“Inna Lillahi ve inna...
” diye başladı Tariq.
"...
ileyhi raci’un
,” diye bitirdim.
Kur’andan alıntıydı. Anlamını biliyordum.
Allah’tan geldik ve yine O’na
döneceğiz.
Bütün Müslüman gangsterler bir çatışmaya girmeden önce bunu
tekrarlardı. Müslüman olmasak da biz de söylerdik. Her ihtimale karşı. Aile
yadigârı kılıcın üzerindeki Arapça yazıyı bile okumaktan aciz olmam Tariq’ın
suratında memnuniyetsiz bir ifade belirmesine sebep oldu. Onu anlıyor
Ben bu kılıcı ne hak ediyordum ne de önemini layığınca kavrayabilirdim
“Kur’anda bulduğumuz belgeler arasında bir de mektup vardı,” dedi he
r
nefesini ve kelimesini kontrol etmeye çalışarak. “Amcam sana yazmış.”
nun amcamın sana son mektubu olduğunu anladık. Gerisini okumadı
Nasıl bittiğini bilmiyoruz. Ama Sri Lanka’da başlıyor.”
Hayat denen nehir bazen sizi kayalıklara sürükler. Mektup, kılıç,
toplantısında alınan kararlar,
işe yarıyorsun ama kendini Kof Dağında
sakın,
Katil Motorlar, Goa’dan gelen silahlar ve Sri Lanka. Bir tesadi
sonuçlar akıntısı. Ve ileride birden kayalıkları görüyorsun. İki seçeneğin
kayıkta duracaksın ya da suya atlayacaksın.
Nazeer gümüş rengi bir zarfı Tariq’a verdi. Tariq bunu alıp avucuna
“Amcamın hediyeleri,” dedi daha da yumuşak bir sesle, “hep şartlı
»
ve...
“Sonuçlarıyla kabul edilir,” diye bitirdim.
“Ben
itaatle
demeyi tercih ederdim. Bu ev bana Khaderbhai’nin h<
Ama bana onu asla terk etmemem şartıyla verildi. On sekiz yaşına gele
ondan bir dakika bile ayrılmamalıyım.”
Hayretimi gizleyemedim. Neler yaşadığını fark edememiş, ona karşı
olamamıştım.
İçimdeki yılanın dikildiğini hissettim. Bir mektup. Yok, kesinlikle
yordum. Mektupları hiç sevmezdim. Bütün karanlık geçmişler yaşana
kanını emen vampirlerdi ve mektuplar da tıpkı yarasalar gibiydi.
“Sana yazıldığını bilmeden okumaya başladık,” dedi Tariq. “Yarısın
“Ama daha on dört yaşındasın. Dört yıl bu evden hiç çıkmayacak
Yaşıtlarınla olmak istemez misin?”
“Sandığın kadar korkunç değil,” dedi gururlu bir tavırla. “Bütün öğr
lerim buraya geliyor. Derslerimden geri kalmıyorum. İngilizce, İslam
maları, ekonomi ve dövüş sanatları. Hiçbirini boşlamıyorum. Hem Nazı
yanımda. Evdeki bütün hizmetliler etrafımda pervane oluyor.”
“Ne?”
“Ailemin erkekleri on beş yaşında kılıç kuşanıp savaşa gitmiş,” dedi.
Gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu. “Ve ben bu yaşta bile kaderimi yaşamak zo
rundayım. Aynısı senin hayatın için de geçerli değil mi?”
Gençliğin kararlılığı önünde hiçbir güç duramaz. Hem ailesine bağlılı
ğını sorgulamak bana düşmezdi. Yalnızca seçeneklerinin farkında olmasını
istiyordum.
“Tariq,” dedim derin bir iç çekerek. “Gerçekten anlamıyorum. Açık konuş.
Bana söylemek istediğin ne?”
“Ben sadece amcamın ayak izlerini takip etmeyeceğim,” dedi bir çocukla
konuşurmuş gibi yavaşça. “Bir gün Khaderbhai gibi olacağım. Bugün buraya
gelen bütün insanlara ben hükmedeceğim. Buna sen de dâhilsin, Lin. Eğer hâlâ
bizimle olursan, senin de liderin olacağım.”
Bir kez daha Nazeer’e baktım. Göz göze geldiğimizde gözlerindeki şefkatli
gururu gördüm. Odadan çıkmaya hazırlandım.
“Mektup,” dedi Tariq hemen.
Birden öfkelendim. Hızla ona döndüm. Tam bir cevap verecektim ki, Tariq
elindeki mektubu kaldırdı.
“Daha en başında Sri Lanka’dan bahsetmiş,” dedi gümüş rengi zarfı bana
uzatarak. “Amcamın bunu ne kadar istediğini biliyorum. Ona söz vermiştin
değil mi? Oraya gitmek için?”
“Evet,” dedim incecik parmaklan arasında tuttuğu mektubu alırken.
“Trincomaleedeki casuslarımızdan gelen haberlere bakılırsa yakında sözü
nü tutabileceksin.”
1
Ne zaman?” diye sordum elimde Khaderbhai’nin hatıralarıyla.
‘Yakında,” diye yineledi Tariq, Nazeer’e anlamlı bir bakış fırlatarak.
Abdullah sana haber verecek. Ama hazır ol. Her an gidebilirsin.”
Görüşme sona ermişti. Çocuk hâlâ soğuk bir kibarlıkla yerinde oturuyor
du. Ama belli ki bu odadan bir an önce çıkmak için sabırsızlanıyordu. Benden
kurtulmakta ise daha bile aceleciydi.
Avluya açılan kapıya doğru yürüdüm. Nazeer bana eşlik etti. Kapıda dö
nüp arkama baktım. Uzun boylu Tariq elini yüzüne dayamış, hâlâ imparator
koltuğunda oturuyordu. Başparmağını gamzeli yanağına doğru kaldırmıştı.
Khaderbhai de düşüncelere daldığında böyle yapardı.
Sokak kapısında, Nazeer bana uzun, boru şeklinde, askılı bir kılıf verdi,
içinde bir kılıç olduğu anlaşılmıyordu bile. Motorda onu rahatça sırtıma taka
bilirdim. Kılıfı omzumdan geçirdiğimde Nazeer onu doğru bir açıda duracak
şekilde ayarladı. Sonra çabucak ve kemiklerimi kırarcasına sarıldı bana.
Saniyeler sonra ayrıldığımızda tek kelime etmeden, arkasına bile bakmadan
yürüdü gitti. Efendisi ve biriciği çocuğa geri dönmek için sabırsızlanıyordu bel
li ki. Khaderbhai yeniden dünyaya gelecek ve Nazeer yine ona hizmet edecekti.
Arkasından bakarken yine evin eski hâlini hatırladım. Çiçekleri, suyun şı
rıltısını ve Nazeer’in peşinde dolanan eğitimli güvercinleri. O kuşlar ne de çok
severdi Nazeer’i.
68 ■ Gregory David Roberts
Şimdi evde tek bir kuş bile yoktu ve avluda yankılanan yegâne ses, don.
urucu bir rüzgârda birbirine çarpan dişlerin takırtısını andırıyordu, fi'
Kalaşnıkof un şarjörüne doldurulan mermilerin sesiydi bu.
'
Do'stlaringiz bilan baham: |