S h a n t a r a m



Download 7,58 Mb.
Pdf ko'rish
bet24/190
Sana22.07.2022
Hajmi7,58 Mb.
#838043
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   190
Bog'liq
Dağ gölgesi

“Arey, pagal hai tum?” Aklım mı kaçırdın?
Birkaç kişi bana yaklaşmaya yeltendi. Bıçağı biraz daha ittim.
“Durun, ne yapıyorsunuz? Herife doğratacak mısınız beni?”
Adamlar durdu. Gözlerimi Danda’nın yüzünden ayırmadan Vishnu’yla ko­
nuştum.
“Bıçaklarımı istiyorum,” dedim. Dudaklarım bir tuğla ustasının elleri kadar 
hissizdi. “Onları hemen şimdi bana veriyorsunuz.”
Vishnu duraksadı. Danda boncuk boncuk terliyordu. Benim öfkemden 
çok patronunun kayıtsızlığından korkmuş gibiydi.
Vishnu sonunda kararını verdi ve bıçaklarla bize yaklaştı. Onları bana 
uzattığında ikisini de kemerimin arkasına sokuşturdum. İtalyan bıçağı hâlâ 
Danda’nın karnındaydı.
Vishnu adamının gömleğine yapışıp onu çekmeye çalıştı. Bıçağı Danda’nın 
yumuşak karnına biraz daha ittim. Bıçağın yarım santimetresi etine batmıştı. 
Onu bir santimetre daha kaydırırsam bir organa saplanacaktı.
“Dur dur!” diye cıyakladı Danda. İyice paniklemişti. “Baksana öldürecek
beni.”
“Ne istiyorsun?” diye sordu Vishnu.
“Pakistan’ı anlat.”
Vishnu güldü. Güzel bir gülüştü. Temiz ve net. Beni havuz mobilyalarıyla 
haşır neşir etmediği bir gün belki bu gülüşü sayesinde ondan hoşlanabilirdim.
“Sevdim seni ama bir yandan da öldürmek istiyorum,” dedi sürmeli gözle­
rinde muzip bir pırıltıyla. “İnsanı çelişkilere sürükleyen bir yapın var.”
“Bana Pakistan’ı anlat,” dedim.
“Gerçekten hiçbir şey bilmiyorsun, değil mi?” Derin bir iç çekti ve gülümse­
mesi kayboldu. “Meclis toplantısına katıldığını duyduk. Goa’ya filan da gidince 
neler döndüğünü biliyorsundur diye düşündük. Seninkiler arkandan iş çeviriyor, 
dostum. Bu hem tehlikeli, hem de senin adına biraz aşağılayıcı sanki.”
“Bana neler döndüğünü anlatmazsan adamın tahtalıköyü boylayacak. 
Nedir bu Pakistan meselesi?”
L


“Sana bildiklerimi anlatırsam gidip hepsini Sanjay a ötersin,” dedi esnem
e

sini güçlükle bastırarak.
Sağ gözünün üzerinde derin bir yara izi vardı. Konuşurken parmağıyla or^ 
ovuşturdu.
“O zaman Sanjay avantajlı duruma geçer. Bu da benim hiç hoşuma gitmez. 
Danda’yı bırak. Motoruna bin ve git. Danda’yı öldürürsen seni öldürmek zo­
runda kalırım çünkü o benim kuzenim. Ama ben seni öldürmek istemiyorum. 
Kimseyi öldürmek istemiyorum. En azından bugünlük. Bugün karımın do­
ğum günü. Onu kutlayacağız.”
Gözlerini yukarı dikti.
“Çabuk git buradan,” dedi tekrar bana baktığında. “Bir şeyler bildiğini sa­
nıyorduk. Yanılmışız. Gerekenleri öğrendiğinde yine konuşmak istersen bana 
nasıl ulaşacağını biliyorsun. Boşuna kin tutma. Bu piyasada olur böyle şeyler. 
Amerikalıların dediği gibi, sana borcum olsun.”
“Benim de sana,” dedi Danda’yı bırakıp geri geri motoruma doğru yü­
rürken.
Tekrar güldü.
“En iyisi ödeştik sayalım. Bir dahaki karşılaşmamızda temiz bir sayfa açarız. 
Bağlantıya geçmek istediğinde buraya mesaj bırak. Mutlaka kulağıma gelir.”


FI er erkek yediği dayakla farklı biçimde yüzleşir. O yıllarda, beni döven 
adamlar hakkında toplayabildiğim kadar bilgi toplar ve kaderin beni onlarla 
yeniden buluşturmasını beklerdim.
Hapisten kaçarken, yumruğumla bir ofisin tavanını deldim, çatıya çıktım 
ve güpegündüz bir arkadaşımla birlikte ön duvardan atladık. Çatıya çıkmak 
için kullandığımız tavan güvenlik şefinin odasınındı. Beni, arkadaşımı ve daha 
birçok mahkûmu hiçbir sebep olmadan ve kanunsuzca döven adamın.
Onu aylardır gözlüyordum. Alışkanlıklarını ve ruh hâllerini dikkatle ince­
lemiştim. Her gün ofisinden çıktığı ve kapıyı kilitlemediği o yedi dakikanın 
hangileri olduğunu biliyordum. Özgürlük yumruğumuzu onun masasına çı­
karak atmıştık. Kaçmayı başardığımızda işten atıldı ve kader yorgunluğunu 
atmak için tatile çıktı.
Dayak yemekten hoşlanmam elbette. Bunu yapan adamların kim olduğu­
nu bilmek istiyordum. Haklarında her şeyi öğrenmeliydim.
İkinci sapaktan dönüp yeniden geldiğim yola girdim. Deponun karşısın­
daki sokağa, bir dizi ufak dükkânın yanındaki ağaçların gölgesine park ettim.
Yoldan geçenlerle dükkân sahipleri şiş suratıma merakla bakıyor ama be­
nimle göz göze geldiklerinde başlarını önlerine eğip hızla uzaklaşıyorlardı. Bir 
süre sonra, arabalar ve motorlar için temizlik bezleri satan bir adam yaklaştı ya­
nıma. Bezlerin en pahalısını aldım ama satıcıya parasını vermeden önce benim 
için bir şey yapmasını istedim.
Beş dakika sonra bir kutu kodein, birkaç sargı bezi, bir şişe votka ve iki 
temiz havluyla geri döndü.
Adama parasını verdim. Bir hortum bulup yüzümü yıkadım ve votkaya 
batırdığım bezle sildim. Sonra açık yaralarımı bir kez daha itinayla temizledim.
Bir ağacın altında müşterilerine hizmet eden berber bana aynasını ödünç 
verdi. Onu bir kurdeleyle ağaca tutturup en kötü kesiklerimi elimden geldiğin­


ce pudraladım. Son olarak da bez satıcısının siyah tülbendini alıp bir sarık gi[ 
başıma doladım.
Berber koltuğunun etrafında toplanan müşterilerden bazıları yeni imaj m, 
başlarıyla onaylarken diğerleri bana kötü kötü bakmaya devam etti.
Bir bardağa votka koyup bir dikişte içtim. Şişeyle bardağı elimden bırak- 
madan dişlerimle kodein kutusunu açtım. Bardağa dört tane hap atıp üzerine 
votka doldurdum. Berber ve avanesi beni daha bir takdir etti. Hele bardaktaki-1 
ni bitirip şişenin geri kalanını onlara verdiğimde sevinçle bağrıştılar.
Motoruma geri döndüm. Güneşten kavrulan ağaçların çöl kadar kuru yap­
rakları arasından yerlerini kanımla suladığım depoya baktım.
Az sonra gülerek dışarı çıktılar. Kalem bıyıklı Dandayı alaya alıyorlardı. I 
Sonra iki Ambassador arabaya binip Tardeo’ya doğru akan trafiğe karıştılar.
Onlara yarım dakika tanıyıp peşlerine takıldım. Ayna mesafesinin dışında 
kalmaya özen gösteriyordum.
Tardeo’dan geçip Opera Binası’nın kavşağından ana caddeye çıktılar. Burası I 
şehrin ana demiryolu hatlarından birine paralel, uzun ve ağaçlık bir bulvardı.
Arabalar Churchgate’teki ana istasyona yakın büyük bir evin kapısında dur­
du. Demir parmaklıklı yüksek kapılar açıldı. Arabalar yollarına devam etti ve 
kapılar hemen arkalarından kapandı.
Evin önünden geçerken uzun pencerelerine baktım. Hepsinde ahşap ke- 
penkler vardı. İlk kattaki balkonun parmaklıklarından kan kırmızısı, tozlu 
sardunyalar fışkırmıştı. Yüksek duvarın tepesindeki paslı demirlerden de yine 
çiçekler sarkıyordu. Sokaktan alt kat görünmüyordu.
Yeniden trafiğe girdim. Churchgate İstasyonunu ve Azad Maidan’ın aşı bo­
yası rengi tarlalarını geçtim.
Korkumu ve hırsımı yoldan çıkarıyordum. Arabaların arasına dalıyor, 
yolda rastladığım bütün motorlarla yarışarak aklım sıra bu şehre kafa tutu­
yordum.
Sanjay’ın evine yakın KC Kolej’in yanma park ettim. Burası Bombay’ın 
en iyi okuluydu. Sokak modadan anlayan, iyi giyimli öğrencilerle doluydu. ] 
Gülümsemelerinin ışıltısı genç beyinlerini aydınlatan gençlerle. Onlar bu şeh- i 
rin umuduydu. Hatta dünyanın. Gerçi o sırada çoğu bundan habersizdi.
“Hakkını teslim ediyorum,” dedi arkamdan bir ses. “Sen Bombay’daki en j 
hızlı beyazsın. Beş dakikadır arkandan kovalıyorum.
Farid’di. İş Bitirici. Afganistan’ın o ölümcül karları arasında, Khaderbhai’nin 
son anlarında yanında olamadığı için içi içini yiyen genç gangster. Siyah sarığı- j 
mı çıkardığımda cümlesi yarım kaldı.


DAĞ GÖLGESİ - 101
r
“Ha siktir. Ne oldu?”
“Sanjay evde mi?”
“Evet. Yürü hadi. İçeri girelim.”
Sanjay altın yaldızlarla süslü cam yemek masasında beni soğukkanlı, hatta 
kayıtsız bir tavırla dinledi. Bitirdiğimde, duyduğum isimleri ve gördüğüm yüz­
leri bir kez daha anlatmamı istedi.
“Beklediğim oldu,” dedi.
“Nasıl yani?”
“Lin’e neden söylemedin?” diye hesap sordu Farid. “Ya da bana. Onu yalnız 
bırakmazdım.”
Sanjay bize aldırmadı ve uzun odada bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı.
Yakışıklı yüzü çabuk çökmüştü. Yaşından daha olgun duruyordu. Gözlerinin 
altındaki çıkıntılar ve çukurlar daha da belirginleşmişti. Renkleri soluk mordan 
siyaha dönüyordu. Kanlı gözlerinin kenarlarında derin endişe çizgileri vardı. 
Şakaklarına düşen kırlar siyah, parlak saçlarında eğreti duruyordu.
Çok içiyordu. Ve hoşlandığı başka ne varsa, hepsinde aşırıya kaçıyordu. 
Ama haklıydı belki de. Gencecik yaşında koca bir imparatorluğu yöneti­
yordu.
“Sence neyin peşindeydiler?” diye sordu uzun bir sessizliğin ardından.
“Onu sen söyleyeceksin. Pakistan Pakistan deyip durdular. Beni Goa’ya yol­
larken başka neleri sakladın?”
“Sana yalnızca bilmen gerekenler söyleniyor,” dedi sertçe.
“Bugün başıma geleceklerden neden haberim yoktu öyleyse?” diye sordum 
sesimi kontrol etmeye çalışarak. “O şezlonga bağlanan sen değildin, Sanjay. 
Bendim.”
“Haklı!” dedi Farid.
Sanjay’ın gözleri cam masaya koyduğu ellerine kaydı. En büyük korkusu, 
birçok hayata mal olacak ve belki de güçlerin el değiştireceği büyük bir mafya 
savaşı çıkmasıydı. Haklıydı da. Ve bunun endişesi dışında gözlerinde yalnızca 
zafer vardı. Son iki yıldır, bütün görevlerde ve çatışmalarda buluştuğumuz tek 
ortak noktaydı bu.
“Senin bile anlayamayacağın dengeler var,” dedi. “Bu şirketi ben yönetiyo­
rum. Size sadece bilmeniz gerekenleri söylüyorum. Daha fazlasını değil. Onun 
için siktir git, Lin. Sen de öyle, Farid.”
“Sahi mi?” dedi Farid öfkeyle. “Bana saygın bu kadar mı? Ya ben sana siktir 
çekersem, o zaman ne olacak ha?”
Sanjay’a doğru bir adım atınca ellerimi göğsüne koyarak onu durdurdum.


“Sakin ol, Farid kardeş,” dedim. “Onların da istediği bu zaten. Bizi birbi­
rimize düşürmek.”
“Bana bir daha siktir çeksene, patron,” diye tısladı Farid. “Hadi, bekliyorum,” 
Sanjay bir an karşısında öfkeden deliye dönen genç savaşçıya baktı. Sonra 
gözleri bana kaydı.
“Bana gerçeği söyle, Lin. Ne anlattın onlara?”
Öfkelenme sırası bendeydi. Nefesim boğazıma tıkandı. Dudaklarımın ge­
rildiğini hissettim.
“Neyi ima ediyorsun, patron? Sen şunu bir açık açık söylesene.”
Kaşlarını çattı. Rahatsız olmuştu.
“Hadi ama, Lin,” dedi. “Film çevirmiyoruz. İnsanlar konuşur. Onlara ne 
söyledin?”
Gözüm karardı. O an onu dövmek istedim. Aslına bakarsanız, beni döven 
adamlardan bile daha öfkeliydim.
“Tabii ki bir şey söylemedi,” dedi Farid. “Lin ilk kez düşmanın eline düş­
müyor. Zamanında beni de kıstırdılar, seni de. Biraz saygılı ol. Senin neyin var, 
patron?”
Sanjay iyice hırçınlaşmış«. Sabrı taşmak üzereydi. Farid’le ateş püsküren 
gözlerle birbirlerine baktılar. Sonra Farid başını çevirdi.
Sanjay tekrar bana döndü.
“Gidebilirsin, Lin. Şimdiye kadar ne söyledin ya da söylemedin bilmiyo­
rum ama bu andan itibaren bu konuda tek kelime etmeyeceksin.”
“Hangi konuda, Sanjay? Bugünkü oyunu mu diyorsun? Beni öldürecekler­
di. Ama ne olduysa birden insafa geldiler. Ne düşünüyorum, biliyor musun? 
Bence sana bir mesaj vermek istiyorlardı. Buraya gelip Pakistan’ı soracağımı 
biliyorlardı. Mesaj olarak da beni seçtiler. Akreplerin elebaşı, şu Vishnu denen 
herif mesaj olayına önem veriyor gibiydi.”
“Ben de veririm,” dedi Sanjay gülümseyerek. “Ve mesajlarımı da kanla ya­
zarım. Kendi seçtiğim bir zamanda ve kendi seçtiğim bir yöntemle.”
“Her ne yapacaksan benim için yapma.”
“Bana akıl mı veriyorsun, Lin? Sen kendini ne sanıyorsun?” 
içimde ateşten bir ejder vardı. Ama başka bir askerin, benim gibi bir san­
dalyeye oturup tavam kırmızıya boyamasını istemiyordum.
“Sadece benim için elini kirletme diyorum, patron. Vakti gelince intikamı­
mı kendim alırım.”
“Sana bir emir verildiğinde yerine getireceksin, o kadar. Kafana göre hare­
ket edemezsin.”


