Didier Gazete Okuyor
uyarısı asmaz mı?”
“Aman ne komik,” dedi Sweetie ağzının kenarındaki kürdanı diğer tarafa
geçirerek.
Didier gazeteyi bir kenara fırlatıp bana sarıldı.
“Güneşi üzerine giyinmişsin,” dedi.
Beni bir an dikkatle inceledi.
“Hemen göze batıyorsun mu desem? Ama jönden çok bir dublöre benze
mişsin.”
“Göze çarpmak daha uygun sanki ama ben şeninkini daha çok sevdim.
Film setinden arkadaşımla tanış. Naveen Adair.”
“Dedektif Adair!” diye bağırdı Didier. Onunla içtenlikle el sıkışırken
Naveen’in uzun boylu, atletik vücudunu bir profesyonelin gözleriyle süzdü.
“Gazeteci arkadaşım Kavita Singh’den hakkınızda çok şey duydum.”
“Sizi de bana anlattı,” dedi Naveen gülümseyerek. “Bütün hikâyelerin mer
kezindeki adamla tanışmak büyük şeref.”
“Sizin gibi genç birinden böylesi bir kibarlık beklemezdim doğrusu,” dedi
Didier yeniden otururken. Bize de karşısına geçmemizi işaret edip Sweetie’ye
seslendi. “Ne içersiniz? Bira? Bize buz gibi üç bira, Sweetie.”
“Biranızı sikeyim,” diye mırıldandı Sweetie ve ayaklarım sürüye sürüye
uzaklaştı.
“İtici yaratık,” dedi Didier onun arkasından bakarak. “Ama nedense bu
bezgin hâlleri bana çekici geliyor.”
Masada üç kişiydik ama hepimiz sırtımızı duvara vererek oturduk.
Masaların ilerisinden sokak görünüyordu. Didier ufku gözleyen bir kazazede
gibi gözlerini restoranda gezdirdi.
“Eee, anlat bakalım,” dedi bana döndüğünde. “Goa nasıldı?”
Cebimden mavi kurdeleyle bağlı bir deste mektup çıkarıp ona uzattım.
Didier bir an onları kanadı kırık bir kuş gibi avucunda gevşekçe tuttu.
“Zor kullandın mı?” diye sordu.
“Hayır.”
Başını kaldırdı. “Hadi ya?”
“Kullanmalı mıydım?”
“Yok canım. Tabii ki hayır.” Gözleri dolmuştu. “Didier böyle bir iş için
ödeme yapmaz.”
“Sen bana bir ödeme yapmadın ki.”
“Teknik açıdan, hiçbir şey ödemek de bir şey ödemek demek. Doğru değil
mi, Naveen?”
“Hiçbir şey anlamadım. Onun için, tabii ki size katılıyorum.”
“Ben sadece,” dedi Didier burnunu çekerek, “aşk mektuplarımı saklamak
için biraz daha çaba göstereceğini sanmıştım. Yani ne bileyim? Beni hâlâ sevdi
ğini gösteren bir ipucu arıyorum galiba.”
Didier’nin eski aşkı Gustavo’nun maymun suratındaki nefreti hatırladım.
Didier’nin cinsel organlarına etmediği küfür kalmamış ve aşk mektuplarını
bungalovunun arka penceresinden çöp çukuruna fırlatmıştı.
Çukura inip mektupları çıkarması, temizlemesi ve bana vermesi için kula
ğını tırnağımla yırtmak zorunda kalmıştım.
“Maalesef,” dedim. “Gönlü senden geçmiş.”
“Ne yapalım?” diye iç çekti Didier. “Yine de sağ ol, Lin.” Biralarımız gel-
diğinde duraksadı. “Biliyorsun, Goada hakkımda tutuklama emri çıkarılmasa
seni yormazdım.”
“O emirlerin takibini iyi yap, Didier,” dedim. “Ben çoktan ipin ucunu ka
çırdım. Senin arkanı toplayacağım diye canım çıktı.”
“İyi ama Hindistan’da sadece dört tane tutuklama emrim var.”
“Sadece dört mü?” dedim alayla. “Aman canım. Bir şey değilmiş.”
“Bir ara dokuzdu. Yaşlandıkça ıslah oluyorum galiba.” Burun kıvırdı.
“Kesin hepsi iftiradır,” dedi Naveen.
“Ah, teşekkürler. Ne kadar naziksin, genç adam. Söyle bakalım, silahları
sever mısın:
“İnsan ilişkilerim iyi değildir,” dedi Naveen birasının sonunu içip ayağa
kalkarak. “Onlarla yalnızca elimde bir silah varken bağ kurabiliyorum.”
Didier güldü. “İstersen bu konuda sana yardımcı olabilirim.”
Naveen de sırıttı. “Bahse girerim olursun. Lin, George’ların peşindeki şu
adama bir bakayım diyorum. Burada buluşuruz, tamam mı?”
“Dikkat et. Daha kim olduğunu bilmiyoruz.”
“Merak etme,” dedi gençliğin o nefis kaygısızlığıyla. “Bana müsaade.
Didier, seninle tanışmaktan onur duydum. Hoşça kal.”
Onun akşam kargaşasına karışmasını izlerken Didier’nin kaşlarını çattığını
fark ettim.
“Ne oldu?”
“Hiç.”
“Söyle.”
“Hiç dedim ya?”
“Bu bakışını bilmesem inanacağım.”
“Hangi bakış?” diye bağırdı alıngan bir yüzle. Gören de onu içkimi çalmak
la suçladığımı sanırdı.
Didier Levy kırklı yaşlarının ortalarındaydı. Siyah buklelerinde kışın ilk
karını andıran tek tük beyazlar belirmişti. İncecik kılcal damarların arasında
masmavi parlayan irisleri onun genç ve hovarda ruhunu yansıtırdı. Yılların es
kittiği bedeninde hâlâ küçük, yaramaz bir çocuk saklıydı.
Gece gündüz alkolün her türlüsünü içebilirdi. Bir züppe gibi giyinirdi ve
züppelerin bile sıcaktan dağıldığı saatlerde de şıklığını itinayla korurdu. Arada
ısmarlama yaptırdığı bir sigaralıktan çıkardığı özenle sarılmış esrarlı sigaralarını
tüttürürdü. Birçok suçta profesyonel ve birkaçında uzmandı. Ayrıca bunun
hâlâ gizli kapaklı yaşandığı bir şehirde alenen homoseksüeldi.
Onu beş yıldır tanıyordum. İçimizdeki ve dışarıdaki düşmanlarımızla nice
mücadelelerimiz olmuştu. Cesurdu. Seninle bir namlunun ucunda dikilir ve
asla kaçmazdı.
Şahsına münhasırdı. Özgürce yaşadığımızda nasıl eşsiz birine dönüşeceği
mizin kanıtıydı. Onu kayıp aşklarımız, tehlikeli şehvetlerimiz ve hayatın anla
mını çözmek için diz çöktüğümüz saatler boyunca tanıdım. Onunla bir insanı
sevmenize yetecek kadar uzun yalnız kurt geceleri geçirdim.
“Şu bakış,” dedim. “Hani herkesin bilmesi gereken bir şeyi biliyormuşsun
gibi. Bana hiçbir şey söylemediğin hâlde
ben sana söylemiştim,
der gibi. Onun
için, çok geç olmadan söyle hadi.”
Didier’nin küskün yüzü sevimli bir gülümsemeyle çarpıldı.
“Aslında bunu kendime söylüyorum,” dedi. “Onu çok sevdim. Bu kadarım
beklemezdim doğrusu. Ama Naveen Adair hakkında konuşulanlar var.”
“İnsanlar hakkında söylenenlerin hepsi birer oy olsaydı, bir yerlerde başba
kan olurduk.”
“Haklısın. Ama bu oğlan hakkında söylenenlerin hepsi birer uyarı niteli
ğinde. Ne derlerdi: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”
“Enteresan bir ifade tarzı, hı?”
“İyi dövüştüğünü söylüyorlar. Hatta çok iyi. Üniversitede boks şampi
yonuymuş. İstese ülke şampiyonu bile olabilirmiş. Yumrukları ölümcülmüş.
Çok da hızlıymış. Kışkırtıldığında şiddete başvurmaktan bir an bile çekin-
miyormuş.”
“Bir kışkırtma üstadı konuştu. Hem birkaç dedikoduya pabuç bırakacak
değilim.”
“Gencecik yaşında kimleri devirmiş bir duysan. Onun gibi toy birinden
beklenmeyecek kadar çok leşi var. Sevimli gülümsemesine aldanma derim.”
“Senin sevimli gülümsemenin ardında da koca bir kan gölü var, dostum.”
Kır buklelerini arkaya atarak bu iltifatı memnuniyetle kabul etti.
“Teşekkürler, dostum. Ben sadece duyduklarımı tekrarlıyorum. Zorda kalırsan
direkt vuracaksın. Bu adamla dövüşülmez.”
“Öyleyse silah taşıdığın için şanslısın.”
“Ben ciddiyim, Lin ve bilirsin, ciddiyetten hiç hoşlanmam.”
“Söz veriyorum, dikkatli olacağım. Tamam mı? Şimdi kalkmam gerek.”
“Beni burada içkimle yapayalnız bırakıp eve, o kadına mı gidiyorsun?”
diye dalga geçti. “Goa’da üç hafta kaldın. Hâlâ seni bekliyor mu sanıyorsun?
îngilizlerin bütün zarafederiyle söylediği gibi sakın seni daha güzel bir manzara
için terk etmiş olmasın?”
Elini sıktım. “Ben de seni seviyorum, kardeşim.”
Kendi başına nefes alan sokağa çıktığımda son kez arkama baktım. Di
elindeki aşk mektuplarını sallayarak bana veda etti.
Birden duraksadım. Sık sık onu terk ettiğim hissine kapılırdım ve bu da
anlardan biriydi. Aptalcaydı, biliyordum. Şu koca şehirde kendi kendine d
çok yetebilen bir kaçakçı var mıydı acaba? Didier hayatımda tanıdığım en ba*
ğımsız gangsterlerden biriydi. Ne kimseye ne bir borcu vardı ne de kimsede
bir korkusu. Mafya şirketler, polis ve sokak çeteleri, hepsi ona vız gelirdi.
Ama insanın bazı sevdikleri vardır ki, onlardan ayrılırken kendinizi yerini-
yurdunuzu terk ediyormuş gibi hissedersiniz.
Eski dostum Didier, yeni arkadaşım Naveen ve beni istediği sürece yanında
kalacağım ada şehrim, Bombay: Her birimiz kendimizce tehlikeliydik.
Yıllar önce Bombay’a geldiğimde olduğum adam, bilmediği bir ormanda
bir yabancıydı. Şimdi olduğum adamsa o ormandan yabancıları gözetliyordu.
Evimdeydim. Yolumu biliyordum. Biraz da sertleşmiştim belki çünkü bir eksi
ğim vardı. Orada, kalbime yakın bir yerde olması gereken bir şey.
Ben hapisten kaçtım, Didier zulümden. Naveen sokaktan kaçtı, güney şeh
ri denizden ve hep birlikte birer birer bu adaya fırlatılıp atıldık.
El salladım ve Didier aşk mektuplarıyla alnına dokunarak selamladı beni.
Gülümsedim. Tamam. Artık ondan ayrılabilirdim.
İçimizdeki gerçek, güzel değilse eğer, ne gülücükler işe yarar ne de vedalar
affettirir bizi. Hiçbir iyilik kurtaramaz benliğimizi. Ve biz, insanoğlu, ancak
gerçek kalplerimizle bağlanırız birbirimize. Sevginin başka hiçbir yaratıkta rast
lanmayacak kadar saf hâlleriyle.
Do'stlaringiz bilan baham: |