CHAPTER 7 – ERGENEKON
221
ruhun kabuktan dikkate değer bulurlar. Bu ruh, o donuk ve boz renkli
kabuk içinde bir kor gibi asırlardan beri için için yanıyor.
Bu esrarengiz ülkenin tarihiyle uğraşanlar diyorlar ki: Anadolu, oldum
olası, bir şekavet ve bir anarşi ocağıdır. Acaba, niçin böyledir? Bu
soruya herkes bir türlü cevap verebilir. Fakat, bütün verilen cevapların
özeti mutlaka kötü idarenin kötülüğü üstünde toplanır. Böyle yapılsaydı
şöyle olmazdı, şöyle olsaydı böyle yapılmazdı denir. Bütün bunlar
üstünkörü hükümlerdir. Anadolu’nun göğsüne kulağını koyanlar onu
uzun uzadıya, derinden derine dinlemelidirler. Bu göğsün çıkardığı
sesler bir türlü değildir. Bu sesler arasında bir veremli hırıltısı veya bir
sıtmalı iniltisi vardır; lâkin, volkan deliği henüz açılmamış bir dağın
içinden duyulan boğuk gürültüler de mutlaka bu hırıltılar, bu iniltiler
gibidir.
Yüzyıldan beri sürdüğü söylenen o anarşinin, o dağa çıkışların, o
çekişmelerin ve çarpışmaların, o komalı sükûn ve sükûtların, derken o
çılgınca bağrışların mânasını, bu kapalı volkandan başka bir yerde
aramayınız. Anadolu’da tıpkı eski İspanya’da gibi, sevgiyle karasevda,
kahramanlık ile şekavet, imanla şüphe, ibadetle cezbe birbirinden
ayırılmamıştır. Mutsuz âşıkların tımarhane ile tekkelere sığındığı ülke bu
örtülü coşkunluk diyarıdır.
Çocukluğumda ekseriya Manisa’nın tımarhanesindeki delileri
seyretmeye giderdim. Zira, oranın seyran yerlerinden biri de
tımarhanedir. Yanımdakilere her hasta için, “Bu neden deli olmuş” diye
sormak âdetimdi. Şimdi hatırlıyorum ki, bana ekseriya, “Gönülden”diye
cevap verdilerdi. Bazıları için,“Karasevdaya tutulmuş” derlerdi.
Sonra da gördüm, öğrendim, Anadolu’da hemen her aşk, ya cinnet, ya
cinayetle sonuçlanır. Kaç tane kız tanırım ki, İspanyalı St. Térèse gibi
sonsuz bir aşk içine dalmıştılar, kimi sevdikleri belli değildi, lâkin
gözlerinin etrafı günden güne kararıyordu, benizleri günden güne
soluyordu ve geceleri yastık yüzleri gözyaşlarından sırsıklam oluyordu.
İhtiyarlar böyle genç kızlara büyüye tutulmuş gözüyle bakarlar ve birçok
okuturlar. Boyunlarına muskalar asarlar. Lâkin bu kızlar sonuna kadar
o meçhul sevgiliyi sevmekte devam ederler. Bunlar ruhî coşkunlukları
Saint Catherine’ler veya Jean d’Arc’lar gibi bir şekil bulmamış
erenlerden başka nedirler?
Çocukluğumda bir delikanlı tanıdım ki, sevgilisini çok sevdiği için
öldürdü idi. Aşk yolunda bu kadar ileriye gidebilmek için ne kadar taşkın
bir ruha malik olmak lâzımdır. Gene çocukluğumda bir eşkıya tanıdım
ki, bir şairden başka bir şey değildi. Parmakları silâhının tetiğinden
ziyade curasının tellerinde dolaşırdı ve içip sarhoş olduğu vakit, ya at
üstünde koşturmağı veya raksetmeyi severdi. Yüzüne dikkatle bakıldığı
zaman ise bir kız gibi utangaç, kızarırdı. Sonradan çok defalar böyle bir
adamın neden eşkıya olduğunu düşündüm. Zira, parayı da sevmezdi,
bütün aldıklarını arkadaşlarına dağıtırdı. Hiç şüphesiz bu adam,
coşkunluğunun kurbanı idi ve destanî bir gönlün esiri olmaktan başka
bir suçu yoktu.
Do'stlaringiz bilan baham: |