S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet19/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

SEKİZİNCİ BOLUM

okaktaki bütün yüzlerde erken akşam ışığı parlıyordu. Gecenin onlara neler 
getireceğini düşünmek yüzlerini kızartıyordu sanki. Abdullah benimkinin 
yanma park ettiği motorunda beni bekliyordu. Motorlarımızın başında nöbet 
tutan çocuklara birkaç rupi verdi. Sevinçle bağırıp köşedeki şekerciden sigara 
almaya koştular.
Abdullah’la bir süre konuşmadan motorlarımızı sürdük. Bir kırmızı ışıkta 
yanımda durdu. İlk kez konuştum.
“Mahesh’ten Lisa’yı alacağım. Gelsene.”
“Sana oraya kadar eşlik ederim. Ama sonra gideceğim. İşlerim var.”
Muhammed Ali’nin adı verilen alışveriş caddesi boyunca ilerledik. 
Parfümcülerin nefis kokusu yerini tatlıcılardan yükselen 
fimi, rabri
ve 
falooda
kokularına bıraktı. Takıcıların göz alıcı ışıltısını bir blok boyunca yan yana 
dizilen İran halılarının zarafeti izledi.
Cravvford Çarşısı’nın yakınındaki saz yüklü el arabalarının kargaşasına takıl­
mamak için kestirmeden ters trafiğe girdik ve ilerideki kavşaktan geri döndük.
Yeniden trafiğin akışında ilerlemeye başladığımızda Metro sineması kav­
şağında durduk. Sinemanın ilk katma dev bir film afişi asmışlardı. Yeşillere, 
sarılara ve morlara boyanan iyi ve kötü adam suratlarının arkasında silahların 
ve kılıçların çekildiği bir kavga sahnesi görülüyordu.
Yoldan geçip de o afişe bakmayan yoktu. Kendi arabalarını kullananlar ya 
da bir taksinin camından kafasını uzatanlar. Yanından geçtiğim bir arabadaki 
oğlan çocuğu bana el sallayıp işaret parmağını bir tabanca gibi suratıma doğ­
rulttu. Silahını ateşler gibi yaptığında vurulmuş numarasıyla kolumu tuttum. 
Çocuk kıkırdadı. Ailesi de güldü. Diğer arabalardakiler de.
Oğlanın sevimli annesi beni yine vurması için onu cesaretlendirdi. Çocuk 
tek gözünü kısıp parmak tabancasını ateşledi. 
Kötü Adamın Sonu
rolünü oyna­
yıp motorun koltuğuna yığılmış gibi yaptım.


Doğrulduğumda çevredeki herkes beni alkışlıyordu.
Elimi karnıma götürüp abartılı bir jestle selam verdim ve başımı çevirdi 
ğimde Abdullah’ın kül rengi suratıyla karşılaştım.
Biz Şirket’in adamlarıyız
, diye düşündüğünü biliyordum. 
Saygıya da korku.
İnsanlarda birinden birini uyandırmak zorundayız. Saygıya da korku. Bize kar\,■
başka bir his besleyemezler.
Mahesh Otel’e giden kıyı yoluna girdiğimizde Abdullah’ın yüzü nihayet 
biraz yumuşadı. Hızını düşürmüştü. Bir eli gazda, diğeri belindeydi. Ona yak­
laşıp sol elimi omzuna koydum.
Vedalaşmak için el sıkıştığımızda yol boyunca kafamı kurcalayan sorular­
dan birini sordum.
“Kılıçtan haberin var mıydı?”
“Kimin yok ki, Lin kardeş?”
Ellerimiz ayrıldı ama gözlerime bakmayı sürdürdü.
“Bazıları,” dedi temkinli bir sesle, “Khaberbhai’nin kılıcını sana bırakma­
sını kıskandı.”
“Andrew.”
“Doğru ama başkaları da var.”
Dilimin ucuna gelen pis küfrü ağzımdan kaçırmamak için çenemi sıktım. 
Sanjay’ın sözleri kulaklarımda çınladı: 
İşe yarıyorsun, evet. Ama kendini Kaf
Dağında görme sakın.
İçimden bir ses, kaçmamı söylüyordu. Kan dökülmeden 
ortadan kaybolmamı. Bir de şu Sri Lanka meselesi vardı.
“Yarın görüşürüz inşallah,” dedim motoru park ederken.
“İnşallah,” dedi ve gazladı.
Arkasına bile bakmadan seslendi. “Allah seni korusun.”
“Amin,” diye mırıldandım.
Mahesh Otel’in Sih güvenlik görevlileri sırtımdaki tuhaf kılıfı şüpheyle süz- 
düyse de, beni selamlayıp geçmememe izin verdiler. Beni iyi tanıyorlardı.
Turistlerin paralarını ödemeyip otellere bıraktığı pasaportların çoğu bana 
gelirdi. Ya güvenlikçiler ya da resepsiyondakiler çevirirdi bu dalavereyi.
Otellerden gelen bu düzenli pasaport akışı bizim için önemliydi. İşlerin en 
kesat olduğu ayda bile en az on beş sahte pasaport çıkarıyorduk. Kayboldukları 
bildirilmeyen pasaportlarsa en çok işimize yarayanlardı.
Dünyadaki bütün beş yıldızlı otellerin güvenlik ofislerinin odalarında fatu­
rayı ödemeyen müşterilerin fotoğrafları asılıdır. Bazıları pasaportlarını arkala­
rında bırakır. Çoğu insan o duvara suçluları tanımak için bakar. Bense alışveriş 
için.


Otelin lobisinde etrafıma bakındım. Lisa kafenin denize bakan büyük pen­
cerelerinin yanında hâlâ arkadaşlarıyla toplantı hâlindeydi.
Yanına gitmeden önce sokağın kirini akıtmak için erkekler tuvaletinin yo­
lunu tuttum. Kapıya elimi uzatmıştım ki arkamda bir ses duydum. 
“Bakıyorum kılıç kuşanmışsın. Bana bu kadar mı kızgınsın?”
Arkamı döndüğümde Ranjit’le burun buruna geldim. Yeni medya patronu, 
yakışıklı sporcu ve politika aktivisti. Ve bir de Karla’nın, benim Karla’mın ev­
lendiği adam. Gülümsüyordu.
“Evet, kızgınım ve hiç sohbet havamda değilim. Hoşça kal.”
Tekrar güldü. Dürüst ve içten bir gülümsemeye benziyordu. Ama aldırma­
dım çünkü bana gülümseyen adam, Karla’yla evliydi.
“Hadi görüşürüz,” dedim.
“Hey, dur bir dakika. Seninle konuşmak istiyorum.”
“Konuştuk ya? Bence bu kadar yeter.”
“Dur ne olur,” dedi önüme geçmeye çalışarak. “Bir toplantıdan çıktım. 
Sana rastladığım o kadar iyi oldu ki.”
“Git başkasına rastla. Belki ona da sevinirsin.”
“Lütfen. Bak, ben bu kelimeyi sık kullanmam.”
“Ne istiyorsun?”
“Seninle ne zamandır konuşmak istediğim bir konu var.”
Arkadaşlarıyla oturan Lisa’ya baktım. Beni fark edip başını çevirdi ve göz 
göze geldik. Başımı salladım. Anladı ve o da başını sallayıp yeniden arkadaşla­
rına döndü. “Ne diyeceksen çabuk söyle,” dedim.
Biçimli yüz hatları hayretle çarpıldı. “Eğer kötü bir zamansa.
“Bizim iyi bir zamanımız olamaz, Ranjit. Lafı dolandırma. Sadede gel.” 
“Lin, bak. Bence arkadaş olabiliriz. Eğer...”
“Bunu sen ben meselesine dönüştürme, Ranjit. Sen ve ben diye bir şey yok. 
Olsaydı bilirdim.”
“Benden nefret ediyor gibisin. Hâlbuki beni tanımıyorsun bile.”
“Senden hiç hoşlanmıyorum. Tanırsam daha da beter kıl olacağımdan emi­
nim. Onun için, inan, hiç gerek yok.”
“Neden?”
“Ne neden?”
“Benden neden hoşlanmıyorsun?”
“Bak. Bir otel lobisinde senden hoşlanmayan herkesi durdurup beni neden 
sevmiyorsun muhabbetine gireceksen bir oda tut derim. Çünkü bu konu saba­
ha kadar uzayabilir.”


“Ama ben... anlayamıyorum ve anlamaya çalışıyorum. Suç mu?”
“Pekâlâ. Hırslarınla Karla’yı tehlikeye atıyorsun,” dedim usulca. “
B
undJ 
hoşlanmıyorum. Yaptıklarından da hoşlanmıyorum. Yeterince açık mı?” ,j
zümde dolaştırıyordu.
“Ne olmuş Karla’ya?” 
1
“Güvende olduğundan emin olmak istiyorum. Hepsi bu.”
“Güvende derken?”
Kaşlarını çattı ve bir an başı öne düştü. Kederle iç çekti.
“Lafa nereden başlasam bilemiyorum ama...”
Sağa sola bakındım. Sonra onu lobinin uzak bir köşesindeki koltuklat; 
götürdüm. Kılıcı sırtımdan çıkarıp dizlerimin arasına sıkıştırdım ve yüzüne 
baktım.
Bir garson anında yanımızda bitti ama ona gülümseyerek şimdilik bir iste­
ğimiz olmadığını söyledim. Ranjit bir an yine başını eğip gözlerini halıya dikti. 
Sonra toparlandı.
yalar yürütüyoruz. Hiç ummadığım çevrelerden destek görüyorum.”
“Ben kendine oy satın aldığını duydum,” diye kestirip attım. “Milleti hu-
yapıştı.
Eline ters bir bakış fırlattım.
“Çek şunu. Yoksa karışmam.”
Elini çekti.
“Otur, lütfen. Daha diyeceklerimi duymadın.”
(e
Ben de seninle Karla’yı konuşacaktım,” dedi. Gözlerini hiç durmadan jg
“Biliyorsun son günlerde boğazıma kadar siyasete battım. Önemli kampan-
zursuz ediyormuşsun. Karla’ya dön.”
“O-onunla konuştun mu?”
“Sana ne?”
“Konuştun mu?”
“Neden konuşalım? Biz ayrıldık.”
Kalkmaya davrandım, engel oldu.
“Ne olur. İzin ver, bitireyim. Karmanın Mızrağı’na karşı güçlü bir basil»
kampanyası yürütüyorum.”
“Şimdi anladım. İnsanları kışkırtmaya devam edersen o mızrak Karla’yı he­
def alacak.”
“Ben de seninle bunu konuşmak istiyordum. Ona hâlâ âşık olduğunu bi-l 
liyorum.”
“Ben gidiyorum,” dedim ama yerimden kalkmaya çalıştığımda bileğime!


Oturdum. Almmın çizgilerle dolduğundan emindim. Hepsi Ranjit’in su­
çuydu.
“Biliyorum, haddimi aştığımı düşünüyorsun. Ama Karla tehlikedeyse bunu 
bilmek istersin diye düşündüm.”
“Onun için asıl tehlike sensin. Hayatından bir an önce defolup gidersen 
mesele kalmaz.”
“Beni tehdit mi ediyorsun?”
“Evet. Aslında bu konuşmayı yaptığımız iyi oldu galiba.”
Avcı ve avının birbirlerine baktıkları bir an vardır. Sıcak, gergin ve soluk 
kesici bir an. Biz de göz göze geldik.
Karla. Yıllar önce Bombay’daki ilk günümde onu gördüğümde kalbim yır­
tıcı bir kuş gibi hayali bir zincirle onun bileğine bağlanmıştı.
Beni kullanmıştı. Ben onu sevene dek sevmişti beni. Khaderbhai için ça­
lışmaya cesaretlendirmişti. Aşk, nefret ve intikamın kanları yerden kalktığında 
ve yaralar birer ize dönüştüğünde ise, karşımda bana gülümseyen şu yakışıklı 
milyonerle evlenmişti. Karla.
Sanatçı arkadaşlarının yanındaki Lisa’ya baktım. Ne güzeldi. Işıl ışıl. 
Ağzımda acı bir tat vardı. Kalp atışlarım giderek hızlanıyordu. Karla’yla iki 
yıldır hiç konuşmamıştım ama ondan bahseden Ranjit’in karşısında otururken 
kendimi Lisa’ya ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Tekrar Ranjit’e bak­
tım. Suratım iyice asılmıştı.
“inkâr etme. Onu hâlâ seviyorsun,” dedi.
“Senin amacın ne, Ranjit? Suratına bir tane patlatmamı mı istiyorsun? 
Biraz daha konuşursan kendimi tutamayacağım, ona göre.” 
i “Hayır tabii. Onu hâlâ sevdiğinden eminim,” dedi dürüstçe, “çünkü yerin­
de olsam ben de onu hâlâ severdim. Eğer beni terk edip bir başkasıyla evlensey- 
di yani. Karla gibi bir kadın daha yok ve bir erkek onu ancak çılgınca sevebilir. 
Bunu ikimiz de biliyoruz.”
Takım elbiselerin en iyi yanı, gerektiğinde yapışacak bir sürü şey bulabilme- 
nizdir. Onu yakasından, gömleğinden ve kravatından tuttum.
“Karla’dan bahsetmekten vazgeç,” dedim. “Yoksa pişman olacaksın.”
Ağzını kocaman açtı. Galiba bağıracaktı ama sonra vazgeçti. Ranjit güçlü 
bir adamdı ve siyasetin penceresinden daha da güçlü bir geleceğe bakıyordu. 
Bir otel lobisinde olay çıkaramazdı.
“Lütfen, amacım seni kızdırmak değil,” dedi. “Karla’ya yardım etmeni isti­
yorum, o kadar. Eğer başıma bir iş gelirse söz ver.
Onu bıraktığımda yerine oturup üstünü başını düzeltti.


“Neden bahsediyorsun sen?”
“Geçen hafta canıma kastettiler,” dedi üzüntüyle. 
-S
“Ağzını her açtığında biri canına kastediyor zaten.”
“Arabama bomba koymuşlar.”
“Devam et.” 
ll
“Şoförüm 
paan
almak için yalnızca birkaç dakikalığına arabadan inmi 
Neyse ki döndüğünde arabanın altından sarkan teli görüp bombayı bulmuş 
Polisi aradık. Düzeneği çıkardılar. Gerçek değilmiş ama üzerine bir not iliştir 
mişler. Gelecek sefere gerçeğini takacaklarmış. Olayı basından gizlemeyi başar 
dım. Biliyorsun, hatırı sayılır dostlarım var.”
“Şoförünü değiştir.” 
S
Güldü.
“Şoförünü değiştir,” diye tekrarladım. 

“Senin zayıf halkan o. Bak şu işe ki, bombayı şak diye bulmuş çünkü onu 
oraya koyan o. İyi para vermişlerdir. Gözünü korkutmak istemişler.” 
m
“Şaka ediyorsun herhalde? Şoförüm üç yıldır yanımda çalışıyor.”
“İyi. Yüklü bir tazminat verir, yollarsın. Kurtul ondan.” 
II
“Ama çok sadık bir adamdır...”
“Karla’nın haberi var mı?” 
<■
“Hayır. Bilmesini istemedim.”
Gülme sırası bana gelmişti. 
S
“Karla koca kadın. Aptal da değil. Bunu ondan saklamakla hata etmişsin.” 
“Ama...” 

“Ona söylemeyerek en güçlü silahını harcıyorsun. Karla senden daha zeki. 
Herkesten daha zeki.” 
M
“Yine de...”
“Söyle ona.” 
m
“Haklı olabilirsin. Ama ben bu işi kendim çözebileceğime inanıyorum. 
Bence bir daha sorun çıkmayacak. İyi bir güvenlik şirketiyle anlaştım. Ama 
Karla için endişeleniyorum. Aslına bakarsan, tek endişem o.”
“Sana söylüyorum. Biraz geri dur. Bir süreliğine politikadan uzak dur. Balık 
baştan kokar derler. Bana göre kokanın yanında fazla durmayacaksın.”
“Hayır, Lin. O fanatiklere boyun eğmeyeceğim. Herkesi böyle susturuyor­
lar işte. Korkutarak.”
“Şimdi de bana siyaset dersi mi vereceksin?”
Gülümsedi ve ilk kez bir gülümsemesini sevdim çünkü ardında zafer coşku­
sundan daha derin bir şeyler vardı.


“Ben bir yol ayrımında olduğumuzu düşünüyorum. Bu ülke büyük bir ay­
dınlanmanın eğişinde. Belki de ilk kez düşüncelerimiz, davranışlarımız, hatta ha­
yallerimiz bile değişiyor. Yenilikçi düşünce tarzı kazanırsa ve Hindistan gerçekten 
insan haklarına değer verilen, özgür ve modern bir demokratik düzene kavuşur­
sa, gelecek yüzyıla biz damgamızı vuracağız. Dünyayı ülkemiz yönetecek.”
Gözlerime baktı ve onlarda kuşkuyu gördü. Hindistan’ın geleceği konusun­
da haklıydı. Bombay’daki herkes bunu yıllardır biliyor ve hissediyordu. Ama 
bana kurduğu basmakalıp cümlelerden etkilenmemiştim.
“Biliyorsun,” dedim, “kime sorsan aynılarını söylüyor.”
İtiraz etmek için ağzını açtığında elimi kaldırdım.
“Ben politikadan anlamam ama nefreti iyi tanırım. Pisliğe çomak sokarsan 
üzerine sıçrar.”
“Beni anladığına sevindim,” dedi derin bir iç çekerek ve omuzlarının gev­
şemesine izin verdi.
“Seni anlaması gereken ben değilim.”
Yine sırtını dikleştirdi.
“Biliyor musun? Onlardan hiç korkmuyorum.”
“Arabana bomba koymuşlar be adam. Tabii ki korkuyorsun. Ben seninle 
konuşurken bile korkuyorum. Hemen şimdi buradan defolup gitmek isti­
yorum.”
“Senin ve dostlarının Karla’nın yanında olacağınızı bilsem bu meseleyi hiç 
kafama takmam.”
Kaşlarımı çattım. Bu isteğinin ardındaki ironilerin farkında mıydı acaba? 
En azından birini söylemeye karar verdim.
“Birkaç hafta önce akşam gazetende Bombay mafyasıyla ilgili bir makale ya­
yınlandı. Sözünü ettiğin dostlarımdan birinin de adı geçiyordu. Tutuklanması 
ya da şehirden gönderilmesini gerektiği yazıyordu. Hem de hiçbir suçlamayla 
karşı karşıya olmamasına rağmen. Her insan suçu ispat edilene kadar masum­
dur ilkesine ne oldu? Sizin gazetecilik anlayışınız bu mu?”
“Biliyorum.”
“Ayrıca yanlış hatırlamıyorsam, yine senin gazetende başka bir dostumun 
davasıyla ilgili bir haberde bazı suçlarda idam cezasının gerekliliğinden bahse­
diliyordu.”
“Evet de...”
“Şimdi sen kalkmış bana...”
“Evet. O insanlardan Karla’yı korumalarını bekliyorum. Bunun ikiyüzlülük 
olduğunun da bilincindeyim. Ama çalacak başka kapım yok. Fanatiklerin her


yerde yandaşlan var. Polis teşkilatı, ordu, eğitim kurumlan, dernekler, hü< I 
met daireleri. Hepsi onların elinde. Bombay’da kirletemedikleri bir...” VI 
“Siz kaldınız diyorsun.” 
İHI
“Evet.”
Gerçekten komikti. Kılıcı sol elime alarak doğruldum. O da benimle ka|LI 
“Karla’ya hepsini açık açık anlat,” dedim. “Ondan ne sakladıysan hepsi, I 
Seninle kalmak ya da gitmek onun karan olsun.” 
İH|
“Elbette. Ama anlaşmamıza uyacaksın değil mi? Gerekirse Karla yi...” I 
“Bir dakika. Bizim bir anlaşmamız yok. Biz diye bir şey yok. Olamaz da.” 
Gülümsedi ve konuşmak için ağzını açtı ama sonra birden boynuma sarıldı 
“En doğrusunu yapacağına güveniyorum. Ne olursa olsun.” 
m
I
Yüzüm boynuna yakındı. Keskin bir parfüm kokusu aldım. Bir kadın par 
fümüydü ve gömleğine sineli çok olmamıştı. Ucuz bir şeydi. Karlanın parfii I 
mü değildi. 
¡<11
Benden karısına, hâlâ sevdiğim kadına göz kulak olmamı istemesinden bir I 
kaç dakika önce bir otel odasında başka bir kadınlaydı. 
¡j I
Onu ittiğimde gerçeği bütün çıplaklığıyla gördüm. Karla’yı hâlâ seviyor-1 
dum. Ranjit’in teninde başka bir kadını koklamak bir kamp ateşinin etrafında 
dönen bir kurt misali iki yıldır hayatımın kıyısında dolanan gerçeği görmemi I 
sağlamıştı.
Ranjit’e ateş püsküren gözlerle baktım. Aklımdan şu herifi öldürmek ge- 
çerken aynı zamanda Lisa konusunda sevgiyle karışık bir vicdan azabı çeki-1 
yordum. Nefret ve pişmanlık pek rahatlatıcı bir ikili değildi doğrusu. Ranjit 
ağırlığını bir ayağından diğerine geçirirken endişeyle bana baktı.
“Ben gideyim artık,” dedi bir adım geri çekilerek.
Otelin kapısından çıkmasını izledim. Mercedes sedanının arka koltuğun* 
oturduğunda kolayca düşman edinen bir adamın korkulu bakışlarıyla etrafi 
gözlemeye koyuldu.
Arkamı döndüm. Lisa pencerenin yanındaki masasından ona merhaba de­
mek için yanma gelen genç bir adama elini uzatıyordu.
Lisa’nın ondan hoşlanmadığım biliyordum. Bir keresinde onun yağmurlu 
bir gecede ıslak bir yağmurluğun cebindeki bir mürekkep balığından bile dahal 
kaygan ve kaypak olduğunu söylemişti. Ünlü bir elmas tüccarının oğluydu. 
Film piyasasında başarı merdivenlerini hızla tırmanırken üzerine bastığı insan-I 
ları hiç mi hiç umursamıyordu.
Adam, Lisa’nın elini öpmek için eğildi. Lisa elini çabucak çekti. Yine de ona 
tatlı tatlı gülümsemeyi ihmal etmedi.


Bana bir keresinde her kadının dört çeşit gülümsemesi olduğunu söyle­
mişti.
“Sadece dört mü?”
“İlki,” diye devam etmişti bana aldırmadan, “bilinçsiz bir gülümsemedir. 
Düşünmezsin bile. Sokakta bir çocuğa ya da televizyon ekranından sana gülen 
birine gülümsemek gibidir.”
“Ben televizyona gülümsemem.”
“Herkes gülümser. Yoksa televizyonun ne anlamı kalır?”
“Ben televizyona gülümsemem.”
“İkincisi,” dedi, “kibar gülümseme. Eve davet ettiğimiz arkadaşlarımızı kar­
şılarken ya da bir restoranda onlarla buluştuğumuzda öyle gülümseriz.” 
“Hesabı onlar mı ödüyor?”
“Dinleyecek misin?”
“Hayır dersem susacak mısın?”
“Üçüncüsü insanlara karşı kullandığımız gülümsemedir.”
“Karşı hım? O ne demek?”
“Bazen birilerini kendinden uzak tutmak için gülümsersin. Hatta bazı kız­
ların en güzel gülümsemesi budur.”
“Dördüncüye geç.”
“Ahhh! İşte onu yalnızca sevdiklerimize gösteririz. Sen özelsin demektir. 
Başka kimse o gülümsememizden nasibini alamaz. Biriyle çok mutlu olabiliriz. 
Ya da onu çok sevebiliriz. Ama dördüncü gülümseme yalnızca ve yalnızca ger­
çek aşkımız içindir.”
“Ya ayrılırsanız?”
“Dördüncü gülümseme kızla birlikte gider,” demişti. “Eski sevgililer yalnız­
ca ikinci gülümsemeyi görebilir. Büyük bir hödüklük etmemişlerse tabii. Ama 
ortada kötü bir ayrılık varsa, eski sevgili ne kadar çekici olursa olsun üçüncü 
gülümseme devreye girer.”
Lisa’nın genç yapımcıya üçüncü gülümsemesiyle baktığını görünce Ranjit’le 
konuşurken üzerime yapışan yeni pislik tabakasını temizlemek için tuvalete 
gittim.
Siyah ve krem rengi fayanslı tuvalet şehirdeki evlerin yüzde sekseninden 
daha şık ve konforluydu. Gömleğimin kollarını sıvayıp kısa saçlarımı ıslattım. 
Yüzümü ve kollarımı yıkadım.
Bir görevli bana temiz havlu verirken içtenlikle gülümsedi.
Hindistan’ın en gizemli ve harika taraflarından biri de toplumun en az 
kazanan kesiminin size gösterdiği sıcacık ilgidir. Bu adam benden bir bahşiş


koparmanın derdinde değildi. Tuvaleti kullananların çoğu bahşiş vermezdi.
sonsuza dek tutan da bu ilişkilerdir işte.
Ona bahşiş vermek için elimi cebime attım. Parayla birlikte Khaderbhai’nj, 
mektubu da elime geldi. Adama parayı uzattım ve mektubu lavabonun kenar 
na koyup aynada gözlerime baktım.
dim. Kılıcı kapıya dayadım ve tuvaletin kapağına oturup başladım okumaya.

Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish