Ol mȗgbeçe peçesin serpüp ‘ȃrızın arz itmek ile Şeyh-i San‘ȃn ȃşufte vü ser-gerdȃn oldugıdur.
Ziyâi’nin mesneviside, Şeyh San’an’ın sarayda gördüğü tersa kızı, yüzündeki peçeyi indirince şeyhin gönlünde yaralar açılır. Şeyh, kızın yanaklarını görünce aşk sarhoşu olmuştur. Kız, şeyhi bir meczuba çevirir. Kafir saçlarını ona göndererek şeyhin imanını yağma eder. Şeyh dinini imanını verir ve aşkı satın alır. Sevdiğini hatırladıkça feryat figan koparmaktadır. Sürekli ağlayıp inelemektedir.
Cavid’in tiyatrosunda da olaylar benzer biçimde gelişir. Humar’ı gören Şeyh San’an, onun rüyada gördüğü kız olduğunu farkedince dermansız bir derdin pençesine düşer. Felaketinin kadınlar yüzünden olacağı endişesiyle yıllardır kadınlardan uzak durduğunu hatırlatan müritlerine, Humar’ın bir kadın değil melek olduğunu söyler.
-
Şeyh-i San’ȃn derd-i bȋ-dermȃna düşüp ȃh u efgȃn itdügi ve mȗrȋdȃn ana pend-i firȃvȃn idüp mukayyed olmadıgınun beyȃnıdur.
Ziyâi’nin mesnevisinde tersa kızı saçlarını sağa sola dağıttıkça Şeyh San’an, ezberden küfür okumaktadır. Saçların siyahlığı ile küfrün karanlığı arasındaki çağrışımsal ilişki dikkat çekicidir. Şeyh, mürdilerinin nasihatlarını ve ihtarlarını dinlemeden bir ruhban gibi aşk rahibinin müridi olmuştur.
Cavid’in tiyatrosunda da benzer biçimde, Şeyh San’an’ın müritleri tarafından ikaz edildiği görülür. Kabe’de Peygamberin dinini yaymak için ettikleri yemini hatırlatan müritlerine Şeyh San’an, vatanının, Kabe’sinin, niyetinin artık Humar olduğunu söyleyerek ondan vazgeçmeyeceğini söylemiştir.
-
Şeyh-i pür-ıztırȃba ashȃb u ahbȃbı ‘itȃb ile hitȃb itdüklerinde ‘ȃşıkȃne cevȃb-ı savȃbıdır.
Ziyâi’nin mesnevisinde, müritlerin Şeyh San’an’ı yola getirmek için ona nasihat etmeleri uzun bir bölümde anlatılır. Bir gece şeyh San’an, ağlayıp inlerken müridleri toplanıp yanına gelirler. Onlardan biri şeyhe tövbe etmesini söyler. Şeyh, “Evet tövbe ederim şeyhlikten, ırz, namus ve vakarımdan.” der. Onlardan başka birisi, “Ey sırların kaşifi şeyh, kendini toparla bari namaz kıl.” der. Şeyh, “Sevgilinin kaşlarının mihrabında olduğum zamanlar beni namazda görürsünüz.” cevabını verir. Müridin biri yüzünü yere koyarak, “Ey şeyh secde kıl.” der. Şeyh, “O sevgili nerede ki secde kılayım.” der. İçlerinden başka biri, “Müslüman ol ve yaptığına pişman ol.” der. Şeyh, “Evet çok pişmanım ben daha önce aşık olmadığıma.” der. İçlerinden bir diğeri, “Ey şeyh seni Şeytan dalalate sürükledi.” der. Şeyh, “Keşke gelse de beni bir daha dalalete sürüklese.” der. Başka biri, tüm cihan halkının onu görüp onun için azmış dediğini söyler. Şeyh, “Gam değil, zaten namus şişesini kırdım ben.” der. İçlerinden biri, “Kabe’ye dönelim herkes seni bekliyor.” der. Şeyh, sevgilinin ona yar olması durumunda,değil Kabe kiliseye de gidebileceğini söyler. Biri, “Ey şeyh tövbe et, af dile Allah bağışlayıcıdır.” der. Şeyh, kendisinden uzak olmalarını ister. Başka bir müridi, “Ey şeyh yarın ahirette Cehennem var unutma!” der. Şeyh, yine aldırmaz. Bir diğeri Daru’s-Selam’ı görme arzusunun olup olmadığını sorar. Şeyh, sevgilinin mahallesini görme arzusunun onu cennetten bile uzak edeceğini söyler. Başka biri çıkıp “Hakk’tan bari utan bu nedir küfür, fısk ve isyan.” der. Şeyh, Hakk’ın onu bir ateşe saldığını ne utanmasının ne de kurtulmasının mümkün olmadığını söyler. Kim ne söylediyse hiç bir nasihat şeyhe tesir etmez ve müritler hep beraber şeyhi terk etmeye karar verirler. “Akıbet ne olacak görelim.” derler.
Cavid’in tiyatrosunda da müritlerin Şeyh San’an’ı uyarıp ona nasihat ettikleri görülür; fakat bu epizot, Cavid’in tiyatrosunda Ziyâi’de olduğu kadar ayrıntılı anlatılmamıştır. Cavid’in tiyatrosunda, müritlerin Şeyh San’an’ı terk etmeye karar vermelerinden ziyade, Şeyh San’an’ın onları kovması, kendinden uzak olmalarını istemesi daha ön plandadır. Sonunda Cavid’in tiyatrosunda da müritler Şeyh San’an’ı terk edeceklerdir.
-
Do'stlaringiz bilan baham: |