bir kamyoncu doğru iple hemen her şeyi yapabilir,
demişti.
Kamyoncu çadırımda Karla yla konuştuk, öpüştük ve tartışmada duyduğu
muz neredeyse bütün cümleleri masaya yatırdık.
*
“Siz erkekler gerçekten anlamıyorsunuz,” dedi uykulu bir sesle.
“Biz erkekler mi?”
“Evet.”
“Neyi anlamıyormuşuz?”
“En önemli gerçeği.”
“Neymiş o? Neyle ilgili?”
“Olay da o ya işte,” dedi Karla. Yeşil gözleri karanlıkta ayna gibi parlıyordu.
“Ne olayı?”
“Siz erkekler kafanızı gerçeğe takmışsınız. Ama gerçek o kadar da önemli
değil. Gerçek dediğiniz kafayı çektikten sonra gelen şartlı refleksleri yitirme
hâlinden başka bir şey değil.”
“Benim içkiye ihtiyacım yok. Şartlı reflekslerimi sen yeterince zayıflatı
yorsun.”
Öpüştük, seviştik ve uyuyana dek konuşmaya devam ettik. Az sonra siyah
gökyüzünü yarım ayın ışığı aydınlattı.
Bir süre sonra uykumdan sıçrayarak uyandığımda yalnız olmadığımızı fark
ettim. Idriss birkaç metre ötede, tepenin kıyısında durmuş, gümüş aya bakı
yordu. Sırtı bize dönüktü.
Karla’ya baktım. Gecelik niyetine benim tişörtümü giymiş, uyuyordu.
“Beni gördüğüne sevindim,” dedi Idriss arkasını dönmeden.
“Ben seni gördüğüme daima seviniyorum, Idriss. Kalkardım ama kıyafetim
müsait değil.”
Kıkırdayarak yıldızlara baktı.
“İyi ki geldiniz. Burada dilediğiniz kadar kalabilirsiniz.”
“Teşekkürler.”
Karla uyandı ve Idriss’i gördü.
“Otur, lütfen,” dedi doğrularak. “Rahatına bak.”
“Ben nerede olursam olayım, hep rahatım, Karla,” dedi Idriss neşeyle. Hâlâ
bize yüzünü dönmemişti. “Bence bu ikimiz için de geçerli.”
“Sana bir şey ikram edebilir miyiz?” diye sordu Karla gözlerini ovuşturarak.
“Su ya da meyve suyu?”
“Bana bu soruyu sorman bile susuzluğumu giderdi. Teşekkür ederim.”
“Müsaade et, giyinelim,” dedim. “Sonra ateşin başında size çay yaparım.”
“Ah, hayır. Ben gideceğim. Ama ikinize de söylemem gereken bir şey var.
Aklımdan bir türlü çıkmıyor. Sizi bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim.”
“Aşk olsun,” dedi Karla. “Biz misafiriz. Burası senin evin. İstediğini yapa
bilirsin.”
Idriss yine güldü.
“Bugün bilgelerle konuşurken yanımda olmayı istedin mi, Karla?”
Karla da güldü. “Hem de nasıl. Belki bir dahaki sefere.”
“Anlaştık. Şimdi tavsiyeme kulak verecek misiniz?”
“Tabii,” dedi Karla ama sesi tereddütlüydü.
“Şiddetten vazgeçmeli ve huzurlu bir hayat sürmelisiniz. İkiniz de.”
“Bu acımasız dünyada huzur içinde yaşamak mümkün mü, Idriss?” diye
sordu Karla.
“Şiddet, tiranlık, zulüm ve adaletsizlik. Bütün bunlar hayat denen yolcu
lukta karşısınıza çıkan tümsekler, hatta dağlar,” dedi Idriss. “Hayat o dağlarla
sürekli olarak karşılaşmak demek. Bir dağı geçmenin en güvenli yolu etra
fından dolaşmaktır. Ama o yolu seçerseniz, sizin bütün hayatınız hâline gelir
çünkü bir dağın etrafından dolaşmak için daire çizmeniz gerekir ve o dağ si
zin kaderiniz olur. İleri gitmenin tek yolu o dairenin dışına çıkmaktır ve yeni
dağlarla karşılaşmamak için de, zirveye tırmanıp etrafınıza bakmanız gerekir.
Ama dağlarla ilgili bir gerçek vardır ki, o da tırmanışınızın hiçbir kısmının bir
diğerinden daha az tehlikeli olmadığıdır.”
“Yani?” diye sordum.
“İkiniz için de endişeleniyorum,” dedi. “Hem de sık sık. Dağın etrafından
dolaşırsanız, tehlikeli bir tırmanıştan sonra zirveye vardığınızda karşılaşacağınız
manzaradan mahrum kalırsınız. Ama o manzaraya kavuşmanın büyük riskleri
vardır. Birbirinize her zamankinden de daha çok güvenmeli ve destek olmalısı
nız. İkiniz de daha şimdiden o dağın gölgesine tırmanıyorsunuz.”
“Ya sen, Idriss?” diye sordu Karla. “Sen bütün dağlarına tırmandın mı?”
“Bir zamanlar evliydim,” dedi usulca. “Uzun yıllar evvel. Karım, ruhu şad
oldun, manevi arayışlarımda beni hiç yalnız bırakmazdı. Tıpkı sizin birbirinize
eşlik ettiğiniz gibi. Birlikte öğrendiklerimiz olmasaydı, ben şimdi koca bir hiç
olurdum. Artık dağın gölgesine tek başıma tırmanıyorum.”
“Asla yalnız değilsin, Idriss,” dedi Karla. “Seni tanıyan herkes seni kalbinde
taşıyor.”
Güldü.
“Bana karımı hatırlatıyorsun, Karla. Sen de öbür hayatımdaki bensin, Lin.
Her zaman şimdiki gibi huzurlu bir adam değildim. Birbirinize duyduğunuz
sevgiden asla vazgeçmeyin. İçinizdeki huzuru aramaktan da öyle.”
Usulca döndü ve kampa doğru yürüdü.
Gece sesleri geri döndü. Uzaklarda bir yerde bir demiryolu tabelasının çanı
çaldı. Karla gözlerini Idriss’ten geriye kalan yaprak gölgelerine dikmişti.
“Bu işi doğru düzgün yapacaksak çözmemiz gereken bazı meseleler var,”
dedi gözlerinde yeşil ay ışıklarıyla. “Ben de bu sefer hata yapmak istemiyorum.”
“Ben bütün sorunlarımızı hallettiğimizi sanıyordum.”
“Daha yeni başladık,” dedi gülümseyerek. Sonra gerindi ve bana sokuldu.
“Burada birkaç ay geçirirsek hiçbir derdimiz tasamız kalmaz.”
Birden doğruldu. Kalkıp eşyalarının arasından benim için sakladığı mek
tubu çıkardı.
“Bir dağ gölgesi mektubu için daha uygun bir zaman düşünemiyorum,”
dedi zarfı bana verip tekrar yanıma uzanarak.
Ağzını kocaman açarak esnedi, gözlerini kapadı ve uyudu. Ben tek sayfalık
mektubu açtım. İkizler George’dandı. El fenerinin ışığında okudum.
Do'stlaringiz bilan baham: |