Yetenek onu nasıl kullandığındır
, de
mişti bir keresinde ve sözünü anlamlı kılmak için de bütün yeteneklerini
sergilemişti.
Vinson’la Rannveig bütün kibirlerinden arınarak manastırdan şehre döndü
ama onlarla sık görüşemiyorduk. Bir kahve barı açmak için harıl harıl çalışı
yorlardı.
Nihayet tadilat çalışmalarına ara verdikleri bir sırada birkaç dakika ko
nuşabildik. Karla, Rannveig’in koluna girdi ve kız kıza sohbet etmek için
dükkândan çıktılar.
“Hani kusursuz bir dalgayı yakalarsın ve hep yükselirsin ya? Kendimi işte
aynen öyle hissediyorum, dostum,” dedi Vinson.
“Dalga sörfünden çakmadığım için bilemeyeceğim, Vinson. Ben motor
cuyum.”
“Yine de ne demek istediğimi anlarsın.”
“Valla benim benzin depom var ve bir tek ona güvenirim. Bir dalgaya binip
sonsuza dek yükselmek bana göre değil.”
“Idriss’in dediği eğilim alanından söz ediyorum.”
“Hım.”
“Kusursuz dalgalar arasında ilerliyor gibiyim. Rannveig’le Idriss bana yeni
bir dünyanın kapılarını açtı. Bir sürü parlak fikrim var. Hatta bazen kafamdan
taşacaklar diye korkuyorum.”
“Mutlu olduğuna sevindim, Vinson. Şu kahve barı işi iyi oldu. Neyse. Biz
artık gidelim. Sonra...”
“Kahvecilik hoşuma gitti,” dedi bana aldırmadan. Duvarda yan yana duran
çuvalları işaret etti. “Sana Kolombiya ve Gana kahveleri arasındaki farkı anlat
sam beynin uçar.”
“Uyarı için teşekkürler. Ama biliyorsun, Karla’yla yapacak işlerimiz var. Bu
kadar uzun bir hikâyeye hazır olduğumdan emin değilim.”
“Ya dur. Hele ben bir başlayayım da.”
“Rannveig nasıl?” diye sordum sırf konuyu değiştirmek için.
“Yahu demin örneğini verdim ya? Hani şu kusursuz dalga.”
“Sevindim, dostum. Bizim kızlar nereye kayboldu sence?”
“Dur, önce şu taze çekirdeklerin kokusuna bak. O kadar nefis ki bir daha
ağzına kahve sürmezsin.”
“Sloganınız bu mu?”
“Yok. Sloganımız bizi anlatıyor, dostum. Aşk ve İnanç. Kafenin adı olarak
da bunu düşünüyoruz.”
Rannveig’in erkek arkadaşı, Vinson’ın düşüncesizce sattığı uyuşturucular
dan öldüğünde genç kızın kaybettiği türden bir masumiyet vardı Vinson’da.
Ve Rannveig’in Vinson’ın değişme çabasında yeniden bulduğu masumiyet,
dükkânları için seçtikleri adın ta kendisiydi: Aşk ve İnanç.
“Çekirdeklerimi koklatmadan bir yere salmam,” diye diretti.
“Yok. Ben böyle iyiyim.”
Bir avuç çekirdek kaptığı gibi yanıma koştu. “Hatırım için kokla.”
“Koklamayacağım Vinson. Ne kadar KolombiyalI oldukları beni cidden
ilgilendirmiyor.”
O sırada Karla’yla Rannveig geldi.
“Lin çekirdeklerimi koklamıyor,” diye sızlandı Vinson.
“Neden acaba? Benim bildiğim Lin kahveye bayılır,” dedi Karla.
Rannveig’in gözleri gururla parladı. “Stuart özel bir karışım hazırladı.
Gerçekten de şimdiye kadar tattığım en nefis kahve.”
“Çuval içeride. İsterseniz hemen getirebilirim,” diye atıldı Vinson.
“Sırf benim içinse, hiç zahmet etme,” dedim hemen. “Kokusu buraya kadar
geliyor.”
“Sana söylemiştim, Paskalya tavşanım,” dedi Stuart, Rannveig’e sarılarak.
“İnsanlar kahvemizin kokusunu ta sokaktan alacak. O koku onları buraya çe
kecek.”
“İyi şanslar, çocuklar,” dedim Karla’yı çekiştirerek.
“Dolunayda açılışımız var,” dedi Rannveig. “Unutmayın.”
Motora bindiğimizde Karla beni durdurdu.
“Vinson nasıl sence?” diye sordu kolunu omzuma atarak.
“Bir çekirdek dalgasına kapılmış gidiyor. Rannveig nasıl sence?”
“Sana dükkâna ne isim koyacaklarını söyledi mi?”
“Evet. Aşk ve İnanç. Neden?”
“Bence Vinson aşk, Rannveig de inanç.”
O sırada bir cenaze arabası önümüzde durdu. Direksiyonda, Uyuyan Güzel
Dennis vardı. Concannon yanında oturuyordu. Billy Bhasu’yla Tek Kişilik
Ordu Jamal arkada şeffaf bir tabutta yatan bir vitrin mankeninin yanına sı
kışmıştı.
Concannon dirseğini camdan çıkardı.
“Aranıyor,” dedi Karla’ya sırıtarak. “Ölü ya da Diri.”
“Çek arabanı,” dedim.
“Merhaba Karla,” diye el salladı Dennis. “Seninle uyanıkken tanışmak ne
güzel. Ben diğer taraftayken de tanışmış mıydık?”
“Merhaba Dennis,” dedi Karla gülerek. “Seni ilk gördüğümde uçuyordun.
Burada ne yapıyorsunuz?”
“Uykucular’ın tabuttaki hareketlerini gözlemliyoruz,” dedi sabırla.
“Mankene hassas sensörler taktım. Cildindeki en küçük morarmaları bile gös
terecekler. Böylece tabutların iç kaplamasının nasıl olacağına karar vereceğiz.”
“Kendi tabutlarınızı mı üreteceksiniz?” diye sordu Karla.
“Doğru bildin.” Dennis elindeki haşhaş çubuğunu Concannon’a verdi.
“Buna mecbur kaldık. Hâlihazırdaki tabutlarda Uykucuların bacaklarını birleş
tirmek zorunda kalıyoruz. Ben daha geniş tabutlardan yanayım. Uykucular’ın
rahatı önemli.”
“Anlıyorum,” dedi Karla gülümseyerek.
“Kuş tüyü dolgulu ipek kaplamalar düşünüyorum,” diye devam etti Dennis.
“Ayrıca tabutlar camdan yapılacak. Böylece Uykucular bitkiler, küçük hayvan
lar ve böceklerle arkadaşlık edebilecek.”
“Güzelmiş,” dedi Karla yine gülümseyerek.
“Billy Bhasu’ylaTek Kişilik Ordu Jamal’ı tanıtayım. Çocuklar, bu da Bayan
Karla.”
Billy Bhasu, Karla’ya sırıttı. Jamal da zincirlerini şıngırdatarak başını salladı.
Kendimi tutamadım.
“Tek Kişilik Ordu,” dedim Jamal’a.
“Tek Kişilik Ordu,” diye tekrar etti.
Karla’ya baktım ve hemen anladı.
“Tek Kişilik Ordu,” dedi ona gülümseyerek.
“Tek Kişilik Ordu,” diye yineledi Jamal.
Concannon’a pis pis baktım ama oralı olmadı.
“Biliyorsunuz, ölüler dans edebilir,” dedi neşeyle.
Gözlerim direksiyondaki Dennis’e kaydı.
“Sence arabayı senin kullanman iyi bir fikir mi, Dennis?” diye sordum
Concannon’ın çenesini kapamak için.
“Concannon bir cenaze arabası kullanacak kadar haşhaş içmedi,” dedi yan
kılı sesiyle.
“Ölüler dans edebilir,” dedi Concannon yine.
Karla bana yaslandı. “Deme yahu.”
“Diyorum vallahi. Bu meslek bana çok şey kattı. Eskiden vurduklarımı can
çekişirken bırakıp giderdim.”
“Concannon,” dedi Dennis. “Kafamı açıyorsun.”
“Ben sadece sohbet ediyorum, Dennis. Cenaze levazımatçıları da sosyalle
şebilir.”
“Haklısın ama ben ayıldığım zaman yeni cenaze arabasını kim test edecek?”
“Benim demeye çalıştığım,” diye diretti Concannon, “ölüler ruhları çıktık
tan çok sonra bile masada dans etmeye devam ediyorlar. Hatta dün bir tane
vardı. Benden bile daha kıvraktı. Gerçi ben dans için yaratılmamışım. Savaş ve
seviş. Benim olayım bunlar.”
776 ■ Gregory David Roberts
“Bir çubuk daha yak,” dedi Dennis. “Beni düşünmüyorsan, mankenin fer
yadına kulak ver.”
Araba hareket etti ve camlarındaki sloganı gördüm:
Huzur İçinde Uyu.
“Enteresan bir ekip,” dedi Karla.
“Tıpkı Araf’ta yapılan bir evlilik gibi,” diye mırıldandım. “Ama manken iyi
bir çocuğa benziyordu.”
Do'stlaringiz bilan baham: |