onların hepsine tek söyleyebileceğim şu: Topunuzun cehenneme kadar
yolu var!
Ben bu hayatı, bu mirası yaşamak üzere dünyaya geldim. Bana neye
mal olursa olsun bunu yapmak için doğdum, insanları kullanıyor muyum?
Elbette. Onları kendi çıkarlarım doğrultusunda hareket etmeye zorluyor
muyumi Evet. Adam öldürüyor muyum? Hem de karşımda duran herkesi.
Ben bu sayede korunuyor, bununla güçleniyorum. Ben büyürken etraf m-
dakiler yok oluyor. Çünkü kaderimin bana çizdiği yoldan gidiyorum. Ama
kalbimde bir yanlış yok ve dualarımda samimiyim. Her nasılsa senin bunu
anladığını düşünüyorum.
Seni hep sevdim. Daha tanıştığımız ilk geceden. Hatırlıyor musun? Seni
Kör Şarkıcıları izlemeye götürmüştüm. Bu da hakkımda öğreneceğin bü
tün kötü şeyler kadar gerçek. Kötü şeyler de gerçek. Bak, açıkça söylüyorum
işte. Ama iyiler de öyle. Gerçi onlar yüreğin gerçekleri. Hissettiklerimiz ve
hatırladıklarımız dışında hiçbir anlamları yok. Seni seçtim çünkü sevdim
ve seni seçtiğim için seni seviyorum. Bütün gerçek bu, oğlum.
Allah beni yanına alırsa ve bu mektubu okuduğunda ben ölmüşsem
üzülme. Kafamda bir sürü soru var ve onlara yalnızca Allah cevap ve
rebilir. Hem ruhum çoktan seninkine ve kardeşlerininkine karıştı. Asla
korkma. Ben hep yanında olacağım. Kaybolduğunda, düşman sayıca sen
den üstün olduğunda ve kendini terk edilmiş hissettiğinde babanın eli
hep omzunda olacak. Kalbimin seninle ve bütün kardeşlerinle olduğunu
bileceksin.
Dindar bir adam olmadığını biliyorum ama lütfen, izin ver, ruhum
seninle diz çöksün. Her gün kısacık bir duaya vakit ayır. Dua ettiğinde
bazen ziyaret edeceğim seni.
Son bir öğüt daha. Başkalarının kalplerinde bulduğun gerçeği sev. Ve
kendi kalbindeki sevginin sesine daima kulak ver.
Mektubu zarfına koyup cüzdanıma yerleştirdim. Zarf açıktı. İlk satırdaki
kü
çük, mavi bir cam küre
kelimelerini hâlâ görebiliyordum. Birden yüreğim hop
etti.
Elini gördüm. Tarçın rengi teninde parlayan akşam ışığını gördüm.
Konuşurken denizde doğan narin yaratıkları andıran uzun ve ince parmakla
rını oynatışı geldi aklıma. Gülümsediğini gördüm. Düşüncelerinin, mavi cam
kürenin yansıdığı kehribar rengi gözlerinden fışkıran ışığını gördüm. Ve onun
için yas tuttum.
Bir an bizi buldum. Üvey babamı ve onun evlatlık oğlunu, yargıların vç
hataların ötesinde bir yerdeydik. Bağışlandığımız ve arındığımız bir yerde.
Yaşanmamış bütün sevgiler hayata karşı bir günah aslında ve yas tutmak da
sevmenin bir yolu. O an onu hissettim. Acımın ve hasretimin geri dönmesine
izin verdim. Bakışlarındaki gücü, hoşuna giden bir şey yaptığımda nasıl gurur
landığını ve gülüşündeki sevgiyi hatırladım. Özledim. Kaybettiğim insanı çok
özledim.
Bir yerlerde içi kan dolu bir davul çalıyordu. Birden ter bastı, nefes alama
dım. Kılıca yapıştım. Buradan çıkmalıydım.
Geç kalmıştım. Yıllardır öfkeden duvarların ardında sakladığım bütün ke
derler gözyaşı olup aktı. Böğürerek ağladım.
Buhranımın arasında görevlinin, “Efendim?” diye seslendiğini duydum.
“Tuvalet kâğıdı bittiyse yenisini getireyim.”
Güldüm. Bombay beni yine kurtarmıştı.
“Yok, iyiyim,” diye seslendim. “Yine de teşekkürler.”
Kabinden çıktım. Kılıcı yine lavabonun kenarına koydum ve soğuk suyla
yüzümü yıkadım. Aynadaki görüntüme göz attım. Berbattım ama daha kötü
lerini de görmüştüm. İyi kalpli görevliye bir bahşiş daha verdim ve lobiye çıkıp
Lisa’nm masasına doğru yürüdüm.
Lisa yalnızdı. Gümüşi pırıltıların oynaştığı koyu renkli suya bakıyordu.
Camdaki yansıması da ona bakıyordu. Lisa bu fırsatı kaçırmayıp kendini hay
ranlıkla süzdükten sonra beni gördü.
Zor bir gündü.
Katil Motorlar, Sanjay Meclisi ve Ranjit, hepsi üst üste gel
mişti. Bir de Sri Lanka tehdidi vardı tabii. Evet, zor bir gündü.
Bana döndü ve hassas sezgileriyle yüzüme kazman o kayıp ve yaralı aşka
baktı.
Konuşmaya başladığımda parmağını dudaklarıma bastırıp beni öptü. Bir
anlığına yine her şey yolundaydı. Bizimkisi tuhaf bir sevdaydı. O bana âşık
değildi ve ben de ona âşık olamazdım. Ama birlikteyken gece aydınlanıyor
ve gün ışığı o kadar iyi geliyordu ki, kendimizi asla kullanılmış
ya da sevgisiz
hissetmiyorduk.
Kocaman pencerelerden körfeze vuran dalgaları izledik. Arkamızda tepsile
riyle dolanan garsonların aksi cama vuruyor ve ortaya dalgaların üzerinde yü-
rüyorlarmış gibi bir görüntü çıkıyordu. Siyah gökyüzü denizin üzerine çöküp
ufku gizlemişti.
Zamanı geldiğinde, kendinizden başka suçlayacak ya da yalvaracak birini
bulamazsınız. Ve sonunda sizinle birlikte doğanların üzerine kattıklarınızın bir