On İkinci Bölüm Dünya Sevgisinin Hayalin Dağılmasına Sebep Oluşunun Beyanı Hakkındadır.
Dünya sevgisinin hayalin dağılmasının sebebi ve kalp huzurunun engeli oluşuna ve onun mümkün derecedeki ilacına işarettir.
Bilinmelidir ki, fıtrat ve yaratılış açısından kalp, her neye ilgi ve sevgi duyarsa, onun yönelinen kıblesi de o sevgili olacaktır. Eğer bir şeyle uğraşma, sevgilinin hali ve istenilenin cemali hakkında düşünmeye mani oluyorsa, o uğraşı azaldığı ve mani ortadan kalktığı an, kalp hemen kendi sevgilisine doğru uçar ve ona bağlanır. Marifet ehli ve ilahi cezbe sahipleri eğer kalp kuvvetine sahip olurlarsa ve cezb ve sevgide odaklaşırlarsa, her görülen şeyde sevgilinin cemalini ve her varlıkta istenilen kemali müşahede eder ve “Gördüğüm her şeyde ve her şeyle birlikte mutlaka Allah’ı gördüm”1 derler. Eğer onların efendisi “Bazen gönlümü bir bulanıklık sarıyor ve ben, her gün yetmiş defa Allah’tan af diliyorum.”2 diye buyuruyorsa, bunun sebebi şudur: Sevgilinin cemalini aynada, özellikle de Ebu Cehil gibi bulanık bir aynada görmek, bizzat en mükemmel varlık için hüzündür. Ve eğer onların kalbi güçlü olmazsa ve diğer şeylerle meşgul olmak kalp huzuruna engel olursa, o meşguliyet azaldığı an, onların kalp kuşu kendi kutsî yuvalarına döner ve Cemal-ı Cemil’e tutunur.
Marifet ehlinin nazarında tümü dünya talibi olan Hakk’ın dışındaki şeyleri isteyenlere gelince, aynı şekilde onlar da her neyi istiyorlarsa, ona yönelmiş ve bağlanmış bulunmaktadırlar.
Onlar da eğer sevdiklerinin sevgisinde aşırıysalar ve dünya sevgisi onların kalplerini sarmışsa, hiçbir zaman ona yönelmekten soyutlanmaz ve her halde ve her şeyde kendi sevgilerinin cemali ile yaşarlar. Eğer onların sevgisi daha az olursa, boş vakitlerde kalpleri sevgililerine döner. Gönüllerinde mal, makam ve şeref sevgisi olanlar, rüyalarında da onları görür ve uyanıkken de sevdiklerinin düşüncesiyle yaşarlar. Onlar, dünya ile meşgul olduklarından, sevdikleriyle birbirlerine sarılıdırlar. Bu halde namaz vakti geldiğinde, gönül bir boşluk hali bulmakta ve hemen sevgilisine bağlanmaktadır. Adeta Tekbiret’ul-İhram, dükkanın kapısının anahtarı veya onunla sevgilisi arasındaki perdeyi kaldıran bir şeydir.
Böylece insan ona hiç dikkat etmediği ve tümüyle dünya düşüncesinde olduğu bir halde namazın selamını verdiğini anlayıp bir süre sonra kendine gelir. İşte kırk-elli yıllık namazımızın gönülde zulmet ve karanlıktan başka bir eserinin olmayışı bu yüzdendir. Hakk’ın yakınlık miracı ve o mukaddes makamın huzuruna ünsiyet sebebi olması gereken şey, bizi yakınlık dergahından tard edilmiş ve huzur makamına yükselmekten fersahlarca uzak kılmıştır. Eğer namazımızın ubudiyetten bir kokusu olsaydı, onun semeresi sadelik, tevazu ve alçak gönüllülük olur ve her biri insanın helaket ve şekaveti için kendi başına bir sebep olan kendini beğenmişlik, gösteriş, kibir ve övünme olmazdı.
Ayrıca, gönlümüz dünya sevgisiyle dolduğundan ve onu imar etmekten başka hedef ve amaç taşımadığından dolayı, zorunlu olarak bu sevgi, kalbin halvetine ve onun Mukaddes Zat’ın huzurunda olmasına engel olmaktadır. Bu kahredici hastalığın ve ocak söndürücü fesadın tedavisi, faydalı ilim ve ameldir.
Bu hastalık için faydalı olan ilim, onun semereleri ve neticeleri hakkında düşünmek, onlar arasında mukayesede bulunmak ve ondan hasıl olan zarar ve tehlikeleri düşünmektir. Yazar Kırk Hadis Şerhi kitabında bu konu hakkında bir açıklama yapmış ve gerekli ölçüde onu açıklamıştır. Burada da İsmet Ehl-i Beyti’nin bazı hadislerini şerh etmeyle yetiniyorum. Kafi’de Ebu Abdullah’dan (a.s) şöyle nakledilmektedir: “Her hatanın kaynağı, dünya sevgisidir”1 ve farklı tabirler ile bu içerikte olan başka bir çok hadis daha bulunmaktadır.2
Bu hadis-i şerif, uyanık bir insan için yeterlidir. Bütün bu hataların ve tüm kötülüklerin kökü ve esası olması kafidir. Birazcık düşünmeyle, takriben bütün ahlaki ve ameli kötülüklerin bu habis ağacın meyveleri olduğu bilinecektir. Alemde tesis edilen batıl din ve mezhepler ve dünyada meydana gelen kötülükler sadece bu büyük beladan kaynaklanmaktadır. Cinayet, yağmalama, zulüm ve tecavüz bu sapmanın neticeleridir. Kötülük, fuhuş, hırsızlık ve diğer facialar bu fesat kökünden türemektedir. Bu sevgiye sahip olan bir insan, bütün manevi faziletlerden yoksundur. Cesaret, iffet, cömertlik ve bütün nefsani faziletlerin başı olan adalet, dünya sevgisi ile bir araya gelmez. İlahi marifetler; esmada, sıfatlarda, fiillerde ve zatta tevhit, hakperestlik ve hakmerkezcilik, dünya sevgisi ile zıttır. Nefsin itminan bulması, sükunet hali ve iki dünyanın da saadet ruhu olan kalp huzuru, dünya sevgisi ile birleşmez. Kalbin zenginliği, nefsin yüceliği ve izzeti, hürriyet ve gerçek özgürlük dünyayı önemsememenin gerekleridir; tıpkı fakirliğin, zilletin, tamahın, kıskançlığın, köleliğin ve dalkavukluğun dünya sevgisinin gerekleri oluşu gibi. Sevgi, rahmet, vuslat, yakınlık ve muhabbet dünya sevgisiyle çatışır. Buğz, kin, kötülük, acımanın yokluğu, nifak ve diğer bozuk davranışlar, bu hastalıkların annesinin çocuklarıdırlar.
Misbah-u Şeriat’te İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Dünya, bir suret şeklinde olup, onun başı kibir, gözü hırs, burnu tamah, dili riya, eli şehvet, ayağı kendini beğenmişlik, kalbi gaflet, mevcudiyeti yokluk ve neticesi zevaldir. O halde her kim onu severse, ona kibir verir, onu iyi addedene hırsı miras kılar, onu isteyeni tamahlaştırır, onu övene riya elbisesi giydirir, onu irade edeni kendini beğenmiş kılar, ona güvenini gafil eder, onun metasına aldananı yok eder ve onun metasını toplayanı ve onun ile cimrilik edeni, ateşin içinde karar kılar.” 1
Deylemi, İrşad’ul-Kulub kitabında Hz. Ali’den (a.s) Resul-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğuna dair rivayette bulunmaktadır: “Mirac gecesi, Allah-u Teala buyurdu ki: “Ey Ahmet, eğer bir kul gök ve yer ehlinin namazını kılarsa, gök ve yer ehlinin orucunu tutarsa, melekler gibi yemek yemez ve abidlerin elbisesini giyerse, ondan sonra onun kalbinde bir zerre dünya sevgisi veya ona bir parça yöneliş, makam, şöhret ve onun süsünü görürsem, o dergahımda benim ile bir araya gelemez. Muhabbetimi onun kalbinden çıkarır ve kalbini karartırım; böylece o beni unutur ve ben ona muhabbetimin güzelliğini tattırmam.”2 Zira dünya sevgisi Allah sevgisiyle bir araya gelmez. Bu konudaki hadisler buraya sığamayacak kadar çoktur.
Dünya sevgisinin bütün kötülüklerin başlangıcı ve kaynağı olduğu gerçeği aydınlandıktan sonra, akıllı ve kendi saadetini düşünen bir insanın bu ağacı gönülden, kökten sökmesi farzdır. Ve bunun tedavisi ise, insanın onun zıddına hareket etmesidir. O halde eğer insanın mal ve gelire ilgisi varsa, el açıklığı, farz ve müstehab sadakalar ile gönülden onun kökünü sökmelidir.
Sadakanın sırlarından biri de dünyaya ilginin azalmasıdır. Bunun için, insanın sevdiği ve alakasının olduğu bir şeyi sadaka vermesi müstehabtır. Kur’an-ı Kerim bu anlamda şöyle buyuruyor: “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz.”1 Eğer insanın övünmeye, öncülüğe, makama ve üstünlüğe ilgisi varsa, onun tersine hareket etmeli ve ıslah olması için nefsin burnunu yere sürtmelidir. İnsan bilmelidir ki, kendisi dünyanın peşinden koştuğu ve onu kazanmak için çaba harcadığı ölçüde ona alakası artacak ve ona ulaşmamanın üzüntüsü de çoğalacaktır. Adeta insan elinde olmadığı bir şeye taliptir. İnsan, dünyayı filan ölçüde istediğini sanır, onun varlığından yoksun olduğu müddetçe de ardından koşar, bu uğurda meşakkate katlanır ve kendisini zorluklara sokar. Ancak hedefindeki ölçüde dünyayı ele geçirdiği an, bu kendisi için normal bir hadise haline gelir, sevgi ve alakası bundan daha yüksek olan bir diğer şeye yönelir. Bu defa da bunun için kendisini zahmet ve meşakkate atar ve hiçbir zaman sevgisi bitmez, aksine her an daha da artar ve zahmet ve çabası daha da çoğalır. Bu ahlak ve huy asla duraklamaz. Marifet ehli bu fıtrattan hareketle burada zikredilmesi uygun olmayan bir çok konuyu ispatlamışlardır. Bu konuların bazılarına hadislerde işaret edilmiştir. Kafi’de İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen şu hadis onlardan biridir: “Dünya hırsı olan kimse, ipek böceği gibidir; İpek böceği kendi etrafında ipeği ördüğü ölçüde kurtulmadan uzaklaşır ve böylece üzüntüden ölür.”2
İmam Sadık’dan (a.s) şöyle nakledilmektedir: “Dünya, susuz bir insanın içtiği oranda susadığı ve sonuçta ölümüne sebeb olduğu deniz suyu gibidir.” 1
Netice
Do'stlaringiz bilan baham: |