BÖLÜM 20
Alman ırkçı cemiyetleri bir çalışma birliği
yapıyorlardı. Birtakım cemiyetler birbirlerinin
işlerini hafifletmek için karşılıklı münasebetlere
girişmişlerdi. Bundan dolayı ortak bir yönetim
kurulu seçmekte ve ortak bir hattı harekât takip
etmekteydiler.
Maksatları
basitti.
Böyle
yapmakla usulleri birbirinden pek farklı olmayan
oluşum ve partilerden başka bir şeyin söz
konusu edilmesini önlemek istemekteydiler.
Herhangi bir Alman vatandaşının, cemiyetin,
diğer bir cemiyetle bir çalışma birliği yaparak,
kendilerini
birleştiren
şeyleri
ortaya
çıkardıklarını ve kendilerini birbirlerinden ayıran
şeyleri de yok ettiklerini öğrenmesi hoşuna
gider. Bundan dolayı, böyle bir gruplaşmanın
faydalı olacağı tesir ve yapıcı kuvvetinin mühim
bir şekilde artacağı zannedilir. Fakat bu tahmin
çok hatalıdır. Kanaatimce, meseleyi iyice
anlamak için aynı maksadı takip etmek
iddiasında olan cemiyetlerin, bu düşünce
sonunda
ne
gibi
bir
vaziyet
meydana
getireceklerini iyice tetkik etmek lâzımdır. Şu
unutulmamalıdır ki, tek bir amaç, ancak [ek bir
cemiyet tarafından takip edilmelidir. Diğer
cemiyetlerin bu amaca katılmaları pek akla
uygun gelmez. Gaye yahut hedef, ilk önce tek
bir grup tarafından tespit edilir. Bir şahıs, bir
hakikati meydana çıkarır, belirli bir meselenin
halini uygun görür, bir hedef ortaya koyar ve
hedefinin
gerçekleşmesini
sağlayacak
bir
hareket meydana getirir, işte böylece bir cemiyet
veya partinin programı mevcut hatalı gidişi
düzeltmekten veya gelecekte bazı yenilikler
yapmaktan
ibarettir.
Hareket
bu
şekilde
meydana gelince, hareketi meydana getirenin bir
kıdem hakkı bulunur. Tarih nazarı itibaren
alınacak olursa, bu hareketin, diğer aynı
karakterdeki hareketler tarafından takıp edilmesi
icap eder. Diğer hareketler, ilk hareketin arkası
sıra yürüyerek, o hareketin kuvvetlenmesine
yardımcı olurlar. Bu tabiidir ve mantık bunu icap
ettirir. Böyle yapılırsa ortak hedefin gayenin
lehine olur.
Özellikle aydın kafaların yeni partiye dahil
olmaları ile ortak hedef zafere daha kolay ulaşır,
ilerde, tek bir maksat takip eden bir hareket
meydana getirmek akla uygun ve mertçe bir
davranış olur.
Fakat bu söylediklerim bu biçimde olmuyorsa
bunun sebebi iki tanedir. Birincisine "feci"
demek zorunda kalıyorum, ikincisi, üzülerek
söyleyeyim insanın kışiliğindeki zaaftır.
Beni feci demeğe sevkeden durum, şöyledir:
insanlar çoğu zaman ortak bir dâvanın peşinde
oldukları halde, bir küme durumuna gelip,
soruna dört elle sarılmazlar. Bu feci sonucun
sebebi şudur. Büyük çapta her türlü hareket,
ancak
uzun
zamandan
beri
insanların
kalplerinde mevcut olan bir temenninin ve o
kalplerde sükût içinde uyuyan ateşli bir arzunun
tespit
edilip,gerçekleştirilmesidir.
Asırlar
boyunca, insanlarla belirli bir dâvanın hallini
arzu ederler, tahammül edilemez devamlı bir
vaziyetten acı çekerler de, kendileri için kutsal
olan
eylemin
gerçekleşmesine
yardımcı
olmazlar. Böyle sıkıntı içinde bulunup, acı çeken
ve bu duruma bir hal çaresi bulmak için icap
eden harekete girişmek cesaretini göstermeyen
milletlere ancak âciz vasfı verilir.
Bir milletin yaşamsal kuvvetini ve bu kuvvet
tarafından teminat altına alınan hayat hakkını,
günün birinde, Allah'ın lütfuyla, yapılması icap
eden işi başarabilecek kabiliyete sahip bir kimse
çıkarsa bundan daha iyi ve daha hayırlı bir
tesadüf olamaz. Binlerce insanın, büyük çaptaki
sorunlardan bir bölümünü çözümlemek için
dünyaya getirildiklerini sanmaları mümkündür
ve olağandır. Bazen Tan-rı'nın aynı zaman
içinde, bir davanın halli için çeşitli insanlar
ortaya çıkardığı ve nihai zaferi, kuvvetlerin
serbest bir faaliyet içinde bulunduğu sırada en
kuvvetliye, en çok lâyık olana kazandırdığı ve
böylece o kimseye davayı halletme vazifesini
verdiği de görülmüştür. Asırlar boyunca, dini
hayatlarından
memnun
olmayanlar,
kendi
dinlerinin şeklini değiştirmek istemişlerdi. Bu
manevi hareketi" neticesi olarak toplulukların
içinden, fikir ve bilgileri itibariyle, bu dini
buhrana iyi bir reçete yazmaya aday olduklarına
inanan, yeni bir görüşün peygamberleri veya hiç
olmama, mevcut inanışın karşısında olan birkaç
insan çıkmıştır. Bu işte de Tanrı, en kuvvetliyi, ı
n büyük görevi yapmaya memur etmiştir. Kritik
nokta buradadır. I >ı ger insanlar, Tanrı'nın
lütfuna erişmiş böyle bir kimseye pek geç teslim
olurlar. Hattâ birçok kimse, kendini en az onun
kadar hak sahibi sanır ve sorunu çözümlemeye
en az onun kadar kendini yet kili ve yetenekli
kabul eder. Günümüzdeki insanlar ise, büyük
davanın ancak büyük liderlerin çözümlemeye
ehil olduklarını ve ken dilerinin bu kimseye
yardımcı olabileceklerini anlamayacak kadar
âcizdirler.
Şundan dolayı, hemen hemen her devirde
çeşitli kimseler tarih sahnesine çıkar, birbirlerine
benzeyen birtakım hareketler meydana getirirler.
Bu durum karşısında halk açık bir temenni
göstermekten uzak kalır. Halkta dâvaların
tamamına dair bir fikir vardır. Fakat, halk, ideal
ve temennilerin özü hakkında açık ve net bir
fikir üretmekten mahrumdur.
Bu işte feci olan taraf, iki ayrı kimsenin aynı
maksada doğru tamamen farklı yollardan ve
birbirlerinden
habersiz
olarak
gayret
göstermeleridir.
Bu
gibi
kimseler,
kişisel
görevlerine karşı en temiz bir imanla ve canlı bir
şekilde, diğer kimseleri nazarı itibara almadan,
kendi yollarında yürümeyi mecbur hissederler.
Feci olarak görünen bir başka durum da, böyle
siyasal
hareketler
ya
da
böyle
dinsel
gruplaşmalar, bir devrin genel eğilimlerinden
doğdukları için, çalışmalarını aynı yönde
yürüttükleri halde, birbirlerine karşı bağımsız
olarak örgütlenmeleridir.
Pek açıktır ki, çeşitli yollar üzerinde dağılan
bu kuvvetler tek bir kuvvet halinde bir noktada
birleşecek olursa başarı ihtimali çok daha çabuk
ve muhakkaktır. Fakat bugüne kadar yapılan iş
böyle olmamıştır.
Tanrı, yanılmaz mantıkla ve kesin olarak
hareket eder. Çeşitli kümeleri birbirleri ile
rekabet etmede serbest bırakır ve onlara zafer
uğrunda mücadele etmelerine izin verir. Fakat en
sonunda, kısa ve emin yolu seçmiş olan hareketi
amacına ulaştırır.
Birbiri ile karşı karşıya gelen kuvvetler serbest
bir şekilde rekabete girişmezlerse ve en büyük
karar,
mağrur
kimselerin
doktrinler
hükümlerinden kurtarılıp, açık bir başarının
sağladığı itiraz kabul etmez delil ve ispatla
verilmezse, iyi ve başarıya giden en kısa yolun
hangisi olduğu dışardan tespit edilemez. Keza
bir hareketin zirveye çıktığı ve faydalı olduğu
ancak başarısı ile ölçülebilir. Sonuç olarak,
çeşitli gruplar, çeşitli yollardan aynı amaca
doğru yürürlerse, çevrelerinde gerçekleştirilmiş
olan eş çalışmalara tanık ve vâkıf olduktan
sonra, kendi yollarının değerinin ne olduğunu
incelemeksizin bu yolu mümkün olduğu kadar
kısaltmaktan ve enerjilerini en yüksek dereceye
çıkararak
amaçlarına
en
kısa
zamanda
ulaşmaktan geri kalmayacaklardır.
Bu rekabet sonunda her mücahidin seviyesi
yükselir, insanlık birçok gelişmesini neticesiz
kalmış, birkaç teşebbüsten çıkan derslere
borçludur. Nihayet takip edilecek en iyi yolun
tespiti, önceleri bize feci gibi görünen ve ferdi,
şuursuz ve sorumlu olmayan unsurların ilk
dağınıklıklarından ibaret olan bir vaziyetin
neticesi olduğuna varılır.
Almanya'nın
meselesini
halletmek
için
mümkün olan bütün vasıtaları tetkik ettikten
sonra, tarih bunlardan aynı anda istifade
edilmesi icap eden iki tanesini muhafaza
etmiştir. Bu iki esaslı eylem ve iki çözüm
çaresinin önderleri Avusturya ile Prusya idi.
Yani Habsbourglar ve Hohenzollemler.
Aynı zamanda bu yollardan birinin ya da
ötekinin bütün kuvvetlerle birleştirilerek takip
edilmesi gerektiğine hükmediliyordu. O zaman,
Avusturya'nın takip etmekte olduğu yoldan
gidilecekti. Keza o günlerde en büyük kuvveti
Avusturya teşkil ediyordu. Fakat, Avusturya'nın
takip ettiği maksat ise bir Alman Reich'i
meydana getirmek değildi. Kuvvetli bir Alman
birliğinin kurulmasına imkân verecek hâdise
milyonlarca
Almanın,
kalpleri
kanayarak,
üzüntü duydukları bir şekilde meydana geldi. Bu
hâdise, kardeşler arasındaki kavgamızın en yeni
ve
en
korkunç
belirtileri
olarak
değerlendiriliyordu. Çünkü, gerçekte Alman
imparatorluğunun tacı, daha sonraki günlerde
sanıldığı gibi Paris civarında değil, daha sonra
tahmin edildiği gibi Königgratr'da ezildi. Alman
Reich'ının
kurulması
müşterek
yollara
uygulanan bir müşterek iradenin meyvesi
olmadı. Bu gaye daha ziyade hegemonya
uğrunda şuurlu, çoğu zaman da şuursuz bir
mücadelenin
neticesi
oldu.
Nihayet,
bu
mücadeleden Prusya galip çıktı. Bu neticeyi, iki
yüz sene önce bir gün Habsbourgların değil de,
Hohenzollernlerin, yani Prusya'nın yeni Alman
Reich'nın
çekirdeği,
kurucusu
ve
hamisi
olacağını kim tahmin edebilirdi? Fakat, kaderin
böyle olmasıyla daha iyi netice alındığını da kim
inkâr edebilir? Veyahut bugün çürümüş,
kokmuş, ahlâkı bozulmuş bir hanedan temeli
üzerine kurulan bir Alman Reich'ını kim
düşünebilir?
Biz burada "hayır" diyeceğiz ve sözümüze
şöyle devam edece-giz..
Durumun tabii gelişmesinin yüzyıllarca süren
mücadeleden sonra kendisine ait olan yere en
uygun olanını oturtmuş olduğunu kabul ve
teslim etmek gerekir.
Her zaman nasıl böyle olmuşsa, bundan böyle
de hep aynı olmaya devam edecektir. Bundan
dolayı, çeşitli insanların aynı maksat için ortaya
çıkıp yola koyulmuş olmalarına üzülmemek
lâzımdır. Aynı maksat için ortaya çıkanların en
canlı ve en çevik olanı koşuyu kazanacaktır.
Çoğu zaman milletleri hayatlarında, görünüşte
birbirine benzer hareketlerin, hep bir gibi
görünen bir maksada çeşitli yollardan ulaşmak
istemelerine zorlayan ikinci bir sebep daha
vardır. Bu sebepte feci bir fesat yoktur. Yalnız
bu sebepten üzüntü duyulur.
Üzüntü duyacağımız husus, insanlarda çoğu
zaman bir arada toplanmış bir halde rastlanan
haset,
gıpta
ve
namussuzluk
haritasıdır.
Milletinin çektiği acı ve içinde bulunduğu
buhran hakkında esaslı bilgi sahibi bir kimse
çıkar, neden acı çekildiğini ve buhran içinde
olunduğunu bilir bunları yok etmeğe yöneltilmiş
teşebbüse girişir ve varılması icap eden hedefi
ve bu hedefe götürecek yolu tespit ederse, dar
kafalı kimseler, halkın dikkatini çekmeye
muvaffak olan bu kimsenin hareketlerini dikkatli
bir şekilde takibe başlarlar. Ben bu dar kafalı
kimseleri, küçük bir ekmek parçası bulmuş olan
ve arkadaşlarını, uzun uzun ve büyük bir dikkat
ile tetkik eden serçelere benzetirim. Beklemediği
bir zamanda, ani olarak o serçenin gagasından, o
küçük ekmek parçasını da alırlar.
İşte bir kimse yeni bir yol tespit ederse, derhal
bu yolun nihayetinde ümit ettikleri bir ganimete
ve nimete ulaşmak isteyen birtakım işsiz güçsüz
kimseler meydana çıkarırlar. Bu gibi kimseler
kendilerini
kabilse,
hedefe
daha
çabuk
ulaştırabilecek bir adam aramaya büyük bir arzu
ile teşebbüs ederler.
Eğer bu yeni hareket esaslı bir şey ise ve
belirli bir program çiz-mişse o zaman aynı
maksat uğrunda mücadele ettiklerini söyleyen
başka kimseler ortaya çıkarlar. Fakat, neyse ki
bu tip kimseler yeni hareketin safları arasına
mertçe katılmaktan çekinirler. Tam tersine bu
yeni
harekettenmiş
gibi
görünüp
onun
programını çalarlar ve bu çaldıkları program
üstüne kendi hesaplarına uygun bir parti
kurarlar.
Aynı zamanda, tam bilgi sahibi olmayan
kimselere de, kendilerinin diğer parti gibi aynı
maksada, o partiden daha önce sahip olduklarını
iddia edecek kadar da yüzsüzlük ederler.
Böylece hakir görülecekleri ve ezilip gidecekleri
yerde, tam tersine kendilerini uygun bir ışık
altında haklı ve büyük göstermeyi başarırlar.
Kendi bayrağına, daha önce başka bir
kimsenin yazdıklarını aktarmak, başka bir
partinin programını kopya etmek, sonra bütün
milletlerin yaratıcısı imiş gibi ayrı bir kurul
meydana getirmek büyük bir yüzsüzlük değil de
nedir?
Asıl yüzsüzlük belki de bunlar değildir. Asıl
yüzsüzlük, yem bir parti kurmak suretiyle, esas
partiden ayrılan bu kimselerin daha sonra
birlikten
ve
birliğin
ehemmiyetinden
bahsetmelerindedir. Hem bunu arkalarından
yetişmenin
mümkün
olmadığı
zamanlarda
yaparlar. Bu tecrübelerimizle sabittir.
Irkçıların
dağılması,
çeşitli
gruplara
ayrılmaları işte böyle meydana geliyordu. 1918
ve 1919 yıllarında ırkçı adını taşıyan birtakım
teşekküller ve partiler birbirinin peşi sıra
kurulmuşlardı.
Fakat
bu
teşekküllerin
ve
partilerin kurulmalarında kurucuların hiçbir
sorumluluğu yoktu ve olmamıştı. Sadece olaylar
bu
teşekkülleri
ortaya
çıkarmıştı.
Bu
teşekküllerden yalnız biri diğerlerine nispetle
daha çok meydana çıktı. 1920 senesinden
itibaren başarılar elde etti. Bu teşekkül Nasyonal
Sosyalist Demokratik işçi Partisi idi.
