Bombay yanıyor,
diye düşündüm.
Bütün şehir yıkılıyor. Dostluklar da öyle.
“Keyfin bilir,” dedim. İçinde bulunduğumuz tüm bu saçmalıklara rağmen
Diva’nın kaplanının tamamen ölmediğine memnun olmuştum.
“Sorun yok yani?”
Bütün masumiyetiyle gözlerimin içine bakıyordu.
“Yok,” dedim.
“Bak, emin misin? Karla’yla aralarında bir şey yok değil mi? Kusura bakma
ama adam o kadar taş ki, inanasım gelmiyor.”
Hayatlar bu kadar çabuk değişmemeliydi ama hep öyle oluyordu maalesef
Karla, Benicia’yla gidiyordu, Naveen, Kavita’yla. Diva, Randall’a yazıyordu ve
otel odam şehirdeki fırtınadan kaçan insanlarla dolup taşıyordu. O fırtınada
tek dayanağım belki de Karla’nın dışarıda bir yerlerde beni beklediği düşün
cesiydi.
“Randall’la sana iyi şanslar, Diva. Karla konusunda rahat olabilirsin.”
O salona döndü, ben odama girdim. Kapıyı kilitlemedim ama kapadım
ve arkasına yaslandım. İçeridekilerin kilit sesini duyup kendilerini dışlanmış
hissetmesini istememiştim. Dilerlerse burada bir ay bile kalabilirlerdi. Benim
açımdan bir sorun yoktu. Bir an yalnız kalmak istemiştim hepsi o.
Kavita haklıydı. Lisa’ya sadakat mumları yaktığım sırada bile Karla içimde
ki mihrabı hiç terk etmemişti. Aslına bakarsanız, onu gördüğüm ilk andan beri
Karla benim mihrabımdı.
Kalbinizi veremediğiniz birine sevginizi vermek günah mıdır? Bizim yap
tığımız bir süreliğine öldürmek miydi kendimizi, yoksa sevgiyi yaşatmaya ça
lışmak mı? İçimdeki o kuş bir yandan pencereleri açarken, öte yandan kendi
kanatlarını mı kesiyordu yoksa? Sahip olduğumuzu sandığım mutlu hayat be
nim bir sanrımdan mı ibaretti? Lisa’yla yaşadığım bir yalan mıydı, yoksa asıl
yalan hayatım mıydı?
Yan odadan kahkahalar geliyordu. Kaçınılmazlar denizinde tutunulan bir
can simidiydi gülücükler. Ve o huzurlu birkaç dakikada sırtımdaki duvar bir
günah çıkarma kabini, bütün günahlarım göğsümde zonklayan kalp atışlarım-
dı. Nazeer, Tariq, yanan ve vurulan tüm eski dostlar ve Lisa, ihmalimin adı,
sonsuza dek kaybolan aşkım. Bencilliğimin pişmanlığı tenimi gıdıklarken bü
tün ölülerimden af diledim.
Kapının ardındaki şamata sırtıma vuruyordu. Bu şekilde aklanıyor muy
dum, yoksa daha da mı günaha bulanıyordum, kestiremiyordum. Oyalanacak
bir şeylere ihtiyacım vardı. Başladım odayı toplamaya. Hem belki yan odadaki
kazazedelerin bir kısmını burada uyumak isterdi.
Boş karyolaya birkaç çarşaf ve battaniye serdim. Kitaplarımı odanın bir kö
şesine yığdım. Gitarımı diğer köşeye kaldırdım ve nemli bir bezle yerleri sildim.
Beklenmedik misafirlerime hazırlık yaparken bir noktada pişmanlığım bir
sele dönüştü ve Lisa’yla Kavita’yı önüne katıp sürüklemesine izin verdim.
Her neredeyseler, ölü ya da diri onları sulara bıraktım. Nasıl güldüklerini
hatırladım. Onları nasıl güldürdüğümü. Bunu düşünürken gülümsedim ve iki
si de o gülümsemenin açtığı demir parmaklıklı hapishane penceresinden uçup
gitti.
1
■ ■ ■ ■
Do'stlaringiz bilan baham: |