ekonomik güçlükler yanında, yıllar
boyunca
denenerek olgunlaşmış detaylar yerine, yeni
malzeme ve yeni detaylarla inşa edilmeleri gibi
nedenler, bunların kısa sürede yıpranmalarına
neden olmuştur. 1960-67 yılları arasında inşa
edilen İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, yapıldığı
dönemde metrekare maliyeti en düşük yapı ola-
rak tanımlanıyordu. Kullanıcılarının da gerekli
bakımları yapmamaları, gelişigüzel müdahalele-
ri nedeniyle özgün haline göre yapı, büyük
ölçüde tahrip olmuştur. Yok edilen özel mimari
detayları, bin bir farklı şekilde değiştirilen doğ-
ramalarıyla, toplumun gözünde korunması
gereken bir eser olmaktan çıkmış, hatta yıkılma-
sı gerektiği bile düşünülür hale gelmişti.
Yaklaşık on beş yıl önce İstanbul belediyesin-
ce hazırlanan Tarihsel Yarımada Koruma İmar
Planı, Atatürk Bulvarı boyunca uzanan İMÇ’nin
yıkılarak, yerine ‘prestij konutları’ adıyla ne oldu-
ğu belirsiz bir yapılaşmayı öngörüyordu. Bu
plana karşı üst mahkemede açılan ve uzun süren
davanın kazanılması, planın iptalini ve İMÇ’nin
şimdilik kurtulmasını sağlamıştır. Bununla bera-
ber yapı, içerdiği düşünsel ve tasarımsal nitelikler
nedeniyle, özellikle akademik çevrelerde devamlı
olarak gündemde kalabilmiştir. Bu durumun
sonucu olarak, öğrenci gruplarının sık sık ziya-
retleri, yaptıkları görüşmeler, kullanıcılarda çarşı-
nın değeri hakkında bir bilgilenme oluşmasını
sağlamıştır. Ne var ki, kullanıcıların ekonomik
güçleri, isteseler de yapıyı özgün haline dönüştü-
recek bir restorasyona imkân vermemektedir.
Gerçekte bu gibi durumlara çözüm getiren
yasal düzenlemelerimiz de vardır. Belediyeler,
tahsil ettikleri emlak vergisi tutarının bir kısmını
mimarlık mirasımızı korumak için kullanmak
zorundadırlar. Ama toplumun bir parçası olan
belediyelerimiz, bu kaynağın modern mimarlık
mirasımız için de kullanılabileceğini düşünür
mü? Hiç sanmıyorum.
Modern yapılarımızdan hangilerinin korun-
ması gerektiği hakkında sağlam bir envanterimi-
zin bulunmaması da yıkımın sebeplerinden biri-
si sayılmalıdır. Anlaşılıyor ki anıtlar kurullarımız,
yoğun günlük çalışmaları arasında bu konuyu
gündeme getiremedikleri gibi kendilerini, bu
konuda yetkili ve görevli saymıyorlar.
İlk Anıtlar Kurulu başkanlarımızdan Orhan
Alsaç anlatmıştı; kurul, çalışmaya başladığında
elde hiçbir tespit çalışması bulunmuyormuş.
Görevli genç mimarları, ellerine haritalar vere-
rek, bölge bölge İstanbul’a dağıtmışlar ve gör-
dükleri tüm ahşap yapıları haritalara işlemelerini
istemişler. Böylece, gelişigüzel işaretlenen tüm
yapılar korunması gerekli yapılar olarak kayda
geçmiş ve bu kayıtlar yıllarca yürürlükte kalmış.
Böyle başlayan bir koruma uygulamasının ikna
edici olamayacağı ve inanılmaz bürokratik güç-
lükler doğuracağı açıktır.
Hızla, geniş bir bilimsel kadro tarafından
sağlam, tartışılmış, uzlaşılmış ilkeler saptanarak,
nelerin korunacağı tespit edilmeli ve yasallaştı-
rılmalıdır. Hatta bu tespitin kendisi de sağlam
yasal güvencelerle koruma altına alınmalıdır.
Haksız yıkımların belki de en masum görü-
neni, AKM örneğinde olduğu gibi, var olanın
daha iyisini yapmak iddiasıdır. Bu iddiayı, birin-
ci derecede korunması gerekli eser olarak tescil
edildiği halde, bir yolunun bulunup yapının
yıkılmasının gerekçesi haline getirmek, bir kül-
tür suçu olmalıdır. Gerekçesi ne olursa olsun,
tüm bu tür yıkımların, toplum tarafından geniş
tepkiyle karşılanması, bir uygarlık görevidir.
Cumhuriyet dönemi mimarlık eserlerimizin
korunması da pek çok konumuzda olduğu gibi,
eğitim düzeyinin yükselmesine ve toplumun,
büyük ölçüde bilinçlenmesine bağlıdır.
Doğan Tekeli, Y. Mimar-Müh. (Phd), dogantekeli@gmail.com
Can’t We Protect Our Republican Period Heritage?
Conservation of cultural heritage is related with the society’s level of
culture, education and respect for its past. Although Turkish society is
conscious about preserving its past and there are enough legal
regulations to protect our cultural heritage, we are rapidly losing assets
of modern architecture in Turkey which dates to Republican Era. No
matter if they are listed or not, distinguished examples of this category
have been destined with demolition and abandonment. One of the main
reasons of this rejection is that the local people don’t appreciate the
values of these modern buildings, because they are neither familiar with
the modern aesthetics which the buildings embody, nor the new ideals
that these buildings advocated at their time, except for a few ones such
as Taksim Atatürk Cultural Centre, Anıtkabir (Atatürk’s mausoleum) or
The Parliament building in Ankara.
Low quality in detailing due to economic conditions of their time caused
the early deterioration of buildings erected between 1950-1980.
Although Istanbul Textile Manufacturer’s Trade Center was praised at the
time it was constructed, due to its economical solutions, it has
dilapidated in time related with the lack of daily care and the heavy
interventions by its users. The complex was nevertheless architecturally
attractive for its original design and ideas and has always evoked
interest especially among academic circle.
Commission of protection of historic buildings and sites should be
responsible of keeping a list of significant modern buildings that deserve
to be protected. However they seem not to have found enough time for
this task. Decisions on what to protect and which tools to use to protect
them from demolition should be rapidly made.
As with many other aspects, conservation of architectural assets in
Turkey dating Republican times is directly related with rising public’s
level of education and consciousness towards these buildings.
mimar•ist 2018/2
43
Do'stlaringiz bilan baham: