ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM
yandığımda, tenimi yakanın Karla’nın öpücükleri olmadığını fark ettim.
Suratımı Şiva’nın heykeline gömerek uyuyakalmışım. Üç dişli mızrağının izi
olduğu gibi yanağıma çıkmıştı. Duşa girdim. Kapımı birkaç gün daha açma
maya kararlıydım. Belki ölülerim için yas tutmaya devam ederdim. Kim bilir?
Kurulanıp aynaya baktım. Mızrağın izi kaybolmamıştı. Birkaç günden önce
de silinmezdi. Sonra birden düşündüm ki, dışarıda suratımı dağıtmak isteyen
onca düşmanım varken, bunu kendi kendime yapacak kadar dağılmışsam,
toparlanma vakti çoktan gelmişti.
Sonra kasvetli düşünceler art arda geldi. Karla fetiş partisinden erken çık
mışsa, şehrin herhangi bir yerinde mahsur kalmış olabilirdi. Komando kıya
fetlerimi giydim, ceplerimi kontrol ettim ve koridora çıktım. Merdivenlerin
başında bir mobilya yığını vardı. O yıllarda ne zaman bir olay çıksa ve polis
yolları kapasa, oteller hemen müşterilerle sokaktakiler arasına bir mobilya ba
rikatı kurardı.
“Güney Bombay’ın tamamını kapattılar,” dedi Jaswant, gazetesini okumaya
devam ederek. “Neyse ki şu gazeteyi alabildim. Ve hayır, ben okumadan ala
mazsın.”
“Nerede?”
“Gazeteci mi? Boşuna gitme. Saatlerce kuyrukta beklersin.”
“Tecriti soruyorum.”
“Her yerde dedim ya.”
Polis tecrit uygulamasına geçtiyse gündüz şuradan şuraya adım atamazdım.
“Ne kadar sürecekmiş?”
“Sana ne?”
“Söylesene be adam. Üç gün mü, dört gün mü?”
“Dün geceki ayaklanmaları ve yangınları göz önüne alırsak, ben üç diyo
rum ve tekrar ediyorum, sana ne?”
“Üç gün mü? O kadar ilhamım yok ki benim.”
“Tek derdin o olsun.” Jasvvant gazetesini indirip yeni müdür koltuğunu
bana doğru döndürdü.
Masasında bir düğmeye bastı ve yanımdaki duvarda bir panel kayarak açıl
dı. Gizli erzak dolabına baktım. Kutularca sigara, süt, şeker, kavanoz kavanoz
bal, konserve ton balıkları, fasulyeler, kibritler, ilkyardım malzemeleri, mumlar
ve daha birçok ihtiyaç malzemesi vardı.
Jasvvant bir düğmeye daha bastı. Dolap rengârenk ışıklarla aydınlandı.
Jasvvant hayretle irileşen gözlerime baktı. “Suratındaki Trishula izinden ha
berin var mı?”
“Özel meselelere girmeyelim, Jasvvant.”
Elini dolaba doğru salladı.
“Ben de profesyonel ilişkimizi korumamızdan yanayım, baba,” dedi kaşla
rını kaldırarak. “Bak, müzik de var.”
Başka bir düğmeye bastı. Masasındaki hoparlörlerden odaya bir Bhangra
dans müziği yayıldı. Bir kâğıt ağırlığıyla bir zımba Jasvvant’ın, masanın cam
yüzeyine yansıyan suratına doğru kaydı.
“Biz Sihler her duruma uyum sağlayabiliriz!” diye bağırdı müzikte sesini
duyurabilmek için. “Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sağ çıkmak istiyorsan bir Sih
mahallesine taşın.”
Şarkı bitene kadar bekledi. Bayağı da uzun bir parçaydı hani.
“Bayılıyorum buna,” diye şakıdı. “Yine çalayım mı?”
“Sağ ol, kalsın. Didier’den önce davranıp bütün içkilerini almak istiyorum.”
“Didier burada değil ki.”
“Ben önlemimi alayım da.”
“Bu şimdiye kadar ettiğin en zekice laf olabilir.”
“Biliyor musun, Jasvvant? Aslında daha başarılı bir adam olabilirdin ama
insanlara yaklaşımın yanlış.”
“Sikmişim yaklaşımımı.”
“Bak, gördün mü?”
“Yaklaşım karın doyurmuyor, baba.”
“Ben doyuruyorum ama.”
“Oldu, baba. Ne desen haklısın, tamam mı?” Masasından kalkıp dolaptan
seçtiklerimi bir poşete doldurdu.
“Sarılmış sigaran var mı?”
“Tabii. Beşli, onlu ve on beşli paketler var. Hangisinden istersin?”
“Hepsini ver.”
“Hangisinin hepsini?”
“Hepsinin.”
“Yuh! Yahu sen hiç alışveriş adabı bilmez misin?”
“Uzatma, Jasvvant.”
“Daha parasını bile sormadın.”
“Tamam, kaç para?”
“Çok.”
“Anlaştık.”
“Dur hele. Önce pazarlık edeceksin. Ben kabul etmeyeceğim. Sen ısrar ede
ceksin. Yoksa sen beni kazıklamaya mı çalışıyorsun?”
“Sen makul bir fiyat söylesen de, boşuna nefes tüketmesek?”
“An-la-mı-yor-sun. O makul fiyatı birlikte bulmamız lazım. Yoksa sonunu
bildiğin bir filmi izlemek gibi olur. İşin zevki kaçar.”
“Sen ne istiyorsan ödemeye hazırım, Jaswant.”
“Bak, ne diyeceğim? Kıçını yırtsan da sistemin dışına çıkamazsın. Her şeyin
bir kuralı var. Pazarlık ticaretin temeli. Kimse bunu sana öğretmedi mi?”
“Para mühim değil.”
“Para herkes için mühimdir, baba.”
“Benim için değil. Param olmasa talip olmazdım zaten. Param var ki talip
oluyorum.”
“Para bir nehir, dostum. Bazılarımız akıntıyla sürüklenir, bazılarımız kıyıya
doğru kulaç atar.”
“Eski Sih deyişlerini bana satmaktan bıkmadın mı?”
“Bu eski değil ki. İki saniye önce ben uydurdum.”
“Hadi, Jasvvant. Alışveriş fazla uzadı.”
İç çekti. “Seni sevdim. Bunu asla insanların yanında söylemem. Ben öyle
biri değilim. Ama sende bazı ilginç özellikler gözlemliyorum. Manevi düşünce
tarzında birkaç kusur var tabii. Ama dediğim gibi, seni sevdiğim için çakraları-
nı yeniden düzene sokmak konusunda sana yardım etmeyi isterdim.”
“Bu muhabbeti ilk bana yapmıyorsun, değil mi?”
“Yok. Birkaç kere daha yapmıştım.”
“Nasıl gitti?”
“Hikâyelerimi satamayacağımı düşünüyorsan, yanılıyorsun. Okulda
Othello’yu oynamıştım ve.
“Seninle iş yapmak güzeldi, Jasvvant.”
“İşte bu. Sana söylemeye çalıştığım buydu. Seni sevdim ama çocuk olmadığın
hâlde çocuk gibi davrandığında yetişkinliğin eğlenceli yönlerini kaçırıyorsun.”
Yeniden müziği açtı.
Poşetleri alıp odama çıktım. İki kutu ton balığı yedim. Onları hazmederken
bıçaklarımı biledim. Sonra gece bana şehirde dolaşma özgürlüğü tanıyana dek
şınav ve mekik çektim.
Polis tüm şehri kapattığında, gündüz onlarla pazarlık etmen imkânsızdır.
Öğle güneşinde High Caddesi’ne çıkarsan canına susadın demektir. Polis kor
kuyordu. Şehirde çıkacak büyük bir isyanı bastırmaya ya da bankaları koruma
ya güçleri yetmeyebilirdi. Dolayısıyla bir yasak sırasında sokağa çıkarsan sadece
bir et parçası olarak görürlerdi seni.
“Ben dışarı çıkıyorum, Jasvvant,” dedim gece yarısından hemen önce.
“Olmaz. O barikat orada kalacak.”
“Bir daha düşün istersen. Ben dağıtırsam mobilyalarına zarar gelebilir,” de
dim barikata doğru yürüyerek.
Masasından fırladı. “Dur! Zor yaptık zaten. Parsi arkadaşım burada olsaydı,
daha iyisini becerirdi. Yine de zombileri dışarıda tutmaya yeter.”
“Zombi mi?”
“Her şey böyle başlar, dostum,” dedi endişeyle. “Bunu herkes bilir.”
Üst üste yığılan sandalyelerden birkaçını kaldırarak bana yol açtı.
“Şimdi sana bir parola bulmak gerek.”
“Neden?”
“Geri döndüğünde seni tanımam için tabii.”
Do'stlaringiz bilan baham: |