İkinci Makam Namaz Kılan Kimsenin Elbisesinin Adabı Hususundadır ve Bunda İki Bölüm Vardır. Birinci Bölüm Elbisenin Temizliğinin Sırrı Hakkındadır
Bil ki namaz, Allah’a yakınlık makamına yükselmek ve ünsiyet huzuruna ermek makamıdır. Sâlik kimse padişahların padişahı olan Allah’ın mukaddes huzuruna ermenin adabına riayet etmelidir. Kabuğun kabuğu ve mülki suretsel bedenden ibaret olan nefsin zuhurunun en düşük aşamasından, özlerin özü ve kalbin sır makamı olan en yüce hakikatler ve makamlarına kadar bütün aşamalarda, sâlik kimse Hakk’ın mukaddes huzurunda hazır olduğu gibi, bütün gizli ve açık memleketlerin zahiri ve batınî ordularını da yüce ve azametli Hakk’ın huzuruna çağırmalı, mukaddes zatın bütün bir taharet ve sefayla varlıklardan hiç birinin tasarrufu olmaksızın cemal ve celal kudret eliyle kendisine emanet olarak merhamet buyurduğu emanetleri, mukaddes huzura takdim etmeli ve kendisine lütfedildiği gibi o emanetleri geri vermelidir.
O halde, huzura erme edebinde bir çok tehlikeler vardır ki sâlik kimse bir an bundan gaflet etmemelidir. Kabuğu, hatta kabukların kabuğunu örten elbisenin temizliğini, batini elbiselerin temizliğine vesile kılmalı ve bilmelidir ki bu elbiseler mülki bedenin elbiselerini örttüğü gibi, bizzat bedenin kendisi de berzahi bedenin örtücüsüdür. Berzahi beden de şuanda mevcuttur, ama dünyevi bedenin örtüsü altındadır. Bu beden onu örtmüştür. Berzahi beden de nefsi örten bir elbisedir ve o da kalbi örtmüştür, kalb ise ruhu örtmüştür, ruh ise sırrı örtmüştür ve o da latif ve gizli bir örtücüdür. Diğer makamlar da aynen böyledir. Her düşük mertebe bir üst mertebeyi örtmüştür. Bütün bu mertebeler her ne kadar Allah’ın halis kullarında mevcut ve diğerleri bundan mahrum ise de, bu mertebelerin bazılarına herkes sahip olduğundan buna işaret edilmiştir.
O halde, bilmek gerekir ki namazın sureti, beden ve elbise temizliği ile gerçekleşmez. Rahmanın huzurundan insanı uzaklaştıran şeytanın pislikleri ise insanın huzura girmesine engel şeylerdir. Namaz kılan kimseyi, beden ve elbisesi şeytani pisliklerle kirlendiği takdirde mukaddes huzurdan sürer ve ünsiyet makamına girmesine izin vermezler. Aşağılık şeytanın tasarruflarından ve pisliklerinden olan günah ve Hakk’a isyan pislikleri insanın huzura erişine engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla, günahlara bulaşan bir kimse, berzahi beden örtüsünü kirletmiştir ve bu pisliklerle Hakk’ın huzuruna giremez. Bu elbise temizliği batini namazın sıhhat ve tahakkuk şartıdır. İnsan dünya örtüsünde olduğu müddetçe bu gaybî bedenden, taharetten, elbise pisliklerinden, taharetin şart oluşundan ve pisliklerin engel oluşundan asla haberi olmaz. Bu örtü kalktığı ve batın saltanatı zuhur ettiği zaman ve insanların toplandığı gün, zahiri tefrika düzeni altüst olduğu, güneşin hakikati dünyevi karanlık örtülerin gerisinden doğduğu, melekuti batın gözünün açıldığı, mülki ve hayvani gözlerin kapandığı gün, basiret gözüyle namazının sonuna kadar taharetinin olmadığını, binlerce engele müptela olduğunu, onlardan her birinin de kendisini Hakk’ın mukaddes huzurundan sürme sebebi olduğunu görür. Ne yazık ki o gün insanın bunu telafi etme ve çözme imkanı yoktur. Sadece hasret ve pişmanlıklar içinde kalır. Sonu olmayan pişmanlıklara düçar olur ve bitmeyen hasretlere kapılır.” Hala gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar.” 1
Batınî beden elbisesi temizlenince, melekuti bedenin şeytanın pisliklerinden temizlenmesi gerekir ve o da kınanmış ahlak pisliklerinden temizlenmektir. Bu kınanmış ahlak pislikleri, batını kirletmekte, insanı Allah katından uzaklaştırmakta, Hakk’a yakınlıktan uzak düşürmektedir. Onlar da şeytanın pisliğinden olup rahmetten uzaktır. Bütün kınanmış ahlakın temelleri; kendini görmek, bencillik, üstünlük taslamak, gösteriş yapmak ve kendi başına buyruk olmaktır. Bunların her biri bir çok kınanmış ahlakın kaynağı ve bir çok hataların başıdır. Sâlik bu temizliği yaptığı, takva elbisesini gerçek bir tevbe suyu ile yıkadığı ve şer’i riyazetler ile temizlediği zaman da; gerçek örtücü olan kalbi temizlemekle meşgul olmalıdır. Zira şeytanın kalpteki tasarrufu daha çoktur. Pislikleri de diğer elbiselere ve örtülere sirayet etmektedir. O temizlenmedikçe diğer temizlikler mümkün olmaz. Kalbi temizlemenin bir takım mertebeleri vardır ki onlardan bazısına bu sayfalarla uyumlu bir şekilde işaret edilecektir.
