1.2.5. Küçürek Öyküde Bakış Açısı ve Anlatıcı
Edebi metinlerde genellikle üç tane anlatıcı ve bakış açısı kullanılır. Bunlar
kahraman, ilahi ve tanık anlatıcı ile bakış açısı olarak tasnif edilir. Küçürek öyküde, bu
anlatıcı ve bakış açıları ayrı ayrı kullanılabileceği gibi, aynı öyküde hepsi de
kullanılabilir; ancak, küçürek öyküde bu kullanımın örnekleri -adından da anlaşılacağı
gibi- oldukça azdır. Bu durum yazarın işlediği konunun özü ile alakalıdır. Yazar okuru
nereye çekmek istiyorsa, yani nasıl anlamasını istiyorsa ona göre bir bakış açısı ve
anlatıcı seçer. Zira genelde öyküyü, özelde ise küçürek öyküyü
bakış açısının yarattığı
söylenebilir
(Allen, 2007, 106)
.
R. Korkmaz’a göre ise küçürek öykülerde genellikle
kahraman bakış açısı ve anlatıcı ile tanık bakış açısı ve anlatıcı kullanılır (Korkmaz,
Deveci ve Şahin, 2010, 21).
“Bir yazar neden bu anlatıcı ve bakış açılarını kullanmayı
yeğler?
sorusuyla muhatap olduğumuzda yazarın ve yazarın yaşadığı dönemin zihniyeti,
cevabını alırız. Zira yazar metinde kendisinin yansıması olan kahraman; yani
ben
, içine
kapanık, baskı altında daralmış, yurtsuz ve yalnız birisidir. Okur,
ben
’e çok masumane,
acımtırak bir gözle bakmalıdır. Bir anlamda okur,
ben
’de kendini görmelidir
.
Zira okur,
bizatihi fiilen
ben
’in kurmaca dünyada yaşadıklarını gerçek hayatında yaşamaktadır.
17
Aynı durum tanık bakış açısı ve anlatıcısında da geçerlidir. Buradaki amaç ise
ben
’in
yaşadıklarına öykünün bir başka kişi unsurunun gözüyle bakabilmektir.
1.2.6. Küçürek Öyküde Dil ve Üslup
Türk Dil Kurumu sözlüğünde
dil
sözcüğü
“İnsanların düşündüklerini ve
duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan,
zeban; bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi”
; üslup sözcüğü
ise
“Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın
kendine özgü anlatış biçimi.”
(TDK, 2011, 664) şeklinde tanımlanmıştır. Bu iki
sözcüğün anlamını konumuz gereği sınırlandırırsak
yazarın öyküyü hangi sözcükler ve
cümlelerle ne şekilde anlattığı
(Allen, 2007, 109) yargısıyla karşılaşırız. Yazarın
öyküsünde zihninden geçen her şeyi yazıya dökerken kullandığı sözcükler, cümleler vs.
öykünün yaratıcısının dil ve üslubuyla gün ışığına çıkar. Çünkü
üslup, yazarın
kafasındaki sesidir
(Allen, 2007, 109).
Yazar, zihnindeki sözcük dağarcığını öyle bir kullanır ki okur, kendini bazen
kumsalda dalgalarla boğuşur bazen kendini Eyfel Kulesi’nin tepe noktasında gözleri
aşağıya bakar şekilde korkudan tir tir titrer vaziyette bulur. İyi veya kötü bir rüya
görmüş ve sonra uykusundan uyanıp gördüklerinin sadece bir rüyadan ibaret olduğunu
anlayan insan gibi. Bunu sağlayan, yazarın sözcükleri yan ve mecaz anlamlara gelecek
şekilde öyküsünde kullanmasıdır. Okur bazen şu sözcüğün, bu sözcüğün yanında ne işi
var? Bu cümle her hangi bir anlam ifade etmiyor, diyebilir ki demesi de doğaldır.
Çünkü o sözcükler yaratıcısının marifetiyle alışılmamış bağdaştırmayla yan yana
getirilerek onlara bir ağırlık, bir yoğunluk kazandırılmıştır. Buradaki amaç, okurun
öyküye kendini dâhil etmesi ve öyküyü yorumlamasıdır. Çünkü yazar öyküsünde her
şeyi anlatmaz, anlatamaz. Bu durum küçürek öykünün doğasına aykırıdır. Küçürek
öyküde dile getirilenler ne kadar üstü kapalı ise o kadar anlamlıdır.
Küçürek öykülerde konuşma yani diyalog tekniğine sıkça başvurulduğu görülür.
Bu konuşma/ diyalog tekniği genellikle dış ve iç diyalog; monolog ve iç monolog ile
bilinç akımı anlatımı olabilir (Korkmaz ve Deveci, 2011, 56). Bu tekniklerin
kullanılması oldukça önemlidir. Duygu, düşünce ve hayalleriyle yaşamını sürdüren
insanoğlu çevresindeki diğer insan/ larla iletişim kurma ihtiyacı hisseder. Bu hissediş
genellikle eyleme dönüşür ve iletişim olumlu veya olumsuz gerçekleşir; ancak, iletişim
kurma ihtiyacına binaen ortaya çıkan bu hissediş, bazen öykü kahramanını kendisiyle
18
baş başa bırakır. Kahramanın kendi kendisiyle yaptığı bu diyalog eylemi, aslında
okurun zihninden geçen duygu, düşünce ve hayallerdir.
Do'stlaringiz bilan baham: |