8.4. Değerlendirme
Çeviribilim kuramlarından yola çıkarak yapılan bu küçük ölçekli bü-
tünce incelemesinden de anlaşılacağı gibi, ülkemizde çeviri uygulama-
sıyla ilgili yapıtların yetersiz olduğu ortada bir gerçektir. Bununla birlikte,
dünyadaki gelişmelere koşut olarak ülkemizde de nerdeyse aynı yıllarda
yabancı dilde eğitim veren üniversiteler başta olmak üzere Mütercim Ter-
cümanlık bölümleri kurulmaya başlamış ve sayıları giderek artarak çeviri
eğitiminde daha çağdaş ve bilgi çağının koşullarına daha uygun düzeyde
ilgili temel kavram ve kuramlar açısından onun kitabının da geniş kapsamlı
olduğu söylenebilir.
193
bir eğitim arayışına girilmiştir. Çevirinin bir bilim dalı olarak üniversite-
lerde yer alması, kuşkusuz ülkemizdeki çevirmenleri de etkilemiştir. Mes-
leğe eskiden olduğu gibi amatör bir uğraş gözüyle bakmak yerine, ona
profesyonel bir kimlik kazandırmak gerektiği konusunda adımlar atılmaya
başlamıştır.
Üniversitelerdeki izleğe bakıldığında Katherina Reiss’ın çeviri eğiti-
miyle ilgili öne sürdüğü çeviri eğitiminin hedefleri, eğitimin ve çeviri öğ-
renim malzemesinin içeriği, çeviri öğretim yöntemleri, düzenlenişi ve aşa-
malı olarak sıralanması gibi temel konularda kuramsal bilginin yönlendi-
rici etkisi olduğu açıkça anlaşılmaktadır (Nord 1996: 81-86). Örneğin,
yüksek öğrenimde bilişsel ve deneyimle öğrenmeyi hedefleyen ilk iki
yılda yer alan çeviri amaçlı metin çözülmesi, yazılı-sözlü anlatım, çeviri
dersleri çağdaş kuramlar ışığında çeviri edinci kazandırmayı hedeflerken,
geçmişte çevirmenlik, dilbilim, çeviribilim, özel alan çevirisi ve bilgisi
gibi ikinci sınıftan son sınıfa doğru sıralanan bilgisel dersler, çeviribilim
alanının ülkemizde yerleşerek bu disiplinin çeviri etkinliğinden çıkıp bi-
limsel temeller üzerine oturmasını sağlamaktadır. Şöyle ki, geçmişteki
kaynak dil edincini geliştiren “ürün odaklı” çeviri dersleri yerine, kuram-
sal alanla beslenmiş çeviri edincini geliştiren ve araştırmaya yönelten
daha geniş ölçekli çeviribilimsel bakış açısı günümüzün yoğun çeviri et-
kinliği talebine daha kolay yanıt verecek niteliktedir. Bu durumda çeviri
eğitimi boyunca çeviri süreci öncesinden başlayarak çeviri süreci sıra-
sında alınan kararlara kadar monolog ya da dialoglar aracılığıyla aldığı
kararlan sorgulayan "süreç odaklı" bir eğitim, çeviribilimin gün geçtikçe
daha da olgunlaşarak hem kuramsal alanda çalışanların, hem de uygulama
alanında çalışanların bireysel olduğu kadar bilimsel olarak da gelişmele-
rine katkıda bulunacaktır. Her ne kadar uygulama alanı, akademik alanın
kendi amaçlarına doğrudan uygun çevirmen yetiştirilmediği konusunda
eleştiride bulunsa da, çeviri alanının disiplinlerarası kapsadığı alan göz
önüne alındığında akademik alanın piyasanın beklentilerini yüzde yüz
karşılaması beklenemez. Beklendiğinde de yüksek öğrenim kurumunun
ulusal kültüre katkıda bulunmak şeklindeki akademik amacından uzakla-
şılmış olur. Bununla birlikte, akademik düzeyde bilgiyle donanmış ve bu
bilgileri özümsemiş bir çevirmen adayının kazandığı çeviri edinci onun
piyasanın koşullarına uyum sağlamasını kolaylaştıracak ve gerektiğinde
bu koşulları ülkenin gereksinimlerine uygun şekilde değiştirme yeti ve bil-
gisine sahip olacaktır.
194
SONUÇ
Geçmişinde “çeviri cenneti” olarak nitelendirilen ülkemizde kuramsal
alanda bu denli geç kalmak, “neden”, “niçin” sorularına yanıt arayan ku-
ramsal bilgiyi bir kenara itip, “nasıl yapılır” sorusuna cevap aramamızdan
kaynaklanabilir. Temel kavram ve kuramların ele alındığı ve bu kuramla-
rın nasıl uygulamaya sokulabileceğiyle ilgili örneklerin yanı sıra, bütünce
üzerine küçük çaplı bir uygulama örneğinin verildiği bu yapıtta, hem çe-
viribilimin kuramsal yönüne ağırlık verilerek disiplinin devingen sürecini
sergilenmiş, hem de kuramsal bilginin akademik ve uygulama alanına na-
sıl olumlu yönde etki edebileceği konusunda bilgi verilmiştir.
Kuramsal araştırma sonucunda bu konu alanında dilbilimsel ve çeviri-
bilimsel olmak üzere egemen iki tür yaklaşımdan söz edilebilir. Bu yakla-
şımların biribirinin tamamlayıcısı olduğu, bununla birlikte çeviriyi erek
ekinden başlatan çeviribilimsel bakış açısının çeviriyi amatör bir uğraş ol-
maktan çıkarabilecek gizil güce sahip olduğu öne sürülebilir. Ancak pro-
fesyonelliğin ülkemizde geçmişte olduğu gibi dilsel ya da terim tartışma-
larıyla değil, kuramsal bilgiye dayalı yaratıcılığı olan geniş ölçekli bakış
açısıyla elde edilebileceğinin unutulmaması gerekir.
Çeviribilim özerk bir bilimdalı olmasını, çeviribilim odaklı yaklaşım-
lara borçludur. Çeviribilimi dilbilbilim kapsamından kurtaran bakış açısı,
bu bilimdalının yönünü değiştirmiştir. Bu kuramlardan ilki, çevirilerin ya-
zın dizgesiyle ilişkisini kurarak bu bilim dalına devingenlik ve dinginlik
kazandıran Even-Zohar’ın öne sürdüğü “çoğu dizge” kuramıdır. Bu ku-
ramdan yola çıkan Gideon Toury’nin, bütünce çalışmalarına ve erek ekine
öncelik veren “erek odaklı kuramı” çeviri ediminin salt dilsel karşılaştır-
malarla sınırlı olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bu ise, çeviribilimin sınırla-
rını genişleterek, kültürel çalışmalara ağırlık verilmesi gerektiği düşünce-
sini akla getirdiği gibi, çeviribilimsel yöntemlerin de sorgulanmasına ola-
nak sağlamıştır.
Kuramsal alandaki bu ilerlemeler, uygulama alanında da yeni kuram-
ların gelişmesine yol açmıştır. Vermeer’in öne sürdüğü “Skopos kuramı”
“kuramsal alandaki “betimleyici kuram”dan yola çıkarak çevirmenin erek
ekini belirleyici rolü üzerinde odaklanmıştır. Bu ise, onun, uygulama ala-
nında amatör bir uğraş olarak görülen çeviri ediminde çevirmenin profes-
yonel kimliğini sorgulayan bir kuram geliştirmesine neden olmuştur. Bun-
dan böyle, Vermeer’in çevirmene özgüven sağlayan ve onu erek ekinde
195
uzman konumuna çıkaran Skopos kuramının, çevirmenliğe profesyonel
bir kimlik kazandırmayı hedeflediği söylenebilir. Hem Vermeer, hem de
Nord birbirlerine karşı savlar geliştirme yoluyla kuramlarını gerekçelen-
dirme yöntemine başvurmakla birlikte, gerçekte bu iki çeviribilim kuram-
cısının öne sürdüğü kuramların birbirinin tamamlayıcısı olduğu da öne sü-
rülebilir. Bir başka deyişle, Vermeer, çevirmenin profesyonel kimliğini iş
dünyasıyla ilgili “eylem kuramından” yola çıkarak gerekçelendirirken,
Nord’un profesyonel kimliği kazandırmak üzere çeviri sürecinden yola
çıktığı görülür. Ne var ki, Nord’un geçmişteki çeviriyi dilbilim alanında
tutsak bırakan kaynak odaklı, dilbilimsel yaklaşımlar yerine, “erek odaklı
kuramlar”dan yola çıkması, onun “erek kutbu” temel alan “çeviri amaçlı
metin çözümlemesini” öne sürerek işlevsel bir model geliştirmesine yol
açmıştır. Bu, onun da Vermeer gibi çevirmenin profesyonel kimliğini sor-
gulamasına yol açmakla birlikte, Vermeer’in geçmişe dönük gerekçelen-
dirme yönteminden farklı bir yol seçtiğini gösterir. Şöyle ki, gerekçelen-
dirmeye, başka kuramlardan ya da geçmişten kuvvet alarak değil, ileriye
yönelik yol seçerek çeviri sürecinden başladığı söylenebilir. Daha da açı-
lacak olursa, Gideon Toury’nin ürün üzerinden bulgulandırma ve gerek-
çelendirme olmak üzere öne sürdüğü iki yönlü “erek odaklı kuramıyla”,
iş dünyasından yola çıkan Vermeer’in Skopos kuramı göz önüne alındı-
ğında, bu kuramların Nord’un uygulama alanında çeviri eğitimi için ge-
liştirdiği “çeviri amaçlı metin çözümlemesine” dayalı modelle işlevsellik
kazandığı söylenebilir. Bu tarihsel akış içerisinde ortaya çıkan çeviribilim
sürecinden de anlaşılacağı gibi, çevirmenin profesyonelliğinin bile kuram-
sal olarak gerekçelendirildiği günümüzde, artık uygulama ve kuram tar-
tışmalarının yersiz olduğu ortada bir gerçektir. Bundan böyle, kuramsal
alandaki araştırmaların uygulama alanını kısıtlamak bir yana, çevirmenle-
rin ufkunu genişleterek, onları özgürlüğe kavuşturduğu söylenebilir.
Öte yandan, bu kuramsal bilgi, akademik alandaki araştırmaların da yö-
nünü çizer. Çeviribilimsel bakış açısı, ister istemez çeviri ürünlerin ulusal
kültürle ilişkisini ortaya çıkarır. Bu ise, ülkemizde bütünce üzerinde araş-
tırmaların eksikliğini akla getirmektedir. Ne var ki, yeni açılmış bu alanda
bilgisel olarak “bilgi aktarımı” aşamasında olduğumuz ortada bir gerçek-
tir. Ülkemizde araştırmaların büyük bir bölümü, ya kavramsal ya da tekil
örnekler üzerine kurulu kuramsal çalışmalardır. Kuşkusuz, bunda bütünce
çalışmalarının temelinde yatan kuramsal bakış açısını ve paylaşımcı ekip
çalışması anlayışını bir türlü içselleştirememiz yatmaktadır. Ne var ki, ben
bütün bu eksikliklerin, bakış açısını genişletip, bir konuya derinine ve çok
196
boyutlu bakmayı doğal bir alışkanlık haline getiren kuramsal bilgiyle bü-
yük ölçüde giderilebileceğine inanıyorum.
197
Do'stlaringiz bilan baham: |