S h a n t a r a m

“Neden?"
Sonra arsızca Kavita’ya sokuldu.
“Hadi ama,” dedi onu dansa kaldırmaya hazırlanır gibi sırıtarak. “Böyle bit 
surat ve vücutla bu işlerin yabancısı olamazsın.”
“Ne olur biri sustursun şunu,” diye tısladı Naveen Adair sıktığı dişlerinin 
arasından.
Concannon hiç oralı olmadı. “Ama dur,” dedi Kavita’ya. “Senin sikik bir 
lezbiyen olduğunu unuttum.” Sonra da öyle bir gülme krizine tutuldu ki, az 
kalsın sandalyesinden düşüyordu.
Naveen ayağa kalkıyordu ki, Kavita göğsüne elini koyarak durdurdu onu. 
“Senin derdin ne, Concannon?” dedi Vinson hayretle. “Bana bomba bir 
müşteri buldun. Cebimizi doldurduk. Şurada kutlama yapalım dedik, içine 
sıçtın!”
“Önemli değil,” dedi Kavita gözlerini Concannon’a dikerek. “Herkesin di­
lediğini söylemeye hakkı var. Ha, bana dokunacak olursa elini koparırım, o 
ayrı. Ama bütün gece zırvalamak istiyorsa orası ona kalmış.”
“Neden kızıyorsunuz anlamadım. Bu hatun kuku yalamayı sevmiyor mu?” 
“Aslına bakarsan...” diye başladı Kavita.
“Aslına bakarsan...” dedi Didier, “bu seni hiç ilgilendirmez.” 
Concannon’ın suratına yapışıp kalan sırıtış iyice çirkinleşti. Gözlerinde 
öfke kıvılcımlarıyla Didier’ye döndü. O an anladım. Aslında Kavita’yla bir der­
di yoktu. Didier’yi kışkırtmaya çalışıyordu.
İşe de yaramıştı hani. Didier’nin gözlerinde lacivert alevler oynaşıyordu. 
“Elinin hamuruyla sen bu işlere bulaşma, cicim,” diye böğürdü Concannon. 
“Hem sen neden elbise giymiyorsun? Bence bütün homolar elbise giymeli. 
Kadın gibi sikilmek istiyorsan erkek gibi giyinemezsin, kardeşim.”
“Meselemizi dışarıda halledelim istersen,” dedi Didier. “Onurun yoksa bile 
cesaretin vardır diye tahmin ediyorum.”
“Kusura bakma ama ucubelerle muhatap olmuyorum,” diye tısladı 
Concannon.
O zaman hepimiz ayağa kalktık. Naveen, Concannon’ın gömleğine ya­
pıştı . Barın dört bir yanından garsonlar koşarken Vinson’la ikimiz Naveen’le 
Concannon’ı ayırdık.

---

Leopold’ün garsonları yılların tecrübesine sahipti. Yalnızca boks eldivenle­
rini takıp iri ve güçlü kuvvetli Sih başgarsonun karşısında iki dakikadan fazla 
dayanabilenler işe alınırdı. Şimdi o garsonlardan altısı başgarsonun emriyle et­
rafımızı sarmıştı.
Concannon çabucak etrafına bakındı. Sırıtışı bütün yüzüne yayıldığında 
çarpık çurpuk sarı dişleri göründü. Birkaç saniye için kalbinin sesini dinledi. 
Ona 
sava} ve öl
diyen sesi. Bazıları için dünyanın en tatlı sesiydi bu. Ama son­
ra gözlerindeki sert ifade yumuşadı ve birkaç adım gerileyerek garsonlardan 
uzaklaştı.
“Hepinizin canı cehenneme, tamam mı?”
Concannon hışımla sokağa fırladığında, “Bu da neydi be?” diye sordu 
Vinson.
Tekrar oturduk. “Çok net değil mi?” dedi Didier.
Bir tek o ayağa kalkmamıştı. Her zamanki kadar sakin görünüyordu.
“Valla ben bir bok anlamadım.”
“Bence gayet açık. Böyleleriyle daha önce de birçok kez karşılaştım. Adam 
beni istiyor. Ondan sağa sola sarıyor.”
Vinson ağzındaki birayı masaya püskürttü. Kavita ulurcasına bir kahkaha 
attı.
“Concannon homoseksüel mi yani?” diye sordu Naveen.
Didier ona kendini beğenmiş bir ifadeyle baktı.
“Bir erkeğin Didier’yi arzulaması için illa homoseksüel mi olması gerek
yanı?
Naveen sırıttı. “Tamam, tamam. Lafımı geri alıyorum.”
“Yok ya. Homoseksüel değil,” dedi Vinson. “Fahişelere gidiyor. Bence sa­
dece manyak.”
“Bak onda haklısın,” dedi Kavita bardağını sallayarak.
Deminki hesaplaşmadan uzak duran Sweetie siparişlerimizi almaya hazır 
olduğunu göstermek için masaya pis bir bez fırlattı. Sonra orta parmağını ke­
merli burnuna sokup ceketine sildi ve derin bir iç çekti.
“Aur kuch?”
diye sordu öfkeyle.