“Bu meseleyi ben halledeceğim, Sanjay,” dedim kararlılıkla. “Kendi seç­
tiğim bir zamanda ve kendi seçtiğim bir yöntemle. Önceden söyleyeyim de 
sonra kötü olmayalım.”
“Çık dışarı,” dedi Sanjay gözlerini kısarak. “İkiniz de çıkın. Bir daha ben 
çağırmadıkça buraya adımını atma, Lin. Şimdi defol!”
Sokakta Farid beni durdurdu. Benden bile daha öfkeliydi.
“Lin,” diye fısıldadı ateş püsküren gözlerle. “Sanjay umurumda değil. O 
zayıf biri. Artık ona saygım yok. Abdullah’ı da alalım. Oraya üçümüz gidelim. 
Şu Vishnu denen pisliğin canına okuyalım. Adamlarını da bitirelim. Danda’yla 
Hanuman’ı.”
Yaralı yüzüm cesur yüreğinin sıcaklığıyla ısınırken ona gülümsedim.
“Boş ver. Doğru zamanı bekleyelim, kardeşim. Öyle ya da böyle bu herifler 
yine karşımıza çıkacak. Yardımın gerekirse çağırırım.”
“Gece gündüz, ne zaman istersen araman yeter.” Elini uzattı, dostça toka­
laştık.
Farid gittiğinde Sanjay’ın evine baktım. Gecekondular şehrinde bir başka 
malikâne. Sokağa bakan pencerelerin hepsi kapalıydı. Kırmızı metal kepenk- 
lerin kenarları paslanmıştı. Dökme demirden parmaklıklara dolanan sarmaşık 
çoktan kurumuştu.
Benimle işleri bittiğinde Akrepler’in gittiği eve benziyordu. Elem de çok.
Bir insanı hiç tanımadan da onun haklarına ya da fikirlerine saygı duyabi­
lirsiniz. Ama o insanın kendisine saygı duymanız için onda saygı duyulacak bir 
yan bulmanız şart.
Farid, Sanjay’a saygı duymuyordu ve Meclis’tekilerin çoğunun aynı hissi­
yatta olduğu açıkça ortadaydı. Ben de Sanjay’a saygı duymuyordum ama hâlâ 
onun için çalışıyordum. Adını taşıyan şirketin güvencesindeydim.
Bu, benim için bir vicdan borcuydu ve belki başkaları için de öyleydi ama 
otoritesinin giderek kaybolması Sanjay için her şey demekti. Zira her çetenin 
totemi saygıdır ve her lider bir güven ve inanç sembolüdür.
Neden yağmur yağmıyordu? Kendimi kirli hissediyordum. Kirli ve dayak 
yemiş gibi. Düşüyordum. Yağmurdan başka her şey düşüyordu. Kalbim bir 
yerlerde tutsaktı ve ben fidye mektubu yazıyordum.
Haftalar öncesinin dünyası, ben Goa’ya giderken, bambaşka yıldızlara ba­
karak yolunu buluyordu. Güçten düşen bir lider, Afgan muhafızlar, katillere 
ve hırsızlara hükmetmenin hayalini kuran, on dört yaşında bir çocuk, Tariq, 
Pakistan kelimesinin etrafında dönen bir işkence seansı, Lisa, Karla, Ranjit. 
Hiçbiri aynı değildi. Gözümün gördüğü her şey değişmişti.


Kaybolmuştum. Ve kirliydim. Yolumu bulmak zorundaydım. Düşüşün^ 
durdurmak zorundaydım. Sanjay’ın malikânesine sırtımı döndüm ve hayat de 
nen o küçücük dakikalar okyanusuna bir umut salı daha sürerek oradan uzak, 
laştım.



Download 7,58 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   190




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish