ANA BABA KAYGILARI Çocukların sağlıklı yetişmelerinde olumlu faktörlerle beraber olumsuz faktörlerinde bilinmesi kritik bir değere sahiptir. Çünkü ana ve babaların kaygı düzeyleri olumsuz davranışlar açısından oldukça belirleyicidir. Bu manada duygusal beyinde kaygı barındıran ana-babalar önemli bir grubu oluşturmaktadır. Kaygılı ana babalar gerçeği doğru olarak değerlendiremezler ve çoğunlukla algılama hatasına düşerler. Sonuçta en küçük şeyleri dahi abartma alışkanlığı taşırlar. Kaygı düzeyi yüksek olan anne-baba korkularını, nevrozlarını çocuklarına bulaştırabilirler. Aynı zamanda her şeyi alaya alan alaycı ve kendini hakim ve savcı yerine koyan yargıç ana-babalar vardır. Çocuklar bir şey yapmasalar bile onlara bir kabahat bulup yargılamaktan kaçınmazlar. Bunlar nerotik sorunları olan ana-baba örneklerinden sadece birkaçıdır. Çocuğun anne ve babasının bilinçdışını algılaması sezgiseldir. Dolayısıyla dış görünüş çok baskın bir özellik taşımaz. Genelde çok belirgin olmayan bu tür algılama bilinçli değildir. Ancak çocuğun davranışları bu merkezden kontrol edilmektedir.
Meselâ çocuk, aile ortamında beraber yaşadıkları insanların emir veren davranışlarını onların zayıflıklarının belirtisi olarak algılar ve doğal bir saygı ile ilişkisinin olmadığını sezebilir (Corman, 1996:176). Çocuklara karşı ilgisizlik, onları adeta bir yük olarak görmek, her türlü sıkıntıya çocuklar için katlanıldığı iddiası; çocukta onarılması zor travmalara neden olmaktadır. Çünkü bu durumda çocuk kendini istenmeyen kişi olarak kabul eder. Bazı anne ve babalar da çocuklarını duygu, bilgi ve algı olarak kendilerinin tam benzeri olarak algılar ve aynı şeyleri düşünüp aynı şeyleri söylemelerini beklerler. Oysa çocuk her yönüyle farklıdır. Öyleyse davranışları da farklı olmalıdır. Eğer olmazsa sorun var demektir. Bu durumda onlarla alay edilmesi, düşünce ve duygularına önem verilmemesi, onlara karşı öfkenin kontrol edilememesi onların ileriki yaşamlarında kişilikleri bir türlü oturmayan bireyler olmaları kaçınılmaz olur. Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bir gençte yetişkin davranışları aranamaz. Çünkü çocukluk yetersizlik değil, ergenliğe ve yetişkinliğe hazırlık dönemidir. O zaman asıl yetersizlik anne ve babanın yetersizliğidir (Daco, 1989: 331). Fransa’da 1999 yılı Ocak ayında yapılan bir araştırmada ankete katılan ailelerin sadece % 12.5’inin çocuklarına karşı şiddet uygulamadıkları görülmüştür. Ailelerin % 33’ünün ara sıra; % 54.5’inin sürekli olarak çocuklara yönelik şiddet uyguladıkları anket sonuçlarından anlaşılmaktadır. Bir başka anlatımla Fransa’da her 4 çocuktan 3’ünün şiddete uğradığı düşünülebilir (naturalchild.com 2004). Gelişmekte olan ülkelerde ise bu oranın daha da yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
1979 yılında İsveç’te çıkan bir yasayla çocuklara kaşı fiziki şiddet ve ceza yasaklanmıştır. Ülkenin her tarafında bu durumu vurgulayan; “Dayaksız ve Tokatsız Çocuk Yetiştirin” gibi afişler görülebilir. Burada çocuk bedeninin ve aklının kendi özel mülkiyeti olduğunu ve kendi müsaadesi olmadan hiç kimsenin ona dokunamayacağı algısını geliştirmektedir. Birleşmiş Milletler Örgütü ise 2001 yılından 2010 yılına kadar olan on yıllık süreyi “Kültürel Barış ve Dünya Çocuklarına Karşı Şiddete Hayır” yılları olarak kabul etmiştir (naturalchild.com 2004).