Bu arada bir başka partinin kurucularının
mertçe verdikleri karar hayran kalınacak bir
hareketti. Çünkü bu mert insanlar, diğer harekete
nispetle kendi hareketlerinin daha az başarı
ihtimali arz ettiğini gördüklerinde, partilerini
feshederek, bir kayıt ve şart ortaya atmadan
diğer hareketle birleştiler. Bizim bu sözlerimiz
bilhassa Julius Streicher hakkındadır. Bu kimse
partinin en yaşlı dâva adamlarından biridir. O
sırada Nurenberg'de bulunan Alman Sosyalist
Partisinin, Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi
Partisi ile bir alâkası yoktu ve tamamen müstakil
bir şekilde kurulmuştu. Fakat bu i-ki partinin de
amaçları ortaktı. Alman Sosyalist Partisi'nin en
yaşlı lideri, biraz önce de belirttiğim gibi
profesör
Julius
Streicher
idi.
Başlangıçta
profesör de görevinin kutsallığına ve hareketin
geleceğine inanmıştı. Fakat daha sonra Nasyonal
Sosyalist Demokratik işçi Partisi'nin aynı
sahadaki üstünlüğünü tespit ettiği vakit, kendi
partisi ve işçi cemiyeti lehlerine gösterdiği
faaliyetlerden vazgeçti. Partisinin taraftarlarını
Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisı'ne
girmeye
zorladı.
Çünkü
kendisine
karşı
mücadelede bu parti galip gelmişti. Ortak hedef
uğrunda tek cephede mücadele edilmesini arzu
ediyordu. Bu karar hakikaten mühimdi ve
zamanında alınmış bir karardı.
Parti olarak gösterdiğimiz faaliyet sırasında bir
dağılma ve parçalanma gibi krizlere tesadüf
etmedik, ilk günlerdeki arkadaşların mertçe
idareleri sayesinde her şey yine aynı şekilde
doğru ve mutlu bir sonuca bağlandı.
Önceleri, ne kendilerine özgü fikirleri ve ne
de kendilerinin başarılarının artık su götürmez
bir durum aldığını görünce, kendilerine özgü
amaçları olmayan bir sürü ihtiraslı kişiler
birdenbire kendilerinde bir yetenek olduğunu
hissediyorlardı.
Bu arada birdenbire, birtakım programlar
meydana çıktı. Bu programlar tamamen bizim
partinin programından kopya edilmişti. Bizim
partiden kopya edilen fikirlerin savunması
yapılıyordu. Bu kimseler, yıllarca uğrunda
mücadele etmiş olduğumuz fikirlerden söz
ediyorlardı.
Nasyonal Sosyalist Demokratik işçi Partisi'nin
eskiden ben takip etmekte olduğu yollar, bu
kimseler tarafından takip ediliyordu. Bu yeni
oluşum partiler Nasyonal Sosyalist Demokratik
işçi Partisi'nin eskiden beri mevcudiyetini
bildikleri için bu partileri neden kurduklarım
izafi etmeye kendilerini mecbur hissediyorlardı.
Belki ileri sürülen sebepler ne kadar asil olursa
olsun, çeviri maksadı ile verilen beyanlar da o
kadar sahte idi.
Bütün bunlara eğilim gösterilmesinin tek
sebebi, ne pahasına olursa olsun bu işte bir rol
oynamak isteyen parti kurucularının şahsi
hırsları idi. Bu gibi kimselerin gösterdikleri
cüret, sadece başkalarına ait fikirlere sahip
çıkmak
suretiyle
meydana
atılmalarından
ibarettir. Fakat böyle bir cürete, ancak hırsızlık
denir.
O sıralarda, bu parti kleptomanlarının kendi
işleri için ortaya atacakları bir görüş veya fikir
yoktu.
Fakat,
daha
sonra ırkçı
devletin
parçalanmasını da yaşlı gözlerle takip edenler ve
acı duyanlar yine bu parti kleptomanları oldu.
Başkalarının sesini başarabileceklerini sanarak
ya da bunu ümit ederek, sürekli bir biçimde
birlikten söz ediyorlardı. Bütün yaptıkları iş,
feryatları ve bitip tükenmez şikâyetleri ile
başkalarını yormak, yalnız eskiden ortaya atılan
fikirleri aşırmakta kalmamak ve aynı zamanda
bu fikirlere yardımcı ve destek olan eski
hareketleri de çalmaktı.
Bu yeni teşebbüsler, başta bulunanların fikri
değerleri olmaması yüzünden ümit edileni
vermediği için, hemen hemen hepsinin, önceleri
hafife aldıkları işçi cemiyetlerinden birine
girmekten memnun kaldıkları görülüyordu. O
günlerde ayakta duramayan bütün teşekküller,
işçi cemiyetlerinden birine iltihak ediyorlardı.
Bunlar, birbirlerine asılmış sekiz-dokuz felçlinin
bir gladyatör kuvvetine denk bir kuvvet
meydana getireceğini zannedenlerdendi.
Belki bu sekiz dokuz felçli arasında bir
sağlam kimse bulunabilirdi. Fakat, bu sağlam
kimsenin de diğer felçlileri ayakta tutmasına
kuvveti yetmez ve ilerde bu sağlam da diğerleri
gibi felçli duruma gelirdi. Biz işçi cemiyetleri ile
bu tip birleşmeleri daima bir manevra saydık.
Şu görüşü hiçbir zaman unutmamak gerekir,
işçi cemiyetleri şeklinde meydana gelen yeni
teşekkül hiçbir zaman zayıf grupları, kuvvetli
grup haline getiremez. Tam tersine, önceden
kuvvetli olan grup, böyle bir birleşme karşısında
zayıf düşer. Zayıf grupları bir araya getirip
kuvvetli bir teşekkül meydana getirmek fikri
tamamen yanlıştır.
Esasen,
çoğunluk
hangi
şartlar
altında
meydana getirilmiş olursa olsun, aptallık ve
korkaklıktan başka bir şey ortaya çıkaramaz. Bu
tecrübe ile sabittir. Bundan çıkarılacak sonuç
şudur:
Çeşitli
zayıf
grupların
her
türlü
birleşmeleri ile meydana getirilecek yeni cemiyet
muhtelif hatalarla teşekkül etmiş bir idare heyeti
tarafından sevk ve idare edileceği için korkaklık
ve zaafa teslim edilmiş olur. Ayrıca, böyle bir
teşekkülde
kuvvetlerin
serbestçe
faaliyet
göstermelerine engel olunmakla, en yararlı ve en
iyi
liderin
seçilmesi
uğrunda
yapılacak
mücadeleye de fırsat verilmeyecektir. Bunun
neticesi olarak en sağlam ve en kati fikirlerin
galip gelmeleri de tehlikeye girmiş oluyor. Bu
tip cemiyetler, mevcut durumun ve olayların
doğal gelişimine de karşıdırlar. Çünkü bunlar,
uğrunda mücadele verilen sorunun çözümünü
çabuklaştırmak yerine geciktirirler. Belki, bazı
grupların birleşmeleri ve müşterek teşebbüslere
girişmeleri yararlı olabilir. Ancak bu teşebbüs,
pek kısa bir müddet için ve pek belirli sorunlarla
meşgul olmak için yapılmalıdır. Bu durum hiçbir
zaman devam etmemelidir. Çünkü böyle bir
durum
hareketin
kurtarıcı
vazifesinden
vazgeçmesine sebep olur. Çünkü hareket,
yukarıda anlatılan bir birleşmenin içine saplanıp
kalırsa kendi istikametinde gelişme imkânını da
elinden kaçırır.
Demek oluyor ki, rakip partilere hakim
olmakla, önceden tespit edilmiş hedefe muzaffer
bir
sıfatla
ulaşmak
ihtimali
de
ortadan
kalkmaktadır.
Dünyada büyük olan her şey, birleşmeler
tarafından
meydana
getirilen
hararetli
mücadeleler sonunda elde edilememiştir. Büyük
olan her şey daima tek ve galip tarafından
fethedilmiştir.
İttifaklar, kaynakları dolayısıyla, gelecekteki
ufalanma tohumlarını, hattâ o güne kadar elde
edilmiş
olumlu
sonuçların
tamamen
kaybedilmesi sebeplerim kendi içlerinde taşırlar.
Büyük ve dünyanın altını üstüne getiren manevi
mahiyetteki devrimci hareketler ancak bağımsız
ve tek başına olan grup tarafından yapılan dev
mücadele sonunda olumlu sonucu ulaşmıştır ve
ulaşabilir. Dünyayı saran böyle bir hareket hiçbir
zaman, grupların birleşmeleri ile temin edilemez.
Irkçı
devlet
bir
halk
işçi
meclisinin
anlaşmalardan meydana getirilmiş idaresi ile
ortaya çıkarılamaz. Ancak ırkçı devlet diğer
hareketler arasından kendine yol açmış ve
kuvvetini kabul ettirmiş tek bir hareketin faal
iradesi sayesinde kurulur.
Do'stlaringiz bilan baham: |