بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ
ZİKİR VE VİRD
Zikir, Arapça bir kelime olup, sözlükte “anmak, hatırlamak, yad etmek” anlamına gelen zikir, ıstılahta, Allah’ı anmak ve hatırlamak, O’nu unutmamak ve gaflet halinde olmamak, Allah kelimesini ve tekbir, tehlil, tesbih, tahmid cümlelerini tekrarlamak demektir. Zikir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve manevi yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılır. 1 Zikir,unutmanın ve gafletin zıddı olarak kullanılır. Asıl manası budur. 2
Zikir,ariflerin yaygısı, muhiplerin sağlamca bastığı yer,aşıkların şarabıdır. Zikrin hakikati, zikredilen(Allah)dan başkasını unutmaktır.
Zikrin belli bir vakti yoktur. “…beni anmak için namaz kıl.” 3 Ayeti kerimesine göre namaz bir zikir olduğu gibi, kulunla mukabeleştiği bir amel olarak da “Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim”4 müjdesi, her çeşit zikri içine alır. ”Allah’ı zikretmek çok büyüktür.” 5ayetinde de ilahi bir değerlendirme ile yeri tesbit edilmiştir. Allah’u Teala’yı zikretmek için bu müjdeler yeter bile...
Kur’an-ı kerimde cihad,namaz,oruç, zekat, hac vs. gibi dinin temelini teşkil eden ibadetler için büyük kelimesi kullanılmamışken, sadece zikir için bu durumun söz konusu olması, üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir husustur. Ancak bilinmelidir ki, zikir her ibadette öz olarak bulunmaktadır. Zikir bütün ibadetlerin ortak paydasıdır. Adeta zikir bütün ibadetlerin muhtevası hükmündedir. Namazla Allah’ı zikir,Zekatla Allah’ı zikir, Oruçla Allah’ı zikir,cihadla Allah’ı zikir… hulasa ibadetlerin hepsi Allah’ı zikretmenin farklı şekilleri gibidir. Şu da bir hakikattir ki zikir mastarı Kur’an-ı Kerimde çeşitli kalıplarda 291 kere kullanılmıştır.6
İşte her halinde zikir eden er kişilerin halini Yüce Allah, şöyle belirtir:
“Onlar öyle erlerdir ki, herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz. Onlar, yüreklerin ve gözlerin dehşetten ters döneceği ahiret gününden korkarlar.“ 7
şeyh Ahmed el Haznevi hazretleri bir mektubunda bu konuda şöyle buyurmaktadır:
”Vakitlerin devamlı olarak ilahi zikirde sarf edilmesi vacibtir. Parlak İslam şeriatına uygun olan her şey alış-veriş de olsa kişiden çıkan bütün ameller zikir sayılır. Öyle ise bütün yapılan işlerin zikir olması için bütün davranışlarda dinin kurallarına uyulması layıktır. Çünkü şüphesiz zikir gafleti kovmaktan ibarettir. Bütün fiillerde Allah’ın emir ve yasaklarına uyulduğunda gafletin etkisinden kurtuluş mümkün olup Allah’u Teala’ya devamlı zikrin sevabı gerçekleşir. 8
Allah’u Teala’yı bir şekilde zikretmek farzdır. Bu farz zikrin bir sayısı ve sınırı yoktur. Müminlere verilen ilahi emir şudur:
“Allah’ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.” 9
“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Onu sabah akşam tesbih edin.”10
“Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar var ya, Allah onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” 11
Peygamber Efendimiz(s.a.v) buyurmuşlardır ki:
“Allah’ı zikredenle zikretmeyen, diri ile ölü gibidirler.” 12
Ebu Hureyre(r.a)’dan rivayete göre Peygamber Efendimiz(s.a.v)zikrin ehemmiyetini:
“Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur; ancak Allah Teala’yı zikir ve zikrullah’a yardımcı olanlarla alimler ve ilim öğrenenler hariç.” 13buyurmuşlardır.
Zikir hak yolcusunun en önemli amelidir. Bu yüzden tasavvuf terbiyesinin ana hedefi, kalbi uyandırmak ve Yüce Allah’a bağlamaktır. Bütün mesele kalbin uyanmasıdır.
Kalbi uyanmayan kimse taklitten bir türlü kurtulamaz. İbadetin gerçek tadını alamaz. İlahi emirlerdeki hikmeti ve inceliği kavrayamaz.
Bütün zamanlar zikir için yaratılmıştır. Allah’u Teala’yı sevenler O’nu çok zikrederler. Yüce Rabbimiz:“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.“ 14 gibi benzer ayetlerle müminlerden devamlı zikir istiyor. İşte bu ayet-i kerimeleri kendine şiar edinen Nakşibendi sadatları zikrederek kalbi ıslah etmeyi prensip haline getirmişlerdir.
Gavs-ı Bilvanisi Seyyid Abdülhakim Hüseyni (k.s), zikrin hedefini şöyle belirtir:
"Nakşibendilik’te temel esas, zikr ederek kalbi ıslah etmektir. Nakşibendi yolunun tamamı kalbin çalışması içindir. Çalışmaya başlayan kalp tıpkı saat gibidir; sahibi başka işlerle meşgul olsa da o çalışmasına devam eder. Bundan dolayı insanın her anı ibadetle geçer." 15
Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hazretleri, bir sohbetlerinde zikir hakkında şöyle buyurdular: “Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele halindedir. Rabbü’l-Alemin:
“Dikkat edin,uyanık olun;kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur,” 16 buyurmuştur.” 17
Büyük arif Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s), sadık müridi Şeyhülislam Mekkizade Mustafa Asım Efendi’ye yazdığı bir mektupta zikrin önemini kısaca şöyle ifade etmiştir:
“Düzgün bir itikada sahip olup hak mezheplerden birine uyarak farzları yerine getirdikten sonra, ibadetlerin en yücesi ve en faziletlisi gizli zikre devam etmektir.
Zikir esnasında insan, Allah Teala’nın kendisini gördüğünü, işittiğini ve hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmadığını bilmelidir. Bu bilme, taklitle değil, tahkikle elde edilen bir ilim olmalıdır. Ona yakin ilmi denir.
Yakine ulaşmak için insanın Allah’tan gayri her şeyden yüz çevirip ihlas, edep ve sevgiyle sünnete sarılması gerekir. Bunun en güzel yolu, irşatla görevli Allah dostlarından birinin terbiyesi ve tasarrufu altına girmektir.
Gücünüzün yettiği kadar, gizli zikre özen gösteriniz, büyük sadatların himmet ve tasarruflarını üzerinize çekmeye çalışınız. Sahip olduğunuz yüksek rütbeler sizleri bunlardan alıkoymasın. Bu büyüklerden alacağınız azıcık nisbet bile sizlere çok şey kazandırır.”18
Zikir öylesine bir nimettir ki Allah Teala gerçek zikir sahiplerine büyük ihsanlarda bulunur. Ebu Ali Vasıf Müeddib şöyle demiştir: “Sehl b. Abdullah bir gün zikir üzerinde konuşuyordu; bir ara: “Gerçekten Allah’ı hakiki manada zikreden bir kimse bir ölüyü dirilmek için niyet edip Allah’a yönelse, ölüyü diriltirdi!” dedi ve elini önünde yatan bir hastaya sürdü, hasta o anda iyi olup ayağa kalktı. 19
Gavs-ı Sani Hazretleri buyurdular ki: “Yüce Allah’ı zikre devam ediniz. Zikir çekerken uyanık olunuz. Allah zikrini kalbinizin içine yerleştiriniz. Zikir kalbe yerleşince, siz istemeseniz de kalp Yüce Allah’ı zikreder. Midenizi düşünün; o, siz istemeseniz de kendi işini görür. Siz uyurken bile işine devam eder. İçine zikir yerleşen kalp de böyledir.” 20
Zikri sürekli ve devamlı hale getirmek,zaman ve mekan ayırt etmeksizin sürekli zikir halinde olmak esas olarak mü’minden istenen vasıftır.
Abdurrahman-ı Taği(ks) Seyyid Sıbgatullah Arvasi(ks)’ye:” Müridler yolda yürürken zikirle meşgul olabilir mi? Diye sordu. Buyurdular ki:” Emir olunan zikrin yerine sayılmaz. Yine de mürid zikirden boş kalmamalıdır. Hususen kalbini devamlı zikirle çalıştırmalı.” 21
Devamlı zikir halinde bulunmanın mü’mine kazandırdığı meziyeti Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Nakşibendi de esas insanın kalbidir. Yapılacak zikirse onun ıslahıdır,kalbin çalışması içindir. Çalışmaya başlayan kalp aynen saate benzer, sahibi başka işlerle meşgul olsa bile o saat gibi çalışmasına devam eder. Çalışmıyorsa da sahibine fayda temin etmez. Aynı zamanda kalbi çalışanın durumu, dükkanı dolu olup kazancı çok olana benzer ki çalışmaya başlayan kalbi, her vakit devamlı olarak Allah’ın zikriyle meşgul eder. Bir saniye, bir dakika bile boş durup gafil olmaz. Halbuki boş olanın durumu da dükkanı boş olana benzer. Kalbi bir dakika zikrederse geri zamanı boş geçer, haliyle kendisine de bir dakikalık zikir yazılır.” 22
Gavs-ı Sani Hazretleri bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Kalp bir çocuk gibidir, kalbe ne öğretirsen o da onu söyler. Yeni dillenen çocuğa nasıl mama, baba demeyi öğretiyorsan kalbe de Allah Allah demeyi öğretmen gerekir. Onun ağzının olduğunu düşüneceksin ve Allah dediğini düşüneceksin, Allah demeye zorlayacaksın. Çok değil 3 ay, 5 ay sonra kalbin Allah demeye başlayacaktır. Gayret etmek lazım.”
İnsan zikir çeke çeke öyle bir duruma gelir ki; attığı her adımda, içtiği suda ,yaptığı her işte Allah aklına gelir. Her şeyde Allah’ın rızasını aramaya başlar. Bu rıza da bu yolda ancak gizli zikirde bulunur, hakiki zikirde bulunur. Vücut Allah demeye başladı mı artık her adımda, yatarken, otururken, dururken, konuşurken, herhalde Allah’ın razı olup olmadığını düşünürsün.
Gavs-ı Sani Hazretleri bu konuda bir başka sohbetlerinde buyurdular ki:
“Yüce Allah’ı zikre devam ediniz. Zikir çekerken uyanık olunuz. Allah zikrini kalbinizin içine yerleştiriniz. Zikir kalbe yerleşince, siz istemeseniz de kalp Yüce Allah’ı zikreder. Midenizi düşünün; o, siz istemeseniz de kendi işini görür. Siz uyurken bile işine devam eder. İçine zikir yerleşen kalp de böyledir.”
Zikirin gaflet içinde yapılması hiç de hoş karşılanacak bir şey değildir.
Gaflet halinde zikir yapmanın sadat-ı kiram tarafından kabul görmemesine karşın emrin yerine gelmesi ve hiç zikretmemekten daha evladır.
Bayezid-i Bistami hazretleri:”Çok zikir, adedi fazla olan zikir değildir. Gafletsiz olarak huzurla olan zikirdir.” 23 der.
Şeyh Ahmed el Haznevi(ks)bir mektubunda virdin gafletle çekilmesi hususunda:
”Bazen manevi huzur ve bazen gaflet hallerinde meşgul olduğunda bir fayda görmesinin hiçbir zararı yoktur. Çünkü tarikatte en önemli şey,emrin yerine getirilmesidir. Alaaddin Attar,Hace Muhammed Ruci(k.s) ve başkaları da:”Müride emrin imtisali lazımdır” diye buyurmuşlardır. 24
Kalbe ilaç olacak, nefsi ıslah edecek zikir, hepsinden ayrı özel bir ameldir. Allah dostları kalbin ilacı olan zikri, günlük yapılan zikir (vird) haline getirmişlerdir.
Bu sayede zikir onların tüm benliklerini sarmış, bütün vakitlerine yayılmış ve hayatlarının ayrılmaz bir parası olmuştur. Buna zati zikir denir.
Her gün belli miktar yapılan zikre vird denir. Vird, günlük vazife demektir.
Bu zikir belli miktar Kur’an okumak,salavat getirmek,tövbe-istiğfar etmek de olabilir.
Vird kalp için günlük ilaç hükmündedir. Kalbin gafletten uyanması ve şifa bulması için her gün bu ilacın alınması gerekmektedir. Vird, beş vakit namaz gibi Müslüman’ın hayatına girmelidir.
Ulemayı kiram buyurmuştur ki: “Virdi olmayanın varidatı olmaz.” 25 demişlerdir. Varidat,Allah’tan kula inen rahmet, merhamet ve inayettir.
Gavs-ı Sani Hazretleri bu konuda şöyle demiştir:
”Vird nurdur, ışıktır. Aynı taksinin farı gibi. Taksinin her şeyi olsa, far ışığı olmasa yol gidemez. Kısa zamanda tepe taklak gider.“
Varid, manevi feyiz ve ilahi hediyeler demektir. Vird, hak yolcusunun ana sermayesidir. Vird Allah dostlarının sırrı kabul edilmiştir. O sırra ve Allah dostluğuna ulaşmanın yolu virddir.
Zikir vücutta bir meleke haline gelene kadar, mürşit müridini kontrol eder. Meleke haline gelmek demek, vücuttan ayrılmaz bir parça haline gelmiş sıfat demektir.
Onun içindir ki zikretmenin kerahat,mekruh vakti yoktur. Özellikle kalp ile her vakit zikir yapılabilir.
Gavs-i Sani (k.s) virdi şöyle anlatmış:"Düşünün sobayı nasıl ki soba yanar sonra sobayı temizlemezseniz ne olur. Bilir misiniz der sobayı yakmaya kalkarsanız soba tıkanır dumanı geri teper o zaman buğulursunuz zehirlenir ölürsünüz Gavs (k.s) devam ediyor virdi çekmeseniz kalbe Allah (cc) nuru gelmez Allah’ın nurunun gelmediği kalp ne olur olur Allah (cc) anmayan kalp olur ve Allah’ın nuru Kalbine girmez o zaman kalbe şeytanın vesvesesi girer Allah’ı unutmaya kadar gider, virdinizi çekin gafletsiz“ diyor.
Gafletle de olsa vird çekilmelidir. Gafletle çekilen zikir, hiç çekmeyip terk etmekten daha hayırlı ve kazançlıdır. Çünkü insan farkında olmasa da vücudu o anda Allah’ın zikri ile meşgul olur.
VİRD ÂDABI
Sâdât-ı Kiram'ın isimlerini ezbere bilen ergenlik çağına gelmiş herkes beş bin kalb zikri alabilir. Onbeş yaşından küçük çocuklara, isterlerse vird dersi verilebilir, onbeş yaşına kadar beş binde devam ettirilir.
Zikir abdestli iken yapılır. Zikir sırasında abdest bozulursa yenilenip kaldığı yerden devam edilir veya daha sonra çekilir.
Vird kıbleye karşı oturarak çekilir. Mümkünse âdâp üzere oturulur. Ancak bir hastalık veya sıkıntı hâlinde vaziyetine uygun bir şekilde oturabilir.
Zikre ilk defa başlayan mürid tespihini elli defa döndürür. Bunun için ne kadar vird çektiğini anlamak amacıyla sol elinde ikinci bir tespih kullanır.
Yirmi dört saat içinde sadece bir kez vird çekilir. Günün hangi saati virdin ilk başlangıcı olarak tespit edilmişse, mürid ertesi gün o saate kadar virdini tamamlamalıdır.
Her müridin, virde başlama-bitirme saatleri farklı olabilir. Ancak virdi her yeni günün sabahından başlayıp o günün yatsı namazının son vaktine kadar bitirmek güzel olur.
Kalb zikri olan vird dersi, bu yolda ilerlemek isteyenlere verilir, kimse bu dersi yapmaya zorlanmaz.
Kalb zikri beş bin ile başlar. Yirmi bir binde biter. Bundan sonra 23 yirmi üç bin ile letâif zikri başlar, yüz bir (101) bine kadar devam eder.
Vird bir oturuşta tamamlanırsa güzel olur. Ancak durumu müsait olmayanlar virdini birkaç oturuşta tamamlayabilir.
Ara verilerek devam edilecek ise mutlaka Fâtiha sûreleri okunmuş, tespih en az birkaç defa döndürülmüş olmalıdır. Bu bir usûldür. Fatihalar okunduktan sonra tesbihe başlanmadan ara verilecek olursa, tekrar oturuşta Fatihalar yeniden okunur..
Usûlüne uygun olarak virde ara verilmiş ise, yeniden başlanacağı vakit artık Fâtiha sûreleri okunmaz. Sadece yirmi beş defa 'estağfirullah' denilerek zikre başlanır.
Günün her ânı vird çekilebilir. Sadece akşam ile yatsı vakti arasında, rabıtanın önceliği vardır. Mürid namazı kılmış, rabıtasını tamamlamış ve vakti varsa virdini çekebilir. Ancak Sadatlar bunu hiç yapmamışlardır.
Vird için sabah ve akşama giriş vakitleri tavsiye edilir.
Tesbih taneleri işaret parmağı ile hızlıca tek tek döndürülür, kasıtlı olarak atlanmaz. Ancak kasıtsız olarak aradaki atlamalar için bir şey gerekmez.
Zikirden maksat Yüce Allah'ı birlemek ve yüceltmektir. Tesbih tanelerine takılmaya gerek yoktur. Zikir esnasında sayı saymaya değil, kalbi zikirde toplamaya çalışmalıdır.
Tesbihi döndürürken, yanlışlıkla meydana gelen şaşırma, atlama gibi durumlar için bir şey gerekmez. Ancak çok uyku, yorgunluk, sinir ve sıkıntı anlarında vird çekmemelidir.
Vird çekerken sayı tespihinin neresinde kaldığını karıştıran veya unutan kişi, tahmin ettiği en az sayıdan başlar.
Virdini çekemeyen mürid, bu yoldan uzaklaşmış sayılmaz. Ancak zikirle gelecek faydaları kaçırmış olur. Vird, nefsin terbiyesinde ve kalbin temizlenmesinde en başta gelen bir ameldir. Virdi olmayanın vârîdi/manevî hâli ve feyzi olmaz denmiştir. Vird olmadan, gerçek müridlik yapılmış olmaz.
Başladıkları dersi artırmak isteyenler, mürşidine veya onun görevlendirdiği kişilere (vekile) müracaat ederler. Vekil, belli bir yere ve sayıya kadar vird artırmaya yardımcı olabilir. Ondan sonrasını mürşide bizzat sormalıdır.
Vird, en az dört ay çekildikten sonra artırılmalıdır. Özel bir durum olursa, mürşide danışarak daha önce de artırmak mümkündür.
Vekil, kimseyi virdini artırması için zorlayamaz. Kimsenin vird süresini takip etmesi gerekmez. Sofiye vird tavsiye ve teşvik edilir, kendi gönlü ile müracaat edenin virdi usulünce artırılır.
Vekil, yirmi bir bine kadar artırabilir. Artış, ikibin ikibin olur. Mürşid ise, gerekli gördüğü kadar artırır.
Vird çekerken vücutta meydana gelen ağrı, yanma, batma, bayılma, sızı gibi haller, virdi artırma sebebi olabilir. Ancak vekil, bu tür hallerde virdi bırak diyemez, durumu mürşide bildirir.
Şehadet parmağı olmayanlar vird çekemezler, hâllerine uygun zikir dersleri alırlar.
Gününde çekilememiş olan vird, kaza edilmez. En dar anlarda virdi terk etmek yerine, Fâtihâları okuyup hediye etmek ve bir miktar tespih çekmek gerekir. Bunun da feyzi ve faydası vardır.
Hareket hâlindeki araçta vird çekilmez. Yolculuk sırasında mürid vird dersini çekemediği için zarar görmez. Ancak kalben uyanık olmaya ve bir sayı düşünmeden kalbiyle zikretmeye çalışmalıdır. Bunu her durumda yapabilir.
Normal şartlarda örtüsüz vird çekilmez. Ancak kişi örtü yerine kullanabileceği herhangi bir şey bulamazsa veya bunaltıcı sıcaklık varsa örtü kullanmayabilir. Bu da izne tabidir.
Örtü kullanılmadan vird çekileceği zaman önünü bir duvara veya direğe getirmeli, insanların gelip geçeceği yerlerde virde oturmamalıdır.
Mürid hiçbir virdi kendi başına artırıp eksiltemez. Kendi başına mürşidinin verdiği zikirlerin dışında yeni zikir çeşitleri tercih edemez. Ederse ilerleyemez ve şeytanın hilelerinden emin olamaz. Bu işte asıl fayda kâmil mürşide itaattedir.
Günlük işlerin önünde veya sonunda okunan ve vird hükmünde olmayan dua ve zikirler serbesttir. Onlar o işin ve vaktin sünnetidir, herkes yapabilir, yapmalıdır.
Salavat okumayı günlük vird hâline getirmek isteyenlerin bunun için izin ve talimat almaları güzel olur. Vird hâlinde okunacak salavatlar için "Delailü'l-Hayrât" kitabı tavsiye edilir.
Herkes günde istediği kadar Kur'an-ı Kerim okuyabilir. Ancak büyükler başlanan bir amelin az da olsa devamlı olmasını tavsiye ediyorlar. Bunun için her gün bir cüz Kur'an okumak ve ayda bir hatim yapmak en güzelidir.
Vird ve diğer zikir çeşitleri ile yetinerek Kur'an okumasını ihmal etmek doğru değildir. Her gün beş on sayfa salavat okurken, bir sayfa Kur'an okumamak, adaba aykırıdır. Hele bütün gününü işe ve hizmete ayırırken, farz namazlarında okuyacağı Kur'an'ı öğrenmek için biraz vaktini ayırmamak, şeytanın bir hilesidir; zarardır, tasavvuf büyüklerinin usul ve adabına aykırıdır.
Gavs-ı Sani Hz.lerinin vird üzerine yaptığı sohbetin bir kısmını
”Siz hastasınız ve bir doktora gittiniz. Doktor sizin hastalığınıza iyi gelecek bir ilaç tavsiye etti.
Bu ilacı alırsanız iyileşeceksiniz.Ancak ilacı almıyorsunuz ve hastalık da geçmiyor.
Vird kalbin ilacıdır, eğer gafletsiz çekilirse lezzet alınır ve derdinize derman olur. Vird gaflet ile çekilirse bitmek bilmez. İnsan bir an önce kalkmak ister, sıkıntı basar.
Allah dan başka bir şeyi vird esnasında düşünmek gafletdir. Gaflet ise şeytandandır. Bu yolu bitirmek lazımdır”
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Do'stlaringiz bilan baham: |