Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA
Sayfa 84 / 174
li hükümet planını uygulamaya koyuldu. Âşâr’ın kaldırılmasıyla
bütçede bir anda beliren boşluk, zaten sınırlı devlet hizmetlerinin
yerine getirilmesi için, âşârın kaldırılmasına rağmen benzer özellik-
te ve daha yaygın yeni vergilerin getirilmesine yol açtı. Kömür hav-
zasında yürütülen zorunlu işçilik sistemi,
yol vergisiyle genel ba-
yındırlık hizmetlerinin yerine getirilmesi için belirli günlerde bütün
ülkenin tamamına yaygınlaştırıldı. Bu çalışma zorunluluğuna karşı
para ödemesine imkân olmayan bilhassa kırsal alandaki nüfus yol
yapımı başta olmak üzere nafia (bayındırlık) hizmetlerinde belirli
sürelerde çalışmaya başladı.
Büyük Zafer’in ikinci yıldönümü 26 Ağustos 1924’te kurulan İş
Bankası, bir yandan şubelerini çoğaltarak özel millî bankacılığı ge-
nişletirken, öte yandan şeker sanayiini kurmak gibi, o günlere ka-
dar dışarıdan getirilen ihtiyaç maddelerinin yurt içinden sağ-
lanması hareketine girişti. İç yönetimde
gerekli kurumlar kurulu-
yordu. 23 Kasım 1923’de Danıştay yeniden kuruldu. Aynı yıl son-
larında milletlerarası takvim ve saat kabul edildi. Yaşamın tüm
alanlarında, Batı’ya dönük kurallar ve kuruluşlar yerlerini alıyor-
lardı.
15 Haziran 1926’da, ertesi günü İzmir’e gelecek olan Gazi Mustafa
Kemâl’ e bir suikast düzenlendiği ihbar edildi. İzmir Valisi General
Kâzım Dirik’in şahsına yapılan uyarı sonucu birçok tevkifler yapıl-
dı. Hareketin başında olduğu iddia edilen Ziya Hurşit, I. Millet
Meclisi’nde Lazistan (Rize) milletvekiliydi. Kendisine yardım edecek
olan arkadaşları ise İzmit milletvekili Şükrü ve Eskişehir milletve-
kili Arif’ti.
Mustafa Kemal’e 1921 yılında Millî Mücadele’yi baltalamak için İn-
gilizler tarafından desteklenmiş Sagir adında bir Hintli ve 1925 yı-
lında Yunanistan’daki Ermeni Komitacıları tarafından görevlendiri-
len Manok Manukyan suikast girişiminde bulunmuş, eylemlerini
gerçekleştiremeden yakalanıp idam edilmişlerdir
50
.
İki gün sonra, Ali Çetinkaya’nın başkanlığında ve savcısı Necip Ali,
üyeleri içinde Kılıç Ali ve Rize mebusu Ali Beyler’in bulunması do-
layısıyla “Dört Aliler Mahkemesi” olarak anılan İstiklâl Mahkemesi
İzmir’e gelerek olaya el koydu. Gazi Mustafa Kemâl, olayın meyda-
na çıkarılmasından üç gün sonra şunları söylüyordu: “Benim nâçiz
50
Akşin,
a.g.e
., s. 198
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Ders Notları Öğr. Gör. Ali YAYLA
Sayfa 85 / 174
vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriye-
ti ilel’ebed payidâr kalacaktır.”
Gazi’nin olayı şahsından çok rejime dönük kasıt olarak görmesinin
sebepleri arasında, mahkemenin tespit ettiği ve çoğu ölüm kararıy-
la sonuçlanmış araştırma raporları vardı. İstiklâl
Mahkemesi bu
arada, araştırmayı genişletmiş ve Halk Fırkası’nın iktidarı devraldı-
ğı İttihat ve Terakkî’nin tasfiyesi yoluna gidilmişti. İçlerinde Dr. Na-
zım, İsmail Canbolat, Şükrü Beyler gibi nazırlık yapmış şahsiyet-
lerle, bu davanın devamı olarak Ankara’da yürütülen muhakeme
sonunda ünlü maliye nazırı
Mehmed Cavit, Türk Ocakları’nın ilk
umumî kâtibi Halis Turgut Beyler idam edilmişlerdi. İzmir’deki in-
celemeler safhası içinde Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet
Paşa, Cafer Tayyar Paşa gibi millî mücadelenin önde gelen şahsi-
yetleri de hâkim önüne çıkarıldılar. Mahkeme kendilerinin suçsuz-
luğuna ve beraatlerine karar verdi.
Şeyh Sait olayı bünyesinde, Doğu’daki feodal sistemin izlerinin ol-
duğu kadar, dinî kişilikleri çevrelerinde büyük etki yapan ve bunu
da, başlarında oldukları tarikâtlerle yönettikleri tekkelere dayandı-
ran kişilerin olması gerçeği yönünde, laikliği benimsemiş devletin
bünyesinden bu kalıntıların silinmesi benimsendi. 30 Kasım
1925’te kabul edilen kanunla tekkelerin türbelerin kapatılması,
tarikâtlerin kaldırılması kararlaştırıldı.
O günün şartları içinde temeli Türk hayat ve felsefesi olan ve kuru-
luş devirlerinde sosyal ve sanat hayatı üzerinde
olumlu etkiler de
yapmış olan Mevlevîlik, Bektaşîlik gibi tarikâtleri de karar dışında
bırakmak mümkün olmadı. Kanun, kesin hükümleri getirmekle
beraber; kökü çok derinlere dayalı ve getirdikleri düzenle günlük
yaşantı içinde izler bırakmış tarikâtlerin varlıklarını sürdürdükleri
zamanla görüldü.
17 Şubat 1926’da kabul edilen Medenî Kanun’la, kişi ve aile haya-
tında, yaşanılan çağın en ileri toplumu sayılan İsviçre’nin
hayat
şekli benimsendi. Böylelikle, İslâm şeriatının kadın varlığı üzerin-
deki kıstasları da terkedildi. Daha sonra kadının siyasî hayatta er-
keği ile eşit düzeye gelebilmesinin ilk adımı da atıldı.
Do'stlaringiz bilan baham: