« r . .
»
ÖOZ.
“Diğer çocuklara da söyle. Ondan uzak dursunlar.”
“Baş üstüne.”
Back Körfeze giderken Arshan’ın evinin önünden geçmemek için trafiğe
girdim. Hâzineyi ya da komadaki Farzad’ı düşünmek istemiyordum. Yeterince
üzgündüm zaten. Caz dinlemeye ihtiyaç duyacak kadar.
Naveen’in motorunun yanma park ettim. Biraz ileride elli altmış kişilik bir
üniversiteli grubu vardı. Caz insanların yüzlerine kendine has bir huşu ifadesiy
le yansır. Grubun kıyısına oturup ellerimi ceplerime soktum. Kendimi müziğe
kaptırdığımda Karla’yı düşündüm.
Keşke o da burada olsaydı,
dedim içimden.
Kim bilir ne kadar hoşuna giderdi.
“Müzisyenlerin topuna kılım,” diye homurdandı Naveen yanıma oturdu
ğunda.
Gözleri Divadaydı. Genç kız Raghav adında son derece yetenekli ve ya
kışıklı bir gitaristin dibinde oturuyor ve onu hayranlıkla izliyordu. Raghav’ı
tanırdım. İyi çocuktu. Ama Naveen de kendine göre haklıydı.
“Seni anlıyorum, kardeşim,” dedim.
Diva’yı arkadaşları dışında kimse tanıyamazdı. Zengin Diva kızları kalaba
lığın biraz ilerisinde Didier’yle oturuyordu.
Diva hiç makyaj yapmamıştı. Alnındaki
bindi
cam, küpeleri bakır, bilezik
leri plastikti. Kıyafetleri ve sandaletleri varoşun popüler bir dükkânından ve
oranın son modasına uygundu.
Yeni imajı Diva’ya pek yaraşmıştı doğrusu. Tıpkı mahalledeki diğer kızlara
yaraştığı gibi. Ama zengin Diva kızlarının oradaki varlığı beni endişelendiri
yordu.
“Neden buradalar?” diye sordum onları kafamla işaret ederek.
Naveen derin bir iç çekti. “Engel olamadım. Diva gizlilik yemini ettiklerini
söylüyor. Kız iki haftadır hapis hayatı yaşıyor, Lin. Buna ihtiyacı vardı. Bir şey
diyemedim.”
“Haklısın. Öğrenciler onu bu hâlde tanıyamaz. Tam bir kenar mahalle dil
beri olmuş.”
“Bir de küfredişini duy. Kızlar geçen gün sokakta bir erkek ona askıntı
olduğunda ne diyeceğini öğretiyordu. Birkaçını duymak ister misin? Bayağı
yaratıcılar doğrusu.”
“Orada yaşadığımı unutuyorsun. Hepsi
lauda lasoon’W
başlayıp
saala
lukka’yla
bitiyor. Tanrım, sana yalvarırım, Diva öğrendiklerini bana tekrarla
masın.”
“Amin.”
“Diva kızları mahalleyi gördü mü?”
Güldü ama ben kaşlarımı çattım. Zira Johnny Cigar’la ailesinin güvenliği
söz konusuydu.
“Çok mu komik?” dedim.
“Evet,” dedi gülerek.
“Neden?”
“Diva kızları mahalleyi ziyaret ederse, Didier’yle girdiğim bahsi kaybede-
w •
»
cegım.
“Yine mi bahis? Neden, Naveen?”
Sahte bir pişmanlıkla iç çekti.
“Didier bir hayalet hikâyeleri gecesi düzenleme bahanesiyle kızları mahalle
ye getirmeye çalışıyor. Aslında istiyorlar ama mahalle onları hayaletlerden daha
çok korkutuyor. Didier’ye dedim ki, bu kızlar mahalleye ayak bastığı gün,
Benicia’yla yarışacağım.”
Naveen, Colabalı motorculardan birkaç numara öğrenmişti ve her geçen
gün daha usta bir motorcu oluyordu. Ama Benicia’yla yarışmak ayrı bir cesaret
isterdi.
