Amea folklor institutu


Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali Aslan



Download 40,44 Mb.
bet2/295
Sana21.02.2022
Hajmi40,44 Mb.
#16416
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   295
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali Aslan
Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat
Fakültesi İngilizce Mütercim ve Tercümanlık Bölümü Öğretim Üyesi
ANADOLU, KAFKASYA, ORTA ASYA TÜRK VE AMERİKA YERLİ KIZILDERİLİ HALK EDEBİYATLARINDA “TULPARLAR”
Anadolu, Kafkasya ve Orta Asya Türk Halk Edebiyatlarında yer alan “Uçan At­lar”, genel olarak “tulparlar” olarak bilinmektedir. Amerikan yerli Kızılderili halk ede­biy­yatında ise “Uçan Atlar”ın varlığına şahit olmaktayız. “Tulparlar” ve “Uçan At­lar”şaman karakterine sahiptirler ve onlar sahiplerinin konuştukları dili aynen insanlar gibi konuşurlar. Kazakistan Cumhuriyetinin Devlet Armasında hilal şeklinde ve çerçeve olarak kullanılan iki tane simetrik, boynuzlu ve kanatlı efsanevi “tulpar” yer almak­tadır. 1969 yılında Isık Göle yakın Esik Çayı yakınlarında açılan bir kurgandan “Altın El­biseli Adam” adlanan altından yapılmış bir zırh bulunur. Günümüzden 2600 yıl ön­cesine ait olan bu elbisenin “başlık” kısmında sağlı-sollu iki tane “Tulpar” kabartması yer almaktadır. Kazakistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra, her devlette oldfuğu gibi kazakistan’da da bir “Devlet Arması” hazırlanır. Bu Devlet Arması’nın en önemli kısmı “tulpar” olarak bilinen, altın renginde ve hilal şeklinde boynuzlu ve kanatlı efsanevi iki attır.1 Tulparların Orta Asya halk edebiyatlarında olduğu gibi, Kazak halk edebiyatında da uzun tarihi bir yeri vardır. “Tulpar” veya diğer adıyla “Uçan At” Orta Asya Türk Halk Edebiyatında derin bir anlama sahiptir. O şu anlama gelmektedir: Aslan gibi kor­kusuz, şahin` gibi uzakları gören, boğa gibi güçlü ve kuvvetli, geyik gibi çevik ve sürat­li, düşmanla mücadelede tilki gibi kıvrak zekâlı ve kurnaz. Uçan atların “altın kanatları” ise, sonsuza kadar ülkenin çalışkanlığını ve varlığını temsil etmektedir. Kazakistan’ın yanı sıra, Moğolistan “Devlet Arması”nda da altın renkli bir “Tulpar” yer almaktadır. Azer­baycan, Başkurt, Gürcü, Tatar, Kazak, Kırgız, Altay, Karakalpak, Karaçay ve Ku­muk halk edebiyatlarında da “tuparlar” önemli yer tutmaktadır. Birçok Azerbaycan ve Ana­dolu halk masallarında uçan ve aynı zamanda binicisiyle insan gibi konuşan efsa­nevi atlar yer almaktadır. Amerikan yerli Kızılderililerinin halk edebiyatı ürünlerinde şa­man karakterli “Uçan Atlar” önemli yer tutmaktadır.
“Uçan At” veya “Mistik At” manasında kullanılan “Kanatlı At” anlamına gelen “Tul­par” sözü, tarihi Türk Kültürünün kendisi kadar eskidir. İslamiyet’ten sonra Manas Destanında, destan kahramanı Manas’ın bindiği Akkula, efsaneleşmiştir. “Tulpar” adıyla anılmış ve bir “Kanatlı At” olarak hafızalarda ve sanat eserlerinde yerini almıştır.
Anadolu Türkçesinde “Küheylan”; Azerbaycan Türkçesinde “Asil At”; olarak yer alan “Kanatlı At”, Kazak Türkçesinde “Tulpar”; Kırgız Türkçesinde “Tulpar”; Özbek Türkçesinde “Tulpar”; Tatar Türkçesinde “Talpar”; ve Uygur Türkçesinde “Tulpar” olarak bilinmektedir.2
At Türk’ün hayatına ne zaman girmiştir, Türk insanı tarih boyunca atla beraber nasıl bir hayat sürmüştür ve başka türden olan bu iki canlı nasıl olmuş da bu kadar anlaşabilmiştir? Bunlar, bugüne kadar araştırılan konularda hep sorula gelmiş sorular olarak kalmaktadır. Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlardan biri de İbrahim Kafesoğlu’nun görüşüdür:
Asya’da ilk at kalıntıları M.Ö. 2500-1700 yılları arasına ait Afanasyevo kültürü ile onun bir gelişmesi ve devamı olan M.Ö. 1700-1200 yıllarına ait Andronova kültüründe gö­rülmektedir. Her iki kültür de Proto-Türk kavimlerin mensup olduğu kültür çevreleridir. 3
Atın Türk’le bütünleşen ve Türk’ün hayatına yardım eden ve onun nizam-intizamında büyük tarihi payı olan tarihi bir rolü vardır. Bu inkâr edilemez. Anadolu’da olduğu kadar, Orta Asya’ya giden yolda, Kafkaslarda da atın önemi ve rolü Kafkasya destanlarında karşımıza çıkmaktadır:
Günümüzden 3. 000 yıl öncesine dayanan bir tarihte Avrasya bozkırlarında büyük bir medeniyetin temellerini atan Proto-Türk ve Hint-Avrupa kavimlerinin en büyük yardımcıları, ehlileştirmeyi başararak onları bir savaş aracına dönüştürdükleri atlarıydı. O dönemin şartlarında, neredeyse imkânsız olan mesafeleri atları sayesinde yıldırım hızıyla aşan bozkırın eski savaşçı kavimleri, atlarının yardımıyla yerleşik kavimleri hâkimiyetleri altında toplarken, bozkır medeniyetinin sınırlarını da geniş coğrafyalara yaymayı başarmışlardır. 4
Atın tarihi Orta Asya’da başlamakta ve Yukarı Mezopotamya topraklarına kadar yayılmaktadır. Bugün Irak toprakları içinde kalan Elan kentinde yapılan kazılarda bulunan kil tabletler bilinmeyen tarihi gerçekleri gün ışığına çıkarmaktadır:
M. Ö. 3. Bin yılda bugün Irak toprakları içinde kalan Elam kentinde bulunan kil tabletlerden elde edilen bilgilere göre at asil bir hayvan olarak tanımlanmaktadır. At sahibine, savaşta, bir yerden başka bir yere göçte, üremede, tarımda yardımından ötürü medeniyetin gelişmesine en çok katkısı olan asil bir hayvan olarak tarihteki yerini almıştır. At, gücün, zarafetin, güzelliğin, asaletin, dayanıklı olmanın ve bağımsız olma­nın sembolü olarak dünya kültüründe önemli yer tutar.5
Atların Türk’ün hayatındaki önemini araştıran sadece Türk soylu bilim adamları değiller. Tarihte, atla tanışmış ve ondan yararlanmasını bilmiş milletler, atı günlük hayatlarından ve kültürlerinden çıkaramamıştır. Laszio Rasonyi yazıyor:
Bozkırın sert tabiat şartları göçebe kültürünün en yüksek derecesi olan atlı-çoban kültürünü ortaya çıkarmıştır. Bunun dünya tarihinde oynadığı en önemli iki rolden biri, ekonomik alanda hayvan yetiştiriciliğinin geliştirilmesi, ikincisi ise, sosyal alanda olağanüstü devlet kurma kabiliyetini geliştirmiş olmasıdır.6
Kazakistan’ın Kuzeyi, Baykal Gölü çevresi ve Güney Sibirya’da yer alan 500 000 den fazla kaya resimlerinde resmedilmiş at çizimlerinde Türk’ün hayatının anlatılması gör­memezlikten gelinemez. Ne var ki, kayalara çizilmiş M.Ö. devirlere ait atlarla çeki­len tarih öncesi at arabalarının gerçek hayattan alınmış olduğuna inanmayan Avrupalı araştır­macılar da var. Atın anavatanı olarak kabul edilen Orta Asya’da, kayalara çizilmiş savaş durumunda arabalar çekerken, süvarilerini taşırken resmedilmiş at resimleri Ural Dağları boyunca uzanan vadi yamaçlarında, Kazakistan, Sayan Dağlarının oluşturduğu vadilerde ve Yenisey nehri boyunca kayalara çizilmiştir. Bu tarih öncesi kaya resim­le­rin­de at, Türk’ün kendisiyle ve onun hayatıyla bütünleşmiş bir canlı varlık olarak gö­zük­mektedir. At, gerçek hayatta olduğu kadar, Türk’ün “Öteki hayatı”, yani, “Aşağı Dün­ya”daki hayatıyla da yakından ilgilidir. Paul G. Bahn konuyla ilgili eserinde şunları kaydediyor:
Tekerlekli arabalarla ilgili olarak bazı araştırmacılar, özellikle Sibirya ve Altay des­tanlarında yer aldığı gibi, ölen kahramanların cesetlerini “öteki dünya”ya seyahat­lerini gösteren mistik bir göçü anlattığını iddia ediyorlar. Bu arabanın yönetimi güya “Aşağı Dünya”nın hâkimi Erlik’in elindeymiş. 7
Avrasya’nın Asya tarafında olduğu kadar, Avrupa tarafında da at ve ona bağlı kültürün tarihi izleri tarihi eserlerin ve olayların her safhasında kendini gösterir.