Birincisi; dünya sevgisinden temizlenmektir. Zira dünya sevgisi bütün hataların başı ve bütün fesatların kaynağıdır. İnsanın kalbinde bu sevgi oldukça Hakk’ın huzuruna erişemez, temizliklerin annesi olan ilahi muhabbet o pisliklerle gerçekleşemez. Allah’ın kitabında, peygamberlerinin ve velilerinin vasiyetlerinde, özellikle de Müminlerin Emiri’nin (a.s) vasiyetinde en çok dünyayı terketmek, dünyada züht içinde yaşamak ve takvanın hakikatlerinden olan dünyadan sakınmak konusu önemle beyan edilmiştir. Temizliğin bu mertebesi de sadece faydalı ilim, kalbi güçlü bir riyazet, yaratılış ve ahiret hakkında tefekkür, dünyanın yok olacağı itibarine kalbin teveccüh etmesi ve ahiret aleminin saadet ve yüceliğini gözönünde bulundurmasıyla mümkündür: “Nereden geldiğini, nereden olduğunu ve nereye gideceğini bilen kimseye Allah rahmet etsin”1
Temizliğin diğer bir aşaması ise yaratıklara güvenmekten temizlenmektir. Zira bu, gizli şirktir. Hatta marifet ehli nezdinde açık bir şirk sayılmaktadır. Bu temizlik ise bütün kalbi taharetlerin kaynağı olan aziz ve yüce Hakk’ın fiilî tevhidi ile gerçekleşir. Bilmek gerekir ki fiilî tevhid babında salt burhani ilmin ve tefekküri adımın iyi bir sonucu yoktur. Hatta bazen bürhani ilimlerle fazla meşgul olmak kalbin karanlığına sebep olmakta ve insani yüce maksattan alıkoymaktadır. Bu makamda şöyle demişlerdir: “İlim en büyük örtüdür.” Yazarın inancına göre bütün ilimler, hatta tevhit ilmî bile amelidir. Hatta “tef'il” kalıbında olan tevhid kelimesinden bile onun ameli olduğu anlaşılmaktadır. Zira türev hasebiyle tevhid; kesretten vahdete gitmek ve kesret yönlerini cem (birlik) halinde yok etmektir. Bu anlam burhanla hasıl olmaz, aksine kalbi riyazet ve kalplerin malikine fıtrî bir teveccühle kalbi, burhandan elde edilen şeylerden haberdar kılmak gerekir ki tevhid hakikati hasıl olsun. Evet bürhan bizlere şöyle diyor: “Vücutta Allah’tan başka bir etki sahibi yoktur.”1 Bu da lailahe illallah'ın diğer bir anlamıdır. Bu burhan bereketiyle varlıkların tasarruf eli vücud kibriyasının huzurundan uzak durmakta, mülk ve melekut alemlerini sahibine geri çevirmektedir.” Göklerde ve yerde olan O’nundur” 2, “Her şeyin melekutu O’nun elindedir.” 3, “Göklerde ve yerde ilah sadece O’dur” 4 gerçeğini izhar etmekteyiz, ama bu bürhani konu kalbe ulaşmadıkça ve kalbin batınî sureti haline gelmedikçe, biz ilim sınırından iman sınırına ulaşamayız ve batın ve zahir memleketini aydınlatan iman nurundan nasiplenemeyiz. Bu açıdandır ki bu ilahi yüce konu hakkındaki burhana sahip olsak bile, yine de kesret içinde kalır, ehlullahın göz nuru olan tevhidden habersiz düşeriz. “Vücutta Allah’tan başka bir etkili yoktur.” sözünü ettiğimiz halde herkese hırs ve ihtiyaç elini uzatmaktayız:
“İstidlalcilerin ayağı tahtadandır.
Tahtadan ayak ise hiç sağlam değildir.” 5
Bu temizlik, sâliklerin büyük makamlarındadır. Bundan sonra da diğer bir takım makamlar vardır ki bizim haddimizin dışındadır. Belki bu sayfaların arasında, yeri geldikçe inşaallah onları da zikretmeye çalışacağız.
Do'stlaringiz bilan baham: |