kadar normal olduğunu sanmıyorum. Senin anlayacağın, yargılanmak için akıl
sağlığının yerinde olması lazım. Bu durumda, dünyadaki bütün mahkûmların
akıl sağlığı tasdiklenmiş demek. Dışarıda psikologlara giden onca insanı düşü
nürsen yakında akıllarının yerinde olduğunu bir tek parmaklıkların arkasında
kiler kanıtlayabilecek.”
Lisa gözlerini bana dikmişti. Bakışlarında belli belirsiz bir gülümseme vardı.
“Elinde tereyağlı çöreğinle yine ağır muhabbetlere girdin.”
“Bugünlerde seni güldürmeye çalıştığımda bile beni ağır muhabbetler yap
makla suçluyorsun.”
“Yine bana mı geldik?” dedi birden öfkelenerek.
“Hayır. Ben yalnızca...”
“Sen sütten çıkmış ak kaşıksın. Ben espriden anlamıyorum, öyle mi?”
“Lisa, lütfen.”
O sırada Atif tabakları almaya geldi. Lisa’yla konuşacak çok şeyimiz oldu
ğunda
en az iki, üç çörek yerdik ama sadece çay söyledim.
“Bun musca?"
diye sordu Atif.
“Hayır.
Sirfchai.”
Sadece çay.
“Bir tane getireyim, paylaşın isterseniz,” diye üsteledi.
“Hayır. Sadece çay.”
“Thik,
’’dedi kaşlarını çatarak.
Sonra derin bir nefes alıp mutfağa seslendi.
“Do chai! Do chai lao. Bun musca yok! Tekrar ediyorum, bun musca yok!”
“Bun musca yok mu!”
diye bağırdı biri mutfaktan.
Lisa’ya, sonra Atif’a ve servis penceresinden kafasını uzatan aşçı, Vishal’a
baktım. Elimi kaldırdım.
“Tamam. Bir
bun muscaT
diye bağırdım.
“Evet,” diye haykırdı Atif zaferle.
“Ek bun musca, do chai!”
Vishal heyecanla kafasını salladı ve sırıttığında bembeyaz dişleri göründü.
“Ek bun musca, do chai!”
diye yineledi neşeyle ve gaz ocağında kaynayan
demliğin başına gitti.
“Neyse. Bu meseleyi de tatlıya bağladık,” dedim Lisa’yı yumuşatmak için.
Bunlar Bombay’da her gün yaşadığımız ve birlikte keyif aldığımız şapşal ve
mutlu anlardı.
“Ne tuhaf,” dedi.
“Aman, Atif’ı bilmez misin? Hep...”
Sözümü kesti. “Ben dün de buradaydım. Karla’yla.”
“Ne?”
“Tıpatıp aynı sahne tekrarlandı.”
“Dur bir dakika. Dün Karla yla buraya geldin ve bana söylemedin, öyle mi?”
“Neden söyleyeyim? Sen bana kimlerle görüştüğünü ya da dövüştüğünü
anlatıyor musun?”
“Geçerli bir sebebim olduğunu biliyorsun.”
“Her neyse. Karla’yla buradaydık ve aynı garsonla aynı olayı yaşadık.”
“Atif’la mı?”
“Karla da adını biliyordu.”
“Ben burada en çok Atif’ı severim. Onu herkes sever.”
“Anlamıyorsun.”
“Neyi? İlla Karla’yı mı konuşacağız?”
“Ha düşünmüşüz, ha konuşmuşuz. Ne fark eder?”
“Demek sen Karla’yı düşünüyorsun. Çünkü ben düşünmüyorum.
Ben bizi
düşünüyorum. Seni ve beni. Şu anda sadece biz varız.”
Kaşlarını çatıp peçetesini katlamaya koyuldu.
Az sonra çaylarla çörek geldi. Baktım Atif tepemizden ayrılmıyor, çörekten
bir parça koparıp çayıma batırdım. Sevinçle kafasını sallayıp gitti.
“Kusura bakma,” dedi Lisa peçeteyi okşayarak. “O kadar boktan bir haya
tım oldu ki, ona buna sarıyorum işte.”
Hikâyesini defalarca dinlemiştim. Hep farklı ama özünde aynıydı ve her
zaman bir kere daha dinlemeye hazırdım.
“Biliyorsun, kimse bana kötü filan davranmadı. Öyle bir şey değil. Annemle
babam harika insanlar. Sorun bende.”
“Sende
bir sorun yok, Lisa.”
“Var.”
“Öyleyse bile sevilmeyecek bir şey değil.”
Bir parça çöreği çayına batırdı. Bana söylemeye çalıştığı her neyse, onu an
latmanın başka bir yolunu arıyordu.
“Sana geçit törenini anlatmış mıydım?”
Gülümsedim. “Evet ama Kayani’de değil.”
“Her yıl ana caddede Kurucular Günü şenlikleri yapılırdı. Herkes geçit tö
renini izlemeye gelirdi. Yürüyüşe lise bandosu da katılırdı. Kocaman bir kayı
ğımız vardı...”
“Gösteri arabası değil miydi o?”
“Evet, evet. Okul aile birliği yaptırmıştı. Her sene başka
bir temaya uygun
süslenirdi. Hatta bir sene beni onun tepesindeki bir tahta oturttular. O senenin
teması Özgürlük Meyveleri’ydi. Kayığı...”
“Araba.”
“Ay, takıldım kayığa. Her neyse. Arabayı meyve ve sebzelerle süslemiştik.
Ben Özgürlük Güzeli olmuştum.”
“Kim bilir ne fıstıktın.”
Güldü.
“Kocaman bir meyve sebze yığınının üzerinde oturuyordum. Etrafım pa
tateslerle çevriliydi. Ve bütün cadde boyunca bir kraliçe gibi halkı selamlamak
zorundaydım.”
Elini kaldırıp o selamlamayı taklit etti.
Atif bir kez daha tabaklan toplamaya geldi. Sonra tek kaşım kaldırarak
bana baktı. Avucumu masanın üzerine doğru tuttum. Şimdilik bir şey lazım
değil,
Do'stlaringiz bilan baham: