2. Kurtarılmış Bir Diyar: Tecer’in Yaylaya Bakışı
Kendini doğanın bir parçası olarak gören Tecer, çareyi doğaya kaçmakta bulmuş ve
mutluluğu orada aramayı tercih etmiştir. Aslında onun doğaya gitmesi bir kaçış değil daha
çok bir öze dönüş niteliğindedir. Bu yüzdendir ki şair, çoğu zaman doğayı odası, yuvası
olarak görür ve kendisini orada mutlu hisseder. Onun için doğa, bir evdir ve Bachelard’ın da
belirttiği gibi “ev, bizim dünyadaki köşemizdir.” (Bachelard, 2008, s. 34). Bu yüzden de
şaire göre tabiat, “bin bir güzellikle dolu olduğu kadar, bin bir sırla da doludur. İnsan bu
güzelliklerin tadına vardıkça ve tabiatın sırlarına erdikçe onunla daha çok bütünleş-
mektedir.” (Özbalcı, 2007, 168). Bu bütünleşme sonucunda Tecer’in şiirinde tek bir mekân
belirir: Yayla. Yayla onun için adeta bir cennettir ve bu yüzden de şair şiirlerinde yaylaya
dair unsurlara yer verir. Şairin bu bağlamda dikkati çeken şiirlerinin isimleri şunlardır: Kır
Uykusu, Toprak Cenneti, Nola?, Yörük Hasreti, Unutmam Sizi.
Kır Uykusu isimli şiir, Tecer’in yayla geleneğini ele aldığı önemli şiirlerinden biridir.
Bu şiirinde şair, yaylaya çıkan bir insanın temiz hava almasını, deniz sıcaklığından bunalan
insanın yaylaya çıkmasını anlatır:
“Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!
Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,
Saçında yepyeni teller ağarmış”. (Tecer, 2009, s. 19)
Ahmet Kutsi Tecer, yaylaya çıktığı ve başını yeşil otlara yasladığı vakit mutluluğa
ulaşır. Onun tek isteği yaylanın bir parçası olmaktır. Çünkü yaylada saf ve ılık bir hava
mevcuttur ve bu hava, yaz günleri insanı rahatlığa kavuşturur. Şaire göre de bu hava
sayesinde gönülde ne varsa diner ve yaz kokuları bütün yaylayı etkisi altına alır.
Toprak Cenneti isimli şiir de yayla ve yayla geleneğinin ön planda olduğu şiirler
arasındadır. Yaylayı bir toprak cenneti olarak gören şair, bu cennetin bir dağdan ötede
olduğunu belirtir ve burayı şu şekilde anlatır:
“Besbelli bir ova, ya dağ, ya belen,
Bir ırmak kıyısı, belki bir pınar.
Varabilsem orya bir sabah erken,
Bir ömür yürüsem orya kadar.” (Tecer, 2009, s. 96)
Bu toprak cenneti yani yayla, şairin dünya üzerindeki tek olmak istediği yerdir. O,
yaylayı her şeyiyle tatmak, yaşamak ister. Bu noktada şairin yayla geleneğine de değinmesi
dikkat çekicidir. Bu gelenek dahilinde şair, köy ve köylünün yayla anlayışını ele alır.
Nitekim bu şiirde köylüler sabah erkenden hayvanlarını yaylaya ve otlağa götürürler,
akşamları ise köylüler, hayvanları tekrar köye indirirler:
“Yolumu bir ince toz göğü örtsün,
Köye akşamleyin inerken davar.
200
Uluslararası Yaylacılık ve Yayla Kültürü Sempozyumu, 26 - 28 Eylül 2019 - Giresun
International Symposium on Transhumance and Upland Settlement Culture, 26
th
- 28
th
of September 2019 – Giresun
Sabahleyin güneş bir damda tütsün,
Bir yolağzı desin: Yürü, daha var!” (Tecer, 2009, s. 96)
Burada belirtmek gerekir ki Tecer’in anlattığı yayla, köye yakın bir yayladır. Bu
yüzden de bu köyde akşamleyin hayvanlar köye geri getirilir. Bununla beraber şairin yaylaya
olan duygusal yaklamışı da dikkati çeker. Çünkü ona göre yayla hür insanların yaşadığı bir
diyardır:
“Nerdedir, nerdedir toprak cenneti:
Hür insanların yaşadığı diyar?
Bir ömür yürüsem bitmez hasreti,
Beni yalnız onlar: Tarlalar…” (Tecer, 2009, s. 96).
Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi şairin doğayla ve doğanın bir parçası olan
insan-dışı yaşamla özdeşim kurduğu açıktır. Ancak yayla, şairin nezdinde farklı bir öneme
haizdir. Yaylayı kurtarılmış bir diyar olarak nitelendirmesi, hem yaylayı modern Türk
şiirinin bir parçası haline getirir hem de doğaya yeni bir bakış açısı kazandırılmış olur. Çünkü
Tecer’in şiirlerinde yayla donuk ve yalnızca tasvirden ibaret bir doğa parçası değil, adeta
yaşayan bir varlık olarak ortaya çıkar. Nitekim şairin Nola? şiirinde de aynı anlayış göze
çarpar:
“Gönlümüz uymuş havaya
Sen de kanat ol yuvaya
Göçelim köye, yaylaya
Nola hey gülüm nola?” (Tecer, 2009, s. 97).
Nola?’da şair, doğayla ve bilhassa yayla ve yayla yaşamıyla özdeşim kurmayı ve
buna göre de bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Bu durum şairin, yayla ve köy kültürüne ne
kadar hakim olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bununla birlikte şairin bu
söyleminden hareketle kendisini yaylaya ait olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu bağlamda
şairin şehir hayatına yabancılaşmış olduğu söylenebilir. Bilindiği üzere yabancılaşma “daha
özel olarak da psikiyatride normalden sapmaya ve çağdaş psikoloji ve sosyolojide, kişinin
kendisine içinde yaşadığı topluma, doğaya ve başka insanlara karşı duyduğu yabancılık
hissine işaret eder.” (Cevizci, 2013, s. 1617). Tecer bu yabancılaşmadan yaylaya veya köye
döndüğü vakit uzaklaşır. Örneğin şairin, Paris’te kaleme aldığı şiirlerine veya şehir hayatını
yerdiği şiirlerine bakıldığında, memleket ve bilhassa köye duyduğu özlem dikkati çeker. Bu
da şairin doğaya yabancılaşmadığını aksine doğayla özdeşim kurduğunu ortaya koyar. Bu
yüzden Tecer’in yayla konulu şiirlerininde de derin ekoloji anlayışına bir yakınlık taşıdığı
söylenebilir.
Unutmam Sizi ve Yörük Hasreti isimli şiirler de Tecer’in yaylayı anlattığı şiirleri
arasındadır. Bu şiirlerde şair güney yaylalarına karşı duyduğu derin hisleri dile getirmiştir.
Örneğin Yörük Hasreti isimli şiirinde şair duygularını şöyle dile getirir:
Uluslararası Yaylacılık ve Yayla Kültürü Sempozyumu, 26 - 28 Eylül 2019 - Giresun
International Symposium on Transhumance and Upland Settlement Culture, 26
th
- 28
th
of September 2019 – Giresun
201
“Güneyde bir avuç toprağım,
Bir evim, kışlağım olaydı,
Baharda göçseydi otağım,
Toros’ta yaylağım olaydı.” (Tecer, 2009, s. 108)
Şairin tek isteği güneyde bir yere sahip olmaktır. Onun amacı toprağın sahibi olup
hüküm sürmek değil doğa ile iç içe, doğanın bir parçası olarak yaşam sürmektir. Bu noktada
şair kurtarılmış bir diyar olarak gördüğü yaylaya kavuşmak ister. Çünkü şair, şehir hayatına
yabancılaşmıştır:
“Onulmaz içimde bu yara,
Şehirler dumandan kara,
Çıkaydım dağlara dağlara,
Bulutlar çardağım olaydı.” (Tecer, 2009, s. 108)
Aynı anlayış Unutmam Sizi isimli şiirde de göze çarpar:
“Güneyden gündoğuya ve kuzeye uzanan
Sarıçiçek yaylası, Uzunyayla, Bozoğlan
Boğa dağları vardır.
(…)
Yıldızların, göçlerin, mevsimlerim uğrağı,
Bu dağlar, unutulmuş Tanrıların toprağı,
Kurtulmuş bir diyardır.” (Tecer, 2009, s. 129)
Öyle görülüyor ki Tecer için yayla kurtarılmış bir diyardır. Çünkü bir yaylada insan
doğayla özdeşim kurar ve doğanın bir parçası olarak hayatını sürdürür. Bu durum Tecer’in
bilhassa tabiat teminin ağır bastığı şiirlerinde açıkça görülür. Tecer için doğa ve yayla
insanın hakimiyet süreceği bir alan değil insanın kendi iç dünyasına yapacağı yolcukta
önemli bir diyardır. Burada insan, kendi iç dünyasının sesini duymaya başlar ve böylece
insanın tek emeli hayatını sürdürmek olur.
Do'stlaringiz bilan baham: |