S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet188/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   182   183   184   185   186   187   188   189   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

Benden ne istiyorsun, Hindistan? Benden ne istiyorsun, Hindistan? Ne isti­
yorsun?
Kalbim bir vicdan çarkının altında eziliyor, her aptalca kaza bir öncekin­
den de ağır sonuçlar doğuruyordu. Kartı düşündüm. 
Ona temiz duygularla
ve hikmetine inanarak bakarsanız, zihninizi bütün olumsuzluklardan arındırır,
demişti sadu. 
Böylece daha düşünceli ve akıllıca tercihler yapabilirsiniz.
Ben hiçbir seçeneğim olmayan bir hapishaneden kaçmıştım. Hayatımı tek 
bir tercihe indirgemiştim. Karla dışında hiç kimse yoktu ve şimdi geriye tek bir 
karar kalmıştı. Kal ya da git.
Benden ne istiyorsun, Hindistan?
Kanlı desenin manası neydi? Eğer başka bir adamın kanıyla yazılan bir me­
sajsa, bir uyarı mıydı? Yoksa Idriss’in sözünü ettiği olumlamalardan mıydı? Ya 
da belki de deliriyor ve olmadık şeylere anlamlar yüklemeye çalışıyordum.
Duşa girdim. Kırmızı suların bir girdaba dönüşüp giderek pembeleşmesini 
ve kaybolmasını izledim. Sonunda ayaklarımın altındaki sular yine saydamlaş­
tı. Musluğu kapayıp duvara yaslandım. Avuçlarımı fayanslara dayayıp başımı 
eğdim.
Göğsümdeki desen bir mesaj mıydı,
diye sordum kendime.


O sırada bıçaklarım tabureden yere düştü. Gürültüyle birlikte başımı kal­
dırdım. Duştan çıkıp bıçakları alırken ıslak karolarda kaydım. Bıçakları gayri- 
ihtiyari sıktığım için avucum kesildi.
Bıçakları bırakırken yine elimi kestim. Acemilik zamanlarımda bile böyle 
kazalar olmamıştı. Lavaboya akan kanlar oraya düşürdüğüm kartı ıslattı. Kartı 
alıp temizledim.
Elimi soğuk suya tuttum. Bir havluyla yaralarıma tampon yaptım. Bıçakları 
silip kaldırdım. Sonra bir süre daha karta ve aynaya baktım.
Karla’yı balkonda, omuzlarında ince, mavi bir sabahlıkla otururken bul­
dum. Bana kalsa hayatım boyunca o manzaraya bakardım ama çıkmam gere­
kiyordu. Bir işim vardı.
“Rahatını bozacağım ama yine çıkmamız gerek,” dedim. “Yapmam gereken 
bir şey var.”
“Yaşasın! Yeni bir esrar bizi bekliyor. Aaa, eline ne oldu?”
“Önemli değil. Hazırlan hadi. Gün doğumunu kaçırmayalım.”
“Beş dakikaya kapıdayım. Umarım aklında korkunç bir şey yoktur.”
“Onu da nereden çıkardın?”
“Ne bileyim? Dev’i bulmamız, parfüm pazarından dönerken Salar’a rast­
lamamız, onu hastaneye yetiştirmemiz filan. Galiba karmik tesadüf kotamızı 
çoktan doldurduk. Şansımızı fazla zorlamayalım derim.”
“Korkunç bir şey değil. Belki biraz sarsıcı, o kadar.”
Hacı Ali’deki mabede vardığımızda gökyüzünün kralı Güneş, uykusundan 
uyanmak üzereydi. Mabede giden yolu erkenci hacılar, ricacılar ve tövbekarlar 
doldurmuştu. Kolları ve bacakları olmayan dilenciler refakatçileri tarafından 
halka şekline oturtulmuştu. Yanlarından geçenler onlara sadaka verirken dua­
larını mırıldanmayı sürdürüyorlardı.
Mabedi ilk kez ziyaret eden çocukların üzerinde bayramlık kıyafetleri vardı. 
Oğlanlar en sevdikleri film yıldızlarını taklit ederek eşofman takımlar giymişti. 
Kızların sımsıkı topuzlarını çiçekler süslüyordu.
Yarı yolda durdum.
“Buraya kadar,” dedim.
“Dua etmeyecek misin?”
“Bugün değil,” dedim gelip geçenlere bakarak.
“Öyleyse buraya neden geldik?”
İnsan trafiği durdu ve birkaç saniyeliğine yalnız kaldık. Bıçaklarımı kılıfla­
rından çıkarıp denize fırlattım.
Karla bıçakların havada takla atışlarını izledi.


794 ■ Gregory David Roberts
Bense onları ilk kez bu kadar ustaca fırlattığımı düşündüm.
Bir süre daha kıpırdamadan durduk ve dalgaları izledik.
“Ne oldu Shantaram?”
“Bilmem.”
Ona yantra kartım verdim.
“Tişörtümü çıkardığımda göğsümde bu desen vardı. Salar’ın kanıyla çizil­
mişti.”
“Ve bir mesaj olduğunu düşündün.”
“Bilmiyorum. Ama bunu sorgularken kendi bıçağımla elimi kestim. Ben... 
nasıl desem ki? Artık bu hayatın içinde olmak istemiyorum. Tuhaf değil mi? 
Aslında hiç de dindar bir tip sayılmam.”
“Ama maneviyata önem veriyorsun.”
“Senin anladığın anlamda spiritüel biri değilim ben, Karla.”
“Öylesin. Sadece henüz bunu bilmiyorsun. En sevdiğim yanlarından biri 
de bu zaten.”
Bir süre sessiz kalarak dalgaların sesini dinledik. Yaprakların arasında dola­
şan rüzgârın hışırtısını.
“Tabancamı denize atmamı bekliyorsan havanı alırsın,” dedi.
Güldüm. “Yok canım. Sana karışacak değilim. Ama benim silahlarla işim 
bitti. Bundan sonra başıma yumruklarımla halledemeyeceğim bir iş gelirse ola­
cakları hak ettim demektir. Her neyse. Sende silah var zaten. Birbirimizden de 
hiç ayrılmadığımıza göre sorun yok.”
Karla eve uzun yoldan dönmek istedi ve ikimiz de yorgun olmamıza rağ­
men yine onun dediği oldu.
Karla belki de yeni bene alışana dek dolandık. Amritsar’a döndüğümüzde 
üzerimizdeki son şüphe tozunu da duşta akıttık. Banyodan çıktığımda onu 
aynı mavi sabahlıkla aynı balkonda esrarlı sigara içerken buldum.
“Ya bıçaklarından biri bir balığın kafasına geldiyse?” diye sordu.
“Hiç sanmıyorum. Balıklar da senin gibi hızlı, hayatım.”
“Hâlâ yaptığının arkasında mısın? Yoksa bir cinnet anının kurbanı mı 
oldun?”
“Deneyeceğim, Karla,” dedim.
Yüzümü öptü. “O zaman sonuna kadar arkandayım.”
“Bombaydan gitmek zorunda kalsak bile mi?”
“Özellikle de Bombaydan gitmek zorunda kalırsak.”
Günü gizlemek için perdeleri kapadı ve Ahmed’in Eski Stil Evi’nden al­
dığı aynayı denemek için sabahlığını çıkardı. İkisi de iyi görünüyordu. Yakın


zamanda havalı bir ses sistemi kurdurmuştu. Denizkızı kollarını ve kalçalarını 
sallayarak müziğin ritmine uygun adımlarla bana yaklaştı. Onu kollarıma al­
dım. Parmaklarını ensemde kenetleyip sallanmaya başladı.
“Gel, biraz dağıtalım,” dedi. “Bunu fazlasıyla hak ettik.”


BÖLÜM
Aşk ve inanç, tıpkı umut ve adalet gibi gerçek denen sonsuzluğun takım­
yıldızlarıdır. Ve her zaman kalabalıkların dikkatini çekmeyi başarırlar. Açılış 
gecesi onlarca kahve meraklısı, Aşk ve İnanç’a akın etmişti. Rannveig bizi 
arayıp biraz geç gelmemizi çünkü şimdilik hiç boş yerleri olmadığını söy­
ledi.
Didier’yi Leo’da bulduk. Aynı anda iki garsonun aşağılamasına memnuni­
yetle maruz kalıyordu. Leopold cıvıl cıvıldı. Kalabalık gruplardan kahkahalar 
yükseliyordu. Ama bizim gitmemiz gereken başka bir yer vardı.
“Son bir içki içelim,” diye diretti Didier. “Aşk ve İnançta alkol yok. 
İnanabiliyor musunuz?”
“Sadece bir içki,” dedi Karla yanma oturarak. “Ama senin ruh çalkalanma­
larını daha fazla çekemeyeceğimi bildirmek isterim.”
“Garson!” diye bağırdı Didier.
“Ne cıyaklıyorsun? Burada susayan tek müşteri sen misin?” diye çemkirdi 
Sweetie.
“Bize alkol getir çabuk. Önümüzdeki birkaç saatlik açığı kapatalım bari.” 
“Benim de bir hayatım var yelloz!” diye söylendi Sweetie ve gitti.
“Hakkım teslim ediyorum, Didier,” dedim. “İşleri yoluna koymuşsun. 
Sweetie her zamankinden de hırt.”
“İtibar ya da hak dediğin nedir ki, faiziyle geri verilmedikten sonra?”
“Lin silahsız, Didier,” dedi Karla. “Bu sabah bıçaklarını denize attı.” 
“Deniz onları geri tükürecektir. Şimdiye kadar karanın yaratıklarını benim­
sediği nerede görülmüş? Bak, bu lafıma dikkat et, Lin. Deniz hem kıskanç, 
hem de kötü ruhlu bir kadına benzer.”
Masamıza bir adam yaklaştı. Bıçak ustası Vikrant’tı ve elinde bir paket var­
dı. Bir an sanat eserlerini denize attığım için derin bir vicdan azabına kapıldım. 
“Merhaba, Karla. Ben de sana bakıyordum, Lin. Kılıcın hazır.”


Paketi açıp Khaderbhai’nin kılıcını gösterdi. Onu kuyruklarından bitişik 
ejderlerin gözlerine gömdüğü altın perçin çivileriyle tamir etmişti.
Gerçekten de olağanüstü bir işçilik çıkarmıştı ama kılıcı hiç beklemedi­
ğim bir anda karşımda bulunca içlenmiştim. Onu dağ gölgesinin ve yanan 
malikânelerin yılında bırakmıştım ve bunun utancını taşıyordum.
“İşte,” dedi Didier ukala bir ifadeyle. “Sana deniz kıskanç bir kadındır de­
miştim.”
“Çocuğu kılıçtan alabilirsin ama kılıcı çocuktan alamazsın,” dedi Karla.
“Eline sağlık, Vikrant. Borcum ne kadar?”
“Bu bir gönül işiydi. Borcun yok. Onunla kimseyi öldürme yeter. Hoşça 
kal, Karla.”
“Hoşça kal, Vikrant.”
İçkiler geldi. Şerefe kadeh kaldıracaktık ki, elim havada duraksadım.
“Şu kıza bakın.”
“Hiç yakıştıramadım. Yanında bir kadın varken başka bir kadına bakmak 
centilmenliğe sığar mı?”
“Kapa çeneni Didier. Sadece bak.”
“Sence o mu?” diye sordu Karla.
“Galiba.”
“Kim?” diye sordu Didier.
“Karlesha,” dedi Karla. “Oleg’in Karlesha’sı.”
“Yok yahu.” Gözlerini kıstı. “Aaa, sahiden o!”
Kız uzun boyluydu. Siyah saçları ve açık yeşil gözleriyle biraz Karla’yı an­
dırıyordu. Siyah, dar bir kot, siyah bir motorcu yeleği ve kovboy çizmeleri 
giymişti.
“Karlesha, ha?” diye mırıldandı Karla. “Tarzı fena değilmiş.”
“Sweetie,” diye seslendim. Oflayıp puflayarak yanıma geldi. “Oleg’in verdi­
ği fotoğraf yanında mı?”
İsteksizce ceplerini karıştırdı ve buruşuk bir resim çıkardı. Ondaki kızı beş 
masa ötemizdeki motorcu kızla karşılaştırdık.
“Oleg’i ara, ödülünü kap,” dedim. “Beklediği kız geldi.”
Sweetie bir resme, bir kıza baktı ve telefona koştu.
“Gidelim mi?” dedim.
“Karlesha’yla Oleg’in kavuşmasını izlemeyecek miyiz?” diye dalga geçti Karla.
“Kadere zoraki çıraklık etmekten bıktım,” dedim.
“Ben şuradan şuraya adımımı atmam,” dedi Didier. “Bu sahneyi hayatta 
kaçıramam.”


“Sen bilirsin.” Ayağa kalktım.
Ama masamıza başka bir adam yaklaştı.
Kısa boylu, esmer, tığ gibi bir adamdı. Kendinden emin bir duruşu vardı. 
“Affedersiniz?” dedi. “Shantaram siz misiniz?”
“Kim soruyor?” diye diklendi Didier.
“Adım Tateef. Bay Shantaram’la görüşmek istediğim bir mesele var.” 
“Shantaram karşında,” dedi Karla. “Ne görüşeceksen görüş.”
“Duyduğuma göre para için yapmayacağınız yokmuş.”
Karla gülümsedi. “Biraz ileri gitmiyor musun?”
“Densizlikte son nokta,” dedi Didier. “Tam olarak ne kadar bir paradan söz 
ediyoruz?”
Pazarlığı sonlandırmak için ellerimi kaldırdım.
“Bir randevumuz var. Yarın üçte gel, konuşalım.”
“Teşekkür ederim,” dedi. “İyi geceler.”
Masaların arasından geçerek sokağa çıktı.
“Neden önce ne istediğini sormadın?” dedi Didier. “Boşa zaman kaybı da 
olabilir.”
“Tipini beğendim. Siz beğenmediniz mi?”
“Ben beğendim,” diye atıldı Karla. “Bakalım ikinci görüşmemizde fikrim 
değişecek mi?”
“O herifin nesini beğendiniz anlamadım,” diye somurttu Didier. 
“Ayakkabılarını görmediniz mi?”
“Ne var? Asker botu giymişti,” dedim. “Kenarlarında deniz tuzu vardı. 
Ceketinde de öyle. Yakın zamanda denizde bir hayli vakit geçirmiş olmalı.” 
“Ben tarzından söz ediyorum,” diye homurdandı Didier. “Faciaydı. İçi dol­
durulmuş hayvanlar bile daha tarzdır.”
“Hoşça kal, Didier,” dedi Karla ayağa kalkarken. “Açılışta görüşürüz.” 
Karla’yla akşam trafiğine takıldık. Aşk ve İnanç’ın önünde ise bizi daha bü­
yük bir kalabalık karşıladı. Dükkânın biraz ilerisine park edip bir süre motorda 
bekledik.
Nihayet ortalık biraz sakinleştiğinde dükkâna yaklaştık. Tabelada bütün 
dinlerin sembolleri vardı ve kafenin adı ışıklı harflerle Hintçe, Marathi dilinde 
ve İngilizce yazılmıştı.
Vitrinde kırmızı yasemin çiçeği şeklinde yine ışıklı bir çelenk vardı. 
Vinson’la Rannveig, İtalyan kahve makinelerinin başındaydı.
Rannveig bize üç tabure ayırmıştı ama henüz o sevgi dolu köşeye uyum 
sağlamaya hazır değildim.


Düşüncelerim bir saat önce bir madalyonda resmini gördüğüm kızı bir saat 
sonra kaderin gölgesinde dikilirken buluşuma kaymıştı. Vitrinden müşterilere 
gülümseyen Rannveig’e baktım. Vinson ona bir soru sorup başını salladı ve bir 
başka müşteriye döndü.
İçeri girmek istemiyordum. Birlikteliklerinde öyle bir saflık vardı ki, onu 
varlığımla lekelemek istemiyordum.
“Ben biraz daha buradayım,” dedim Karla’ya. “Sen git. Beş dakikaya ge­
lirim.”
Gidip tekrar motorun üzerine oturdu. “Anca beraber kanca beraber.” Esrarlı 
bir sigara yaktı.
Az sonra Didier nefes nefese yanımıza geldi.
“Hayrola?” dedi Karla.
“Bana da yer tuttunuz, değil mi?”
“Hem de en önde ve en ortada. Sen Oleg’i anlat.”
“Oleg koşarak içeri girdi. Kızı bir patates çuvalı gibi sırtına attı ve çekip 
gitti.”
“Keşke peşlerine takılsaydın,” dedi Karla.
“Takılmaz mıyım? Bir dedektif olduğumu unutuyorsun.”
“Nereye gittiler?” diye sordum.
“Randall’ın limuzinine binip ortadan kayboldular. Şu Randall’a büyük 
kılım.”
“Ben de büyük hayranıyım,” dedi Karla.
Didier kafeye doğru baktı. “Girmiyor muyuz?”
“Biz biraz daha buradayız, sen git,” dedi Karla.
“O hâlde büyük açılışı Didier yapacak.” Eşarbının ucunu omzunun üze­
rinden savurdu. “Tuhaf zamanlardan geçiyoruz, dostlar, izleyin bakın, bütün 
dikkatleri nasıl üzerime topluyorum!”
Ceketini düzeltti. Karşıdan karşıya geçti ve içeri girdi. Sonra genç bir iş 
adamının yanına oturup konuşmaya başladı. Adam bundan hoşlanmış olacaktı 
ki, gülümsedi.
Karla bana yaslandı.
“Yan yana oturduğumuzda bile motor muhabbetini seviyorum.”
“Ben de.”
“Kavita Singh’in yeni sessiz ortağı kim biliyor musun?”
“Çok korkacaksam söyleme.”
“Bilmem. Belki korkarsın.”
“Vazgeçtim, söyle.”


“Madam Zhou.”
“Nasıl oldu bu iş?”
“Madam, eski müşterilerine şantaj yapıp Bombay’da bir kudret simsarı ola­
rak yeniden tutunmanın peşine düşmüş. Kaderin şu cilvesine bak ki, yollan 
Kavita’yla kesişmiş. Zhou’da bütün müşterilerinin adları ve cinsel tercihlerinin 
yazılı olduğu bir defter varmış. Onunla işlerini bitirdiklerinde ben de okumak 
isterim doğrusu.”
“Zhou neden özellikle Kavita’dan yardım istemiş?”
“Bunu aklına ben soktum.”
“Nasıl?”
“Bütün detayları bilmesen olmaz mı?”
“Seninle ilgili oldukları sürece, hayır.”
“Defterden haberim vardı. Güçten düştüğünü de biliyordum. Ama Madam 
hırslı kadındır. Ayrıca en sadık adamının adını da biliyordum. Onunla bir iş 
yaptım ve Madam Zhou’ya şantaj zincirindeki kilit ismin Kavita Singh ola­
bileceğini söylemesini istedim. İşte o zaman Madam, Kavita’yla ilgilenmeye 
başladı.”
“Ve ikizler öldürülünce yardım için ona koştu.”
“Tam da umduğum gibi. Ahlaksızlıklar alışkanlıklarda yaşar ve alışkanlıklar 
da insanları öngörülebilir kılar.”
“Kavita’mn bu işten kazancı ne?”
“Seks dışında mı?”
“Karla, lütfen...”
“Dalga geçiyorum. Altı hafta önce Kavita’ya erkek arkadaşını, daha doğ­
rusu, nişanlısını öldürenin Madam Zhou olduğunu söyledim. Bölgesinde 
Madam Zhou’nun yetkililere rüşvet vermesine göz yummamış ve bunun için 
öldürülmüş.”
“Sen bunu nereden biliyordun?”
“Gerçekten merak ediyor musun?”
“Aslında...”
“Lisa’dan.”
“Pekâlâ. O nereden biliyordu?”
“O sırada Madam Zhou için çalışıyordu. Sonra ben onu oradan kurtardım, 
biliyorsun.”
“Ve orayı yaktın.”
“Evet. Lisa bildiklerini Kavita’ya söyleyemediği için benimle konuştu.” 
“Kavita’ya neden söyleyememiş?”


“Lisa’yı bilirsin. Seks yaptığı kimseyle doğru düzgün konuşamazdı.”
“Lisa’yı benden daha iyi tanıdığını düşünmeye başladım.”
Usulca gülümsedi. “Hayır. Ama bir ortak noktamız vardı: Sen.”
“Kayani’de karşılaşıp benden konuştuğunuzu söylemişti.”
Yine gülümsedi.
“Gerçeği duymak istiyor musun?”
“Yine başladık.”
“Beni bırakıp gittiğin andan itibaren seni izlettirdim. Önceleri senin adına 
seviniyordum çünkü Lisa’yla mutlu görünüyordun. Ama Lisa’yı tanıyordum. 
Bir noktada her şeyi mahvedeceğini biliyordum.”
“Bir dakika. Peşime adam mı taktın?”
“Neden şaşırdın? Seni seviyorum. Hep sevdim.”
Açık ve net. İnsanların gözlerine daima güvenin.
Kendimi toparladığımda, “Lisa’yla yeniden samimileşmeye ne zaman karar 
verdin?” diye sordum.
Kederle gülümsedi.
“Lisa’nın eski alışkanlıklarına geri döndüğünü duydum. Arkandan işler çe­
virdiğini ve senin bundan haberin olmadığını.”
“Ben ondan hiç hesap sormadım ki.”
“Biliyorum. Ama herkes konuşuyordu. Senin dışında herkes.”
“Önemli değildi. En azından ben aldırmıyordum.”
“Belki ama daha iyisini hak ediyordun. Onun için bir gün Lisa’nın peşine 
takıldım. Onu en sevdiği butikte yakaladım ve omzuna vurdum.”
“Ne söyledin ona?”
“Ne haltlar karıştırdığını sana söylemesini önerdim. Kalsın mı, gitsin mi 
senin karar vermenin daha doğru olacağını söyledim. Önüne gelene verip sana 
ortada hiçbir sorun yokmuş gibi davranamazdı.”
“Önüne gelene vermek mi? Biraz ağır olmamış mı?”
“Ağır mı? O galeride müşteriler de dâhil sevgilisine sadık tek bir kişi yok. 
İnan bana, bunu herhangi birine yapsaydı kıçıma sallamazdım ama sen baş­
kasın.”
“Sonra ne oldu? Onunla bir anlaşma mı yaptın?”
“Hayır. Ona bir şans verdim çünkü yumuşadım. Lisa’yla yüz yüzeyken onu 
sevmemek ne kadar zordur bilirsin. Ama hiçbir şey değişmedi. Dolayısıyla onu 
Kayani’de karşıma aldım ve seni sevdiğimi söyledim. Seni incitmesine göz yu­
mamayacağımı iyice anlamasını sağladım.”
“O ne dedi?”


“Senden ayrılmayı kabul etti. Sana âşık değildi. Sadece çok hoşlanıyordu. 
Ama benden zaman istedi. İlişkinizi bıçak gibi kesmenin gaddarlık olacağını 
söyledi. Alıştıra alıştıra yapacaktı bunu.”
“Lisa’yla ikimizi sen mi ayırdın?” diye sordum. Nedense bu gerçek beni 
rahatsız etmişti.
İç çekti. “Aslında pek sayılmaz. O gece onu bulduğumdaki hâli gözümün 
önünden gitmiyor, Lin. Ona ettiğim sözler kulaklarımda çınlıyor. Lin e gerçeği söy­
lemezsen ve ona acı çektirmeye devam edersen seni ben durdururum demiştim.” 
“Ciddi miydin? Onu sevmene rağmen yapar miydin?”
“Geçen yıl Lisa’yla çıktığınız bütün yemeklerde aslında sevgilileriyle yemek 
yedin. Bazı çiftlerin ikisiyle birden yatıyordu. Hem adamla, hem kadınla. Ve 
masada bunu bir tek sen bilmiyordun. Üzgünüm.”
“Lisa çok gezerdi. Ona bir kere bile nerede olduğunu sormadım çünkü 
ben de yoktum. O bana aynı soruyu sorsa cevap veremeyeceğimi biliyordum. 
Meğer başı beladaymış. Bunu bile fark edemedim.”
“Lisânın başı belada değildi. Asıl o baş belasıydı. Kayani’de seni özgür bıra­
kacağına söz verdi ve daha o dakika bana yazmaya başladı.”
Güldüm. “Deme.”
“Dedim bile. Her zamanki Lisa işte. Güzel, çılgın ve popüler.”
“Öyleydi gerçekten.”
“Önceleri safın teki olduğunu düşündüm. Ama değilsin. Sen insanlara gü­
veniyorsun ve bu yönünü seviyorum. Güven, ruhun ilacıdır. Benden vazgeç­
memen o kadar anlamlıydı ki. Hele de bunu ayrıyken yapabilmen, bana olan 
inancını hiç yitirmemen müthişti. Ne demek istediğimi anlıyor musun?” 
“Galiba, evet. Ama bundan sonra hep birlikteyiz.”
“Daima,” dedi.
“Bunca zamandır beni izlediğine inanamıyorum.”
“Ama doğru. Şehirden gideceğini söylemiştin, fakat kaldın.”
“Sen buradayken bir yere gidemezdim.”
Karşı kaldırım kalabalıktı. Dükkânın önünde gülen, konuşan ve kahve içen 
insanlar vardı. Dikkatle etrafı süzdüm. Her kapkaççıyı, torbacıyı ve sokak ser­
serisini gördüm. Şimdilik bir sorun yoktu.
“Lisa’nın Madam Zhou hakkında bildiklerini başka kimseye söyledin mi?” 
diye sordum.
“Evet ama önce doğru zamanı bekledim. Kavita artık biliyor. Defteri alana 
kadar Madam Zhou’nun suyuna gidecek. Sonra da onu küçük dostu, karmayla 
tanıştıracak.”


r
Madam Zhou ve Kavita. Bu savaşı kim kazanırsa kazansın birinin canı fena 
yanacaktı.
“O hâlde Madam Zhou, Kavita nın, dört yıl önce öldürttüğü bir adamın 
nişanlısı olduğunu bilmiyor?”
“Aynen. Kavita Singh gerçek adı değil zaten. Sevgilisi öldürüldüğünde 
Londra’da serbest çalışıyormuş. Geri döndüğünde adını değiştirdi ve Ranjit 
için çalışmaya başladı. Bir gazeteci olarak en büyük hayali erkek arkadaşının ci­
nayetini aydınlatmaktı. Kavita’nın yeterince güçlenmesini bekledim ve Madam 
Zhou’dan bahsettim. Ona o pisliği yenecek gücü verdim. Günü geldiğinde de 
Madam Zhou’yu önüne attım.”
“Madam Zhou defterindekilere şantaj yaparak itibarını geri kazanmaya ça­
lışırken aslında kendi mezarını kazıyor, öyle mi?”
“Bu bir satranç oyunu. İki güçlü kadın karşı karşıya. Bekleyip sonucu gö­
receğiz.”
“Kavita’nın o defteri ele geçirmesi ne kadar sürer sence?”
“Çok değil.”
“Oradaki bilgileri kullanacak mı?”
Güldü. “Elbette. Değişim rüzgârları yakın, bebeğim. Yer yerinden oyna­
yacak.”
“Hangisi daha korkunç bilemedim. Madam Zhou mu, yoksa Kavita mı?” 
“Sana Kavita hakkında peşin hüküm verme demiştim.”
“Benim kimseyi yargıladığım yok. Sadece bütün taşlarından ve onları atan­
lardan arınmış bir dünyanın hayalini kuruyorum.”
Güldü. “Bilmez miyim?”
“Bunun nesi komik?”
“Didier’nin seninle ilgili bir sözü aklıma geldi.”
“Nedir?”
“Linin yüreği temiz, ki bu affedilmez bir özellik bence, gibi bir şey de­
mişti.”
“Bunu iltifat olarak alıyorum.”
“Aşağıdaki üçüncü ofis kimin biliyor musun?”
“Ne bu? İtiraflar gecesi filan mı? Bakıyorum pek eğleniyorsun.”
“Tabii. Eee, üç numaranın kiracısı kim dersin?”
“Bilmem ama merak ediyorum doğrusu. Oradaki tüneli hâlâ görmedim.” 
“Gizlilik anlaşmasını imzalamayacaksın o hâlde?”
“Ne zaman yasal bir belgeye imza atsan, kader bir gün tatil yapar.” 
“Johnny Cigar,” dedi.


804 ■ Gregory David Roberts 
“No 
3’e 
Johnny Cigar mı 
yerleşiyor?”
«T' 
»
Evet.
“Karakterlerimi çalmaktan ne zaman vazgeçeceksin? Amritsar’da yarım ro- 
manlık adam var ama ben daha tek satır yazmadım.”
“Johnny emlak işine atılıyor. Özellikle gecekondu bölgelerinde uzmanlaşacak.” 
“Mahalleden kopamadı desene?”
“Ona ben mali destek sağladım. Ranjit’in vaftiz parasının artanıyla.” 
Amritsar Otel’deki dostlarımızı düşündüm. Sayıları her geçen gün artıyordu. 
“Karlesha da geldiğine göre Oleg buraya temelli yerleşir herhâlde.” 
Gülümsedi. “Umarım öyle olur. Onu seviyorum. Sen de seviyorsun.” 
“Biraz daha az mutlu olmasını tercih ederdim.”
“Naveen açılışa gelecek mi?”
“Diva için bir iş yapıyor. O kız öyle ya da böyle onu meşgul etmenin bir 
yolunu buluyor. Tabii yakınında tutmanın da.”
“Sence birlikte olacaklar mı?”
“Bilmiyorum,” dedim. Ne istediklerinden emin olamadığım için onlarla 
ilgili bir dilekte bulunmaktan kaçınıyordum. “Ama Naveen, Diva’dan vazgeç­
meyecek. Ne derse desin ona deli oluyor. Ve eğer bir Hintli’yle, onun gibi bir 
İrlandalı’yı bir araya getirirsen ortaya aşktan vazgeçemeyen bir adam çıkar.”
O sırada Aşk ve İnanç’ta bir hareketlenme oldu. Herkesin ellerinde tişörtler 
vardı. Bazıları bunları değiş tokuş ediyordu.
“Ne oluyor?”
“Hani Idriss’in anlattıklarım Vinson’a özetlemiştik ya?”
“Evet.”
“Vinson’la Rannveig, Randall’ın notlarından bazı cümleleri tişörtlere bas­
tırmış. Açılış gecesi hediyesi olarak dağıtıyorlar.”
Biraz ötemizde genç bir adam tişörtünü havaya kaldırdı. Başımı uzatıp ya­
zıyı okudum.

Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   182   183   184   185   186   187   188   189   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish