SEKSEN SEKİZİNCİ
D iva Devnani bizi havalı ofisinde toplantıya çağırdı. Ofis Worli Seaface teydi.
Yan yana dizili binalar geniş ve kavisli bulvarın ötesindeki denize gülümsüyor
du. Diva’nın binası bir okyanus gemisinin üst güvertesini andırıyordu. Yüksek
ve yuvarlak hatlı pencereleriyle pupa yelken gidiyormuş gibi bir hâli vardı ve
geniş balkonu da küpeşte görevi görüyordu.
Asansörün kapıları kapandığında Karla’ya cep şişemi verdim. Bir fırt çe
kip geri verdi. Asansörcü bana kaçamak bir bakış fırlattı. Şişeyi uzattım.
Dudaklarına değirmeden bir yudum aldı. Başıyla teşekkür edip şişeyi geri verdi.
“Tanrı herkesi korusun,” dedi.
Karla gülümsedi. “Ben de herkes adına Tanrı seni de korusun diyorum.”
Kapılar açıldığında karşımızda mermer ve cam karışımı bir oda belirdi.
Bütün masalarda daracık etekli ve bir hayli güzel kızlar oturuyordu.
Karla resepsiyonistle konuşurken, ben cam ve demir masaları dolaştım.
Kızların hepsinde kulaklıklar vardı. Odayı cızırtılı bir müzik sesi dolduruyor
du. Bazıları video oyunları oynuyor, kimileri de dergi okuyordu.
Kızlardan biri dergisinden kafasını kaldırdı ve kulaklığını çıkardı.
“Ne vardı?” diye sordu çakmak çakmak gözlerle.
“Ah, ben... Yok bir şey,” diye geveledim ve Karlanın yanına döndüm.
Resepsiyonist bizi bir bekleme odasına götürdü. Diva’nın ofisinin kapısına
bakan yumuşak kotuklara gömüldük. Önümdeki sehpada moda ve ekonomi
dergileri duruyordu. Bir sürahide soğuk soda ve insan eli şeklindeki bronz bir
kâsede yer fıstıkları vardı.
Bronz el daha otururken dikkatimi çekmişti. Onu işaret ederek verdiği me
sajı anlamaya çalıştım.
“Maaşına zam isteyenlerin sonu,” dedim. “Ya da Diva maaş yerine babayı
alırsınız diyor.”
“Dilenciler seçim yapamaz,” dedi Karla.
BOLUM
“Bravo,” dedim onu gözlerimle alkışlayarak.
Uzun boylu ve güzel bir kız yanımıza geldi.
“Size kahve ikram edebilir miyim?”
“Belki daha sonra Diva’yla içeriz,” dedi Karla. “Teşekkürler.”
Kız gittiğinde Karla’ya baktım.
“Burası ne tuhaf değil mi?”
“Nesi var? Mermerleri mi diyorsun?”
“Hayır, kızları. Boş boş oturuyorlar.”
“Nasıl yani?”
“Ya görmedin mi? Buraya sırf takılmaya gelmiş gibi bir hâlleri var.”
“Belki durgun bir gündür.”
“İnsaf. Resepsiyonda tam yedi tane fıstık gibi kız var ve hiçbir şey yapmıyorlar.”
“Asıl tuhaf olan senin onları sayman bence.”
“Ama...”
O sırada ofisin kapısı açıldı. Randevumuza tam bir dakika vardı. İçeriden
bir örnek takım elbiseler giyen ve bir örnek sırıtışlı adamlar çıktı.
“Dakiklik vakit hırsızlığıdır,” dedi Karla saate bakıp ayağa kalkarak.
Diva elleri belinde dışarı çıktı.
“Gelin,” dedi Karla’yı yanaklarından öperek. “İkinizi de çok özledim.
Davetimi kabul ettiğiniz için sağ olun.”
Diva ofisinde bir çalışma masasına dönüştürdüğü büyük, siyah bir piyano
nun arkasındaki kocaman koltuğa oturdu.
Piyanonun üzerinde babasının gümüş çerçeveli bir fotoğrafı duruyordu.
Resmin önüne sarı çiçekler serpiştirilmişti ve tavuskuşu tüyü şeklinde bir tüt-
sülükte güzel kokulu bir tütsü yanıyordu.
Geniş bir odaydı ama Diva’nın masasının önünde yalnızca iki tane koltuk
vardı. Demek ki demin buradan çıkan bütün o kurt iş adamları toplantı boyunca
ayakta dikilmişti.
Zor kız,
diye düşündüm. Ama onu kim suçlayabilirdi ki?
“Size içki ikram edebilir miyim?” diye sordu. “Ben de bir tane içsem fena
olmaz.”
Masasındaki düğmeye bastı. İki saniye sonra odaya diğerlerinden de gü
zel bir kız girdi. Kaygan zeminde iğne topukları üzerinde hafifçe sendeleyerek
yürüdü ve masanın önünde durdu. Mini eteği uzun bacaklarının neredeyse
tamamını gözler önüne seriyordu.
“Martini,” dedi Diva. “Konuklarımla tanış. Bayan Karla ve Bay Shantaram.”
Karla, kıza el salladı. Ben ayağa kalkıp elimi göğsüme koydum ve başımı
eğdim. Hindistan’da bir kadını selamlamanın en kibar yolu buydu çünkü çoğu
kadın el sıkışmaktan hoşlanmıyordu. Martini de başını eğdi ve tekrar yerime
oturdum.
“Ben bir Manhattan alacağım,” dedi Diva. “Sen, Karla?”
“Votka. İki de buz lütfen.”
“Limonlu soda,” dedim.
Martini elli kalibrelik topukları üzerinde döndü ve cam bir hayvanat bah
çesindeki bir zürafa gibi son derece yavaş adımlarla uzaklaştı.
“Sizi buraya neden çağırdığımı merak ediyorsunuzdur,” dedi Diva ve bana
düşünecek yeni bir konu çıktı. Ofisine neden çağrıldığımızı bir kez bile merak
etmemiştim zira.
“Ben asıl senin nasıl olduğunu merak ediyorum,” dedi Karla. “Haftalardır
görüşmedik.”
Gülümsedi. “İyiyim.” Ufacık boyuyla kocaman koltuğun içinde kaybol
muştu. “Yorgunum, o kadar. Ama değdi. Her şeyi sattım. Dün ve bugün hep
toplantılarla geçti. Bu sonuncu randevum.”
Karla kaşlarını kaldırdı. “Her şeyi sattım derken?”
“Portföyümdeki bütün yöneticilerin bonus hisseleri var. Onlara bütün
portföyü tek seferde satarsam hisselerinin değersizleşeceğini söyledim. Ama
hisselerini bana geri verirlerse şirketleri kendi yönetim kurullarıyla yönetebile
cekler ve tek bir dolar harcamadan kendilerine yüksek bonuslar verebilecekler
di. Ben de istifa edecektim.”
“Zekice bir hareket,” dedi Karla. “Büyük hissedar olarak onlara karşı kul
lanabileceğin yıllık bir genel kurul toplantısı var. Ama günlük olaylardan elini
eteğini çekiyorsun. Ertesi gün başın ağrımadan sarhoş olmak gibi.”
“Aynen,” dedi Diva, Martini içkilerle geldiğinde. “Yanınızda esrar var mı?”
“Evet,” dedi Karla’yla Martini aynı anda ve birbirlerine baktılar.
Bana biraz gerilmişler gibi geldi. Ama güzel kadınlar arasındaki soğuk sa
vaş erkek gözlerinin ve sezgilerinin takip edemeyeceği kadar karmaşıktır. Tam
olarak neler döndüğünden emin olamayacağım için herkese gülümsemekle ye
tindim.
Karla ince, zarif tabakasından bir sigara çıkarıp Diva’ya verdi. Martini’nin
uzun bacakları vardı ama mini eteğinin cebi yoktu. Dolayısıyla yenilgiyi kabul
lenip topuklarını tıkırdatarak odadan çıktı.
“Teşekkürler, Karla,” dedi Diva. “Sizin anlayacağınız, bundan sonra özgür
bir kadınım. Saat daha geç olsaydı şampanyalı bir kutlama yapardım. Bütün
gün kokteyl içebilirim ama şampanyaya bir başladım mı, IQ’m yirmilere düşü
yor ve o aptallığı gece yarısına saklıyorum. Bu arada, kadınların özgürlüğüne!”
“Kadınların özgürlüğüne!” dedi Karla bardağını kaldırarak.
Diva bir süre konuşmadı. Karla onu daldığı düşüncelerden uyandırdı.
“Ne kadar kötüydü?”
“Ah. Hepsi ipleri elinde tutmanın derdinde. Bir erkeğin kıçını memnuni
yetle yalıyorlar ama karşılarında bir kadın görünce afallayıp kaldılar.”
“O kadar mı belli ettiler?” diye sordu Karla.
“Her toplantıda gözlerinden okudum. İspiyonculardan kulağıma bazı söy
lentiler de çalınıyordu tabii. Erkekler erkeklere kolay ihanet eder bilirsiniz.
Kontrolün bende olması bir savaş ilanı gibiydi. Babamın, şirketlerinin kanını
emmesine izin verdiği bu parazitler, kara para bizi az kalsın batıracakken baş
larını diğer tarafa çevirmeyi yeğledi. Ama işin başına ben geldiğimde çirkinleş
meye başladılar. İşi tehdide kadar vardırdılar. Ne demek istediğimi anlıyorsun,
değil mi, Karla?”
“Öylelerini ya mahvedersin ya da geride bırakırsın. Sen onları mahvedebi-
lirdin, Diva. Baban sana o gücü verdi. Oyundan neden çekiliyorsun?”
“Babam enerji sektörüne girmişti. İnşaat işleri sarpa sarınca elimizde bir tek
o kaldı. Bana kalsa benzin ve kömür işine hiç bulaşmazdım ama babam böyle
uygun görmüş. Beni binlerce insanın ekmek yediği bir çarka mahkûm etti.
Onlara sırt çeviremem.”
“Yani hâlâ oyundasın?”
“Sayılır. Ben aktif olmayacağım ama yeni müdürlere şirketlerdeki pislikleri te
mizledikleri sürece her yıl hisselerinin bir kısmını geri alabileceklerini çıtlattım.”
“Sen ne yapacaksın?”
“Şirketlerden birini kendime ayırdım. Şimdilik satışa çıkarılmamasını ga
rantiledim. Size bahsettiğim manken ajansıyla gelinlikçi bende. Bu kervana bir
de düğün organizasyonu ekledim. Onlarla ilgileneceğim.”
“Ah, anladım,” dedim. “İçerideki kızlar iş bekleyen mankenler.”
“Sayılır.” Diva yeniden Karla’ya döndü. “Seninle bunları konuşalı epey
oldu, Karla. Umarım hâlâ ilgileniyorsundur. Senin fikirlerine değer veriyorum.
Söyle bakalım, ne düşünüyorsun?”
“Sadece bir fikirken bile bayılmıştım,” dedi Karla. “Şehirde olduğumuz sü
rece biz varız. Haftaya bize yemeğe gelsene. Daha detaylı konuşuruz.”
“Olur,” diye mırıldandı Diva ve gözleri babasının fotoğrafına kaydı.
Ona zaman tanımak için ikimiz de konuşmadık.
“Neden herkesin bana Diva demesi için ısrar ediyorum biliyor musunuz?”
diye sordu az sonra gözlerini fotoğraftan ayırmadan. “Bir partide tuvalete git
miştim ve arkadaşlarımın arkamdan Boş Kafa Divya dediğini duydum. Ve
biliyor musunuz? Çok haklıydılar. Hiçbir zaman aptal bir kız olmadım ama
eskiden sığdım. Anlatabiliyor muyum? O gece adımı değiştirdim ve herkesin
bana Diva demesini sağladım. Ama hayatımda ilk kez şimdi o eski sığ Divya
olmadığımı hissediyorum.”
“Benim tanıdığım Diva gayet dolu bir kız,” dedi Karla.
Diva ona bakıp gülümsedi.
“Evet, hepsi bu kadar sanırım.” Ayağa kalkıp uzun uzun esnedi ve gerindi.
Biz de kalktık. Diva bizi kapıya kadar geçirdi.
“Senin adına sevindim,” dedi Karla ona sarılırken. “Artık özgürce uçabilir
sin yavru kuş.”
Motora bindik ve ikimiz de kendi düşüncelerimize dalarak amaçsızca do
landık. Ben hayatının bir döneminde bir gecekondu mahallesinde yaşamak zo
runda kalan ve bütün servetini sağa sola dağıtan küçük, zengin kızı düşündüm.
Karla nın aklı kim bilir kimdeydi.
“Hepsi de pahalı fahişeler,” dedi az sonra.
“Efendim?”
“Pahalı fahişeler diyorum.”
“Kim?”
“Ofisteki kızlar. Güzel güzel oturup hiçbir şey yapmayanlar. Hepsi de es
kiden telekızdı. Fetiş konusunda uzman dominatrisler. Diva onları parti için
çağırdı. Sonra da işe aldı. Mankenlik filan yaptıkları yok. Düğün işini onlar
yürütecek.”
“Gördüğüm kadarıyla kıvramayacakları bir iş yok gibi,” dedim. “Neden
daha önce söylemedin?”
Bana yaslanmaktan vazgeçip “Dur,” dedi.
Bir otobüs durağının yanına çektim.
“Ne diyecektim? Yaşadın, hayatım. Bir emekli telekızlar cennetine gidiyo
ruz mu?”
“Yine de...”
Daha fazla uzatmadan gazladım ama biraz sonra tekrar durmak zorunda
kaldık çünkü Oleg iki sokağı birbirinden ayıran betonun dibine oturmuş, gi
tarını tıngırdatıyordu.
“Ne yapıyorsun, Olezhka?” diye sordu Karla gözlerinin içi gülerek.
“Gitar çalıyorum, Karla,” dedi bizim Rus.
“Görüşürüz, Oleg,” dedim.
Ama Karla parmağını usulca omzuma bastırarak beni durdurdu.
“Burayı neden tercih ettin?”
“Akustiği mükemmel,” dedi Oleg sırıtarak. “Arkamda deniz, binalar...”
“Ne çalıyorsun?”
“The Call’dan
Do'stlaringiz bilan baham: |