CHAPTER 7 – ERGENEKON
222
Anadolu’da tekkeler, eski İspanya’nın manastırları gibi sapık
ibadetçilerle doludur ve Saint François tipi Anadolulara pek yakın bir
tipdir. Bu yüzden orada bütün dilenciler ve bütün serseriler ya hızır, ya
evliya zannolunur. Anadolu halkının mefkûrevî olan tabiatı, hayatın en
âdi bir olayın da onun ruhunda, derhal destanî veya mistik bir mahiyet
almasına sebebiyet verir. İçlilik ve taşkınlık kabiliyetleri o derece derin
ve harikulâde olan bu halka uyuşuk ve iptidaî diyenler ne kadar
yanılıyorlar! Bunlar, yalnız Anadolu’nun dışını görenler ve ruhuna nüfuz
edemiyenlerdir. Beyaz Kafkas tepelerinden yeşil Toros dağlarına kadar
uzayan o viraneler, o batalıklar, o tezek yığınları altında asîl bir
sıtmanın ateşi yanmaktadır. Zaten dikkat edilecek olursa bu mübarek
memleketin toprağı dünyanın ne kadar sıkıntısı varsa çekmiş, ne kadar
zevki varsa sürmüş, en müstesna, en yüksek ve en ince ruh hallerinden
geçmiş bir adamın yüzü gibi buruşuklar, çizgiler içinde harap, yorgun ve
solgun görünür. Anadolu, bazıların sandığı gibi, hastalıklı bir
durgunluğun esiri değil, aşırı, derin bir hassasiyetin mahkûmudur.
Oradaki insanların hayatı bütün o basit, iptidaî görünüşlerin arkasından
bizim şimdiki sanayi dünyasının, şimdiki teknik medeniyetinin buharı ile
dumanlanmış gözlerimizin kavrayamıyacağı kadar geniş ve “batınî” bir
âleminin sırlarını saklıyor.
Anatolia is neither the carcass of a great and magnificent Empire nor is it
a pile of ashes left by the Inquisition’s fire. If one needs to describe each
of Spain and Anatolia with a symbolic picture, the wild bull could be the
symbol of the first and the calm Sphinx the symbol of the second. The
bull is an exuberant, ambitious and rebellious animal. The donkey is
docile, mild and content with little. There is no connection between the
two countries from the colour point of view. When we talk about Spain a
red thing comes to mind but Anatolia’s colour is grey. Why, then, when
Spain happens to be mentioned am I reminded of Anatolia and when I
wander around Anatolia does Spain come to my mind? I consider El Cid
and Don Jose as Anatolian heroes and, if I were to write a book about
Anatolia in the style of Barrès, I could not find anything more
appropriate as a title than: Blood, Passion and Death. It is true that
among us many will find savageness in Blood, syphilis in Passion and
wretchedness in Death; this is because these are people who will not look
at Anatolia with the eyes of Barrès but with the eyes of a politician, a
doctor and an economist. But, those who perceive the hidden soul under
the outer cover of Anatolia’s state of politics, hygiene and economics
find that this soul is more worthy of attention than the outer cover. This
soul inside the lifeless grey shell has been burning like an ember for
many centuries.
Those who undertake endeavours in the history of this mysterious
country say: as long as Anatolia has existed, it has been a hearth of
rebellion and anarchy. I wonder, why is this so? One can give all sort of
answers to this question. But all of them can be summarised in the
Do'stlaringiz bilan baham: |