ültürel miras, bir toplumun olduğu kadar
insanlığın da müşterek mirasıdır. Toplum-
lar, kültürel miraslarını
korumak ve gelecek
kuşaklara olduğu gibi aktarmak zorundadırlar.
Koruma, ancak içselleştirilmiş bir kültür, yüksek
bir eğitim düzeyi ve tarihe karşı duyulan saygı
sonucu gerçekleşir.
Toplumumuz, tarihsel mimarlık mirasımızı
koruma konusunda az çok bilinçlenmiştir. Yasal
düzenlemelerimiz var. Devletin kurumları, ciddi
sivil toplum kuruluşları, tarihsel mimarlık mira-
sımızı koruma, onarma ve yaşatma konularında
çalışıyor. Ancak özellikle 1935-2000 yılları ara-
sında gerçekleştirilen modern mimarlık eserleri-
miz konusunda benzer bilinci göremiyoruz.
Aynı toplum, aynı yasal düzenlemeler, aynı sivil
toplum kuruluşlarının varlığına karşın, mesleki
ve bilimsel açıdan modern mimarlık mirası
envanterinde bulunması gereken Cumhuriyet
döneminin yapıları gözlerimizin önünde yıkılı-
yor, yok ediliyor. Yasal olarak koruma altına
alınmış tescilli yapılarımız bile korunamıyor.
Bu yıkımın nedenlerine doğru teşhis koya-
mazsak, doğru çareyi de bulamayacağımız açık-
tır. Bir dönemin unutturulmak istendiği, sis-
temli ve bilinçli bir yıkım gerçekleştirildiği şek-
linde toptancı bir açıklama, bence yeterli olma-
yacaktır. Kimi durumlarda akla gelse bile, başka
olası nedenlerin varlığı göz ardı edilmemelidir.
Toplumumuz, tarihsel mimarlık mirasımızı
da yeterince tanımadığı halde, eski eserlerin artık
dokunulmaz olduğunu öğrenmiştir.
Ancak
Cumhuriyet dönemi modern mimarlığımızın
değerleri, henüz bilinçlere yerleşmemiştir. Gaze-
telerde, mimarlık eserlerimiz hakkında zaman
zaman yapılan soruşturmalarda Ayasofya’dan
Süleymaniye’ye, Topkapı Sarayı’ndan Dolma-
bahçe Sarayı’na kadar pek çok tarihsel yapımız
anılırken, Cumhuriyet döneminden üzerlerinde
en çok konuşulan Anıtkabir, TBMM binası ve
AKM dışındaki yapılar, neredeyse hiç akla gelmi-
yor. Basınımız, meslek kuruluşlarımız, hatta mes-
lektaşlarımız yeni mimarlık eserlerimizi değerlen-
dirme, topluma tanıtma konusunda hasis davra-
nıyorlar. Mimarlarımız, kendilerine yöneltilen,
“Sizce en başarılı çağdaş yapılarımız hangileri-
dir?”
gibi sorulara, belki kendileri de bu başarıla-
ra inanmadıkları için, sözüm ona tarafsız kalmak
üzere, cevap vermemeyi tercih ediyorlar.
Mimarlar Odası’nın, iki yılda bir verdiği
büyük ödülün, meslek ödüllerinin,
hangi
mimarlara, hangi eserlere verildiğini
sadece
mesleki yayınlardan, toplantılardan öğreniyo-
ruz. Toplumun haberi bile olmuyor. Bu neden-
le, bırakınız tescil edilmesi ihmal edilmiş yapıla-
rı, tescilli yapılarımızın yıkılması bile toplumda
yaygın bir tepkiyle karşılaşmıyor, verilen tepkiler
de sınırlı kalıyor. Uygar toplumlarda, önemli
mimarlık başarıları, gazetelerin başlıca haberleri
arasında geniş yer buluyor. Amerikan Mimarlar
Birliğinin verdiği ‘yaşam boyu başarı’ ödülü,
devlet başkanları tarafından sunuluyor.
Son yıllarda ülkemizde sadece parayı değer
olarak tanıyan, doyumsuz bir rant hırsının ege-
men olduğunu görüyoruz. İzlenen kentleşme
ve ekonomi politikaları, büyük ölçüde yapılaş-
mayı teşvik ediyor. Örneğin TBMM evleri gibi,
mimarlık literatürümüzde yerini almış bir yapı
grubunun, ya da Sıhhiye’de bizim 1979 yılında
tamamlanan sapasağlam Danıştay binamızın,
mahkeme kararlarına karşın yıkılmasını, başka
türlü nasıl açıklayabiliriz, bilmiyorum.
Cumhuriyet döneminin, özellikle 1950-80
yılları arasında gerçekleştirilmiş olan yapılarının,
Do'stlaringiz bilan baham: