1.4.
Küçürek Öykünün Kısa Öyküyle Benzerlik ve Farklılıkları
Kısa öykü ile küçürek öykü aynı anne babadan dünyaya gelme iki kardeş olarak
düşünülebilir. Burada kısa öykü büyük kardeştir. Yani küçürek öyküden önce
doğmuştur. Durum böyle olunca kardeşler arasında nasıl benzerlik varsa farklılık olması
da doğaldır. Aslına bakılırsa kısa öykünün geçmişi oldukça eskidir. Ta insanoğlunun
yaratılış öyküsündeki Habil ve Kabil olayına kadar gider. Evet, bunlar birer kısa öykü
örneğidir (Bates, 2013, 2); ancak, Habil ve Kabil olayı kısa öykü olarak düşünülmeli mi
düşünülmemeli mi? Düşünülmemelidir. Çünkü bir öyküye kısa öykü diyebilmek için
sanatsal bir değer taşımalıdır. Yoksa sadece ve sadece kısalığından dolayı bir öyküye bu
terimi kullanmak yanlış olur. A. J. J. Ratcliff’e göre sanatsal değeri olan kısa öykünün
geçmişi günümüze oldukça yakın bir zamandır (Bates, 2013, 2). Ama fıkra, hayvan
destan ve meselleri, exemplum, fabl, uydurmaca, koşuk-masal, halk masalı, çerçeve
öykü, gesta, grotesk, uzun öykü (nouvelle-novelette-novella), peri masalları gibi türleri
kısa öykünün ataları olarak görmek gerekir (Salman ve Hakyemez, 1997, 7-9).
Kısa öykünün birçok tanımı yapılmıştır: Wells kısa öyküyü, yarım saat içinde
okunabilen kısa bir kurmaca metin; Poe, tüm kompozisyon içinde, gerek doğrudan
gerek dolaylı biçimde, daha önceden tasarlanmış tek bir sözcük bile bulunmayan metin;
Çehov, başlangıcı ya da sonu olmayan öykü; John Hadfield, uzun olmayan öykü; R. E.
Bates, elden kayan, inatçı, sonsuz bir akışkanlığı olan; Susan Lohafer, yazınsal
dışavurumun eski, belki de en eski sanatsal biçiminden doğmuş, görece yeni bir sanat
türü; Bernard Bergonzi, deneyimi süzgeçten geçirerek yenilgi ve yabancılaşma gibi
birincil öğelere indirgeyen; Alberto Moravia, kuşkuya hiç yer bırakmayacak ölçüde,
romandan daha arı, daha temel, daha lirik, daha yoğunlaştırılmış ve daha mutlak bir
yazın sanatı; Brander Mathewsöre, lirik şiir kadar bireysel ve en az onun kadar çeşitli
olan; Nadine Gordimer, şiire daha yakın düşen, büyük ölçüde özelleştirilmiş ve ustalıklı
bir biçim; Thomas A. Gullason, romandan çok şiire yakın olan; Elizabeth Bowen,
deneyime karşı gösterilen duyarlığın deneyimin ta kendisini oluşturması açısından şiire
yakın düşen; V. S. Pritchett, yanlış (seçilmiş) bir sözcük, yanlış yere yerleştirilmiş bir
20
paragraf, yetersiz bir anlatım ya da gereksiz bir açıklama, biçimsel açıdan şiire çok
yakın olan bu yazın türü gibi (Bates, 2013, 9-10;
(
Salman ve Hakyemez, 1997, 10-11).
Kısa öykünün bir tanımı yapılacaksa bu tanım “
… düz yazı biçiminde yazılmış çok kısa
ve kurgusal anlatı.”
şeklinde olabilir (Erden, 2010, 33).
Türk edebiyatında öykü geleneğine bakıldığında ederi kadar değer verilmeyen/
verilemeyen, Dede Korkut Kitabı’yla karşılaşılır; ancak, Türk öyküsü Arap ve Fars
öyküsünün boyunduruğuna girdiğinden yüzyıllarca gelişimini tamamlayamamıştır.
Ta ki Tanzimat yıllarına kadar. Tanzimat’ın ilanı, halka açılımın ilk tohumu olduğundan
edebiyatta bundan olumlu yönde nasibini almış ve gelişim süreci kaldığı yerden Ahmet
Midhat Efendi, Samipaşazade Sezai, Mehmet Rauf. Halit Ziya, Hüseyin Rahmi, Ömer
Seyfettin ile devam etmiştir. Öykücülüğümüzün bir anlamda kısa öykümüzün esas
gelişimi Cumhuriyet dönemine rastlar. Bu dönemde M. Şevket Esendal, R. Halit Karay,
S. Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, C. Şakir Kabaağaç, Mustafa Kutlu bunlardan
birkaçıdır (Korkmaz ve Deveci, 2011, 68).
Bu, batılı anlamda yazılan öyküler güzel değil, bizden değil ya da Batı'da yazılan öyküler
‘güzel değil’, ‘bizden değil’, ‘edebi değil’ anlamına gelmiyor doğal olarak. Dünyanın neresinde
yazılırsa yazılsın edebi değeri olan her anlatı, her öykü ‘insan’dan bir şeyleri yakalayabilir ve
yüzyıllar sonra bir tat alarak okunabilir; ister yerli öykülerimiz, ister dünya edebiyatındaki
diğer ustaların yazdığı eserler olsun, okuyucunun gönlünde bir yankı, dimağında bir düşünce,
damağında bir lezzet, bir hayret, bir sıcaklık, bir ürperti bırakabilir. Kısacası okuruz, bir tat
alırız, acı veya tatlı (Uçan, 2002, 197-198).
Tür olarak örnekleri verildiği ilk günden beri kısalığıyla, insanı düşündürmesiyle
dikkati çeken kısa öykü, modern çağla birlikte ortaya çıkmıştır; ancak, modernizmin
insanlara karşı vaatlerini yerine getirememesi insanlar üzerinde olumsuz bir etki
yapmış; bireye ait olan zaman, mekân, kişiler birileri tarafından bireyden alınmış ve
birey zamansızlığa, yurtsuzluğa bir anlamda yalnızlığa itilmiştir. Birey bu olumsuz
havadan bir an olsun kurtulmak, kendine dönmek, kendine vakit ayırarak ruhunu
doyurmak istemiş ve bu isteğin neticesinde kısa öyküden daha kısa olan, en fazlası
zaman olarak dört dakikada okunan, şiirsel bir dil ve üslup kullanılması hasebiyle ilgi
çekici olan ve bu yönüyle de bireyi düşünmeye yönlendiren küçürek öykü sancılı bir
doğumla dünyaya gelmiş; şu an itibariyle gençlik çağını yaşayan bir tür olarak varlığını
sürdürmektedir.
Prof. Dr. Aysu Erden,
Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri
adlı kitabında, çağdaş
kısa öykünün özelliklerini Friedman’ın Bonhem ve Rohrberger’den aktardığı şu şekilde
özetlemenin mümkün olabileceğini ifade etmektedir:
21
1.
Kısa öykünün açılışında göndergesi olmayan adılların (ben, sen, o vb.), öykünün giriş
bölümünün sonuç bölümüne yakın olduğunu belirtmek amacıyla, yazar tarafından, sıklıkla
kullanılması.
2.
Kısa öykünün sıklıkla bir tırnak içi konuşmayla bitirilmesi.
3.
Kısa öykünün alaycı tesadüflerle veya okuyucunun zihninde soru işareti uyandıran olaylarla
sonuçlandırılması.
4.
Kısa öykünün sonucunun okuyucunun yorumuna açık bırakılması.
5.
Kısa öykünün göze çarpan ve kendine özgü bir konuya, izleğe ve yapıya sahip olması.
6.
Kısa öykünün planının yüzeyde gerçekçi ancak derin yapıda mitlere yönelik, düşsel ve
şiirsel olması.
7.
Kısa öykünün hem hayal ürünü olayları yaratma hem de çağdaş ölçülerde simgeler
oluşturma geleneklerine bağlı olması.
8.
Kısa öykünün bazen bir değişim sürecine bazen de kısa bir anı içermesi (Erden, 2010, 34-
35).
Bu ifadelere bakınca kısa öyküyle küçürek öykünün birçok yönden birbirine
benzer özellikler taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu benzerlik ve farklılıklar, Aysu Erden’in
yukarıdaki alıntısından yola çıkılarak bir tablo üzerinde şu şekilde gösterilebilir:
Tablo 1: Küçürek öykünün kısa öyküyle benzerlik ve farklılıkları.
1
Kısa öykünün açılımınında göndergesi olmayan adılların (ben, sen,
o vb.), öykünün giriş bölümünün, sonuç bölümüne yakın olduğunu
belirtmek amacıyla, yazar tarafından sıklıkla kullanılması.
Küçürek öyküde kullanılma sıklığı kısa öyküyle benzerdir.
Do'stlaringiz bilan baham: |