Atların, at takı ve koşumlarının, atın yelesi veya kuyruğundan alınan kılların, atla yakından ilgili mesleklerden olan demirciliğin İngiltere ve İrlanda’da çok özel bir yeri vardır. Halk bilimi araştırmacıları atla ilgili halk inanışlarına geniş yer verirler. 8
Atlı kültürle yakın ilgisi olan dünya ülkeleri, sadece Kırgızistan ve Kazakistan’da “atın kurban” edildiğini zannederler. Kazakistan ve Kırgızistan’da at eti satan kasapların sayısı belli olduğu halde, bugün Fransa, Almanya, İsviçre ve İtalya’da yüzlerce “At Eti Satan Kasap”lar Avrupa Birliği standartları çerçevesinde at eti satmaktadırlar. Türk Şamanizm’ine ve onun kurallarına göre, sadece Göktanrı’ya at “adanır” ve kurban edilir. Avrupa ülkelerinde de “at kurban” edilmektedir:
Finlandiya ve Kuzey Avrupa’da yaşayan eski halklar bazı mevsimlik mera­sim­lerde “at kurban” ederlerdi. Romalılar da bazı mevsimlik törenlerde at kurban ederdi. Eskiden Kuzey Avrupa’da kötü ruhlardan korusun diye evlerin dış kapısının üzerine kuru at başı iskeleti asarlardı.9
Avrupa’da, özellikle İngiltere, Almanya ve Fransa’da “at” la ilgili olan semboller ve inançlar kendi kültürleri arasında bir bütünlük göstermekten çok uzak görünüyor. Anadolu, Kafkaslar, Orta Asya ve hatta Amerika yerli Kızılderili kabileleri arasında “ata” hep olumlu, pozitif ve müspet duygularla ve sevgi ve saygıyla yaklaşılmıştır. Ama durum Avrupa ülkeleri arasında böyle değildir, Avrupa’da “at” konusuna ve onunla ilgili halk inançlarına halk korku ve anlaşılması zor bir tavırla yaklaşmaktadır:
Almanya ve İngiltere’de rüyada “Betyaz At” görmek o şahsın yakında öleceğine delalettir…. Sembolizm açısından bakıldığında, bir çift “beyaz ve Siyah at” yan yana getirildiğinde bu “hayat ve ölüm” manasına gelmektedir. … Atla ilgili sembolizm, inanılmayacak derecede karmaşık ve çözümü zor bir meseledir.10
Avrupa’nın Türk atlarıyla tanışmasından sonra yüz binlerce Hun atlısının doğur­du­ğu korku durumu bu noktaya getirmiş olabilir. Atla ilgili inanış ve düşüncelerin olum­suz olmasına rağmen, bazı Avrupa ülkelerinde olumlu görüş ve düşünceler de vardır.
Ata, onun insanı büyüleyen tarafından yaklaşılırsa, “at nalı”nın şans getirdiğine inanılır… Atın çok süratli oluşu göz önüne alındığında, atın rüzgar, deniz köpüğü, ateş ve ışık manasına geldiği ve bu şekilde yorumlandığı da görülür.11
Avrupa’da bazı ülkelerin “at”ı Orta Asya ve Amerika Yerli Kızılderili Kabi­lele­rinin Şaman inanışları doğrultusunda değerlendirdiğine şahit olunmaktadır:
… Kısacası “at”, “Cosmos”, yani, Kâinatın sembolüdür.12
Kafkasya’da yaşayan ve çeşitli dillerde konuşup anlaşan halklar ve toplulukların kendi dillerinde ve folklorlarında “tulpar” kelimesiyle karşılaşılmaktadır. Kumuk folklor ve halk edebiyatı numunelerinde de “tulpar” adı geçmektedir:
Tulpar dünyanı birevü buççağında busa da öz yılkısın tabar. (Tulpar dünyanın bir köşesinde olsa da kendi sürüsünü bulur.)
Atasözünde kendi aksini bulan Tulpar sözü, Dağıstan’da yaşayan diğer halkların dillerinde de yer bulmuştur. Avar, Lak, Dargı ve Tabasanan dillerinde Tulpar kelimesi yaşamaktadır.13
Karaçay- Malkar folklor ve destanlarında “uçan atlar” ve “kanatlı atlarla” ilgili zengin materyal mevcuttur. Bu materyallerin vakit geçirmeden Anadolu Türkçesine çevrilmesi en azından karşılaştırmalı folklorla akademik olarak çalışanlara yeni ufuklar açacaktır. Karaçay-Malkarlar “tulpar”ı başka bir adla anmaktadır:
Karaçay-Malkar Nart destanlarında Sosurka-Sosuruk adlarıyla karşılaşılan olağanüstü güçlere sahip bu “uçan at”ın adı “karator” dur.14
Karaçay-Malkar halk destanları zengin temalarla doludur. Özellikle “Demirci” ve demircilerin doğrudan-doğruya iş icabı temasta bulunduğu “at”lar hakkında anlatılan destan ve halk hikâyeleri merak doğurmakta ve dinleyenleri heyecanlandırmaktadır. Aliyeva konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir:
Karaçay-Malkar Nart destanlarının başlıca kahramanlarından biri, demirci De­bet’tir. Debet’in kendisi gibi onun Gencetay adlı atı da olağanüstü güçlere ve özelliklere sahiptir. Dağlar, onun karnının altında küçük tepecikler gibi kalır. Debet’in atının bir burnundan çıkan dondurucu hava ırmağı veya denizi dondurur ve Debet’in geçmesi için bir köprü oluşturur, diğer burun deliğinden çıkan sıcak hava isei buzları eritir, yağmur yağdırır ve yaz mevsimini getirir.15
Demirci Debet ve onun 19 oğluyla ilgili anlatılan destanlar arasında en dikkati çeken kısım, Debet’in büyük oğlu Alavgan’ın ve onun “kanatlı atı” Gemuda’yı nasıl yakaladığı ve ehlileştirdiği hakkında anlatılan Nart destanı şöyle başlıyor:
Nart ülkesinin yakınlarında büyük bir göl varmış. Hergün öğleye doğru o gölün içinden doru ve boz renkli iki tay çıkarmış. Gölden çıkıp, etrafı seyredip, gölde yüzüp yorulduklarında tekrar gölün sularında kaybolup gidermiş. Nartlar, kementleriyle tayları yakalamak için çok uğraşmışlar ama başaramamışlar. Alavgan bir gün göl kenarında saklanıp kement atarak boz renkli tayı yakalamış. Hemen ağzına dizginleri ve gemini takıp, evine getirmiş. Kardeşlerinden kalan bir eğeri sırtına vurup sıçrayıp tayın üzerine binmiş. Tay o kadar hızlı koşuyormuş ki, Nart ülkesindeki atların bir ayda aldıkları yolu o bir adımda alıyormuş. Alavgan bu tayı ehlileştirmiş ve kendine alıştırmış. Tayın adını Gemuda koymuş.16
Karaçay-Malkarlara komşu olan halklar da “tulpar” sözünü kullanmaktadırlar. Diğer halkların kullandıkları “tulpar” sözünde çok az değişiklik göze çarpmaktadır. Bu sözü edilen değişiklik o dilin kendi gramer ve yapısal özelliğinden kaynaklanmaktadır:
Tulpar at callıdan kalmaz(Tulpar at kurda yem olmaz.) 17Karaçay-Malkar atasözleri arasında rastlanan bu atasözünde yer alan “tulpar” kelimesi Karaçay-Malkarların komşuları olan Oset dilinde “Tolpar” şeklinde kendisini göstermektedir. Çeçen-İnguş dilinde ise değişime uğrayarak “Turpal” şekline dönüşmüştür. 18
Anadolu ve Orta Asya Türk destanlarında, destan kahramanıyla aynı günde doğan atın varlığından folklor araştyırmacılarının haberleri vardır. Bu bilinen bir durumdur. Aynı duruma Kafkasya’da Abhaz halkının destanlarında da rastlanmaktadır:
Abhaz Nart destanlarında, Sarıkua adını taşıyan bir at kahramanla aynı gün doğar ve ona hediye edildiği destanda anlatılmaktadır. 19
Kafkasya’nın yanı sıra, burada yaşayan Türk soylu ve diğer halklara mensup toplulukların Kuzeydeki komşuları Başkurtlarda da Tulparlara rastlanmaktadır.
Başkurtların kahramanlık destanı olan Ural Batır destanında “ata tapınma” nın izleri korunmuştur. Bu destanda Tulpar adı verilen “kanatlı atlar” dan olan Akbuzat ve Sarat gökyüzünde yaşayan tanrısal atlardır. Akbuzat, göklerin hâkimi Samrav’ın karısı Koyaş’tan (Güneşten) doğmuş olan kızları Humay’ın kutsal adıdır. Sarat ise, Samrav’ın, Aydan doğmuş olan kızı Ayhılu’nun atıdır. Ural Batır ve Akbuzat rivayetlerinde dev at Akbuzat, kahramanların koruyucusu ve yeryüzündeki atların neslini devam ettiren aygır rolünde ortaya çıkar.20
Başkurt destanı Ural Batır Destanında adı geçen Hevben avlanırken gölde yüzen altın tüylü bir ördek görür. Hiç düşünmeden ateş edip bu altın tüylü ördeği vurur ve göle girerek onu yakalar. Ördek dile gelir ve insan gibi konuşur ve kendisinin tanınmış Sülgen Padişahının kızı Nerkes olduğunu söyler. Eğer canını bağışlarsa, babasının meşhur Tulparı olan Akbuzat’ı kendisine vereceğini söyler. Akbuzatı buna tarifler. Anlaşırlar. Hevben, “Altın Tüylü Ördeği” salıverir. Taravıl Dede, Hevben’e Tulpar Akbuzat’ı şöyle anlatır:
Su padişahı boş olduğu çağda Ural denilen bahadır, gelip savaş açmış. Devleri kırdığı yerde su koruyup sıradağlar kalmış. Su padişahı yenilmeye başlayınca, dipsiz girdabı bulup, işte şu sizin yanınızdaki göle dalmış. O gölün dibi yok. Yeraltında derya ile birleşiktir. Su padişahı Ural Batır’ı yakalayamamış. O su padişahının adı Sülgen’miş. Bu yüzden Sülgen Gölü olarak adlandırılmıştır. Ural Batır ölünce, Su padişahı Ural Batır’ın atı Akbuzat’ı çaldırtmış. Ural Batır’ın oğulları da ölüp bitince, Su padişahı, Akbuzat’ı binip vakit vakit Ural boyuna çıkıp gezmekteymiş. Akbuzat gölden çıkarken öz kahramanlarını hatırlayarak silkinip kanatlarını çırparsa, kanat yelinden dağ taş kopartacak fırtına çıkar hiçbir şey kalmadan alt-üst olurmuş. 21
Sadece Kafkaslarda ve Anadolu’da değil, eski Türk Yazıtlarında da mistik atlardan bahsedilir. Türk Kültürünün köşe taşlarından birini oluşturan Atlı-Göçebe-Türk medeniyetinde halkın kahramanı olan bahadırların ve savaşçıların tarih boyu bindikleri atlarıyla anıldıkları bilinmektedir. Bunun en güzel örneklerinden biri tarihi Orhun Kitabelerinde yer almaktadır:
(Kül Tigin) ilk önce Tadık Çor’un bozatını binip hücum etti. O at orada öldü. İkinci olarak İşbara Yamtar’ın bozatını binip hücum etti. O at (da) orada öldü. Üçüncü olarak Yiğen Siliğ beyin giyimli doruatına (kedimlig toru at) binip hücum etti.22
Destan Kahramanları daima atlarıyla anılmaktadırlar. Bu durum Anadolu’da, Kafkaslarda ve Orta Asya’da böyle olmuş ve tarihe bu şekilde kaydedilmiştir. Sosyal hayatımızda büyük izler bırakan bu destan kahramanlarının atları en az kahramanların kendileri kadar ün yapmışlardır:
Eski Türk toplumsal yapısında kahramanın atının adıyla anılması geleneğinin Türk Destan geleneğine yansımaması düşünülemez. Sosyal hayatta karşımıza çıkan bu gerçeğin izlerini kültürel hayatın penceresi olarak nitelendirebileceğimiz eski Türk destanlarında da rahatlıkla görebiliriz: Oğuz Han ve Alacaat ; Köroğlu ve Kırat; Bamsı Beyrek ve Boz Aygır; Alpamış ve Bayşubar; Altın Arığ ve Ak Boz At; Manas ve Ak Kula; Alman Bet ve Sarı Ala; Er Töştük ve Çalkuyruk; Ural batır ve Ak Buz At; Zay Tülek ve Kök Tulpar; Köblandı ve Tayburul. 23
Türk destanlarında ve masallarında olduğu gibi, üzerinde bu makalenin yazarının doktora yaptığı İskoçya masallarında da at insan gibi dil açarak süvarisiyle konuşur. Uçma kabiliyetine sahip oldukları gibi başka hayvanların kılığına girme yeteneğine de sahip olan bu mistik atlar çok zor anlarda sahiplerini ölümden kurtarırlar. Uluslar arası AaTh tip No: 301 olan bu Kars ve İskoçya masalında at süvarisiyle konuşmaya başlar. Masalda olay şöyle gelişir:
…Iain atından indi. “Şimdi”, dedi kısrak, “Bir kılıç alıp benim başımı vuracak­sın.” Iain “Ben bunu yapamam,” dedi. “Yapmalısın. Benim içimde büyü yapılmış genç bir kız var. Başımı kesmedikçe o büyü bozulmaz ve o kız içimden çıkmaz. Kuzgun ile ben birbirimizi seviyorduk, o yakışıklı bir delikanlı ve ben de genç bir kızdım.” Iain kılıcını çekti ve bir vuruşta kısrağın başını gövdesinden ayırdı. 24
Atlar, zaman ilerledikçe Türk’ün hayatında derin izler bırakmaya başlar. Bu, İslam dininde de yansımasını bulur ve İslam öncesi Türk Kültür dairesiyle bir bütünlük sağlar. Hz. Muhammed’in Mi’râca giderken bindiği “Kanatlı” atın adı Burak’tır ve “Tulpar”dır:
Hz. Muhammed’in Mi’râc gecesinde bindiyi bineğin adıdır. Kelimenin “berk (şim­şek)” kökünden geldiği sanılmaktadır. Bir rivayete göre Burak Cennet hayvan­larının genel adıdır. Renginin güzelliği ve alımlılığı, yıldırım gibi süratli hareket etmesi başlıca özellikleridir. Minyatürlerde saçlı ve kalın yüzlü, başında taç bulunan tavusku­yruklu ve kanatlı bir at şeklinde tasvir olunmuştur. Bu da Burak’ın insan yüzlü, katırdan küçük, eşekten büyük, kanatlı bir hayvan olduğu fikrini doğurmuştur. 25
Türk Destan kahramanlarında olduğu gibi Türk masal kahramanlarında da kahra­manın doğduğu gece büyüdüğünde bineceği atı da aynı gece doğar.
Kahramanla atının aynı günde doğması motifi Kırgız destan kahramanı Manas ile Ak Kula’nın aynı günde doğmaları motifiyle paralellik içindedir. Aynı motife başta Köroğlu olmak üzere pek çok eski Türk destanında rastlanmaktadır. 26
Anadolu, Kafkasya, Orta Asya Türk halk edebiyatlarında olduğu gibi, Amerika yerli Kızılderili kabilelerinin halk edebiyatları ve yaşattıkları geleneklerinde “at” a büyük hürmet gösterilir. Doğan çocukları yaptıkları savaşlarda gösterdikleri başarılarına göre bu “kutsal hayvan”ın adıyla onurlandırılırlar. Bunlardan en tanınmış olanı Büyük Reis Crazy Horse (Deli At) tır. Buradaki “delilik” lakabı dede Korkut kitabında yer alan Deli Dumrul’da olduğu gibi, gözünü budaktan sakınmayan ve göreceği zararı umur­samadan “inandığını yapan ve yaşayan” manasını taşımaktadır. Amerika kıtasında resmi olarak Federal Hükümetin kayıtlarına geçen Kızılderili Kabilelerinin sayısı 520 dir. Amerika’daki Kızılderili Kabilelerinin sayısı bundan çok daha fazladır. Kuzeyde yaşa­yanlar, Güneyde yaşayanlara nispeten “at”la daha önce tanışmış, atın bir gıda olarak Göktanrı tarafından kendilerine gönderildiğine inandıkları için hepsini “avlamış” ve etini yiyerek atın neslini tüketmişlerdir. Bununla ilgili kayıtlar vardır:
Bazı Kızılderililer atlarını kesip yemişler, yağlarını eritip içmiş ve atın sahip ol­duğu gücün kendilerine geçeceğine inandıklarından atın kanıyla saçlarını ovuşturmuş­lardır. Bu Kızılderililer, kestikleri atın yelerli ve kuyruklarından elde ettikleri kılları eğirip ip yapmış ve onları günlük hayatlarında kullanmışlardır. Eğer bir savaşçı Kızılderili ölürse onun atını bu savaşçının gömüldüğü mezarın başında kurban etmişlerdir. Bunu yaparken, ölen savaşçının ruhunun kendi atının ruhuyla beraber olacağına inanmışlardır. 27
Tarihi kayıtlar Christofer Columbus’un sonradan adına “Amerika” dedikleri topraklara ayak basmasından önce Amerika kıtasında “at” vardı. Bun gerçek yapılan kazılarda bulunan at kemikleri ve kafataslarından anlaşılmıştır. Hikâyesi ise hazindir:
Binlerce yıl önce Amerika kıtasında at vardı. Kazılarda bulunan fosil kalıntıları bu­rada yaşayan atların boylarının bugünkü atlardan çok küçük olduğunu göstermiştir. Yapılan araştırmalardan anlaşıldığına göre, bu kıtada yaşayan ilk Kızılderililer ellerinde bulunan atları bir gıda maddesi olarak anlamışlar ve onları kesip yiyerek o zamanlar mevcut olan atların soyunu kurutmuşlardır. 28
Güneyde yaşayan Kızılderililer ise, Kuzeyde yaşayanlara kıyasla daha ılıman ve sıcak bir iklimde yaşıyorlardı. Atı daha önce hiç görmemişlerdi. Avrupalı “beyazlar”ın kıtaya gelmesiyle beraber onların getirdiği atları ilk defa gördüler. Çok korktular:
İlk defa gördüğünde Kızılderililer attan korktular. Üzerindeki binicisiyle beraber atı ilk defa gören Kızılderililer, özellikle Güney batı da yaşayan Kızılderililer, atla onun üzerindeki binicisini bir “hayvan” zannettiler. Zamanla atı tanıdılar ve onun değerini anladılar. Bazı Kızılderili kabileleri “at”ı kutsal bilirler. Hopi Yerli Kızılderili Kabilesi mensup olanlar ilk defa atı gördüklerinde onu kutsadılar ve üzerinde yürüsün diye yere eşarplar ve değerli örtüler serdiler. Dakota Kızılderilileri ise, “at”ı “Kutsal Köpek” olarak kabul ederler. At henüz keşfedilmeden önce köpekler yük hayvanı olarak kullanıldıkları zaman, atı gördüklerinde onu bir çeşit iri ve garip “köpek” zannettiler. Siksika Kızılderilileri “ata” “Büyük Köpek-Geyik”, Cree Kızılderilileri ise ona “Büyük Köpek” dediler.29
Amerika Yerli Kızılderili kabileleri arasında “at” Kutsal Rüzgarın taşıdığı aklın fısıltısı ve yeryüzündeki güç ve kuvvetin bir araya gelmesinden doğan ilahi kuvvetin sembolü olarak bilinir. Amerika yerli Kızılderili kabileleri “at”a çok eski zamanlardan beri en asil yardımcı, elçi, birinin geleceğini daha önceden haber veren müjdeci bir hayvan olarak hürmet etmişlerdir. Bu kabileler atı, vahşi olduğu kadar, sınır tanımaz bağımsızlık ve hürriyetin sembolü olarak saygıyla kabul etmişlerdir. Onlar, atla bir araya gelmelerini, insan ve hayvan olarak yaratılmış iki ayrı canlı varlığın, “karşılıklı saygı ve hürmet”in birleşmesinden oluşan yeni bir varlık olarak anlamışlar ve bu durumu saygıyla karşılamışlardır. Yerli Kızılderililere göre:
. Kara at: Muamma, ölüm, gece, gizlilik, gizli ve bilinmeyenlerin habercisi;
. Ak at: Aydınlık, güneş, gün ışığı, hayatiyet, yeniden doğuş, mutlu doğuşun habercisi olarak bilinir.30
Kuzey Amerika yerli Kızılderili kabileleri arasında “Uçan Atlar” a sadece “Ulu Manitu” (Wakan Tanka) tarafından Şaman seçilmiş şahıslar sahip olabilir ve bu “Uçan Atları” sadece onlar görebilirler. Oglala Sioux Kızılderili kabilesinin şamanı Black Elk (Kara Geyik) henüz dokuz yaşındayken kaynağı belli olmayan sesler duymaya başlar. Her şaman olarak seçilmiş kişinin başına gelenler onun da başına gelir ve “şaman Hastalığı”na tutulur. Günlerce ateşler içinde yanar, yemez, içmez, kimseyle konuşmaz. Hastalığın üçüncü gününe girer. Sonrasını Black Elk kendisi anlatıyor:
Çok hastaydım. “TeePee”mizde (Çadırımızda) yatıyordum. Çadırın açık kapısın­dan gökyüzünü seyrediyordum. Aniden bulutların arasından iki kişinin çıkarak benim yat­tığım çadıra doğru başları aşağıya dönük olarak bir ok gibi inmekte olduklarını gör­düm. Mızraklarının ucundan yıldırıma benzer ışıklar çıkıyordu. Bana hitaben “hadi toparlan. Gidiyoruz. Büyük ataların seni görmek istiyorlar,” dediler. Sonra beni de yan­la­rına alarak gökyüzüne doğru bir ok gibi fırladılar. Aşağıya baktım. Annem ve babam aşağıda kalmışlardı. Bulutlar yanımızdan süratle geçiyordu. Çok süratli uçuyordum. 31
Black Elk, kendisine Şamanlık müjdesini getiren bu iki kişiyle uçarken, yine orada “mistik kanatlı atlar”ı görür. Onlarla konuşur. Kanatlı Atlar, Black Elk’e yardıma gel­miştir. İnsan gibi, Black Elk ile konuşurlar. Bundan sonrasını yine Black Elk anlatıyor:
Beni getiren bu iki kişi önce kendi aralarında fısıltıyla konuştular. Sonra bana dönerek, “Şu gelen dört bacaklı yaratığa bak,” dediler. Baktım. Karşımda bir Dor atın durduğunu gördüm. At dil açtı, insan gibi konuşmağa başladı. Bana hitaben: “Bak şuraya; benim hayat hikayemi göreceksin, “dedi. Sonra aniden Günbatan tarafına döndü ve var gücüyle kişnedi, hemen ardından, “Bak onlara, görüp ve öğreneceğin onların tarihidir,” dedi. Etrafıma bakındım. Karşımda 12 at yan yana bir hizada duruyordu. Hepsinin boynunda bizon tırnağından yapılmış birer tane “dağdağan” asılıydı. Hepsi çok güzeldi. Ama korkmağa başlamıştım. Yelelerinden etrafa yıldırımlar saçılıyordu. Burun deliklerinden gök gürültüsü gibi soluma sesleri geliyordu. Bana verilen dört at Kuzeye döndüler ve kuvvetlice birlikte kişnediler. O anda 12 tane Beyaz Uçan At belirdi. Güneye döndü kişnedi, 12 tane hardal Renginde dor at belirdi, Doğuya doğru döndü kişnedi, 12 tane uçan Al at belirdi. Bütün Uçan Atlar; Siyah-Beyaz-Al ve Hardal renkli atlar yan yana dizildiler. Sonra Dor at yüzünü Günbatana döndü, var gücüyle kişnedi. Aniden yer-gök birbirine karıştı. Fırtına gürültüsünü andıran at kişnemeleri ortalığı sardı. Dor at: “Senin büyük ataların Büyük Kurultayı topluyor. Seni oraya götü­rüyoruz. Sakın korkma. Cesur ol,” dedi.32
Atlar, özellikle mistik ve uçan atlar, Kızılderili ve Türk Şamanizmi konusunda gö­rünmeyen fakat başrolü oynayan gizli varlıklardır. Şamanlarla “atlar”ın ilişkileri konu­sunda Mircea Eliade şunları kaydetmiştir:
Şaman ayinlerinde “at”ın doğrudan doğruya o ayinde fiziki olarak hazır bulun­ma­sa da sembolik olarak sözü edilen Şaman ayininde “Beyaz At Kılı” ile ve bu at kılının ateşte yakılmasıyla temsil edildiği kayıtlara geçmiştir.33
2001 yılının Mart ayında, bu makalenin yazarı, Saha Sire’ye bir saha araştırması için gitmiş ve Loomtuka köyünde, Saha Şamanı Nikiforov ile onun “Balağan”ında gö­rüş­­müştür. Şaman Nikiforov, “at”ların mistik gücünden yardım elde etmek için daha ön­ce kesilmiş ve hazır edilmiş olan “üç tutam Beyaz At kılı”nı ateşe atarak yakmış ve et­rafa yayılan “at kılı” kokusuyla yapılacak olan Şaman ayininde “at” sembolik de olsa ha­­zır bulunmuştur. 34
Baykal Gölünün kuzeyinde Saha Sire topraklarına doğru uzanan ve Tunguslar arasında yaşayan Şamanların iki tür “manyak” giydikleri göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi; “Yaban Ördeği”, ikincisi ise; “Ren Geyiği” şeklindedir. Bu Şaman çuhasının üzerine dikilen “demir disk”in bir yüzüne “at” şeklileri çizilmiştir. 35
Anadolu, Kafkaslar, Orta Asya ve Amerika yerli Kızılderili kültüründe yer alan “Uçan Atlar” veya “Tulparlar” konusuna bu tebliğle kısaca ışık tutulmaya çalışılmıştır. Elbette bu kafi ve yeterli değildir. Bu konuda, sadece “Türk Kültüründe Atlar” adıyla bir konferans çağrılması, Türk Şamanizmi, Türk halk Bilimi ve Türk Folkloru ile ömür geçirenlerin en büyük arzuları olacaktır.

Download 40,44 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   295




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©hozir.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling

kiriting | ro'yxatdan o'tish
    Bosh sahifa
юртда тантана
Боғда битган
Бугун юртда
Эшитганлар жилманглар
Эшитмадим деманглар
битган бодомлар
Yangiariq tumani
qitish marakazi
Raqamli texnologiyalar
ilishida muhokamadan
tasdiqqa tavsiya
tavsiya etilgan
iqtisodiyot kafedrasi
steiermarkischen landesregierung
asarlaringizni yuboring
o'zingizning asarlaringizni
Iltimos faqat
faqat o'zingizning
steierm rkischen
landesregierung fachabteilung
rkischen landesregierung
hamshira loyihasi
loyihasi mavsum
faolyatining oqibatlari
asosiy adabiyotlar
fakulteti ahborot
ahborot havfsizligi
havfsizligi kafedrasi
fanidan bo’yicha
fakulteti iqtisodiyot
boshqaruv fakulteti
chiqarishda boshqaruv
ishlab chiqarishda
iqtisodiyot fakultet
multiservis tarmoqlari
fanidan asosiy
Uzbek fanidan
mavzulari potok
asosidagi multiservis
'aliyyil a'ziym
billahil 'aliyyil
illaa billahil
quvvata illaa
falah' deganida
Kompyuter savodxonligi
bo’yicha mustaqil
'alal falah'
Hayya 'alal
'alas soloh
Hayya 'alas
mavsum boyicha


yuklab olish