıkmadı.
Tahir'ül Mevlevi, İstanbul İmam ve Hatip okulundaki görevinden alınmakla birlikte, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye kendisinin Darüşşafaka'daki derslerini sürdürmesini yasaklamamıştı. Tutukluluğu süresince bu okuldaki derslerine arkadaşları girmişler, İstanbul'a dönüşünden sonra da derslerini kendisi sürdürmüştü. Ankara'yla uzun zaman süregelen yazışmalar105 sonucunda, Şair Halil Nihad Bey'in (Boztepe) de aracılığı ile, 6 Aralık 1927'de hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı çıkarıldı. Böylece Darüşşafaka'daki derslerini rahatlıkla sürdürebilme hakkına yeniden sahip oluyordu.
Tahir'ül Mevlevi, öğretmenliğinin yanı sıra, Ankara'dan aldığı yazılı bir bildiriyle, Defterhane'deki tapu dairesi Kuyud-ı Umumiye İdaresi’ne (Genel Kayıtlar İdaresi) başvurarak, 22 Şubat 1926 tarihinde, 150 kuruş gündelikle memuriyete başladı. 26 Mart 1929'da 25 kuruş eklenerek, gündeliği 175 kuruşa çıkarıldı.106 Yaklaşık 2,5 yıl sonra Maltepe Askeri Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanması üzerine, 29 Ağustos 1929 tarihinde buradaki görevinden affını istedi.107 İstifası kabul edilerek, isteği üzerine kendisine bir belge verildi.108
15 Ağustos 1929 tarihinden itibaren 80 lira ücretle Maltepe Askeri Lisesi'nde derslerine başlayan Tahir'ül Mevlevi, bundan tam iki yıl sonra, 1 Ağustos 1931 Milli Eğitim Bakanlığı emriyle, Kuleli Askeri Lisesi'ne atanır.109
Tahir'ül Mevlevi, İstiklal Mahkemesi dönüşünde, Mahfil dergisini 68.sayısını çıkardıktan sonra kapatmış ve İmam-ı Buhari’nin hazırladığı Sahih-i Buhari adlı yapıtın, Ebü’l Abbas Zeynü’d- Dîn Ahmed bin Abdüllatif eş-Şerci ez-Zebidi tarafından kısaltıldığı bir çalışma olan Tecridi Sarih düzeltmenliği gibi çalışmalar dışında hemen tamamen yayın dünyasından çekilmişti.
İmam ve Hatip okulundan ayrılmasından sonra başından geçen tüm bu üzücü olaylar, Tahir'ül Mevlevi'yi bezgin ve üzgün bir halde inzivaya sürüklemişti. 15 Ağustos 1929 tarihinde Maltepe Askeri Lisesi'ne atanması, kendisini oldukça hareketli göreve getirmiş ve topluma yeniden bağlayıcı bir unsur olmuştur. İki yıl sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne nakledilerek, burada geçirdiği on yıllık edebiyat öğretmenliği devresi, çalışmalarını hemen tamamen edebiyat tarihi alanına yöneltmesine, dolayısıyla yayında yeni bir aşamaya girmesine neden olacaktır.
Tahir'ül Mevlevi, Kuleli askeri lisesinde geçirdiği on yıllık edebiyat hocalığı döneminde pek çok öğrenci yetiştirmiş; öğrencilerine hem kendisini hem de Türk edebiyatını sevdirmişti. Bugün hayatta bulunan öğrencilerinin ifadelerinden, bu sevgilerinin hala sürdüğüne ve hocalarını adı geçtikçe rahmetle andıklarına şahit oluyoruz. Eldeki bir belgeden 1941 yılı içinde Kuleli askeri Lisesi’nin Konya'yı nakli üzerine Tahir'ül Mevlevi'nin okuldaki görevini bıraktığı anlaşılır.110
Kuleli Askeri Lisesi'nden ayrıldıktan 4 ay sonra (1 Eylül 1941) Beşiktaş'ta bulunan Musiki Mektebi'nde Türkçe öğretmenliğine başladı. 13 Kasım 1941 tarihli bir resmi belge ile de Kadıköy Saint Joseph Lisesi'ne aynı görevle atanarak, 25 Aralık 1941 tarihinde derslere başladıysa da, öğrencilerin aşırı şımarıklığı karşısında daha fazla dayanamayarak bir ay sonra, 22 Aralık 1941 tarihinde buradaki görevinden ayrıldı.111
1927 yılında kütüphanelerimizdeki yazmaları sınıflama amacıyla bir komisyon kurulmuş, ancak 6 ay kadar faaliyet gösterdikten sonra dağılmıştı. 2 Mart 1935 tarihinde kurulan yeni bir sınıflama komisyonu ise, uzunca bir süreden beri çalışmalarını sürdürmekteydi. Tahir'ül Mevlevi, Ragıb Paşa Kütüphanesi’nde bulunan kurulda, 31 Mart 1943 tarihinden itibaren 60 lira ücretle komisyon katipliği görevini üstlendi. Kalkandelenli Sabri Bey'in 9 Nisan 1943'te ölümü üzerine, 26 Nisan 1943 tarihinde onun yerine 120 lira ücretle komisyon üyeliğine atandı.112
Tahir'ül Mevlevi, 1909 yılından itibaren, 35 yıl kadar Darüşşafaka'da öğretmenlik görevini sürdürmüştü. Darüşşafaka okul müdürlüğü tarafından, yaşının ilerlemesi ve bazı sağlık sorunları neden gösterilerek, Milli Eğitim Bakanlığı’na başvuruda bulunularak, Tahir'ül Mevlevi’nin emekliliği istendi. Bakanlık da bu teklifi uygun bularak, bunu kendisine bir yazıyla bildirdi.113
Emekliliğine şiddetle karşı çıkan Tahir'ül Mevlevi, ilgili kurumlara arka arkaya yazdığı çeşitli dilekçelerle, emekliliğe ayrılmasına hiç bir neden bulunmadığını ısrarla tekrar ettiyse de114, bunlardan hiç biri fayda vermedi. 13 Eylül 1944 tarihinde Darüşşafaka'dan ayrıldı; ardından kendisine Türk Okutma Kurumu tarafından 400 liralık ikramiyesini alması için başvuruda bulunulduysa da, bu öneriyi derhal reddederek, parayı aynen geri verdi.115
Tahir'ül Mevlevi, Süleymaniye Camii’nde Kubad Çavuş adlı bir kişiye ait bulunan mesnevihanlık için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1947'de açılan sınavda kimsenin başarı gösterememesinin ardından, 71 yaşındayken, 10 Aralık 1947 tarihli bir dilekçe ile Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne başvuruda bulunarak, mesnevihanlık için gönüllü olarak başvurdu116 ve 29 Mayıs 1948 tarihinde Süleymaniye Camii’nde, büyük ilgi uyandıran Mesnevi derslerine başladı.117
Tahir'ül Mevlevi, ömrünün son yıllarını, İstanbul kütüphanelerini sınıflama komisyonundaki görevi ve Süleymaniye Camii’nde başlattığı (29 Mayıs 1948) Mesnevi derslerini sürdürmekle geçiriyordu. Araştırmacı ve şair Sabri Kalkandelen'in (1862-1943) giriştiği, fakat yayınlamaya ömrünün elvermediği İstanbul kütüphanelerindeki yazma divanların kataloğunu düzenleme görevini üzerine almış, bu yapıtın yıllarca üzerinde çalıştığı XII. ve XVII. yüzyıl şairlerinin divanlarını kapsayan birinci kısmı, 1947 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştı.
Tahir'ül Mevlevi’nin son yıllarındaki bu çalışmaları yaşına göre oldukça ağır olmasına rağmen ömrünün sonuna dek öğretmenliğin ve özellikle Darüşşafaka'daki öğrencilerinin özlemini çekmiştir. Ancak hakkında yazılıp söylenilenler ve özel mektuplarından anlaşıldığı gibi, dostları ve eski öğrencileri kendisini bir an olsun yalnız bırakmıyorlardı. Haftanın belirli günlerinde evinde düzenlediği sohbetlerle, öğrencilerine ve oraya gelenlere doğru yolu göstermeye devam ediyordu.
Tahir'ül Mevlevi, 1940 yılı Şubat ayında uzun süredir rahatsız olduğu prostattan arka arkaya iki ağır ameliyat geçirmiş; hatta İstanbul ve İzmir'de, vefat ettiğine dair bir söylenti çıkmıştı. Son yıllarında ise, tutulduğu kalıcı bir ülser dolayısıyla, zaman zaman oldukça sıkıntılı günler geçiriyordu. Son anına dek, yoğun çalışma temposunu sürdürmeye çalışan Tahir'ül Mevlevi, 21 Haziran 1951 tarihinde hasta yatağında yaşamını yitirdi.
Cenazesi, ölüm haberini duyan, çoğunluğunu vefalı öğrencilerinin oluşturduğu alçak gönüllü bir topluluk tarafından Taşkasap'taki evinden kaldırıldı, Sünbül Efendi Camii’nde kılınan öğle namazından sonra vasiyeti üzerine şeyhi Celaleddin Efendi'nin mezarı önüne getirildi, daha sonra Yenikapı Mevlevihanesi’nin "Hamuşan"118 mezarlığına götürülerek orada defnedilmiş bulunan annesi Emine Emsal Hanım'ın yanına defnedildi.119
-
TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN ESERLERİ
Mevlevi Dedesi, mutasavvıf, mesnevihan, yazar, şair, öğretmen, gazeteci, çevirmen, edebiyat ve islam tarihçisi olarak çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Tahir’ül Mevlevi’nin Edebiyat Lugati adlı yapıtının başında kendi kaleminden çıkmış biyografisi ile basılmış ve basılmamış çeşitli türde yapıtları yer almıştır.120
Yapıtları şu gruplarda toplanabilir:
1.2.1. Edebi Eserleri
-
Şiir
-
Mir’at-ı Hazret-i Mevlana: Tahir'ül Mevlevi, Tahir Dede Kütüphanesi’ni açtıktan sonra, ilk olarak, Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki çilesi sırasında yazdığı, bu yapıtının ilk bölümünde bulunan Hilye-i Hazret-i Mevlana ile Mevlana Celaleddin Rumi için yazdığı, aşığa ve dervişe uygun biçimde olan pek çok gazeli, kütüphanesinin ilk kitabı olarak, Maarif Nezaret-i Celilesi'nin (Milli Eğitim Bakanlığı) 15 Haziran 1899 tarihli izniyle yayınlamıştır.121 Tahir'ül Mevlevi, bu yapıtını, kendisinden önce, Manisa Mevlevihanesi postnişi Lütfi Çelebi ve Rıza Dede’nin yazdıkları hilyelerden yararlanarak oluşturmuştur. Küçük hacimli olmasına rağmen, bilgi içeriği bakımından oldukça yoğun olan bu yapıt, Hz. Mevlana aşıklarına yol gösterici niteliktedir.122
Bu yapıt, önsözden sonra 3. sayfada Hilye-i Hazret-i Mevlâna ile başlar ve 26. sayfada son bulur. Beyitler bazen tek, bazen de iki sütun halindedir. İstanbul’da 1315/1897 yılında Cemal Efendi Matbaası’nda küçük boy 30 sayfa olarak basılan yapıtın 27–30. sayfalarında ise övücü tanıtım yazıları vardır.123
Hz. Mevlana’yı anlamak isteyenlere ve onun fiziksel, ahlaksal, ruhsal ve insanca özelliklerini öğrenmek isteyen Hz. Mevlana dostlarına rehberlik edecek bir başvuru kaynağı niteliğini taşıyan bu yapıt, besmele ile başlar. Hamdele ("Elhamdülillah" demenin kısaca ismi) ve salveleden (Hz. Muhammed’e okunan salavat ve dua) sonra, sırasıyla dört halife olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali övülür ve dönemin padişahı olan Abdülhamid Han’a dua edilir. Yazar, bunun ardından, Hz. Mevlana’nın yüzünün levhi mahfuza (her şeyin yaşamının duygusal, soyut, kutsal mekanda yazılması) benzediğini, ela renkli gözünün mahmur ve geniş, sakalının kumrala yakın olduğu gibi fiziksel özellikleri ile sohbetinin tatlı ve yüzünün güleç olduğu, söz söyleyince ölü gönüllerin dirildiği, şefkatli ve merhametli olduğu gibi ahlaki, ruhsal ve insani özelliklere sahip olduğunu aktarır.124
Sûreti sîreti ma‘nâsı güzel
Cism-i nâzendesi sîmâsı güzel b34 (Mevlana’nın ahlakı ve dış görünüşü güzel)
Nûr-ı pîşânına bakdıkda kamer
Bağladı ‘aşkına hâleyle kemer b35 (alnı parlaklığı nedeniyle aya kemer bağlatmıştır)
Sarı reng ile siyâhın beyni
Türkçesi ya‘ni elâ[y]dı ‘aynı b47 (gözleri elâ olarak belirtilmiştir)
Etdi bir nazrada ol dîde-i mest
Nice mukbilleri sarhoş-ı Elest b49 (mutlu olanları Elest sarhoşu eder)
Zer-i sâfî idi ol şâh-ı kerîm
Zer nedir doğrusu iksîr-i ‘azîm b53 (saf altın gibiydi)
Oldu ‘âriflere mağz-ı Kur’ân
Şübhesiz vahyi cenâb-ı Mennân b85 (Mesnevî; Kur’ân’ın özüdür, vahyedilmiştir)
Nutk-ı cân-bahşı halâvetli idi
Cebhe-i pâki beşâşetli idi b112 (güler yüzlü ve tatlı dillidir)
Edip altmışla sekiz yıl Mevlâ
Onu şâhenşeh-i taht-ı ma‛nâ b145
Altı yüz yetmiş ikide nâ-gâh
Mak‘ad-ı sıdka ‘urûc etdi o şâh b146 ((Mevlânâ’nın 68 yaşında ve h.672’de /5 Cemâziye’l-âhir 672/17 Aralık 1273 vefat ettiği belirtilmiştir)
Bu çalışmanın hilye kısmından sonra, kendisinin Kaside-i Atiye-i Nef’i’ye nazire olarak yazdığı şiirin Kayseri Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek Dede tarafından yapılan tahmisi ve Nazmi Bey’in, İzmirli Hafız İsmail Bey’in ve Hafız Şerafeddin Bey’in birer şiiri yer almaktadır.125
-
Divançe-i Tahir: Tahir'ül Mevlevi’nin sonraki şiirlerinin eklenmesi ve Divan-ı Tahir’ül Mevlevi adı altında 1932 yılında düzenlenen, ancak basılamayan yapıtın ilk şeklidir. Divan-ı Tahir’ül Mevlevi’nin son 7 varağı, Divançe-i Farsi-i Tahir’e ayrılmıştır. Bu yapıt, Tahir'ül Mevlevi’nin biyografisi, yapıtlarının listesi ve İfade başlığı altında şiir hakkındaki görüşlerinin yer aldığı 218 varaktan oluşan divandır. Tahir'ül Mevlevi, 1945 yılından sonra kaleme aldığı şiirleri yine Divan-ı Tahir’ül Mevlevi adı altında bir araya getirmiş, fakat bu yapıt da basılamamıştır.126
-
Farsça Divançe ve Tercümesi: Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça 29 gazeli, az sayıda kıta, rubai, tahmis ve mesnevisiyle, bunların Türkçesini kapsayan yapıtı, Yusuf Öz ve Yakup Şafak tarafından yayınlamış127; Mehmet Atalay tarafından da, daha geniş bir içerikle, Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi adıyla ikici bir yayını gerçekleştirilmiştir128. Tahir'ül Mevlevi’nin yer yer içli söyleyişlere sahip manzumelerden oluşan bu divançesi, sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Bu yapıtında kendi şiirlerini serbest tarzda ve kuvvetli bir Türkçe ile kendisinin çevirmesi de, ilginç bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu divançede, Mevlana, Sadi, Cami gibi tasavvufçu ünlü şairlerin adları anılmakta ve bazıları adına kaleme alınmış manzumeler de bulunmaktadır.129
-
Dil ve Edebiyat Bilgileri
-
Dest-aviz-i Farsi-hanan: Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça ve İslâm Tarihi okuttuğu Rehnümâ-yı Füyûzât Mektebi adlı özel okul külliyatının ilk kitabıdır.130
-
Amuzgar-ı Farsi: Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtının, Kirkor Faik'in sahibi olduğu ve Asır Matbaası tarafından çıkarılan Musavver Terakki gazetesinde 1906 tarihinde yayınlandığı bilinmektedir.131
-
Tedrisat-ı Edebiyyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım: Tahir'ül Mevlevi’nin Darüşşafaka'da okuttuğu edebiyat derslerinin notlarıdır. Şiirle ilgili teknik konular, vezin ve kafiye gibi şekillerle bazı edebiyatçıların kısa biyografisinden oluşur.132
-
Edebiyat Lugati: Tahir'ül Mevlevi’nin, Edebiyat Lügati Komisyonu'ndan 6 Mayıs 1934 tarihinde ayrıldıktan sonra hazırladığı, örnekler vererek açıkladığı edebiyat terimlerini alfabetik olarak açıkladığı Edebiyat Istılahları kitabının kısaltılmış şeklidir. Bu yapıt, bazı küçük değişikliklerle, Kemal Edip Kürkçüoğlu tarafından da yayınlanmıştır.133 Tahir'ül Mevlevi’nin bunun dışında Edebiyat Kaideleri ve Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler adlı yapıtları bulunmaktadır. Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler adlı yapıt, Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nün134 eleştirisidir. Elde bulunan bir formasından anlaşıldığı kadarıyla, Divan Edebiyatı Istılahları başlıklı bir çalışmasını, 1951 tarihinde İslam Yolu dergisinin eki şeklinde basılmaya başlanmıştır.135
-
Edebiyat Tarihi, Biyografi ve Şerhler
-
Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti: Fars şairi ve İslam bilgini Şeyh Sadi-i Şirazi’nin (1193-1292) küçük öykülerden oluşan Bostan adlı ünlü ahlaki ve didaktik mesnevisindeki Somenat öyküsüne dair şiirin yorumlamasıdır.136 Tahir’ül Mevlevi, çalışmasını şu sözlerle aktarmaktadır:137
Hindistan’daki Sûmenât mabedi ile oradaki putperestlerin ahvâline dâir ma’lûmâtı hâvîdir.
kıt’asıyla kudret-i şâirâneleri itiraf olunan vahy-âverân-ı Acem’den Şeyh Sa’dî’nin, nâm-ı hakîmânesi Şark ve Garb’ın ma’rûfu bulunup bir asırdan ziyade ömür sürdükten sonra 691 Şevval’inin bir Cuma günü Şiraz’da âlem-i bekâya intikal eyleyen o muazzam cihan şairi ve o büyük ahlâk mualliminin Gülistân-ı her dem-tâzesi gibi Bostan namında da bir eser-i mu’teberi vardır ki yakın zamanlara kadar -âsâr-ı sâiresi misilli- hikem-cûyân-ı Osmanî’ye tedris edilirdi.
Hazret-i Sa’dî, bu ravza-i irfânı 655 tarihinde ve iki bayram arasında tarh ve tesis eylediğini:
beyitleri ile haber veriyor.
Adl, ihsan, aşk, tevazu, rıza, kanaat, terbiye, şükür, tövbe, münacata dair on bab üzerine müretteb olan Bostan’ın sekizinci babında Cenâb-ı Şeyh’in bir ser-güzeşt-i garîbi mündericdir.
Bu ser-güzeştin garip olmakla beraber Sumenât138 mabedi hakkında izahatı hâvî bulunmasından bazı kelimâtının şerhiyle mealen tercümesini münasip gördük.
Tâhirü’l-Mevlevî
-
Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra: Edirneli Ali Güfti’nin (? – 1677) Güfti Tezkiresi ve Ziya Paşa’nın (1825-1880) klasik Türk, Fars ve Arap şiiri için düzenlediği bir antoloji olan Harabat Mukaddimesi’ne benzer şekilde hazırlanmış olan kısaltılmış bir yapıttır.139 Tahir’ül Mevlevi’nin, bu yapıtı tamamlamak için yazdığı, XIX. asrın yarısına kadar Garp Edebiyat Tarihine Dair Manzum Bir Muhtıra adlı basılmamış bir yapıtı da bulunmaktadır. Yapıtın giriş kısmında, Yunan edebiyatına değinildikten sonra, XIII. yüzyıldan itibaren kronolojik sıra izlenerek, her yüzyılda yetişen İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman, İspanyol ve Rus gibi Batılı yazarların biyografileri, getirdikleri yenilikler, Avrupa'daki edebi akımlar ve temsilcileri hakkında kısaca bilgi verilmiştir. 28,5x20cm. boyutlarındaki 36 sayfalık yapıtın sonunda, bitiş tarihi olarak, 13 Şubat 1937 ibaresi bulunmaktadır.140
-
Fuzuli’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Tarihimizde Araştırmalar serisinin ilk kitabı olan Fuzuli’ye Dair141 adlı araştırmasında, ünlü Türk divan şairi Fuzuli’nin (1483-1556) Bâde, Fuzulî’nin 16. yüzyılın başlarında kaleme aldığı ve Şah İsmail’e sunduğu “Beng ü Bâde” mesnevisinde Şah İsmail’in sembolik değerinin Bade olduğunu142 ilk dile getirenlerden birisi olmuştur:
Hayâlî bir savaş Beng ü Bâdesi
Kaçar dayanmaz şiddet-i harbe
Zannımca Fuzûlî bu manzûm ile
Zaferi Bâde’ye vermekte çünki
Kısıktır orada esrârın sesi
Şarâbın eline geçer galebe
Göstermiş cemîle Şah İsmaile
Şâh şarâb içerdi Bâyezid bengi (1936; 52).
-
Şair Nev’i ve Suriyye Kasidesi: Divan şairi Nevi’nin (1533-1599) kısa biyografisiyle birlikte, Sultan III.Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in (III.Mehmed 1566-1603) 1582 yılının Haziran ayındaki görkemli sünnet düğününün anlatıldığı ünlü kasidesinin şerhidir.143
Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışmasında aktardığı bilgilere göre, asıl adı Yahya olan Nev’î Efendi, 1533 yılında Malkara’da doğmuştur. 1550 yılında medrese eğitimi almak için İstanbul’a gelen Yahya, medrese öğrencisi olduğu dönemde, Nev’î takma adıyla şiirler yazmaya başlar. Tahir’ül Mevlevi’nin, Nev’î’nin oğlu Atâyî’den aktardığına göre, Nev’î, dönemin ünlü şairlerinden Bakî ile arkadaşlık etmiştir. 1582 şenliği üzerine “Sûriyye Kasidesi”ni yazdığı dönemde öğretmenlik yaptığı bilinir. Nev’î, 1589 yılında Bağdat kadılığına atanır, ancak bu görevi almak istemez. Bu sıralarda III. Murad’ın küçük şehzadelerine özel öğretmen olarak saray hizmetine alınır. Nevî’nin, bazen III. Murad’ın da katıldığı bu dersler dolayısıyla sultanla yakınlık kurduğu söylenir.144
-
Baki’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi’nin, Yücel Dergisi’nin (1935-1956 / 163 sayı) ilk iki cildinde yayınlanan ve günümüzde referans değeri taşıyan yazılar arasında yer alan Şair Baki’nin Zati ile İlk Görüşmesi adlı çalışması, Edebiyat tarihimizde Araştırmalar başlığı altında yer almıştır.145 İki bölümüyle ilgili Sadettin Nüzhet Ergun’un eleştirileri Mecburi Bir-kaç Söz başlığıyla değerlendirilmiştir.146
Tahir’il Mevlevi’nin, yine aynı dergide, “Fuzulî’nin Şikâyetname Gönderdiği Nişancı Kimdi?” (S. 8), “Bengübâde” (S. 9), “Gene Fuzulî’nin Nişancısı Hakkında” (S. 10), “Fuzulî Leylâ ve Mecnun Manzumesini Niçin Yazmıştı?” (S. 11-12), “Fuzulî Leylâ Mecnun Manzumesini Kimin Adına Yazmıştı?” (S.14), “Eski İstanbul’dan Parçalar” ana başlığı altında yayınladığı yazıları bulunmaktadır.147
-
Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri: 1946-1947 yıllarında Mesnevi hakkında uzunca bir tartışma yaşandı. Muhammed Şahin isimli bir kişi, kaleme aldığı Mesnevi'nin Tenkidi (İstanbul 1946) adlı kitabında, bulduğu bazı anlatım ve kanıtlarla Mesnevi'nin söylence ve batıl inançtan oluştuğu düşüncesini ileri sürüyordu. Tahir'ül-Mevlevi, kitabı inceledikten sonra, oldukça dindar ve bağnaz olan eleştirmene bir yanıt niteliğinde Mesnevi 'nin Eski ve Yeni Muterizleri148 adıyla bir kitapçık yayınladı. Sert ve alaylı anlatımların bulunduğu bu kitapçığı, karşı tarafın hırçın bir dille kaleme aldığı Mesnevi'nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap149 adlı karşı yanıtı izledi. Tahir'ül-Mevlevi, Muhammed Şahin'in hiç bir ödün vermeyerek, savında ısrar ettiği ve edeceği anlaşıldığından; sürdürülmesi yararsız görülen tartışmaya, Mesnevi'nin Yeni Muterizine İkinci Cevap150 (İstanbul 1947) isimli bir kitapçıkla son verdi.151
-
Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi: Yücel Dergisi’nin Edebiyat tarihimizde Araştırmalar serisinin son kitabı olan Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi152, divan şairi Germiyanlı Şeyhi’nin (?-1431), yaşamı, yapıtları, edebi gücü ve kaderi yük taşımak olan bir eşeğin, semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenleri mizahi ve alegorik bir dille alaylı bir şekilde yerdiği, 126 beyitten oluşan Harname adlı mesnevisinin açıklamasından ibarettir.
Yapıtın sonunda, Türk Dil Kurumu tarafından 1942'de tıpkıbasım olarak yayınlanan Şeyhi Divanı hakkında yazarın İstanbul kütüphaneleri düzenleme komisyonu adına bir eleştiri yazısı ve Şeyhî'nin bir beyti hakkında, Ali Nihad Tarlan'la aralarındaki yazışmaların metinleri bulunmaktadır.
Yazarın el yazısı ile temize çektiği nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi’nde F.S. Türkmen 79 numarada kayıtlıdır. 24,5 x 6,5 boyutlarında, mavi bez sırtlı ve mukavva kapaklı olan, 80 varaklık ve sonunda 26 Ağustos 1947 tarihi bulunan bu nüsha, çizgili kağıtlara siyah mürekkep kullanılarak rik'a ile yazılmıştır.153
-
Mesnevi Dersleri: Tahir’ül Mevlevi'nin Mesnevi yorumlamasına dair ilk denemeleri, 20 Ağustos 1339 / 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’ndeki mesnevihanlığı süresince, ders sırasında kürsüde bulundurmak üzere, 7 Muharrem 1342 / 1924 tarihinden itibaren tuttuğu defterlerde yer alır. Mesnevi Takrirleri olarak adlandırdığı bu defterlerden bir kısmı, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Onun, uzun bir süre sonra Süleymaniye Camii’nde başlattığı Mesnevi dersleri, İslam Yolu dergisinin sahibi Esad Ekicigil tarafından, Mesnevi Dersleri adı ile 11 Şubat 1949'dan itibaren süreli yayın olarak yayınlanmaya başlandı. Ekicigil, "Okuyucularımıza" başlıklı sunum yazısında bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:
"Üstad Tâhir Olgun'un Süleymâniye camiinde verdiği derslerin ehemmiyeti dolayısıyla onların kitap hâlinde neşrini kendisinden rica ettim. Muvafakat gösterdi. Lâkin bu mühim ve değerli eseri, kitap hâline getirmek uzunca süreceği ve bir an evvel mütâlâasından hakikat taliplerini mahrum edeceği için forma forma neşrini münâsip gördüm. "Mesnevi Dersleri"nin beher forması şimdilik 15 günde bir çıkacak ve her forma 15 kuruşa satılacak ve 26 forması bir cilt olacaktır. Altı aylık abone ücreti 375 kuruştur /.../."
123 forma olarak yayınlanan bu dersler, Tahir’ül Mevlevi’nin 21 Haziran 1951 tarihinde ölümünden sonra, ancak 6 kez çıkarılabilmiştir. Onun son yıllarındaki en büyük arzusu Mesnevi şerhini tamamlamaktı. Ancak, 5.cildin 1094. beytine dek getirebildiği bu yapıtı, ölümü dolayısıyla yarım kalmıştı. Yazı taslağı halindeki bu çalışmaları, Fethi Sezai Türkmen Bey'in çabalarıyla, 1963 tarihinden itibaren 14 cilt halinde yayınlanmıştır.154
-
Tahir’ül Mevlevi’nin Şerh-i Mesnevi’si:
Tahirü’l-Mevlevi’nin 20 Ağustos 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’nde verdiği Mesnevi derslerinde aktaracaklarını anımsamak üzere, Mesnevi Takrirleri adı altında tuttuğu notlar, şerhinin temelini oluşturur.155 Mesnevi takrirleri ilk olarak İslam Yolu dergisinin sahibi Esad Ekincigil tarafından Mesnevi Dersleri adı altında 11 Şubat 1949 tarihinden itibaren 15 günde bir, 16 sayfalık bir forma halinde yayınlanmaya başlar.156
Uzun yıllar Mesnevi şerhi üzerinde çalışan Tahirü’l-Mevlevi, bu çalışmalarla ancak ilk dört cildi ve beşinci ciltten de bin beyit kadarını şerh edebilmiş, geri kalanına yaşamı yetmemiştir.157 Yazı taslakları halinde kalan bu çalışmalar, yıllar sonra Fethi Sezai Türkmen’in girişimleriyle, 1963’ten itibaren yeniden yayınlanmıştır. En düzenli yayınlanması ise, Şamil Yayınevi tarafından yapılmış olanıdır. Diğer kısımlar, Şefik Can (ö. 2005) tarafından tamamlanarak yayınlanmıştır.158 Ahmet Ateş, bu şerhin çevirisini mükemmel bulmakla birlikte, metni anlama ve açıklama açılarından herhangi bir yenilik getirmedikleri ve eski şerhlerin bir tekrarı oldukları için de eleştirmektedir.159
Tahir’ül Mevlevi, bu çalışmasına Mesnevi’nin Arapça önsözünün şerhiyle başlamaktadır. Bu kısmı cümleler halinde şerh ederken ayrıca Mesnevi’nin yazılma ve okunma nedenlerini de açıklamaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Kuran bilgisinin derinliği, hemen her cümleyi şerh ederken verdiği ayetlerden de anlaşılmaktadır. O bu yapıtını, adeta Mevlevi’lere ve dostlara Mesnevi dersi verir gibi anlatmaktadır. Bu şerh ve açıklamalar, son dönemde yazılmış olmakla birlikte, geleneğe bağlı ve çoğunlukla Mevlevilere yöneliktir. Tahir’ül Mevlevi, asıl metin, Türkçe okunuşu, çevirisi ve metin içinde geçen kelimelerin sözlük ve terim anlamlarından sonra, şerh edilmesi şeklinde bir yöntem izler. Şerh sırasında ayet ve hadislerden oldukça sık yararlanılmaktadır. Bu şerhin yazar nüshası, Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi İhtisas no: 9057-9067’de bulunmaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi şerhi, Ankaravi ve Konuk’un yapıtlarından sonra, en geniş Mesnevi şerhidir.160
Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi’nin 21.beytinin şerhi şu şekildedir:
Kâse-i çeşm-i harîsân pür neşüd
Tâ sadef kaani neşüd pür dür neşüd
“Hırs ve tama ehlinin gözü doymaz. Halbuki sedef, kanaat gösterip kapanmayınca içinde inci olmaz.”
Hadis-i şeriften mealen:
“Adem oğlunun iki vadi dolusu altını ve gümüşü olsa, mutlaka onlara ilaveten üçüncü bir vadisi olmasını ister. Adem oğlunun içini ancak toprak doldurur.” Buyurulmuşdur.
Naklolunan Hadis-i Şerifin mealini Hazret-i Mevlana başka bir tarzda ifade ediyor. Haris olanların kaselerinin daima boş kalacağını, karınları tok olsa da gözlerinin aç bulunacağını söylüyor. Sedefin içinde inci hasıl olması için, onun kanaat göstermesi ve kabuklarını kapaması lazım geldiği gibi, kalbinde marifet cevherleri husûle gelmesini isteyenler de hırs ve tama ağzını kapamalıdır, diyor.
İncinin nasıl hasıl olduğunu bilmiyorum. Şairane, yani hayali ve efsane olmak üzere şöyle bir söz vardır. Güya Nisan yağmurları yağarken, denizde istiridye, kabuğunu, karada yılan ağzını açarmış; yağmur damlaları istiridye içinde düşünce inci, yılanın ağzına da girince zehir olurmuş.
Lakin incinin husûle gelmesi için istiridye kabuklarının kapanması yağmur damlalarının deniz suyuna karışmaması lazım imiş. Hazret-i Pir’in bu misali irad etmesi onu hakikat olarak kabul etmesinden değil, şöhretine mebni olmalıdır.161
Tahirü’l-Mevlevi’nin Mevlevilik hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetlenebilir:162
1. Mevlevilik tarikatı, Mevlana tarafından değil, vefatından sonra, oğlu Sultan Veled tarafından kurulmuştur.
2. Mevlevilik, Mevlana’nın ölümsüz yapıtı olan Mesnevi’nin ortaya çıkardığı bir kuruluştur.
3. Mevlevilik yolu, Kur’an ve Hz. Muhammed’in yoludur.
4. Mevlevilik, tüm kural ve uygulamalarıyla, İslami terbiyeyi önemseyen bir tarikattır.
5. Mevlevilik yolu, gönül doygunluğu yoludur, yani Mevleviler dünyalık elde etmek için kimsenin önünde eğilmezler.
6. Bazı Alevi, Bektaşi, Şii meşreb Mevleviler olmakla birlikte, bu tarikatın adı geçen tarikatlarla bir ilgisi yoktur. Mevleviliğin Veledi veya Şemsi şeklinde ifade edilen iki kolu yoktur.
-
Tahir’ül Mevlevi’den Metin Şerhi Örnekleri: Tahir’ül Mevlevi, Divan Edebiyatından Birkaç Parça ve İzahı adlı basılmamış yapıtı, Baki’nin Sünbül Kasidesi ile Kanuni Sultan Süleyman’a Kasideler’i, Taşlıcalı Yahya’nın Şehzade Mustafa Mersiyesi, Nefi’nin Hotin Kasidesi, Sabri’nin Ebusaid Efendi Kasidesi, Fuzuli’nin Bağdad Kasidesi ve Şikayetnamesi’ni içermektedir. Onun bu çalışması, sonradan Şener Demirel tarafından yayınlanmıştır.163 Tahir’ül Mevlevi’nin ayrıca, İbni Kemal’in Yavuz Hakkındaki Mersiyesi, Mantıki ve Bir Hezelliyesi, Nedim’in Köşk Kasidesi ve Namık Kemal ile Ziya Paşa’nın Naziresi, Vehbi’nin Tayyare Kasidesi ve Şerhi, Tannane Kasidesi gibi yayınlanmamış şerh çalışmalarıyla, Veliyüddinoğlu Ahmed Paşa Divanı’nın Nesre Çevrilişi adlı bir yapıtı vardır.164
-
Şair Anıtları: Tahir’ül Mevlevi’nin görüştüğü ya da tanıdığı 30 kadar şairin biyografisi ile ölümlerine düşürdüğü tarihleri içeren yapıtı, Mehmet Atalay tarafından yayınlanmıştır.165
-
Biyografi Çalışmaları:
Tahir’ül Mevlevi’nin basılmamış yapıtları içinde Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati, Bursalı Gazali, Kudema-yı Mevleviyye, Şükufe-i Baharistan, Şair Refi-i Kalayi, Şair Ali İffet gibi biyografi çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ını yayına hazırlamıştır.166
-
Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati: Yazarın bu yapıtı, Aşık Çelebi'nin yaşamı, kişiliği ve yapıtının benzerleri arasındaki yerinden kısaca söz edildikten sonra, biyografisine aktardığı şairlerin değerlendirme şekline bir örnek vermek amacıyla, Zati'ye dair yazdıklarının sadeleştirilmesinden oluşmuştur. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 150 numarada kayıtlı bulunmaktadır.
Bu çalışma, daha önce daktilo ile üzerine yazılmış 11 dosya kağıdı katlanarak arkalarında kalan boş sayfalar kullanılmış şekilde, 21,5x13,5 cm boyutlarında, kırmızı karton kapaklı, 22 varak, 18 civarında değişen satır sayılıdır. Sadeleştirmede, Millet kütüphanesinin Pertev Paşa bölümünde, 440 numarada kayıtlı bulunan, Meşâirü'şşuarâ nüshası esas alınmıştır. Yazarın bu çalışması, 29 Mart 1920 tarihinde bitirilmiştir.167
-
Bursalı Gazali: Bu çalışma, Bursalı Gazali'nin yaşamı ve kişiliğini168 konu olarak almıştır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen, 146 numarada kayıtlıdır.
Kitapçık, 19x13 cm. boyutlarında, kırmızı karton kapaklı ve 64 sayfadır. Rık'a (yazarın hattı) ile birinci hamur kağıtlara yazılarak ortadan dikilmiş, 18 satırdır. Kitapçıkta Gazali'den söz eden tarih ve şairlerin tezkirelerinden yararlanılmıştır. Sonra Gazali'nin Mekke'den İstanbul'a gönderdiği mektupla169, Zati, Rûmi ve Cafer Çelebi'nin yanıtladıkları mektuplar, Nuruosmaniye kütüphanesindeki 4968 numaralı dergiden aynen aktarılmış: Telif tarihi 8 Mayıs 1944’dür.
-
Kudema-yı Mevleviyye: Yazar, bu çalışmasında, Mevlevî tarihçisi Ahmet Efkâfi'nin Menakibü’l-arifi’ adlı yapıtında yer alan 114 ravinin (hadisi hocadan alıp, eda lafızlarından biriyle kendinden sonrakilere aktaran kimse) biyografilerini konu edinir.170
Yapıtın, iki parça defterden oluşan yazar nüshasının birinci kısmı bulunamamıştır. İkinci defter, Süleymaniye kütüphanesinde F.S. Türkmen 161 numarada kayıtlıdır. Kırmızı mukavva kapaklı ve altın yaldızlı meşin ciltli olan bu nüshanın kabı parçalanmış, sayfaları da yıpranmıştır. Yazı taslağı olduğundan, özensiz bir hattı vardır. 28x19 cm. boyutlarındaki 150 varaklık bu nüsha, çizgili beyaz kağıtlara, her varağın tek yüzü kullanılarak, siyah mürekkeple ve nefis bir rık'a ile yazılmıştır.171
-
Şükufe-i Baharistan: Tahir'ül-Mevlevi'nin gençlik yıllarının ürünü olan bu çalışması, XV. Yüzyılın büyük bilgin ve mutasavvıfı Molla Cami'nin (1414-1492), içinde birçok evliya menkıbesinin, başka şairlere ait şiirlerin, hikmetli sözlerin ve hikâyelerin yer aldığı, hikmet temelli, insanın Allah’ı ve kendini tanıması amacıyla yazılan bir kitabı olan Baharistan'ındaki “Yedinci ravza''da adı geçen kırk şairin biyografilerini konu alır.
Tahir'ül Mevlevi, bu çalışmasını 1899 yıllarında bir öğrencesine Baharistan okuttuğu sırada hazırlamış, baş tarafını Terakki dergisinde yayınladıktan sonra, kitap halinde çıkartmak üzere Encümen-i Maarif’’e göndermişti. Yazı taslakları uzun bir süre bekletildikten sonra bozulmuş ve çizilmiş olarak geri gönderilince, Tahir'ül Mevlevi de yayından vazgeçmişti. Yıllar sonra, ilk haliyle Beyânülhak dergisinin 26 Temmuz 1910 tarihli 70. sayısından itibaren dizi halinde yayınlanan yapıtın aslı yangında kaybolmuştur.172
-
Şair Refi-i Kalayi: Tahir’ül Mevlevi’nin, XVIII.-XIX. yüzyıl şairi Refi-i Kalayi’nin173 biyografisini ele alan bir çalışmasıdır. Kalayi'nin174 (?-1821) yaşamı, kişiliği ve divanından söz eden bir kitaptır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 89 numarada kayıtlı bulunan yapıt, 12,5x33,5 cm. boyutlarında, 8 yaprak, sarı ve yeşil kartonlara rık'a (yazar hattı) ile yazılıp ortadan dikilmiştir.
Kitabın başında Kalayi’nin Diyarbakırlı Refi (?-1711) ve Adanalı Sururi ile karşılıklı yergileri anlatılır. Varak 4a'dan sonrası, 1867 yıllarında taşbasması olarak basılan divanının incelenmesine ayrılmıştır. Telif tarihi belirtilmemiş, İslam Yolu dergisinde (nr.53, 6) Ekim 1949’dan itibaren hemen tamamı dizi halinde çıkarılmıştır.175
-
Şair Ali İffet: Tahir'ül-Mevlevi'nin, yakın dostu Girit'li Şair Ali İffet Gençarap’a176 dair yazdığı bir kitaptır. Kitabın 1246 tarihli nüshalarından biri, Ali Emiri kütüphanesinde kayıtlıdır. Bir diğer nüshası da Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 145 numarada kayıtlı bulunmaktadır.
Ali Emiri kütüphanesindeki nüsha, 21x17,5 (14 x 10) boyutlarında, koyu kırmızı renkli kartonla kaplanmış, mukavva kapaklı, 63 sayfa (her varağa önlü arkalı sayfa numarası konulmuş), birinci hamur kağıtlara mavi mürekkeple ve kesik uçlu kalem kullanılarak, rık'a (yazar hattı) ile yazılmış, 15 satırdır.
Süleymaniye'deki nüsha ise, Ali Emiri kütüphanesindeki nüshanın yazı taslağı şeklindedir. 33,5x12 cm. boyutlarında, dışı kahverengi ve beyaz çizgili bir kağıtla kaplanmış, karton kapaklı, 32 varak, ambalaj kağıtlarına siyah dolmakalem kullanılarak rık'a ile yazılmış 30 satırdır. Her iki nüsha arasında bazı cümle ve yer değişiklikleri bulunmaktadır.
Tahir'ül-Mevlevi, bu yapıtında sırayla, Ali İffet ile tanışmalarını, "İffet Bey'in Nazire Yazdırmak ve Yazmak Merakı" başlığı altında, uzunca bir bölüm olarak yazdığı şiirler ve nazireleri; daha sonra Ali İffet'in İstanbul'daki evinde yapılan edebi sohbetler, onun edebi kişiliği, Türkçe ve Farsça şiirleri, hastalanması ve ölümü anlatılıyor.177 Yazı taslağında, yapıtın telif tarihi belirtilmemiş; Ali Emiri nüshasının sonunda 4 Şubat 1943 tarihi düşülmüştür.
İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Katalogları, Biyografiye Ait Eserler, İstanbul 1948, Milli Eğitim Basımevi, cüz.8, s.716-717'de eserin Ali Emiri kütüphanesindeki nüshası tanıtılmıştır.178
-
Şeyh Galib - Hüsn-ü Aşk: Tahir'ül-Mevlevi, Galata Mevlevihanesi şeyhlerinden ve Osmanlı şairlerinin en tanınmış kişilerinden olan Şeyh Galib’in kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip Galib’in Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisini 1341 yılında Mahfil’de yayınlamıştı. 100 sayfayı aşan bu çalışmanın fiyatı, 15 kuruştu. Tahir’ül Mevlevi’nin, Mahfil’in 39.sayısına Hüsn-ü Aşk hakkında eklediği tanıtım yazısı şu şekildedir:
“…Hüsn ü Aşk hem çoğunluğu itibariyle ikaz derecesine yükselmiş bir edebi eser, hem süluk-i tarikatle vüsul-i hakikati musavver bir tasavvuf kitabıdır. Gariptir ki bu ciheti pek de nazar-ı dikkate alınmamış, münekkidlerce yalnız edebi kıymet ve mahiyeti hakkında sözler söylenilmişti. Öyle zannediyorum ki zamanımız edebiyatçılarına Hüsn ü Aşk’ı anlatabilmek için erbabı tarafından mükemmel bir şerh yapılması ve bilhassa tasavvufi nüktelerinin izah olunması lazımdır”.
-
Anı, Mektup ve İzlenimler
-
Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum: Tahir’ül Mevlevi’nin bu yapıtı, şeyhi Osman Salahaddin Efendizade Ebu’l-Burhan Mehmed Celaleddin Dede Efendi’nin179 (?-1908) ölümü üzerine yayınladığı 12x23 cm. boyutlarında, 48 sayfalık bir risaledir. Tahir’ül Mevlevi, şeyhi hakkında daha önce Temaşa gazetesinde yazdığı yazılara eklemeler yaparak, 1326 /1910 tarihinde Mekteb-i Sanayi matbaasında bastırılmıştır. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Celaleddin Dede’nin oğlu Abdülbaki Efendi’ye sunulan yapıt, aynı zamanda kendi yaşamına dair bazı bilgiler de içermektedir.180 Yazarın önsözü şu şekildedir:181
“Eşi’’a-i irşâdının müstezîsi lemeât-ı âgâhîsinin müstefîzi olduğum bir mihr-i ma’-rifetin iğtirâb-ı sûrîsi üzerine yetim kalan rûh-ı mecrûhumun tercümân-ı nevhâtı olarak şu risaleyi teşkil eden sütûr-ı siyeh-rengi yazmıştım. Bir miktarı Temâşâ gazetesine derc edildi. Bakıyyesi gayrimatbu kaldı.
Bu defa o nefha-i rûhu, evânîn-i kalbi, o nâle-i vicdânı cihân-ı irfân, pâydâr-ı imkân oldukça nisyân-nâ-pezîr olan Şeyh Celâleddin nâm-ı akdesine bir âbide-i nâçîz ve müsterşidîn-i muhlisîne yâdigâr-ı münevveri bulunan necl-i mükerremi Şeyh Abdülbaki Efendi Hazretlerine dest-âvîz olmak üzere neşr ediyorum.
Feilâtün feilâtün feilün
Rûh-ı müştâkı urûc eyleyerek
Verdi fer âlem-i illiyyîne
Biz de ihlâs ile takdîm edelim
Fâtiha rûh-ı Celâleddîn’e1
Yenikapı Mevlevihanesi çilekeşlerinden
Tâhirü’l-Mevlevî”
-
Matbuat Alemindeki Hayatım: Tahir'ül Mevlevi, bu anı kitabında, okul, memurluk ve yayın yaşamında başından geçenleri anlatmıştır. Adı Matbuat Alemindeki Hayatım olmakla birlikte, yayın alanındaki anılarına ayırdığı sayfalar, yapıtın belirli bir kısmını oluşturmaktadır. Girdiği edebiyat ve bilimsel tartışmalara geniş yer ayırmıştır. Anıların önemli bir yönü de, Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderildiğinde geçirdiği iki aylık tutukluluk yaşamının her gününün anlatılmış olmasıdır. Bu konular, özellikle İskilipli Atıf Efendi gibi şapka konusu ile ilgili tutuklananlar182, hakkında şimdiye dek söylenilen ve anlatılanlara ışık tutacak nitelikte olduğundan, ayrı bir önem kazanır.
Tahir'ül Mevlevi, anılarını 6 Muharrem 1345 / 1927 tarihinden itibaren yazmaya başlamıştır, varak lb'de şu anlatım bulunmaktadır: "Şu eseri, teşviki üzerine yazdığım ferzend-i ruhum, vefakar evladım Sa'di Bey'e ithaf ediyorum". 29,5 x 11,5 cm. boyutlarındaki kitabın sırtı siyah bez kaplı, kapakları kahverengi mukavva ve yeşil cilt bezinden köşebentlidir. Kaliteli beyaz kağıtlara eflatun mürekkep kullanılarak rık'a (müellif hattı) ile yazılmıştır. Varakların "a" yüzleri kullanıldığı halde 378 varaktır, "b" yüzlerine sonradan yapılan bazı düzeltme, ekleme ve dipnotlar kaydedilmiştir. Yeri geldikçe, bazı sayfalara gazete ve dergilerden alıntı yapılan yayınlanmış yazılar kesilerek yapıştırılmıştır. İçinde Tahir'ül Mevlevi'nin gençlik anılarından etraflıca söz edildiğinden, hocası Es'ad Dede'nin menkıbelerine dair 12 Şaban 1341 / 30 Mart 1923’de, tasavvuf tarihçisi Hüseyin Vassaf Bey'e yazdığı mektubun Mahfil'de yayınlanan sütunları kesilerek, yapıtın sonuna eklenmiştir (vr. 365-378).183 Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtı, Sadık Albayrak tarafından, bazı bölümleri çıkarılarak yayınlanmıştır.184
-
Çilehane Mektupları: Tahir’ül Mevlevi’nin 20 mektubundan oluşan bu yapıtı, Prof.Dr.Cemal Kurnaz ve Gülşen Erişen tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak yayınlanmıştır.185 Tahir’ül Mevlevi, 17 Ocak 1896 – Ekim 1898 tarihleri arasında, Yenikapı Mevlevihanesi’nde 1001 gün süren çile alemine girmiştir. Evinde çıkan yangında, bu aleme dair tuttuğu notların yanmış olması dolayısıyla, kapsamlı bir bilgiye sahip olunamamıştır.186 Eldeki mektupların büyük bir kısmı o dönemde yazıldığı ve bu konuda bilgiler içerdiği için Çilehane Mektupları adı altında yayınlanmıştır. Bu mektuplarda, onun çile yaşamı, bu dönemde kaleme aldığı şiirler, ilişkide bulunduğu kişiler, yayınladığı yapıtlar ve yaşadığı zorluklar yer almaktadır.
Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları’nda, Celâleddîn Efendi’nin rubailerine nazire olarak şu rubaileri kaleme almıştır:187
Ey neş’e-dih-i gamîn olan Mevlânâ
Şâdî-i dil-i hazîn olan Mevlânâ
Kurtar bizi hestî-i ademden lillâh
Ey dâd-res-i enîn olan Mevlânâ
Ey matla‘-ı Şems-i dîn olan Mevlânâ
Bürhân-ı dili yakîn olan Mevlânâ
Öldür bizi aşkınla be-hakk-ı Zer-kûb
Ey tâb-ı Hüsâm-ı dîn olan Mevlânâ
-
Edebi Mektuplar: Tahir’ül Mevlevi’nin bu kitabını benzersiz kılan nokta, onun yaşamına, kişiliğine ve dönemine ayna tutan bilgiler yanı sıra, asıl önemlisi, anlaşılmasında güçlük çekilen beyitlerin açıklamalarının yer aldığı mektuplar olmasıdır. Bu mektuplarda, divan şiiri hakkında açıklayıcı bilgiler bulunmaktadır.
Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı adlı yapıtın yazarı Ahmet Talat Onay (1885-1956), kitabını hazırlama aşamasında bazı beyitlerin açıklamasında zorlanınca, Tahir’ül Mevlevi’nin derin bilgisinden yararlanmak ister ve mektuplar yazarak, bu konuda ondan yardım alır. Kitapta, onların yazıştığı 9 mektubun yanı sıra, Tahir’ül Mevlevi’nin, Hüseyin Vassaf, Hakkı Süha Gezgin, Ali Nihat Tarlan, Agah Sırrı Levend ve Ferit Kam’a yazdığı mektuplar da yer almaktadır.188
-
Roman
-
Teşebbüs-i Şahsi: Tahir’ül Mevlevi’nin kendi başından geçen başarısız bir gazete çıkarma girişiminden yola çıkarak yazdığı bir romandır.189 Bunun bir kısmı, Gazetecilik başlığıyla Nekregu Dergisi’nde yayınlanmıştır.
Do'stlaringiz bilan baham: |