Ramil Guliyev
GOPUZ AS A FACTOR IN FORMING THE FIGURE OF DEDE GORGUD
Summary
Dede Gorgud is impossible to imagine without qopuz in the visual arts, as well as in the epic. Because this way, without any composition qopuzcan not be created, it would be better both of them together.
As can be seen as Dede Gorgud qopuz creates, in turn, it creates Gorgud as a character. In this epic hero gopuz gives grandeur, it also generates and how well it protects, defends him from death. Dede Gorgud playing it will give him life, in turn, creating a dynamic qopuz giving Gorgud lives.
Key words: Dede Korkut, qopuz, saz, Turkic peoples, the shaman, bakshi, a painter, epic
Рамиль Гулиев
ГОПУЗ КАК ФАКТОР ФОРМИРОВАНИЯ ОБРАЗА ДЕДЕ ГОРГУД
Резюме
В изобразительном искусстве, а также в эпосе Деде Горгуд невозможно представить без гопуза. Потому что любая композиция без него не может быть создана, было бы целесообразнее их обоих вместе.
Как видно, как мудрый озан создал гопуз, в свою очередь, гопуз как образ создает Деде Горгуд. Гопуз дает величие герою, он также создает и хорошо защищает, оберегает его от смерти. Деде Горгуд исполняя и озвучивая оживляет гопуз, в свою очередь, гопуз создавая динамику и движение дает жизнь Горгуду.
Ключевые слова: Деде Коркут, гопуз, саз, тюркские народы, шаман, баксы, художник, дастан
Ramiz Əskər
filologiya üzrə elmlər doktoru, professor
Bakı Dövlət Universiteti
e-mail: ramizasker@gmail.com
TÜRK HAYATININ ANSİKLOPEDİSİ
Eski Türkler genel olarak 4 gruba bölünürler. Bunlar Oğuz, Kıpçak, Karluk ve Bulgar grublarıdır. Her grubun birer büyük eseri bulunmaktadır. İlginçtir ki, bunlardan ikisi manzume, ikisi destan türündedir, üçü yüzde yüz şiirle, birisi hem şiirle, hem düzyazıyla yazılmıştır. Oğuz grubuna Azerbaycan, Türk, Türkmen, Gagauz ve Kırım Tatar dilleri dahildir, grubun şaheseri “Dede Korkut” destanıdır. Kazak, Kırgız, Karakalpak, Nogay ve Altay dillerinden oluşan Kıpçak grubunun şaheseri “Manas” destanıdır. Karluk grubuna Özbek, Uygur, Sarı Uygur ve Salar dilleri girer, şaheseri Kutadgu Bilig manzumesidir. Bulgar grubu Tatar, Başkurt, Karaçay, Balkar, Kumuk ve Karaim dillerinden meydana gelmektedir. Şah eseri “Şan Kızı” destanıdır.
Bu eserlerin arasında “Dede Korkut” destanı özel bir yere sahiptir. 1.300 yıl önce Anadolu, Azerbaycan ve Orta Asya’da cereyan eden olayları kapsamaktadır. Tarihi, aynı zamanda destani bir hüviyyet taşımaktadır. Oğuz Türklerinin hayat ansiklopedisidir. Bu eser eski Türklerin siyasi ve ekonomik düzenini, sosyal ilişkilerini, töresini, dini inançlarını, gelenek ve göreneklerini, kültürünü, karakterini, göçebe ve yerleşik hayatını, savaş sanatını, aşk ve nefretini, sevincini ve tasasını, yaşam biçimini, dünyaya bakışını yansıtmaktadır.
Türk edebiyatı tarihinin en büyük uzmanı Ord. Prof. Fuat Köprülü, “Dede Korkut” destanının önemini şu sözlerle belirtmiştir: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, “Dede Korkut”u öbür gözüne koysanız, yine “Dede Korkut” ağır basar. Gerçekten de “Dede Korkut” destanı Türk dilinin ve edebiyatının en güzel eserlerinden biri, belki de birincisidir.
Şu anda bilim dünyasına eserin iki nüshası bellidir. İlk nüshayı Dresden Kraliyet Kütüphanesinde ünlü Alman bilgini H.O.Fleischer bulmuştur. Şarkiyatcı ve diplomat Heinrich Friederik von Diez daha sonra Fleischer külliyatında kayıtlı (nr. 86) nüshayı bilim dünyasına sunmuş ve eserden bir parçayı tercüme etmiştir [1]. Pek te güzel olmayan bir nesihle yazılmış bu nüshanın her sayfasında on üç satır vardır. Metin bazı kelimeler dışında harekesizdir. Dresden nüshası “Kitâb-ı Dedem Korkut Alâ Lisân-i Tâife-i Oğuzân” adını taşıyor ki, bu da “Oğuzların Diliyle Dedem Korkut Kitabı” anlamına geliyor. Hikayelerin başlıkları, metinleri ve manzum parçalar birbirinden ayrılmadan bir bütün olarak yazılmıştır.
İkinci yazma 1950’de İtalyan Türkologu Ettori Rossi tarafından Vatikan’ın Apostolica Kütüphanesinde (nr. 102) bulunmuştur. Rossi, bu yazmayı önce bir makale, arkasından da kapsamlı bir araştırma ile [2] bilim alemine duyurmuştur. Bu nüshanın adı “Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı”dır; “Oğuzname, Kazan Bey ve diğerlerinin hikâyesi” demektir. Her iki nüsha Arap alfabesiyle Türkçe yazılmıştır, yalnız Vatikan nüshası hacim bakımından daha küçüktür. Dresden nüshası bir giriş ve 12 hikâyeden, Vatikan nüshası ise girişle birlikte 6 hikâyeden oluşmaktadır. Bu nüshadaki giriş ve hikâyeler, Dresden nüshasında bulunanlardan farklı değildir. Bu durumda “Dede Korkut” destanından yazma olarak elimizde bir giriş ve 12 hikâye bulunmaktadır. Bu hikâyeler Türk dünyasının çeşitli yerlerinde masallaşmış halde halk arasında günümüze kadar yaşamıştır. Bunların dışında bu iki nüshada bulunmayan daha 5 orijinal “Dede Korkut” hikâyesi Türkmenistan’da halk ağzından derlenmiştir.
12 hikâyenin her biri bir veya iki Oğuz kahramanının başından geçen olaylardan bahseder. Oğuzların eski dönemde 24 boydan oluştuğunu dikkate alan bazı uzmanlar destanın da aslında 12 değil, 24 adet hikâyeden meydane gelmiş olabileceğini düşünüyorlar [3].
Hikâyeler, diğer adıyla boylar, konu bakımından birbirinden bağımsızdır, ancak bir boyun esas ve yardımcı kahramanları, diğer boylarda da geçer ve bir boydakı yardımcı kahraman diğer boyda esas kahraman olabilir. Böylece konu ve olay bakımından bağımsız olan hikayeler, ortak kahramanlarla birbirine bağlanmış olur. Toplum yapısının en üstünde hanlar hanı Bayındır Han bulunur. Fakat hikâyelerde doğrudan doğruya onunla ilgili işlenmiş bir konu yoktur. Bayındır Han eserde ikinci planda bir hükümdar olarak gösterilmiş, yerini Oğuz alplerinin başı sıfatıyla Salur boyundan, onun beylerbeyi ve damadı olan Alp Kazan almıştır. Karacuk Çoban dışında bütün kahramanlar toplumda üstün politik mevki sahibi, Oğuz ailelerine mensup soylu ve zengin kişilerdir. Bunlar Salur Kazan’ın beyleri ve arkadaşlarıdır. Destandaki erkek kahramanların hepsinin adları Türkçedir, yalnız iki istisna vardır. Bunlar Gaflet Koca’nın oğlu Şir Şemsettin ve Düzen’in oğlu Alp Rüstemdir.
12 hikâyeden 9’unda Salur Kazan ve arkadaşları geçer; 3 boyda ise onları göremeyiz. Hikâyelerden ikisi Oğuz Türklerinin kendi iç mücadelesini, sekizi de kuzeydeki ve batıdaki henüz İslam dinini kabul etmemiş Hıristiyan Türklerle, daha doğrusu Kıpçaklarla mücadelelerini anlatır. Bunlar mitolojik içerikten arındırılmış ve gerçekçi hüviyyete bürünmüş destani hikâyelerdir. Yalnız iki hikâyede kahramanlar olağanüstü güçlerle kavgaya tutuşur. Birinde Basat adlı yigit Oğuzları perişan eden ucube yaratık Tepegöz’ü öldürür, diğerinde korku bilmez Deli Dumrul, Azrail’in ta kendisiyle savaşır. Başka bir boyda ise Kanturalı sevdiği düşman kızı Selcan Hatunu almak için kızın babasının isteği üzerine silahsız olarak boğa, arslan ve buğra ile çarpışarak onları yener. Destandaki en önemli boylardan biri ‘Basat’ın Tepegöz’ü Öldürdüğü Boy’dur. Eseri bilim dünyasına tanıtan von Diez önce bu boyu Almancaya çevirmiş, Tepegöz’ü Homeros’un Odisseya’sındaki Polifemos’la karşılaştırmış, daha geniş, kapsamlı ve detaylı oluşu bakımından Tepegöz’ün Polifemos’tan daha eski olduğu kanaatine varmıştır.
“Kitab-ı Dede Korkut”taki 12 boyun hepsinde Oğuzların ünlü akıl hocası, filozof ve veziri Dede Korkut vardır. Dede Korkutun boylardaki esas işlevi kopuz çalarak boy boylamak, soy soylamaktır. Hikâyelerin, anlatılmasına boy boylamak, boylar içindeki manzum kısımlara soy, soyları kopuz eşliğinde belli bir melodiyle okumaya ise soy soylamak denir. Dede Korkut her boyun sonunda boy boylar, soy soylar; yani kahramanların hikayesini anlatır, onların şanına saz çalar, söz söyler, onlara dua eder ve bazen ad verir. Dede Korkut’un birkaç boyda, müşkül işleri halletmek için ortaya çıktığı da olur. Şu bağlamda Dede Korkut, 12 boyu birbirine bağlayan ve boyları düzenleyip anlatan ortak kahramandır. Ona göre de eser doğru olarak “Kitab-ı Dede Korkut” adıyla anılır. Başta yer alan giriş bölümü de eserin bütünlük kazanmasında rol oynar [4].
Dede Korkut’un tarihî bir şahsiyyet oluşu üzerine çeşitli fikirler mevcuttur. Eserin giriş kısmında onun İslam’ın kurucusu Muhammed Peygamberin çağdaşı olduğu belirtilmiştir. Destanda Dede Korkut’un 295 yıl, bazı kaynaklarda ise 100 yıl yaşadığı üzerine bilgiler vardır. Bazı tarihî kaynaklarda onunla ve destandaki beylerle ilgili rivayetlere veya küçük parçalara rastlamak mümkündür.
Dede Korkut adının geçtiği en eski kaynak İlhanlı veziri Reşüdiddin Fazlullah’ın Farsça yazdığı Camiü’t-Tevârih’idir. Eserdeki bilgiye göre, Korkut, Oğuz sülalesinin dokuzuncu hükümdarı olan İnal Sır Yavku zamanında ortaya çıkmış, İnal Sır Yavku’ya, onun oğlu Kayı İnal Han’a ve daha üç hükmüdara vezirlik yapmıştır. Kendisi Bayat boyundan olup Kara Hoca’nın oğludur. Mısırlı yazar Ebu Bekr b. Abdullah b. Aybek ed-Devadari’nin Dürerü’t-Tican adlı tarihinde Dede Korkut hikayeleriyle ilgili çok önemli bir kayıt vardır. Selçuklu hanedanı mensubu olan ed-Devadari 1229 yılı olaylarından bahsederken Cengiz Hana ait mukaddemede oğuzname hakkında şöyle bir bilgi vermiştir: Oğuz Türklerinin ‘Oğuzname’ adlı bir kitapları vardır, yanlarından asla ayırmazlar. Mazileri ve ilk padşahları hep bu kitapta yazılıdır. Türklere Oğuz derler, çünki büyükleri Oğuz isminde birisi imiş. Tebrizlı Hasan b. Mahmut Bayati’nin Cam-i Cem Ayin adlı eserinde de Dede Korkut’un adı geçiyor. Müellif 28. Oğuz hanı olan Kara Hanın Korkut Dede’yi Medineye gönderdiyini, onun Peygamberimizi gördükten sonra geri döndüğünü, daha sonra Korkut Ata’nın oğlu Örgeç Dede’nin Hazret-i Osman’ın yanına hizmete gönderildiyini yazıyor. Örgeç Dede, Bağdad’a varınca Hazret-i Osman’ın şehit olduğunu öğrenmiş, Kabe’ye gitmiş, dönüşte Hazret-i Ali’den ahidname alıp gelmiştir. Osmanlı sultanı 3. Murad zamanında Bayburtlu Osman’ın yazdığı “Tevârîh-i Cedîd-i Mir’ât-ı Cihan”a göre Oğuzların başbuğu Bayındır Han Kazan Hanı ve Dündar Beyi Kabe-yi Şerife Peygamberin yanına gönderdi. Resulullah onlara iman arz eyledi, iman getirdiler, Selman-i Farisi’yi onlara koştu. Beraber Demirkapı’ya geldiler. Selman-i Farisi burada İslamı halka talim etti, Dede Korkut’u onlara şeyh dikti [5].
Evliya Çelebi ‘Seyahatname’sinde destan kahramanlarıyla ilgili kısımlar görülmektedir. Evliya Çelebi 1655’te Ahlat’tan bahsederken buradaki eski mezarları şöyle anlatıyor: ‘Osmanlıların eski ataları içerisinde Ahlat’ta yatanların biri de Korkut Han’dır’ [6].
Bunların dışında, Ebülgazi Bahadır Han’ın 1660’ta kaleme aldığı Şecere-i Terâkime’de, Müneccimbaşı’nın 1672’de yazdığı Arapça tarihinde, yine 17. yy’da Buharalı Hafız Derviş Ali Çengî tarafından yazılan Tuhfetü’s-Sürûr adlı Farsça eserde, bazı Bektaşî velâyetnamelerinde, Kul Ata’nın Leylâ ile Mecnun adlı mesnevisinde bazen birer ikişer cümlelik, bir kaç beytlik, bazen yarım sayfaya varan uzunlukta Dede Korkut’la ve beyleriyle ilgili rivayetler vardır. Şecere-i Terakime’de ise destan kahramanları ve özellikle Salur Kazan’la ilgili rivayetler bir hayli hacimlidir.
Dede Korkut’un adı tarihî kaynaklarda farklı şekilde geçmektedir. Mesela Reşidüddin’in Câmiü’t-Tevârih’inde Korkut, Nevaî’nin Nesâimü’l-Mahabbe’sinde Korkut Ata, Şecere-i Terâkime’de Korkut veya Korkut Ata, Tarih-i Dost Sultan’da Korkut şeklinde geçer. Yacıoğlu’nun Selçukname’sinde Dede Korkut, Câm-i Cem-âyinde Korkut Ata ve Dede Korkut, Atalar Sözü kitabında Dede Korkut, Bayburtlu Osman’ın Tarihi’nde Dede Korkut, Edirneli Ruhî ve Müneccimbaşı tarihlerinde Korkut Ata olarak geçmektedir. Genelde Doğu (Türküstan) Türkçesinde Dede kelimesi yerine Ata terimi kullanılmıştır. Asıl “Dede Korkut Kitabı”na gelince, eserin Dresden nüshasında 4 defa Korkut Ata, 29 defa Dede Korkut, 21 defa Dedem Korkut, 18 defa yalnız Dede, 1 defa da Dede Sultan olarak geçmektedir [7]. Burada Dede Korkut’un kutsal kişiliği ve bilge kişiliği söz konusudur. Dede Korkut hep akıllı, bilgili, keramet sahibi, maziden ve atiden haber veren ozan ve kamdır. Hep bu bakımdan çeşitli eserlerde ve asırlarda Türkler arasında ortaya çıkmış Dede Korkut’ların genel sureti ve kişiliği bu destanda bir kişinin şahsında tecessüm etmiştir.
“Dede Korkut” destanının coğrafyası genel olarak önce Türkistan, daha sonra Azerbaycan ve Doğu Anadolu’dur. Destandaki Karaçuk, Karşuyatan, Kazlık, Karadağ, Aladağ gibi coğrafi adlar Oğuzların Türkistan’da yaşadıkları dönemin hatırasıdır. Gence, Gökçe, Alınca, Derbent, Altuntaht, Bayburt, Parasar, Akbaba ve benzeri adlar Anadolu’ya ve Azerbaycan’a göç ettikten sonra sahip oldukları yeni coğrafyaya mahsustur [8].
“Dede Korkut” destanında Oğuzların eski dini olan şamanizme ait bazı ögeler müşahede edilmektedir. Örneğin, su, ağaç ve dağ kültü şamanizme aittir, fakat bunlar özel olarak aranmadıkça çıplak gözle görünmezler. İslamiyete ait unsurlar daha açık olup ağır basmaktadır. Sadaka, salavat, ismi-azam, namaz vb. İslami terimler bunu göstermektedir. Ettore Rossi de bu hususa dikkati çekmiştir [9]. Zaten destandaki savaşlar Müslüman Oğuzlarla Hıristiyan Kıpçaklar arasında geçmektedir.
“Dede Korkut” destanı bize bin yıl önceki eski Türk etnografisinden zengin malzeme vermektedir. Bunların başında geyim kuşam, yemek, silah adları, müzik aletleri vs. gelmektedir. Dönemin milli giysileri arasında önemli yer tutan, bir çoğu günümüzde de geçerli olan kepenek, çepken, kaftan, kürk, edük, börk, sarık, külah, şalvar gibi giyimler, çağdaş mutfağımızda bugün dahi yerini koruyan aş, yoğurt, yahni, bazlamac, şişlik, süylük gibi yemekler bunlara örnek gösterilebilir. Başta Dede Korkut olmak üzere ozanların kopuz, alça kopuz, kolça kopuz, kuruluca kopuz, davul, düdük, kös, nağara, surna ile icra ve ifa ettikleri müzik parçaları Türk milli kültürünün, ok, yay, kılıç, sapand, kargı gibi silahlar Türk askeri gücünün ögeleri olarak bin sene öteden bizlere göz kırpıyor [10].
“Dede Korkut” destanı bizlere Türk töresi, gelenek ve görenekler, Oğuzların davranışları, psikolojisi üzerine de ilginç bilgiler vermektedir. Oğuzlar mağrur, cesur ve yigit insanlardı, şeref ve haysiyetlerine çok düşkünlerdi. Acları doyurmak, çıplakları donatmak, yoksullara yardım etmek, güçsüzleri korumak onların başlıca faziletleriydi. Öğünmeyi sevmeyen mutevazi kişilerdi. Erkekleri kadar kadınları da cesur ve korkmazdı. Bütün erkekler tek eşliydi [11].
“Kitab-ı Dede Korkut” kitap halinde ilk kez Türkiye’de 1916’da Kilisli Muallim Rıfat, Azerbaycanda ise 1939’da Prof. Dr. Hamit Araslı tarafından basılmıştır. Ünlü şarkiyatçı V.V.Barthold eseri 1922’de Rusçaya çevirmiş, bu çeviri 1950’de Baku’de, 1962’de Moskovada neşredilmiştir. Destan çeşitli yıllarda bir sıra dillere tercüme olunarak Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da, Hollanda’da, Letonya’da, Litvanya’da, Estonya’da, ABD’de, Brezilya’da, İran’da, Japonya’da ve başka ülkelerde basılmıştır.
1951’de “Kitab-ı Dede Korkut”, Azerbaycan’da ve Türkmenistan’da ‘Feodalite döneminden kalma zararlı eser’ gerekçesiyle yasaklanmıştır. Uzun uğraşılar sonucu yasak ve tabu Azerbaycan’da 1957’de, Türkmenistan’da ise ancak 1980’de kaldırılmıştır.
“Kitab-ı Dede Korkut” çeşitli dönemlerde Türk Dünyasında, Avrupa ülkelerinde araştırılmıştır. Eser üzerine çok sayıda kitap, monografi, makale ve tez yazılmıştır. Son rakamlara göre başlangıçtan 2015’e kadar “Kitab-ı Dede Korkut” konusunda Azerbaycan’da 440’tan fazla kitap ve 2.100’ün üzerinde makale, Türkiye’de ise 450 civarında kitap ve 1300’den fazla makale yazılmıştır. Bunların dışında Kazakistan’da Özbekistanda, Türkmenistan’da, Tataristanda, Başkurtistan’da, Rusya’da, Avrupa ülkelerinde de çok sayıda kitaplar ve makaleler yayınlanmıştır [12].
Türkiye’de Mehmet Fuat Köprülü, Muharrem Ergin, Orhan Şaik Gökyay, Fahrettin Kırzıoğlu, Faruk Sümer, Saim Sakaoğlu, Semih Tezcan, Osman Fikri Sertkaya, Ahmet Bican Ercilasun, Azerbaycan’da Hamit Araslı, Ali Sultanlı, Ebdülezel Demircizade, Ferhat Zeynalov, Samet Alizade, Şamil Cemşidov, Kemal Abdullah, Fuzuli Bayat, Azizhan Tanrıverdi özellikle güzel eserler yazmışlardır.
Yabancı Türkologlardan Hendrik Boeschoten, Robert Dankoff, G.L.Levis, Hein Joachim, F.Babinger, C.S.Mundy, W.Ruben, Warren Walker, Hanspeter Ahmet Schemide, Michele Bernardini, Mark Kirchner, Sigird Kleinmichel, Mutsumi Sugahara gibi tanınmış bilim adamları “Kitab-ı Dede Korkut”un öğrenilmesine önemli katkıda bulunmuşlardır.
Eser üzerine en son kitap benim ve kızkardeşim Dr. Naile Asker’in hazırladığı ‘‘Kitab-ı Dede Korkut’un Bibliyografisi’’ eseridir. Henüz basılmamış bu kitapta Azerbaycan, Türk, Özbek, Kazak, Türkmen, Uygur, Tatar, Başkurt, Qagauz, Rus, Ukrayna, Gürcü, Eston, Latış, Letonya, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Espanyol, Portugal, Macar, Sırp, Bulgar, Romen, Polonya, Arap, Fars, Japon ve Kore dillerinde 5 bin civarında bibliyografik kaynağı bir araya toplamışız [13].
Do'stlaringiz bilan baham: |