27
2. BÖLÜM
2000-2010 YILLARI ARASINDA GENEL OLARAK ÖYKÜ
Edebi türler içinde en köklü geleneğe sahip tür olan öyküyle Türk edebiyatının
bütün dönemlerinde değişik formatlarda da olsa karşılaşılır. Bağlı bulunduğu toplum ve
bu toplumun siyasi, ekonomik ve toplumsal her olayı, genelde edebiyatta özelde ise
öyküde bir yansıma bulmuştur. Durum böyle olunca da ülkemizin geçirdiği her evre,
kendine öyküde yer bulmuştur. Milli Mücadele yılları, 1. ve 2. Dünya Savaşları, 1960
Askeri Darbesi, 71 Muhtırası, 24 Ocak 1980 Kararları, 1980 Askeri Darbesi, tek kanallı
televizyonlardan çok kanallı ve renkli televizyonlara geçilmesi, radyo kanallarının
çoğalması, ekonomik krizler, bankaların batması, Irak’ın 1990 ve 2003 yıllarında işgali,
koalisyon hükümetleri, 2002 yılından itibaren ülkede siyasi, ekonomik ve kültürel
alanda
düzelme,
bayanların
tesettürü
artık
devletin
her
kademesinde
kullanabileceklerine dair düzenlemenin yürürlüğe girmesi vb. konular ya doğruda yahut
dolaylı olarak bu öykülerde kendine yer bulmuştur.
2000’li yılların öykücülerine dolayısıyla da öykülerine dikkatlice bakıldığında
genel manada 1950 kuşağı öykücüleri ve öyküleri hatıra gelir. Zira 1950 kuşağı
öykücüleri, öykülerinde bireyin iç dünyasını en güzel şekilde dile getirmişlerdir. Yani
bireyi ön plana alarak, bireyin söz konusu yıllarda içinde bulunduğu ortamı somuttan
soyuta indirgeyerek anlatmışlardır.
…kesik kesik ya da ani sıçramalarla, zihnin akışını andıran bir dağınıklıkla ilerleyen,
anlatıcının gördükleriyle yetinen bir sınırlılık içinde kalarak klasik öykü anlayışının hayli
dışında öyküler yazarlar. Bir anda neler olup bittiğini anlamakta zorlandığımız bu öykülere
bakıldı ki bu öyküler, hem edebiyatın ve dilin imkânlarını hem de dış dünyanın tuhaflıklarıyla
insanın karmaşık ruh hallerini sarsıcı biçimde fark ettiren öyküler… (Çelik, 2013, s. y.).
İşte bu yılların öyküsünün –postmodernizmin de etkisiyle- 2000’li yılların
öyküsüyle ne kadar çok benzerlik taşıdığı tezin ileriki safhalarında metin tahlil ederken
daha iyi anlaşılacaktır.
Behçet Çelik, Türk öykü ve öykücülüğünü şu şekilde anlatır:
Öykü her zaman yeni biçimlere evrilmeye, tanımları ve sınırları aşmaya müsait bir yapı
sunmuştur. ‘Yeni’ bir şeyler söyleme arzusu ‘yeni’ biçim arayışlarını da zorunlu kıldığında,
yeninin edebi gelenek içerisindeki arkeolojik kazısını yapmak ya da yeniyi kurgulamak için
öykü öbür edebi türlere göre daha uygun bir zemin sunmuştur her zaman. Bu süreçte ‘yeni’nin
fetiş haline geldiğine de tanık olduk elbette, ama bunlar da öykünün sınır tanımazlığını, sınırlar
aşmaya yatkınlığını gözler önüne seren çalışmalardı (Çelik, 2013, s.y.).
28
Behçet Çelik’e katılmamak elde değildir. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi,
edebi türler içinde önemli bir yere sahip olan öykü türü, her zaman etkileşimlere bağlı
olarak değişen dolayısıyla da değişime müsait olan bir türdür. Dünya konjonktüründe
meydana gelen bu değişim rüzgârlarının ülkemizi de etkilememesi tabii ki beklenemez.
Önce diğer ülke edebiyatlarında postmodernizmle ortaya çıkan, daha sonra 1980 sonu
ile 1990’lı yıllarda Türk edebiyatında kendini gösteren ancak 2000’li yıllardan itibaren
bu “gösterme”nin “yerleşme”ye başladığı ve öykünün alt türü olarak kabul gören
küçürek öykü ile muhatap olunur. Küçürek öykü, artık hikâye/ öykü ve kısa öyküden
sonra ortaya çıkan, insanların
an
’lık yaşam tecrübelerinin aktarıldığı bir tür olarak
edebiyat tarihinde yerini alır.
Ancak yeri gelmişken, 2000’li yıllarla beraber Türk öykücülüğünde öykücülerin
bazılarının sadece kısa öykü, bazılarının kısa öykü ve küçürek öykü karışık bir şekilde,
bazılarının ise sadece küçürek öykü kaleme aldıklarını belirtmek gerekir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki o da, postmodernizmin
kendini özellikle tam olarak hangi öykü türünde gösterdiğidir. Tezin kaynak okuma
safhasında bu konuya özellikle dikkat edilmiştir. 52 öykü kitabı okunurken bunlardan
44’ünün kısa öykü formatında olduğu ve postmodern anlatı unsurları olan üstkurmaca
ve metinlerarasılığın (kolaj, montaj, parodi, pastiş ve ironi) bu öykülere serpiştirildiği
görülmüştür. Geri kalan 8 öykü kitabının ise genel manada küçürek öykü formatında
olduğu, bu öykülerdeki postmodern anlatı özelliklerinin, kısa öyküye nazaran daha fazla
olduğu gözlemlenmiştir.
Özetle, bölüm başlığının gerektirdiği şekilde ifade edilirse, 2000’lerin
öykücüleri için,
“öykü üzerine düşünen, öykü geleneğini ve bu geleneğin önemli
yazarlarını okuyup tartışırken öykü sanatına yeni imkânlar bulma, ekleme arayışlarını
sürdüren; öykü dergi, fanzin
3
ve blogları, öykü etkinliklerini önemseyen
(www.insanokur.org),
bu toprağın insanlarını, onlarının sahici hayatlarını, değerlerini,
3
Fanzin, İngilizceFANatic ve magaZINE kelimelerinin kısaltılmasıyla oluşturulan finansal
kaynaklardan ve hiyerarşik yapılardan uzak alternatif bir basılı materyaldir. Farklı yöntemlerle
çoğaltılan örnekleri olmakla beraber genellikle fotokopi aracılığı ile çoğaltılarak, satış amacı
güdülmeden dağıtılan yayınlardır. Dergiden ayrı olarak, süresi belirsiz olarak çıkar ve daha
amatörce hazırlanır. Türkçede ‘Fanzin’ olarak kullanılan ‘fanzine’, genelde belirli bir konu üzerine
işlenen yapıtlardan (yazı, resim, fotoğraf, karikatür, vb.) oluştuğu gibi, değişik ve çeşitli konuların
yapıtlarının da bir araya gelmesiyle oluşabilir. Her türlü materyal kullanılarak oluşturulabilen
fanzinler tek sayfalık olabileceği gibi birbirine zımbalanmış, iğnelenmiş çok sayıda sayfadan da
oluşabilir. Geleneksel olarak el yazısı, daktilo, kolaj, çizim gibi farklı elementlerden
oluşur (http://tr.wikipedia.org).
29
ruh hallerini yansıtan”
(Yetiş, 2008, 394) öykücülerle attığını ve hayatın onların
yazdığı öykülerde aktığını değerlendirmesini yapmak yerinde olacaktır.
İster eskiden beri öykü yazan isterse yeni öykü yazmaya başlamış yazarlar olsun
2000-2010 yılları arasındaki Türk öyküsü tema, biçim ve söylemsel yönden aşağıdaki
şekilde incelenebilir:
Do'stlaringiz bilan baham: |