Benicia, birkaç yıldır Bombay’da yaşayan bir İspanyol kızıydı. Rajasthani
mücevherleri satın alıp Barcelona’daki alıcılara satıyordu. Kendi hâlinde ya
şayan biriydi ve bu da esrarengiz bir hava yaratıyordu. Ama 350cc’lik vintage
motoruna atlayıp Bombay sokaklarına çıktığında onu kimsenin yenemeyece
ğini bilmeyen yoktu.
“Sen Benicia’yı tanıyor musun?” diye sordum.
“Daha değil.”
“Bahis konusunda ciddisin ama?”
Güldü. “Hem de nasıl. Dur, bir dakika. Kızlara mahalleye gelmeleri için
rüşvet teklif etmeyeceksin, değil mi?”
“Hayır. Diva, Johnny’yle ailesinin misafiri. Babasının katilleri yakalanana
kadar oraya kimse gitmemeli. Mahalledeki insanları tehlikeye atamayız.”
“Doğru,” dedi birden ciddileşerek. “İşin o tarafını düşünemedik. Didier
kızları ikna etmemiştir umarım.”
“Üzme kendini,” dedim. “Diva kızları mahalleye gelirse ve Benicia’yı yarışa
ikna edebilirsen, senin üzerine bin dolar koyacağım.”
“Sahi mi?”
Parayı cebimden çıkarıp ona verdim.
“Anlaştık,” dedi Naveen elini uzatarak.
“Anlaştık,” dedim tokalaşırken.
“Karla’yla nasıl gidiyor?”
L
“Diva’yla nasıl gidiyor?”
“Kafayı yememe az kaldı.”
“Diva biliyor mu?”
“Kafayı yememe az kaldığını mı?”
“Onu sevdiğini,” dedim.
Naveen iyi çocuktu. Aşkım ona ihanet etmemesi için gayretle sıktığı çenesi
ne gömdü ve müziğe el çırparak eşlik eden varoş kızı Diva’ya baktı.
Öğrencilerden bazıları grup grup dolaşıp sohbet ederken, kimileri baş başa
fısıldaşıyordu. Ara sıra kaçamak bir sarılış ya da bir öpücük yakalıyordum. 0
yılların Bombay’ında daha fazlası imkânsızdı. Seksin insana en çok heyecan
verdiği bu yaşlarda olabilecekleri kadar masumlardı işte.
Şu gençlerin koca şehrin sorumluluğunu üzerlerinde taşımaya ara verdik
lerinde paylaştıkları narin sevgi ne tatlıydı. Müzik birçoğunun oturduğu civar
apartmanlardan sekip körfezin olağan seslerine karışıyordu.
Bunlar geleceğin oğulları ve kızlarıydı. Son moda kıyafetler giyip esrarlı
sigaralarıyla ucuz romlarını paylaşarak deniz kenarında müzik dinliyorlardı.
Ama hayatları bundan ibaret değildi. İyi notlar alıyorlar ve gruplarında başka
inançlardan ya da kastlardan insanlar olmasına aldırmıyorlardı.
Onlar daha şimdiden Ada Şehri’nin kıyısında bugüne dek rastlanmayan bir
şeyi başarmıştı. Vakti gelince ya kendi şirketlerinin sahibi olacaklar ya da başka
şirketlerde üst düzey elemanlar olarak çalışacaklardı. Ve işte o zaman, bu şehri
bambaşka bir şekilde yöneteceklerdi.
Diva’nın iki arkadaşı Didier’ye doğru eğilmiş, kıkırdıyordu. Müziği dinle
dikleri yoktu. Didier’nin fısıldadığı her cümlede gömleğine yapışıp kahkahala
rını bastırmaya çalışıyorlardı.
Didier beni görünce kızların somurtmasına aldırmadan yanıma geldi.
“Neden geciktin?” diye sordu elimi sıkarken.
Sahi neden gecikmiştim?
Arshan, Colaba karakoluna intihar saldırısı yapacaktı. A, bir de yıllardır ara
dığı hâzineyi bulmuş.
“Sonra anlatırım. Senden ne haber?”
Ama Didier beni duymadı. Kızlara el kol işaretleri yapmakla meşguldü.
“Bir soru sordum.”
“Ah, pardon. Şuradaki genç hanımlar seni daha yakından tanımaya can
atıyor.”
Bir sihirbazlık numarası yapar gibi elini salladı. Birkaç metre ötede oturan
kızlara baktık. Suratlarıyla garip bir şey yapıyorlardı. Bilmiyorum, belki de gü-
lümsüyorlardı. Didier onlara her ne anlattıysa korkularının yerini hayranlık
almıştı. Ellerini kaldırıp hareket ettirdiler. Ya el sallıyorlar ya da bizden ko
runmaya çalışıyorlardı. Boş boş oturmaya alışık kızlardan beklenmeyecek bir
çeviklikle ayağa kalkıp yavaşça bize doğru yürüdüler. Çıplak ayak parmakları
her adımlarında çimlere gömülüyordu. Yok, bu kızlar belli ki boş boş oturmu
yordu.
Divalar dansçıymış meğer. Birlikte dans ediyorlarmış. Çok da iyiydiler.
Bakın, o kadarını anlamıştım. Erkekler kızlara dair birçok şeyi anlamayabilir
ama güzel olanlarının kalçalarıyla yaptıkları şu hareketleri her zaman anlarlar.
“Sana öldürdüğün adamı sorarlarsa, bana bırak,” dedi Didier.
“Ben kimseyi öldürmedim, Didier.”
“Öyle mi?” diye sordu şüpheci bir tavırla. “Benim aklımda neden öyle
kalmış?”
“Selam,” dedi kızlardan biri.
“Merhaba,” dedi diğeri.
“Ay, iyi ki geldiniz!” dedim. “Ama karım daha kiliseden dönmedi. Biraz
bekleyeceksiniz.”
“Karın mı?” dedi biri.
“Kiliseden mi?” diye atıldı İkincisi.
“Evet. Dört çocuğumuz var. Hepsi de dört yaşın altında. Çok şükür ki artık
sizin gibi cici bakıcılarımız var. Biz de biraz başımızı dinleyelim, değil mi ama?”
Hyyy!”
“Siz bebek bakıcısı değil misiniz?” diye sordum bütün saflığımla. “Didier
saati yirmi rupiden, haftada üç gün geleceğinizi söyledi. Pazartesi, çarşamba ve
cumaları.”
“Iyyy!” diye bağırdılar koro hâlinde ve orkestrada tumba çalan, iki iyi gi
yimli ve yakışıklı oğlanın yanına gittiler.
“Beğendin mi yaptığını!” diye isyan etti Didier.
“Demek öldürdüğüm adamı sorarlarsa, gerisini sana bırakacaktım? Öyle
mi, Didier?”
“Ah, Lin,” diye homurdandı. “Laf çevirmede Didier’nin eline kimsecikler
su dökemez. Ama sorun şu ki, sen bana yeterince pas atmıyorsun. Ne olmuş
biraz abartmişsam? İnsanlara sadece gerçekleri söylersen, seni bir tek ben ve
Naveen ilginç buluruz. Ki Naveen’den de o kadar emin değilim doğrusu.”
“Ne bu ya? Shantaram’ı yerin dibine batırma haftası filan mı? Bugünlük ara
ver istersen. Daha fazlasını kaldırabileceğimi sanmıyorum.”
Didier cevap vermedi çünkü tam lafımı bitirmiştim ki, biri bağırdı.
“Yangın!”
Babımı çevirdiğimde kıyının biraz ilerisinden yükselen alevleri gördüm.
“Balıkçı mahallesi,” dedi Naveen.
Başımı salladım. “Sandallar yanıyor.”
Ben motoruma koşarken Naveen, Didier’ye, “Diva’nın yanında kal!” diye
bağırdı.
“Merak etmeyin,” dedi Didier bir kolunu Diva’nın, diğerini Diva kızlarının
omzuna atarak. “Dikkatli olun! Sakın öleyim filan demeyin!”
Do'stlaringiz bilan baham: |