Rivayet ve İnceleme
Bil ki zahir ve edeb alimlerinin dediğine göre “hamd” dil ile iradi olan bir güzelliği övmektir. Onlar (zahir ve edebiyat alimleri) bu etten dil dışında bütün dillerden gafil oldukları için, Hak Teala’yı tesbih ve hamdetmenin, hatta Zat-ı Mukaddes’in mutlak sözlerinin bir tür mecaz olduğunu söylemektedirler. Hakeza varlıkların tesbih ve hamdını da mecazi olarak değerlendirmektedirler. Dolayısıyla da Hak Teala da tekellümün (konuşmanın), kelam icad etmekten ve diğer varlıklar hususunda ise tesbih ve hamdetmeyi zatî ve tekvinî bir işten ibaret olduğunu söylemektedirler. Bunlar, konuşma hakikatini kendi türlerine has kılmakta, yüce ve celil Hak Teala’nın mukaddes zatını ve diğer varlıkları konuşmayan, hatta neuzu billah dilsiz saymaktadırlar. Bunun, mukaddes zatı tenzih etmek olduğunu sanmaktadırlar. Oysa bu bir sınırlama ve hatta aklı iptal etmektir ve Hak Teala bu tenzihten münezzehtir. Nitekim Ehl-i Sünnetin tenzihlerinin çoğu birer sınırlama ve teşbihtir. Biz daha öncede lafızların mutlak ve genel anlamlar için vazedilme niteliğini beyan etmiştik. Şimdi de şöyle diyoruz: “Biz bu ilahi gerçeklerde lügavi doğruluğun veya hakikatin lazım geldiği endişesini taşımıyoruz. Aksine bu konulardaki ölçü, kullanmanın ve akli hakikatlerin sıhhatidir. Gerçi önceki açıklama hasebiyle, lügavi hakikatler de isbat edilmişti. Dolayısıyla diyoruz ki lisan, tekellüm, kelam, kitabet, kitap, hamd ve methetmenin vücudî neşetler hasebiyle birtakım merhaleleri vardır ve bunlardan her biri de neşetlerden bir neşet veya vücud mertebelerinden bir mertebeyle uyum içindedir. Çünkü hamdetmek her hususta bir güzelliğe ve methetmek de bir cemal ve kemale vaki olmaktadır. Yüce ve celil olan Hak Teala gaybî hüviyette, zatî ilmi hasebiyle cemil cemalini, ilim ve şuhud mertebelerinin en kemali ile müşahade ettiği için sevinmenin en şiddetli mertebesi ile, cemil zatına sevinmiştir. Dolayısıyla da zat için, Hz. Zat’ta tecelliler mertebesinin en yücesi olan ezeli tecelli ile tecelli etmiştir ve bu da, gayb hazretinde zat lisanı ile vaki olan zatî bir gürültü koparıştır. Bu kelami tecelliyi müşahede ise zatın duyuşudur ve bu zatın Hakk’ın zatını övmesi de, Hakk’ı övmektir ve diğer varlıklar bunu idrak etmekten acizdir. Nitekim son peygamber, Allah’a en yakın ve varlıkların en şereflisi olmasına rağmen acziyet itirafında bulunarak şöyle demiştir: “Seni övmek mümkün değildir. Sen kendi övdüğün gibisin.”1 Bilindiği gibi hamd ve senayı saymak, cemal ve kemali tanımanın bir parçasıdır. Mutlak cemal hakkında tam bir bilgi elde etmek ise mümkün değildir. Dolayısıyla da hakiki bir hamd vaki olamaz ve marifet ashabının marifetinin nihayeti ise acziyet irfanıdır.
Marifet ehli, Hak Teala’nın beş dille kendini övdüğünü söylemektedir. O diller mutlak zat dili, gaybi ehadiyet dili, cemî vahidiyet dili, tafsili esma dili ve e’yan (özdekler) dili ve bunlar; vücudî kesret dili olan a’yanî (özdeksel) mertebelerinin sonuna dek, evveli meşiyet dili olan, zuhur dilinden ayrıdır.
Bil ki bütün varlıklar için bir takım nasipler, hatta salt hayat olan gayp aleminden bir takım nasipler vardır ve hayat bütün vücud aleminde caridir. Bu konu yüce felsefe erbabı nezdinde bürhanla ispatlanmış, kalp ve marifet ashabı nezdinde ise müşahade ve görmekle sabittir. İlahi ayet-i şerifeler ve vahiy velilerinin (a.s) rivayetleri de buna tam bir şekilde delalet etmektedir. Genel felsefe ehlinden örtülü kalanlar ve varlıkların konuşmasını derkedemeyen zahir ehli, bunu tevil etmeye çalışmışlardır. İlginç olanı da şudur ki, zahir ehli, felsefe ehlininin Allah’ın kitabını kendi akılları hasebiyle tevil ettiklerini ifade etmektedirler. Kendileri varlıkların konuşmasını derketmedikleri için bütün açık ayetleri ve sahih hadisleri tevil etmektedirler. Oysa bu konuda hiçbir delile de sahip değillerdir. Dolayısıyla da hiçbir bürhanları olmadığı halde sadece uzak ihtimal gördükleri sebebiyle, Kur’an’ı tevil etmektedirler. Özetle vücud alemi, hayatın aslı, ilim ve şuurun hakikatidir. Varlıkların tesbihi de iradi, bilinçli ve sözlü bir tespihtir; örtülü kimselerin söyledikleri gibi zatî ve tekvini değil. Bütün varlıklar vücuttan aldıkları nasip hasebiyle azameti yüce Allah’ın makamı hakkında bir bilgiye sahiptirler. Tabiatla meşgul olma ve kesrete gömülme hususunda, hiçbir varlık insan gibi değildir. Bu açıdan da insan bütün varlıklardan daha örtülüdür. Beşeriyet örtüsünden dışarı çıkan kesret ve gaybiyet örtüsünü yırtan insanlar ise, örtüsüz olarak cemil cemali müşahede etmektedirler. Dolayısıyla bu kimselerin hamd ve övgüsü, bütün hamd ve övgülerden daha kapsamlıdır ve de Hakk’ı bütün ilahi boyutlarıyla, bütün isim ve sıfatlarla övmekte ve ibadet etmektedir.
Do'stlaringiz bilan baham: |