bunları bir dahi işletmek fırsatına nail olursa, kaybettikleri az bir müddette telâfi edebilir.
Binlerce yıllık tarihimizde kızıl çizgiler olarak uzanıp gelen milli hususiyetlerimizden biri canlılık ve tükenmez aktivite’dir. Eski tarihte. Asyada ve Doğu Avrupada hiçbir beynelmilel büyük hâdise olmamıştır, ki 1 ürk ve Moğol ona derhal karışmış olmasın, 1 ürk hiçbir memleket e gelmemiştir, ki sonunda oradaki cemiyetin başına geçmiş bulunmasın. Lserini Çingizin zuhurundan biraz önce yazan Iranlı Mübarek - şah Guri diyor ki, «akça mukabilinde köleliğe satılıp yürüyen hiçbir kimsenin padişah olduğu insaniyet tarihinde görülmüş değildir; yalnız Türkler beyledir» üî). Bu, gerçekten de böyle olmuştur. Çin, Hind, İran ve Mısıra köle sıfatiyle gelen Türkler az zaman zarfında orasının siyasî hayatında rol oynamıya başlamış, birçok defalar tekmil devletin idaresini elde etmişlerdir. Mevlâna Celâleddin Rurnî diyor ki, «Türkü Öbür yıl esir götürmüşlerdi, şimdi bak (onu satın alan) arap dar ağacında sallanıyor»1^), işte 1 ürkün hakikî millî seciyesi budur. Yani her vakit hayatın ortasında, güreş meydanında bulunmak ve her yerde kendi var-, lığını göstermek. Tarihî Türk, hiçbir vakit basıldığı noktada kalmayıp derhal kalkan lâstik gibi, yahut kendisini sıkmak istiyen avucun içine sığmıyan cıva gibi olmuştur. '
Türkün bütün tarihî seyrinde görülen en bariz ırkî hususiyetlerinden biri de, tarihin bildiği zamandanberi asker olduğu gibi, disiplini sevmesi, hayatın en ağır müşkülâtına-kolaylıkla katlanabilmesi, meşakkatlere uzun zaman tahammül edebilmesi olmuştur. Eski Türkler kendilerinin bu yolda terbiyeleri hususunda fevkalâde ehemmi}ret vermişler ve insanı gevşekleştiren lüküsten, kadınlaştıran tatlılardan ve vücudu ağırlaştıran yemeklerden sakınmışlar. Büyükler ve prensler yanlarındaki neferlerden fazla yemek yememiş ve neferle aynı şartlarda yaşıvarak kendilerini mahsus açlığa, susuzluğa, sıcak ve soğuğa alıştır - rnışlardır. Bu millî hususiyetleri unutanları, Türk olsa bile «tacikveş* yani Tacike benzer diye istihkar etmişlerdir, ki KÖrcğlu destanının Özbek rivayetinde Köroğlu ve arkadaşları bunun müsbet, tacik Tölek Batır ise menfi tipi olmak üzere çok canlı olarak tavsif olunmuşlardır Umumiyetle Özbek, Türkmen, Kazak ve Kırgız halk destanlarında, bize, hakikî Türk kahramanı tiplerini ve Türk olmıyan milletlerin kahramanlarının zayıf taraflarını tebarüz ettirmek hususunda çok ehemmiyet verilmektedir. Bunlar, Ortaasya T ürkiinün eski türk şövalyelik rıı- 377 378
bunu bu «tandır kıssaları» vasıtasıyle nasıl canlı olarak yaşatmakta oİ- clugunu gösteren vesikalardır. Meşakkatlere ve eziyetle “ tahammül edebilmek, bugün bütün medenî milletlerin sun î surette ve spor vasıta - siyle gençliğe aşılamak lüzumunu gördükleri bu tabiat, dediğimiz gibi. Türk milletinin en özlü cibillî hususiyetidir. Türk milleti bu hususiyetini az bir gayretle canlandırabilecektir.
Türkün diğer bir millî vasfı da dünyada olup bitenler karşısında göz açıklığı olmuştur. F.ski Türkierin l ung Yabgunun, Çingizin, Temü- rün muvaffakiyetlerinin en büyük sırrı, cihan vaziyetini etraflıca görebilmeleri, ondan tam olarak haberdar olmaları ve her fırsattan istifade edebilmeleri olmuştur. Türk milleti tarihî hayatının şevketli günlerinde cihan siyasî vakıalarını toptan öğrenip kavrıyabilmesi itibariyle zamanımızdaki Ingilizlere benzemiş ve vaziyete intibak edebilmiştir. Bugün dahi Anadolunun öz Türk tabakaları, keza Kazak, Kırgız, Türkmen ve Özbekl er. cihan siyasetine karşı o kadar alâka gösteriyor ve alelade çobana kadar her köylü bu meseleler üzerinde Öyle, bir ciddiyetle düşünebiliyor ki, hayrete şayandır. İran. Tacik, Hind, Rus ve Çin köylüsünde cihan hâdiselerine karşı böyle açık gözle alâkalı olmak hiç de go rülrnez. Büyük harpler çağında Türk milletinin toptan ve birden heyecanlanması. istiklâl aşkı, onun dünyada olup bitenlere karşı candan alâkası ve merakı ile izah edilir. Bu gibi kavmî hususiyetlerini Türk milleti âzami ehemmiyetle gençliğe aşılıyarak yaşatmalıdır.
Türklerin diğer bir hususiyetleri de velûtluk olmuştur ki, bütün bü yük fütuhat ve yayılmalanna, her vakit nüfus fazlalığı takaddüm etmiş ve yeni vatanlar aramaya saik olmuştur16*. Bugün dahi Özbek ve Kent Türk kadınının velûtluğu (ananın 20 ye kadar çocuk doğurması; doğurma istidadının farkı ve sel âlete emsalsiz dayanması) Nalivkin gibi tet kikçilerin hayretini mucip olmaktadır. Ortaasya Türkleri bir gün istiklâllerini istirdat edebilirlerse nüfusu çoğaltmak, ve Rus tahakkümü devrindeki kırgınları telâfi etmek, Önlar için büyük bir mesele teşkil etmez. Bütün bunlar, Ortaasyanm cihan siyasî ve İktisadî tarihinde alacağı mevkii ve burada cereyan etmesi muhtemel ve belki de muhakkak olan büyük olayları gözönünde bulundurarak mütalâa edilecek olursa, Orta- türkün milletler arasında bir daha şerefli mevki alacağına inanmak icap eder.
Ortatürkler için müşterek bir ülkü halini alan kültür faaliyetinin, bugün kabilecilik çerçevesinde kalmakta olduğunu görenler, bu kabilelerin fırsat geldiği takdirde bile bir millet teşkil edemeyip kabile mik-
Do'stlaringiz bilan baham: |